Serbest Çağrışım Tekniği ve Psikanaliz
Serbest çağrışım, psikanalizde kullanılan temel bir tekniktir. Danışan aklına gelen her şeyi filtreleme ya da eleştirme olmaksızın ifade eder. Sigmund Freud tarafından geliştirilen bu yöntem, terapi seanslarında hastaların bilinçaltındaki düşünceleri, duyguları, anıları ve rüyaları açığa çıkarmak için kullanılır. Danışanlar, herhangi bir konu hakkında düşündüklerini serbestçe konuşurken, terapist bu bilgileri analiz ederek danışanın psikolojik sorunlarının kökenine ulaşmaya çalışır.
Serbest çağrışım teknik olarak basit görünse de bireyin bilinçdışı dünyasına dair derin ve çoğu zaman gizli kalan içgörüler sağlayabilir. Bu yöntem, bireyin kendi kendine sansür uygulamasını engelleyerek, genellikle bastırılmış veya unutulmuş anıların, duyguların ve düşüncelerin ortaya çıkmasına yardımcı olur. Freud’a göre, bu içgörüler, bireyin psikolojik rahatsızlıklarının ve çatışmalarının anlaşılması ve tedavi edilmesinde kritik öneme sahiptir.
Serbest çağrışım yöntemi, psikanalitik terapinin birçok dalında ve farklı terapi tekniklerinde halen kullanılmakta olup bireyin iç dünyasını keşfetmede değerli bir araç olarak görülmektedir. Bu süreç, bireye kendi iç dünyası hakkında daha fazla farkındalık kazandırır ve duygusal iyileşme yolculuğunda önemli bir adım sağlar.
Serbest Çağrışım Tekniği Nasıl Kullanılır
Serbest çağrışım tekniği yapılırken, danışanın (veya analiz edilen kişinin) rahat bir pozisyonda oturması veya yatması istenir. Genellikle, terapist danışanın görüş alanının dışında kalır. Bu, danışanın terapisti gözlemlemesinin ve bu gözlemlerin düşüncelerine müdahale etmesinin önüne geçmek içindir. İşte serbest çağrışımın nasıl yapıldığına dair adım adım bir rehber:
- Rahat Bir Ortam Yaratmak: Danışanın rahat hissedeceği, sessiz ve özel bir ortamın sağlanması önemlidir. Bu, danışanın dikkatinin dağılmasını önler ve düşüncelerini serbestçe ifade etmeye daha açık hale getirir.
- Yönlendirmelerin Verilmesi: Terapist, danışana aklına gelen her şeyi, ne kadar önemsiz ya da rahatsız edici olursa olsun, filtrelemeksizin söylemesi gerektiğini belirtir. Amaç, bilinçli kontrolün azaltılması ve bilinçdışı düşüncelerin serbestçe ifade edilmesine olanak tanınmasıdır.
- Serbest Çağrışımın Başlatılması: Danışan, aklına gelen ilk düşünceden başlayarak, düşüncelerini, hislerini, anılarını ve hayallerini serbestçe ifade eder. Bu süreçte, terapist genellikle sessiz kalır ve dinler, ancak gerektiğinde danışanı yönlendirebilir veya açıklayıcı sorular sorabilir.
- Dinleme ve Not Alma: Terapist, danışanın söylediklerini dikkatle dinler ve önemli noktaları not alır. Bu notlar, daha sonra danışanın psikolojik durumunu ve bilinçdışı süreçlerini anlamak için kullanılır.
- Analiz ve Yorum: Serbest çağrışım sırasında ortaya çıkan bilgiler, terapist tarafından analiz edilir. Terapist, danışanın ifadeleri arasındaki bağlantıları, tekrar eden temaları ve potansiyel bilinçdışı çatışmaları belirlemeye çalışır.
- Geri Bildirim ve Tartışma: Terapi sürecinin ilerleyen aşamalarında, terapist gözlemleri ve analizleri hakkında danışanla geri bildirimde bulunabilir. Bu, danışanın kendi iç dünyasını daha iyi anlamasına ve psikolojik büyüme için gerekli değişiklikleri yapmasına yardımcı olur.
Serbest çağrışım, kişisel deneyimler, duygular ve düşünceler hakkında derin bir içgörü sağlamada etkili bir yol olabilir. Ancak, bu tekniğin başarısı büyük ölçüde danışanın kendini açmaya olan istekliliği ve terapistin yorumlama yeteneğine bağlıdır.
Yule Psikoloji Enstitüsü
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
yulepsikoloji@gmail.com
DevamıPsikanalitik Psikoterapi
Psikanalitik psikoterapi, Sigmund Freud’un çalışmalarına dayanan ve bireyin bilinçaltı düşünce, duygusal tepkiler ve davranışları üzerine odaklanan bir terapi türüdür. Bu yaklaşım, bireyin bilinçaltındaki çatışmaları, bastırılmış duyguları ve anıları keşfetmeye ve işlemeye yöneliktir. Bu süreçte, bireyin geçmiş deneyimlerinin ve çocukluk çağındaki ilişkilerin şimdiki duygu durumu, davranışları ve ilişkiler üzerinde nasıl etkili olduğunu anlaması hedeflenir.
Psikanalitik terapinin temel öğeleri arasında serbest çağrışım, rüya analizi ve transferans gibi kavramlar bulunur. Serbest çağrışım, danışanın aklına gelen her şeyi düzenlemeden ve sansürlemeden ifade etmesini içerir. Rüya analizi, rüyaların, bastırılmış düşünce ve arzuların simgesel ifadeleri olarak değerlendirilmesi sürecidir. Transferans, danışanın terapiste karşı geçmişteki önemli kişilere yönelik duygularını aktarması fenomenidir. Terapist ayrıca karşı-transferansı da göz önünde bulundurur. Yani terapist kendi duygularını ve danışana olan tepkilerini analiz eder.
Psikanalitik psikoterapi genellikle uzun süreli bir süreçtir ve haftada birkaç kez terapi seansı gerektirebilir. Bu terapi türü, bireyin kendi iç dünyasına derinlemesine bir bakış atmasını ve içsel çatışmaları çözme konusunda içgörü kazanmasını sağlamayı amaçlar. Böylece, bireyin daha sağlıklı psikolojik mekanizmalar geliştirmesi ve yaşam kalitesini iyileştirmesi hedeflenir.
Psikanalitik Psikoterapinin Öncüleri
Bu disiplinin temellerini atan ve teorileriyle psikanalizi şekillendiren kişilerdir. Bu öncülerin çalışmaları, psikanalitik düşüncenin gelişiminde kritik rol oynamıştır. İşte en önemli bazı öncüler ve katkıları:
Sigmund Freud (1856-1939)
Psikanalizin kurucusu olarak kabul edilen Freud, insan psikolojisinin anlaşılmasında devrim yaratan teoriler geliştirdi. Bilinçaltı, bastırma, ödipus kompleksi ve rüya analizi gibi kavramlarla insan davranışlarının ve düşüncelerinin altında yatan nedenleri açıklamaya çalıştı.
Carl Gustav Jung (1875-1961)
Freud’un öğrencisi olarak başlayan ancak daha sonra kendi yolunu ayıran Jung, analitik psikolojinin kurucusudur. Jung, kolektif bilinçaltı, arketipler ve bireyselleşme süreci gibi kavramlar geliştirdi. Psikanalizi, kişisel ve kültürel bilinçaltını içerecek şekilde genişletti.
Melanie Klein (1882-1960)
Çocuk psikanalizinin öncülerinden biri olan Klein, çocukların erken yaşlardaki içsel dünyalarını ve bunun yetişkinlikteki etkilerini inceledi. Nesne ilişkileri teorisine önemli katkılarda bulunarak, bebeklerin ilk ilişkilerinin psikolojik gelişim üzerinde derin etkileri olduğunu savundu.
Anna Freud (1895-1982)
Sigmund Freud’un kızı olan Anna Freud, çocuk psikanalizine ve savunma mekanizmaları teorisine önemli katkılar yaptı. Özellikle çocukların psikolojik savunmalarını ve bu savunmaların terapi sürecinde nasıl ele alınabileceğini inceledi.
Donald Winnicott (1896-1971)
İngiliz pediatrist ve psikanalist olan Winnicott, çocuk gelişimi, annelik ve aile ilişkileri üzerine çalışmalar yaptı. “Yeterince iyi anne” kavramını tanıttı ve çocuğun gelişiminde oyunun önemini vurguladı.
Otto Kernberg (1928- )
Kernberg, kişilik bozukluklarıyla ve nesne ilişkileriyle ilgili önemli çalışmalar yaptı. Özellikle sınırda kişilik bozukluğu üzerine teoriler geliştirdi ve psikanalitik terapide bu bozuklukların tedavisine yönelik yaklaşımlar sundu.
Heinz Kohut (1913-1981)
Kendilik psikolojisinin kurucusu olarak bilinen Kohut, insanın kendilik duygusunun nasıl geliştiğini ve narsisistik kişilik bozukluklarının tedavisindeki psikanalitik yaklaşımları inceledi.
Bu öncülerin her biri, psikanalitik teori ve pratiğin farklı yönlerini geliştirmiş ve derinleştirmiştir. Çalışmaları, psikanalitik psikoterapinin temelini oluşturur ve günümüzde hala bu alandaki çalışmalara ilham vermeye devam etmektedir.
Yule Psikoloji Enstitüsü
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
yulepsikoloji@gmail.com
Devamı
Motivasyonel Görüşme
Motivasyonel Görüşme: Değişim İçin İçsel Gücünüzü Keşfedin
Değişim, hayatın kaçınılmaz bir parçasıdır; ancak bazen bu değişimi kabul etmek ve üzerinde çalışmak zor olabilir. İster madde bağımlılığı, ister sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri olsun, Motivasyonel Görüşme bireyin kendi değişim yolculuğunda güçlü ve yetkin hissetmesine yardımcı olur.
Motivasyonel Görüşmenin Temelleri
MG, William Miller tarafından 1980’lerde, özellikle alkol ve madde kullanımı ve bağımlılığı tedavisinde etkili bir yöntem olarak geliştirilmiştir. MG, motivasyonu bir kişilik özelliği değil, bir durum olarak görür ve bireyin kendi değişimine hazır olup olmadığını önemser. Motivasyon eksikliği veya değişime direnç, müdahale edilebilecek ve dönüştürülebilecek bir durum olarak ele alınır.
Nasıl Çalışır
MG, danışanın ambivalansını (kararsızlığını) çözerek değişim için içsel motivasyonu güçlendirir. Danışmanlar, bireyin kendi değerleri ve hedefleri doğrultusunda, değişime yönelik kararlar almasına yardımcı olur. Bu süreçte, empati kurma, dirençle çalışma, öz yeterlilik inancını güçlendirme ve çelişkileri ortaya çıkarma gibi temel ilkeler devreye girer.
Uygulama Alanları
Başlangıçta madde bağımlılığı tedavisinde kullanılan MG, zamanla obezite, diyabet yönetimi, sigara bırakma ve hatta kronik ağrı gibi geniş bir yelpazede sağlık davranışlarının değiştirilmesi amacıyla da uygulanmaya başlanmıştır. Araştırmalar, MG’nin bireyleri sağlıklı davranış değişikliklerine teşvik etmede etkili olduğunu göstermektedir.
Motivasyonel Görüşme Teknikleri
MG, açık uçlu sorular sorma, aktif dinleme, danışanın değişime dair konuşmalarını teşvik etme ve onların değişim sürecine aktif katılımını sağlama gibi teknikler üzerine kuruludur. Bu yaklaşım, bireyin kendi değişim sürecinde aktif bir rol almasını ve kendine olan inancını güçlendirmesini teşvik eder.
Türkiye’deki Durum
Türkiye’de de motivasyonel görüşme, sağlık profesyonelleri tarafından giderek daha fazla kabul görmekte ve uygulanmaktadır. Çeşitli sağlık alanlarında yapılan araştırmalar ve uygulamalar, MG’nin bireylerin sağlıklı davranış değişiklikleri yapmalarına önemli ölçüde yardımcı olduğunu ortaya koymaktadır.
Motivasyonel Görüşme, bireyin kendi iç dünyasında bir keşif yolculuğudur. Bu yolculuk, bireyin kendi değişimine liderlik etmesi, kendi kararlarını alması ve hayatında olumlu değişiklikler yapması için gerekli desteği ve rehberliği sağlar. Eğer siz de hayatınızda bir değişiklik yapmayı düşünüyorsanız, motivasyonel görüşme sizin için doğru bir adım olabilir.
Motivasyonel Görüşme Nasıl Fark Yaratır?
Değişim sürecinde bireyler sık sık kararsızlık, korku ve ambivalans ile karşılaşır. MG, bu duyguları tanımak ve onlarla çalışmak için güvenli bir alan sağlar. Danışan merkezli yaklaşımıyla, bireyin kendi içsel motivasyonunu keşfetmesine ve güçlendirmesine yardımcı olur. Bu süreçte, bireylerin kendi hedeflerine ulaşma yolunda özgür ve desteklenmiş hissetmeleri sağlanır.
Değişime Hazırsanız
Eğer siz de bir alışkanlığı bırakmak, daha sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek veya hayatınızda olumlu değişiklikler yapmak istiyorsanız, motivasyonel görüşme bu süreçte size rehberlik edebilir. Bu yöntemle çalışmak, hedeflerinize ulaşma konusunda daha bilinçli ve motive olmanıza yardımcı olur.
Uzman Bir Danışman Bulun
Motivasyonel görüşme, eğitimli sağlık profesyonelleri tarafından uygulanır. Bu alanda uzmanlaşmış bir danışman veya terapist bulmak, değişim yolculuğunuzda size özel ve etkili bir destek sağlayacaktır. Türkiye’de bu alanda hizmet veren birçok profesyonel bulunmaktadır. İhtiyaçlarınıza en uygun desteği alabilmek için, danışmanınızın eğitim ve deneyimlerini göz önünde bulundurun.
Kendi Değişim Hikayenizi Yazın
Motivasyonel görüşme, bireyin kendi hikayesinin yazarı olabileceği bir fırsat sunar. Kendi değişim hikayenizi yazarken, bu yolculuğun size öğreteceği dersler ve kazandıracağı içgörüler sizi daha güçlü ve bilinçli bir birey yapacaktır. Hayatınızda yapmak istediğiniz değişiklikler ne olursa olsun, motivasyonel görüşme, bu değişimi gerçekleştirmek için ihtiyacınız olan içsel gücü bulmanıza yardımcı olabilir.
Sonuç
Değişim, zaman zaman zorlayıcı ve korkutucu olabilir, ancak aynı zamanda büyüme ve gelişme için de bir fırsattır. Motivasyonel görüşme, bireylerin kendi içlerindeki değişim gücünü keşfetmelerine ve kullanmalarına yardımcı olur. Kendi potansiyelinizin farkına varmak ve hayatınızı istediğiniz yönde şekillendirmek için motivasyonel görüşmeyi deneyimleyin. Değişim yolculuğunuzda size başarılar dileriz.
Yule Psikoloji Enstitüsü
yulepsikoloji@gmail.com
Devamı
Online EMDR Terapisi
Online EMDR terapisi, geleneksel yüz yüze terapi seanslarının bir alternatifi olarak etkili bir şekilde işe yarar. Araştırmalar ve uzman görüşleri, online EMDR’nin ruhsal sağlık sorunları yaşayan bireyler için önemli iyileşmeler sağlayabileceğini desteklemektedir.
Online EMDR terapisinin başarısı için önemli olan bazı faktörler vardır. Öncelikle terapinin etkili olabilmesi için bireylerin kesintisiz ve özel bir alana ihtiyacı vardır. Bu, terapi sırasında rahatlamalarını ve duygusal olarak güvende hissetmelerini sağlar. Ayrıca, büyük ekranlı bilgisayar, dizüstü bilgisayar ve kulaklıklar gibi donanımlar; ses ve görsel bilateral stimülasyonu (BLS) kullanımını optimize eder. Bu da terapi sürecinde önemlidir (Choosing Therapy).
Online EMDR terapisi, terapistlerin uygun eğitimi aldıkları ve deneyim sahibi oldukları sürece etkilidir. EMDRIA onaylı bir eğitim programını tamamlamış ve EMDRIA tarafından sertifikalı statüsüne ulaşmış terapistlerin, Online EMDR terapisi uygulaması önerilir (Choosing Therapy).
Araştırmalar online EMDR’nin etkili olduğunu göstermektedir. Özellikle COVID-19 pandemisi sırasında online terapinin yaygınlaşmasıyla, online ortamda sunulan EMDR terapisinin de önemli psikometrik iyileşmeler sağladığı bulunmuştur.
Online EMDR terapisinin yüz yüze terapilere kıyasla, etkililiği konusunda mevcut araştırmaları ve uygulayıcı deneyimleri, bu yöntemin anlamlı ve klinik olarak önemli sonuçlar sağladığını göstermektedir. Bilateral stimülasyon (BLS) ve çift dikkat gibi EMDR’nin temel unsurları, video konferans araçları üzerinden başarılı bir şekilde uygulanabilmekte ve bireylerin travmatik anıları işlemelerine yardımcı olmaktadır (Laurel Therapy Collective) (Thrive Psychology Group ) (Shore Therapy Center for Wellness).
Sonuç olarak online EMDR terapisi; uygun bir ortam, donanım ve deneyimli bir terapistin rehberliğinde yapıldığında, birçok birey için etkili bir tedavi seçeneğidir.
EMDR ve Bilateral Stimülasyon
EMDR (Eye Movement Desensitization and Reprocessing) terapisi, travma ve PTSD (Post Travmatik Stres Bozukluğu) gibi durumların yanı sıra; anksiyete, depresyon, OKB (Obsesif Kompulsif Bozukluk), kronik ağrı ve bağımlılık gibi çeşitli ruhsal bozuklukların tedavisinde kullanılan etkili bir psikoterapi yöntemidir. EMDR terapisinin temel özelliği, hastanın travma anısına odaklanırken aynı zamanda bilateral stimülasyon deneyimlemesidir. Bu stimülasyon; göz hareketleri, sesler veya dokunma yoluyla sağlanabilir ve beyindeki travma anılarının daha az rahatsız edici hale gelmesine yardımcı olur.
Bilateral Stimülasyon Çeşitleri
Göz Hareketleri: Hasta, terapistin parmağını ya da bir nesneyi gözleriyle hızlı bir şekilde takip eder. Bu teknik beyindeki bilgi işleme sürecini hızlandırır. Travma ile ilgili anıların daha az yoğun bir şekilde yeniden yaşanmasına yardımcı olur.
Ses Stimülasyonu: Kulaklık aracılığıyla sağ ve sol kulaklara alternatif sesler gönderilerek yapılan bilateral stimülasyon da EMDR terapisinde kullanılır. Bu yöntem göz hareketlerinin uygun olmadığı durumlarda tercih edilebilir ve benzer şekilde travma anılarının işlenmesine yardımcı olur.
Dokunma (Taktiksel) Stimülasyon: Hastanın ellerine veya dizlerine hafif dokunuşlar ya da hafifçe vurarak yapılan taktiksel stimülasyon, diğer yöntemlere alternatif bir bilateral stimülasyon formudur. Bu yöntem de beyindeki işleme mekanizmasını aktive ederek travma anılarının etkisinin azaltılmasına yardımcı olur.
Her bir stimülasyon yöntemi, travma anıları üzerindeki yoğun duygusal yükün hafifletilmesine ve bireylerin bu anılara karşı daha sağlıklı bir perspektif geliştirmesine yardımcı olur.
Online EMDR Terapisi randevusu almak için yulepsikoloji@gmail.com adresine mail atabilir ya da 0532 053 3992 whatsapp üzerinden mesaj atarak iletişime geçebilirsiniz.
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji Enstitüsü
yulepsikoloji@gmail.com
Kaynaklar
EMDR International Association
EMDR International Association
Shore Therapy Center for Wellness
Devamı
Stockholm Sendromu Bir Hastalık mı?
Stockholm Sendromu, psikolojik bir yanıt olarak, bir rehine veya taciz mağdurunun, kendisine zarar veren kişiye karşı olumlu duygular geliştirmesi durumudur. Bu durum, rehin alınma veya kötü muamele gören bireylerin, saldırganlarına karşı anlayış, sempati veya diğer pozitif duyguları beslemesiyle karakterize edilir.
Stockholm Sendromu
İlk olarak 1973’te, Stockholm, İsveç’te bir banka soygunu sırasında tanımlanmıştır. Bu olayda, dört banka çalışanı, soygun yapan iki kişi tarafından rehin alındı. Altı gün süren bir polis kuşatmasının ardından serbest bırakılan rehineler, kaçıranlarına karşı güçlü duygusal bağlar geliştirdi ve onları savunarak, hatta avukat tutarak destek oldu. Rehineler, kaçıranların kendilerine iyi davrandığını ve fiziksel zarar vermediğini belirtti. Bu olayın ardından, rehinelerin kaçıranlarıyla kurduğu bu tür duygusal bağlar için ‘Stockholm Sendromu’ terimi kullanılmaya başlandı.
Stockholm Sendromu, bir zihinsel sağlık durumu olarak resmi olarak tanınmasa da, zor durumlarla başa çıkmak için bir adaptasyon mekanizması olarak değerlendirilir.
Bu sendrom, sadece rehine durumlarıyla sınırlı değildir ve çocuk istismarı, cinsel taciz, aile içi şiddet gibi diğer kötüye kullanım durumlarında da gözlemlenebilir.
Semptomlar
Koruma ve Kurtarma İsteği
Mağdur, kaçıran kişinin eylemlerini anlamaya çalışır ve onlara acır.
Kaçıranın Nedenlerini ve Amaçlarını Mantıklı Bulma
Mağdur, kaçıranın nedenlerini ve amaçlarını makul bulabilir.
Kaçıranın İyiliğine ve İnsanlığına İnanma
Mağdur, kaçıranın iyiliğine inanabilir ve onu bir tehdit olarak görmeyebilir.
Kaçırandan Sonra Olumlu Duygular Besleme
Mağdur, serbest bırakıldıktan sonra bile kaçıran(lar)a karşı olumlu duygular besleyebilir.
Kurtarıcılara Karşı Olumsuz Duygular
Mağdur, polis, aile ve arkadaşlar gibi kurtarıcılara karşı olumsuz duygular besleyebilir.
Örnekler
Patricia Hearst (1974)
1974 yılında, 19 yaşındaki Patricia Hearst, radikal bir solcu grup olan Symbionese Liberation Army (SLA) tarafından kaçırıldı. Bu olay, Amerikan tarihindeki en çarpıcı kaçırma vakalarından biri olarak kaydedilmiştir.
Patricia Hearst, kaçırıldıktan sonra, birkaç hafta boyunca SLA tarafından alıkonuldu ve çeşitli tehditlere maruz kaldı. İlginç bir şekilde, kaçırıldıktan bir süre sonra, Hearst’ün SLA’nın siyasi davasına katıldığı ve hatta grupla birlikte bir dizi silahlı soyguna katıldığı görüldü.
1975’te Hearst, FBI tarafından yakalandı ve banka soygunu da dahil olmak üzere bir dizi suçtan dolayı mahkum edildi. Ancak, hapis cezası, 1979 yılında Başkan Jimmy Carter tarafından hafifletildi ve 2001 yılında Başkan Bill Clinton tarafından tam bir af ile sonuçlandı.
Natascha Kampusch (1988)
Natascha Kampusch’un hikayesi, gerçekten trajik ve üzücü bir olay. 1988 doğumlu Natascha Kampusch, 10 yaşında iken Wolfgang Priklopil tarafından kaçırıldı. Olay, 1998 yılında Avusturya, Viyana’da gerçekleşti. Kampusch, kaçırıldıktan sonra sekiz yıl boyunca, Priklopil’in evinin bodrumunda tutuldu. Bu süre zarfında, ciddi bir şekilde izole edilmiş ve çeşitli fiziksel şiddetlere maruz kalmıştır.
2006 yılında, Kampusch kaçmayı başardı ve özgürlüğüne kavuştu. Kaçtıktan kısa bir süre sonra, Priklopil’in intihar ettiği haberini aldı. Bu haber onda derin bir üzüntüye neden oldu. Kampusch, daha sonra yaptığı açıklamalarda, Priklopil’in kendisine zaman zaman nazik davrandığını, ancak aynı zamanda fiziksel şiddet uyguladığını da belirtti.
Bu olay, Avusturya’da ve dünya genelinde büyük yankı uyandırdı. İnsan kaçakçılığı, çocuk kaçırma gibi konuların daha fazla farkındalık kazanmasına yol açtı. Kampusch’un yaşadıkları, birçok kitap, film ve belgesele konu oldu. Bu trajik olayın mağdurunun cesaret ve direnci, birçok insan tarafından takdir edildi.
TWA Uçuş 847 (1985)
Imad Mugniyah tarafından düzenlenen bu uçuş kaçırılmasında, rehineler iki haftadan fazla bir süre boyunca tutuldu. Bazı rehineler, kaçıranların taleplerine sempati duyduklarını bildirdi. Bu olay, rehine ve kaçıran arasındaki karmaşık duygusal bağların bir başka örneğini oluşturuyor.
Stockholm sendromunun istismarcı ilişkiler ve seks ticareti gibi diğer durumlarla ilişkisi, mağdurların zorlayıcı ve tehlikeli ortamlarda nasıl tepki gösterebileceğini gösterir.
- İstismarcı İlişkiler: İstismarcı ilişkilerde, mağdur olan partner, sürekli istismara maruz kalsa da, istismarcı partnerin ara sıra gösterdiği nezakete odaklanabilir. İstismarcı partner, tehditler ve manipülasyon araçları kullanarak, mağduru istismarın bir sevgi göstergesi olduğuna inandırabilir. Bu, mağdurun ilişkide kalmasına ve dışarıdan gelen yardımı reddetmesine neden olabilir. Mağdur, istismarcıdan ayrılmayı sevgiye ihanet olarak görebilir.
- Seks Ticareti: Karen ve Hasen tarafından 2018’de yapılan bir araştırmada, seks ticaretine konu olan kadınların Stockholm sendromu geliştirip geliştirmediği incelenmiştir. Araştırma, bazı kadınların tacirlerden ve müşterilerden aldıkları nezaketin ötesinde, onlarla bir aile kurmayı umut ettiklerini göstermiştir. Bu, zorla tutuldukları durumda bile, tacir veya müşterilerle duygusal bağlar geliştirebileceklerini gösterir.
Her iki durumda da, Stockholm sendromu, mağdurların zor ve zarar verici koşullar altında kendilerini korumak için geliştirdikleri bir psikolojik savunma mekanizması olarak görülebilir. Bu sendrom, mağdurların travmatik durumlarla başa çıkma şekillerini ve duygusal bağların nasıl yanıltıcı olabileceğini anlamamızı sağlar.
Tedavi ve Başa Çıkma
Stockholm Sendromu, resmi olarak tanınmış bir zihinsel durum olmamasına rağmen, ilişkili semptomların hafifletilmesi için psikoterapi ve ilaç tedavisi uygulanabilir. Tedavi, mağdurun geçmişteki deneyimleri işlemesine ve ileriye doğru adımlar atmasına yardımcı olabilir.
Stockholm Sendromu, zorlu ve travmatik deneyimlerin bir sonucu olarak gelişebilir ve mağdurların gelecekteki ilişkilerini etkileyebilir. Sendromun ardındaki psikoloji henüz tam olarak anlaşılamamış olup, daha fazla araştırma gerektirmektedir. Bu karmaşık ve çoğu zaman yanıltıcı durumu anlamak, mağdurların iyileşme sürecine önemli katkılar sağlayabilir.
Yule Piskoloji Enstitüsü
Kaynaklar
De Fabrique, N., Romano, S. J., Vecchi, G. M., & Van Hasselt, V. B. (2007). Understanding stockholm syndrome. FBI L. Enforcement Bull., 76, 10.
Namnyak, M., Tufton, N., Szekely, R., Toal, M., Worboys, S., & Sampson, E. L. (2008). ‘Stockholm syndrome’: psychiatric diagnosis or urban myth?. Acta Psychiatrica Scandinavica, 117(1), 4-11.
Devamı
Uyumsuz Hayal Kurma (Maladaptive Daydreaming)
Uyumsuz hayal kurma (Maladaptive Daydreaming), kişinin günlük yaşamını olumsuz etkileyen aşırı ve kontrol edilemeyen hayal kurma durumudur. Bu durum, kişinin gerçek dünya ile bağlantısının kopmasına ve sosyal etkinlikler, iş, hobiler gibi günlük faaliyetlerde zorluklar yaşamasına neden olabilir. Maladaptive daydreaming, bireylerde genellikle utangaçlık ve suçluluk hissi gibi olumsuz duygulara yol açar. Bazı durumlarda, bu tür hayal kurmanın ihtiyaç haline gelmesi ve kişinin bunu yapamadığında rahatsızlık hissetmesi gibi bağımlılık benzeri özellikler görülebilir.
Uyumsuz hayal kurmanın kesin nedenleri henüz tam olarak anlaşılmamış olsa da, bazı uzmanlar bunun kaygı, depresyon ve diğer zihinsel sağlık koşulları gibi problemlerle başa çıkma mekanizması olarak gelişebileceğini düşünmektedir. Uyumsuz hayal kurmanın tanısı, henüz resmi olarak tanınan bir durum olmadığı için doğrudan konulamamaktadır. Ancak, bu durumu tespit etmek için kullanılan özel anketler ve tanı ölçekleri bulunmaktadır.
Uyumsuz hayal kurma, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (ADHD), anksiyete bozukluğu, majör depresif bozukluk ve obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) gibi diğer tanınmış zihinsel bozukluklarla birlikte görülebilir. Tedavi açısından, uyumsuz hayal kurmanın resmi bir tanı veya standart bir tedavisi bulunmamaktadır.
Uyumsuz hayal kurma, kişinin hayatında ciddi aksamalara neden olur. Bu nedenle, bu durumu daha fazla ilerlemeden tedavi etmek önemlidir. Her birey farklı olduğu için, tedavi süreci de kişiye özel olarak planlanmalıdır.
Uyumsuz hayal kurma durumunu kendi başınıza yönetmek için birkaç strateji uygulayabilirsiniz. İşte deneyebileceğiniz bazı yöntemler:
Hayallerinizi Yazın
Uyumsuz hayallerinizi detaylı bir şekilde yazmak, bu hayallere daha objektif bir bakış açısıyla yaklaşmanıza yardımcı olur. Bu süreç, hayallerin cazibesini azaltır ve sıklığını düşürür.
Farkındalık ve Kendinizi Yakalama
Uyumsuz hayal kurmaya başladığınızı fark etmek önemlidir. Eğer kendinizi hayal kurarken bulursanız, zihinsel olarak yoğunlaşmanızı gerektiren bir aktiviteye yönelin. Örneğin bir bulmaca çözmek veya bir oyun oynamak gibi. Tetikleyici olabilecek şeylerden kaçının; müzik gibi.
Hayalleri Değiştirmek
Yaratıcılığınızı kullanarak hayallerinizi daha az çekici hale getirin. Örneğin, ünlü olmak gibi hayalleriniz varsa, bu senaryoların olumsuz yönlerini hayal edin. Bu, hayalin cazibesini azaltır.
Rasyonalist Zihniyet
Uyumsuz hayal kurmaya başlamanızın nedenlerini anlamaya çalışın. Genellikle stres veya travma gibi durumlarla başa çıkma amacı taşır. Bu anlayış, temel nedenle yüzleşmenize yardımcı olur.
Mutluluk Üzerindeki Etkisini Anlamak
Hayal kurmanın geçici bir mutluluk hissi sağlayabileceğini, ancak aynı zamanda gerçek hayattan memnuniyetsizlikle sonuçlanabileceğini kabul edin. Sağlıklı hayal kurma ile uyumsuz hayal kurma arasında denge kurmak genel refahınız için önemlidir.
Tetikleyicilerinizi Bilin
Uyumsuz hayal kurmanızı tetikleyen şeyleri belirleyin. Bu durumlardan kaçınmak veya daha sağlıklı başa çıkma yolları bulmak için önlemler alın.
Yapılacaklar Listesi Kullanın
Kendinizi meşgul tutmak, hayal kurmak için ayırdığınız zamanı azaltır. Bu, gerçek hayattaki görevlere ve hedeflere odaklanmanıza yardımcı olur.
Meditasyon
Düzenli meditasyon, özellikle farkındalık meditasyonu, odaklanmanızı iyileştirir. Sizi şimdiki ana daha bağlı tutar.Böylece hayal kurmaya kayma eğiliminiz azalır.
Bu stratejiler, uyumsuz hayal kurma durumunu yönetmek için kendi kendine yardım araçlarıdır ve bir dereceye kadar etkili olur. Ancak, uyumsuz hayal kurma hayatınızı önemli ölçüde etkiliyorsa, profesyonel yardım almak tavsiye edilir. Terapistler, bu durumla daha etkili bir şekilde başa çıkmak için kişiselleştirilmiş stratejiler ve destek sağlayabilirler.
Yule Psikoloji Enstitüsü
Kaynaklar
Somer, E., Soffer-Dudek, N., & Ross, C. A. (2017). The comorbidity of daydreaming disorder (maladaptive daydreaming). The Journal of Nervous and Mental Disease, 205(7), 525-530.
Somer, E., Somer, L., & Jopp, D. S. (2016). Childhood antecedents and maintaining factors in maladaptive daydreaming. The Journal of nervous and mental disease, 204(6), 471-478.
DevamıArketipler: Modern Psikolojideki Etkisi
Arketiplerin modern psikolojideki etkisi, özellikle Carl Jung’un çalışmaları üzerinden önemli bir yer tutmaktadır. Jung, insanların kolektif bilinçdışında yer alan ortak semboller ve mitlerle nasıl etkileşime girdiğini incelemiştir. Bu kolektif bilinçdışı, kişisel bilinçdışımızdan farklı olarak, tüm insanlıkla paylaşılan ve genellikle arketipler olarak adlandırılan yapılar içerir.
Örneğin, Jung’un “gölge” arketipi, kişinin kendisinde olumsuz olarak gördüğü ve dış dünyaya göstermekten kaçındığı yönlerini temsil eder. Bu utanç veya kaygı kaynağı olabilir. Bireyin bu yönleriyle yüzleşmesi ve bunları bütünlüğe kavuşturması gerekir.
Jung, ayrıca “anima” ve “animus” arketiplerini tanımlamıştır. Erkeklerde anima, kadınlar içinse animus. Kişinin karşı cinsin idealize edilmiş temsili olarak görülür. Bu arketipler, kişinin cinsiyet kimliği oluşturulurken bastırılan kişilik yönlerini temsil eder. Kişinin hayatı boyunca bu yönlerle yeniden bağlantı kurmasına yardımcı olur.
Modern psikoloji, Jung’un arketipler teorisini çeşitli şekillerde uygulamaktadır. Örneğin, bireylerin idealize edilmiş bir versiyonunu sunan “persona” arketipi, kişilik testlerinin geliştirilmesine ve Jung’un tanımladığı içe dönük ve dışa dönük kişilik tiplerinin incelenmesine ilham kaynağı olmuştur.
Arketiplerin farkında olmak, bireylerin kendi motivasyon sistemlerinin nasıl etkinleştirildiğini anlamalarını sağlar. Örneğin, rekabetçi bir iş ortamında kişilerin arketipleri farklı şekilde aktif olabilir. Ayrıca, bir arketipin aşırı gelişimi, diğerlerinin gelişememesine neden olabilir. Bu durum, kişinin belirli hedeflere tek yönlü odaklanmasına ve bu hedeflere ulaşılamadığında derin bir hayal kırıklığı hissetmesine neden olabilir.
Jung’un arketip teorisi, insan psikolojisini anlamak ve bireysel gelişim süreçlerine rehberlik etme açısından hala önemini korumaktadır. Bu teori, modern psikolojinin çeşitli alanlarında, özellikle bireysel ve kolektif bilinçdışını anlamak ve terapötik süreçlerde kullanılmak üzere uyarlanmıştır.
Jung tarafından tanımlanan bazı temel arketipler şunlardır
Gölge
Kişinin kabul etmek istemediği, genellikle olumsuz olarak algıladığı yönlerini temsil eder. Gölge, bastırılmış düşünceler, istekler ve duyguları içerir. Örneğin, bir kişi, toplum tarafından kabul edilmez bulunan agresif veya kıskanç yönlerini bu arketip altında bastırabilir.
Anima ve Animus
Jung’a göre, her bireyde karşı cinsin özelliklerini temsil eden bir arketip bulunur. Erkeklerde “anima”, kadınlarda ise “animus” olarak adlandırılır. Bu arketipler, karşı cinsin idealize edilmiş temsilleri olarak görülür ve kişinin karşı cinsle olan ilişkilerinde önemli bir rol oynar.
Kahraman
Zorlukların üstesinden gelme, cesaret, fedakarlık ve kendini aşma temalarını içerir. Kişinin yaşamındaki önemli geçiş dönemlerinde, özellikle zorluklar ve engellerle yüzleşirken ortaya çıkar.
Bilge Yaşlı Adam
Bilgelik, bilgi ve rehberlikle ilişkilendirilir. Hikayelerde ve mitolojide sıkça karşılaşılan bu karakter, genellikle yol gösterici ve öğretici bir rol üstlenir.
Büyük Anne
Bu arketip, besleyici, koruyucu ve şefkatli anne figürünü temsil eder. Güvenlik ve destek gibi temel insan ihtiyaçlarını yansıtır.
Kahramanın Yolculuğu
Kişinin hayatında bir dönüşüm geçirdiği, zorluklarla yüzleştiği ve sonunda değişerek döndüğü bir süreci anlatır. Bu yolculuk genellikle zorlu engelleri aşmayı ve kişisel gelişimi içerir.
Çocuk
Masumiyet, yeniden doğuş, kurtuluş ve yenilikçilikle ilişkilendirilir. Bu arketip, başlangıçlar, potansiyel ve yeni başlangıçlarla ilgilidir. Çocuk arketipi aynı zamanda kişinin içsel neşesi ve yaratıcılığını temsil eder.
Hilekar
Sınırları zorlayan, kuralları ihlal eden ve değişimi tetikleyen kişiliği ifade eder. Bu arketip genellikle mizah ve alayla ilişkilidir ve sosyal normları sorgulamak için kullanılır.
Yaratıcı
Yenilikçilik, yaratıcılık ve hayal gücünü temsil eder. Bu arketip, dünyayı değiştirebilecek yeni fikirler ve yaratımlarla ilişkilendirilir.
Bakıcı
Bakıcı arketipi, şefkat, fedakarlık ve diğerlerine yardım etme arzusunu yansıtır. Bu arketip, insanları koruyan ve destekleyen, empati ve anlayışla hareket eden kişilerde görülür.
Hükümdar
Hükümdar arketipi, kontrol, güç ve otorite ile ilgili temaları içerir. Bu arketip, liderlik, sorumluluk ve düzeni koruma arzusunu temsil eder.
Sevgili
Romantizm, aşk, tutku ve çekicilikle ilişkilendirilir. Bu arketip, insanlar arasındaki bağları ve yakınlıkları vurgular ve genellikle romantik ilişkilerde ve cazibede önemli bir rol oynar.
Yule Psikoloji Enstitüsü
Kaynaklar
Richards, R. J. (2016). Objectivity and the theory of the archetype. What Reason Promises: Essays on Reason, Nature and History. De Gruyter, Berlin, 26-37.
Serrican, E. (2015). Reflexion of the archetype concept in Carl Gustav Jung’s theory of analytical psychology to the literature. International Journal of Social Sciences and Education Research, 1(4), 1205-1215.
Devamı
Yetişkinlerde Travma
Yetişkinlerde travma, çocukluk çağında yaşanmış olaylardan, ani şiddet içeren olaylara veya sürekli stres faktörlerine kadar geniş bir yelpazeyi kapsar. Bu tür deneyimler, bireyin duygusal ve fiziksel sağlığını derinden etkiler. Yetişkinlerde görülen travma semptomları arasında kaygı, depresyon, öfke patlamaları, sosyal izolasyon, uykusuzluk ve konsantrasyon güçlüğü bulunmaktadır.
Travma
Travma, bireyin başa çıkma yeteneğini aşan olaylara verilen bir tepkidir ve güvenlik duygusunu sarsarak kişiyi çaresiz hissettirir. Kişiden kişiye farklılık gösteren subjektif bir deneyimdir. Yaşamı tehdit eden olaylar kadar tehdit etmeyen olaylar tarafından da tetiklenir. Travmatik olaylar, kazalar veya şiddet gibi tek seferlik olaylardan, tehlikeli bir bölgede yaşamak veya tekrarlanan kötü muamele gibi sürekli stres faktörlerine kadar değişir.
Travmanın etkileri, hem duygusal hem de fiziksel olarak çeşitli şekillerde ortaya çıkar. Kişiler, psikolojik sıkıntı, hafıza ve konsantrasyon problemleri, korku, üzüntü, sinirlilik, öfke, sosyal çekilme ve baş ağrısı, terleme veya artmış kalp hızı gibi fizyolojik semptomlar yaşarlar. Bu tepkiler, olayın anımsatıcılarından kaçınma, günlük rutinlerle bağlantıyı kaybetme, iştah değişiklikleri, madde kullanımı ve uyku problemleri gibi davranış değişikliklerine yol açar.
Yetişkinlerde Travma Türleri
Akut Travma
Bu tür travma, genellikle tek bir olay sonucu meydana gelir. Örneğin, bir trafik kazası, şiddetli bir saldırı veya başka bir ani, şok edici olay akut travmaya neden olabilir. Bu tür travma genellikle olay sonrasında ortaya çıkan yoğun bir stres ve tepki dönemi ile karakterizedir.
Kronik Travma
Kronik travma, tekrarlanan ve uzun süreli travmatik olaylardan kaynaklanır. Örnekler arasında sürekli ev içi şiddet, çocukluk çağı istismarı veya savaş gibi uzun süreli tehlikeli durumlar vardır. Kronik travma, bireyin uzun süreli stres ve baskı altında kalmasına neden olur ve genellikle daha derin ve karmaşık psikolojik sorunlara yol açar.
Karmaşık Travma
Karmaşık travma, birden fazla travmatik olayın veya durumun birikimi sonucu ortaya çıkar. Bu tür travma, genellikle kişinin hayatında defalarca tekrarlanan veya uzun süreli travmatik deneyimlerden kaynaklanır. Bireyin dünya görüşü, kimlik algısı ve ilişkileri ciddi şekilde etkilenir.
Travma ayrıca bedenin “acil durum moduna” girmesine neden olabilir. Bu, bedenin hayatta kalma şansını artırmak için tasarlanmış geçici bir tepki mekanizmasıdır. Örneğin, tehlike anında beden adrenalin salgılayarak, enerji seviyesini artırarak ve dikkati yoğunlaştırarak reaksiyon süresini kısaltır. Ancak bu durum, tehdit geçtikten sonra bile devam edebilir ve yorgunluk, uykusuzluk, kaygı gibi semptomlara yol açabilir. Bu sürekli yüksek uyarılma durumu, bedenin ve zihnin normal dengesini bozar ve çeşitli sağlık sorunlarına yol açar.
İyileşme Süreci
Travmadan iyileşme süreci, travmatik deneyimi ve onun etkisini kabul etmeyi, normal rutini sürdürmeyi, travmatik olayla yüzleşmeyi, duyguları ifade etmeyi ve yoga veya meditasyon gibi rahatlama tekniklerini kullanmayı içerir. Alkol veya uyuşturucu gibi maddelerin aşırı kullanımından kaçınmak ve daha iyi hissedene kadar önemli kararlar almaktan kaçınmak önemlidir. Düzenli egzersiz yapmak ve aile, arkadaşlar veya profesyonellerden destek almak da iyileşme sürecine yardımcı olur. Sağlıklı beslenme, egzersiz ve yeterli uyku gibi kendine özen gösterme pratikleri ile destek sistemleri aracılığıyla direnci geliştirmek, iyileşme için hayati öneme sahiptir.
Yetişkinlerde Travma
Yule Psikoloji Enstitüsü
Kaynaklar
Cook, A., Spinazzola, J., Ford, J., Lanktree, C., Blaustein, M., Cloitre, M., & Van der Kolk, B. (2005). Complex trauma. Psychiatric annals, 35(5), 390-398.
Smelser, N. J. (2004). Psychological trauma and cultural trauma. Cultural trauma and collective identity, 4, 31-59.
Judd, M. A., & Redfern, R. (2011). Trauma. A companion to paleopathology, 357-379.
DevamıUyku Bozukluğu: Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi
Uyku Bozukluğu Nedir
Uyku bozukluğu, uyku düzenini etkileyen ve genellikle kişinin günlük yaşam kalitesini düşüren bir durumdur. Uyku bozukluklarının çeşitli türleri ve tedavi yöntemleri vardır. İşte bazı yaygın türler ve genel tedavi yaklaşımları:
İnsomnia (Uykusuzluk)
İnsomnia, uyumakta veya uyuyabilmekte zorluk çekme durumudur. Bu durum, hem uykuya dalma hem de uyandıktan sonra tekrar uyuyabilmekte zorluk olarak kendini gösterir.
Nedenleri
- Stres, anksiyete, depresyon gibi psikolojik faktörler
- Ağrı, solunum problemleri gibi sağlık sorunları
- Kafein, alkol gibi maddelerin kullanımı
- Düzensiz uyku alışkanlıkları
Huzursuz Bacak Sendromu
Bacaklarda rahatsızlık hissi ve hareket ihtiyacı ile karakterize bir durumdur. Genellikle dinlenme anlarında veya geceleri daha belirgin olur.
Nedenleri
- Demir eksikliği
- Nörolojik bozukluklar
- Gebelik
- Bazı ilaçların neden olabileceği yan etkiler
Etkileri
- Uykuya dalma
- Uyku kalitesinde bozulma
- Gündüz Yorgunluğu
Uyku Apnesi
Uyku sırasında solunumun geçici olarak durması veya ciddi şekilde yavaşlamasıdır.
Nedenleri
- Hava yolu tıkanıklıkları
- Obezite
- Yapısal bozukluklar ve bazı tıbbi durumlar
Etkileri
- Geceleri sık uyanma
- Gündüz yorgunluğu
- Baş ağrısı
- Uzun vadede kalp hastalıkları riskinin artması
- Horlama
Türleri: Obstrüktif uyku apnesi (en yaygın tür, solunum yollarının fiziksel engellenmesiyle oluşur) ve santral uyku apnesi (beynin solunum kaslarına düzgün sinyal gönderememesi nedeniyle oluşur).
Narkolepsi
Aşırı gündüz uykululuğu ve aniden uyuma eğilimi ile karakterize bir nörolojik bozukluktur.
Nedenleri: Narkolepsi, beynin uyku ve uyanıklığı düzenleyen bölümlerindeki bir bozukluktan kaynaklanır.
Etkileri
- Katapleksi (duygusal tepkiler sırasında kas kontrolünün kaybedilmesi)
- Uyku felci
- Halüsinasyonlar
- Kesintili gece uykusu
Parasomniler
Uyku sırasında anormal davranışlar veya hareketler
Örnekler
Uyurgezerlik (Somnambulism)
Uyurgezerlik, uykunun derin evrelerinde gerçekleşen ve kişinin uyurken yürümesi veya diğer karmaşık davranışları gerçekleştirmesi durumudur.
Nedenleri
- Genetik faktörler
- Uykusuzluk
- Stres
- Bazı ilaçlar
- Alkol tüketimi
Etkileri: Uyurgezerlik, genellikle hatırlanmayan bu eylemler sırasında yaralanma riskini artırır. Ayrıca uykunun kalitesini düşürür.
Kabus Bozukluğu
Uykudan korkutucu rüyalarla uyanma durumudur. Bu rüyalar genellikle gerçeklikle yakından ilişkilidir ve uyanıldığında detaylı olarak hatırlanır.
Nedenleri
- Stres
- Travma
- Bazı ilaçların yan etkileri
- Uyku bozuklukları
Etkileri: Sık kabuslar, uyku kalitesini bozar ve gündüz yorgunluğuna, kaygıya ve depresyona yol açabilir.
Uyku Felci
Uyku felci, REM (Hızlı Göz Hareketi) uyku fazının sonunda veya başında uyanırken kişinin geçici olarak hareket edememesi durumudur.
Nedenleri
- Uyku döngüsünde anormal geçişler
- Uyku eksikliği
- Stres veya bazı psikiyatrik bozukluklar
Etkileri: Uyku felci sırasında kişi tamamen bilinçlidir ama hareket edemez. Bu durum genellikle kısa sürelidir ancak korkutucu ve endişe verici olur.
Uykuyla İlişkili Yeme Bozukluğu
Kişinin uyku sırasında bilinçsiz olarak yemek yemesi durumudur. Bu kişiler genellikle yediklerini hatırlamazlar.
Nedenleri
- Stres
- Diyet
- Uykusuzluk ve bazı ilaçların yan etkileri
Etkileri: Uykuyla ilişkili yeme bozukluğu, gece boyunca yeme eylemleri nedeniyle kilo alımına, uyku kalitesinde bozulmaya ve gündüz yorgunluğuna neden olur. Ayrıca, kişi yemek pişirme gibi potansiyel olarak tehlikeli aktivitelerde bulunurken de yaralanma riski taşır.
Bu uyku bozuklukları, genellikle uyku döngüsünün normal seyrinin dışına çıkarak kişinin hem fiziksel hem de zihinsel sağlığını etkiler. Özellikle kabus bozukluğu ve uyku felci, kişide ciddi anksiyete ve korkuya neden olabilir. Uyurgezerlik ve uykuyla ilişkili yeme bozukluğu gibi durumlar ise yaralanma riskini artırır ve günlük yaşamı olumsuz etkiler.
Parasomnilerin Nedenleri: Genetik faktörler, stres, uyku eksikliği, diğer uyku bozuklukları ve bazı ilaçların kullanımı parasomnilere yol açabilir.
Parasomnilerin Etkileri: Gündüz yorgunluğu, uyku kalitesinde bozulma ve potansiyel olarak tehlikeli durumlar yaratabilir.
Tedavi Yöntemleri
- Yaşam Tarzı Değişiklikleri: Düzenli uyku programı, rahat bir uyku ortamı, kafein ve alkol tüketimini azaltmak gibi değişiklikler faydalı olabilir.
- Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT): Uykusuzluk için etkili bir tedavi yöntemidir. Uyku ile ilgili olumsuz düşünce ve davranışları değiştirmeye odaklanır.
- İlaç Tedavisi: Bazı durumlarda, doktor reçetesi ile uyku ilaçları kullanılabilir. Ancak bu ilaçlar uzun süreli kullanım için genellikle önerilmez.
- Medikal Tedaviler: Örneğin, uyku apnesi için CPAP (Sürekli Pozitif Hava Yolu Basıncı) cihazları kullanılır.
**Alternatif Tedaviler
** Akupunktur, yoga, meditasyon ve bitkisel takviyeler gibi yöntemler bazı kişiler için yardımcı olabilir.
Her bir uyku bozukluğu türü, farklı semptomlar, nedenler ve tedavi yöntemleri gerektirir. Tanı ve tedavi için uyku bozuklukları konusunda uzman bir sağlık profesyoneli ile görüşmek önemlidir. Bazı durumlarda, uyku laboratuvarında yapılan uyku çalışmaları da tanı sürecinde önemli rol oynayabilir. Uyku, genel sağlık ve yaşam kalitesi için hayati öneme sahip olduğundan, uyku bozukluklarının ciddiye alınması ve uygun tedavi yöntemlerinin uygulanması önemlidir.
Yule Psikoloji Enstitüsü
Kaynaklar
Chokroverty, S. (2010). Overview of sleep & sleep disorders. Indian Journal of Medical Research, 131(2), 126-140.
Hauri, P. J. (2021). Sleep disorders. In Handbook of Psychology and Health, Volume I (pp. 211-260). Routledge.
Sehgal, A., & Mignot, E. (2011). Genetics of sleep and sleep disorders. Cell, 146(2), 194-207.
Thorpy, M. J. (2012). Classification of sleep disorders. Neurotherapeutics, 9(4), 687-701.
DevamıSpiritüel Bypass
“Spiritüel Bypass” terimi, insanların manevi fikir ve uygulamaları kullanarak çözülmemiş duygusal sorunları, psikolojik yaraları ve gelişimsel görevleri atlatma eğilimini ifade eder. Bu terim, 1980’lerin ortalarında Budist öğretmen ve psikoterapist John Welwood tarafından tanıtılmıştır.
Bu kavram, bireylerin maneviyatı veya manevi uygulamaları, psikolojik sorunlarıyla yüzleşmek yerine kullanmalarını ifade eder. Bireyler duygusal acıları işlemek yerine, manevi deneyimleri aktif olarak arayarak bu acıdan kaçınma eğilimi gösterirler. Bireyler manevi uygulamaları, onların genel işleyişleriyle bütünleşmeyen ayrı bir yaşam alanı olarak kullanır.
Spiritüel Bypass, bireylerin kendilerini ve başkalarını duygusal olarak anlamalarını engeller.
Örneğin, bir kişi, zorlu zamanlarında iç huzuru bulmak ve kendini rahatlatmak için Transandantal Meditasyon gibi spiritüel tekniklere ve manevi kitaplara yönelebilir. Ancak derinlerde yatan psikolojik ve duygusal sorunlarla yüzleşmekten kaçındığı için, ilişkilerinde ve genel yaşam kalitesinde sorunlar yaşar.
Transandantal Meditasyon (TM), Maharishi Mahesh Yogi tarafından geliştirilen ve belli bir mantra tekrarını içeren bir meditasyon yöntemidir. TM, genellikle dini bir pratikten ziyade kişisel gelişim için bir araç olarak sunulmuştur. Hem dini hem de dini olmayan bir uygulama olarak tanımlanır.
Spiritüel Bypass’ın yaygın örnekleri arasında “iyi hisler” üzerine yoğunlaşma, negatif duygulardan kaçınma, sürekli olarak olumlu olma, aşırı derecede idealist olma ve her şeyin yolunda olduğu inancı yer alır. Bu tür davranışlar, gerçek duyguları ve problemleri görmezden gelmeye ve bunlarla yüzleşmemeye yol açar.
Bu durumu aşmak için, kendinize karşı dürüst olmalı, duygularınızı kabullenmeli ve onları ifade etmelisiniz. Yaşadığınız zorlukları kabullenmeli ve objektif biçimde incelemelisiniz.
Duygularınızı kabul etmek ve onlarla çalışmak, gerçek duygusal iyileşmenin adımıdır. Gerçek duygularınızı ve yaşadığınız zorlukları kabul ederek, daha sağlıklı ve bütüncül bir manevi yolculuğa çıkabilirsiniz.
(Bu yazı, spiritüel bypass kavramını açıklamaktadır. Meditasyon ve diğer rahatlama tekniklerini uygulamakta tabii ki bir sorun yok. Ancak duygusal sorunlardan kaçınmak için bu teknikleri kullanmak kişin ruh sağlığına zarar verir.)
Yule Psikoloji Enstitüsü
Kaynaklar
Picciotto, G., Fox, J., & Neto, F. (2018). A phenomenology of spiritual bypass: Causes, consequences, and implications. Journal of Spirituality in Mental Health, 20(4), 333-354.
Sherrell, C., & Simmer-Brown, J. (2017). Spiritual bypassing in the contemporary mindfulness movement. ICEA Journal, 1(1), 75-94.
Sheridan, M. J. (2017). Addressing spiritual bypassing: Issues and guidelines for spiritually sensitive practice. In The Routledge handbook of religion, spirituality and social work (pp. 358-367). Routledge.
Devamı