Psikoterapi ve Koçluk Arasındaki Fark Nedir?
Psikoterapi ve koçluk arasındaki farkları anlamak, kişisel gelişim, mental sağlık veya profesyonel gelişim arayışında olan bireyler için oldukça önemlidir. Her iki alan da bireylerin hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olmayı amaçlasa da, yaklaşımları, yöntemleri ve altında yatan felsefeleri önemli ölçüde farklıdır.
Psikoterapi
Psikoterapi, genellikle konuşma terapisi olarak da bilinir. Duygusal ve psikolojik zorlukları ele almak için eğitimli bir ruh sağlığı uzmanı ile çalışmayı içerir. Psikoterapinin birincil amacı, çeşitli terapötik teknikler aracılığıyla psikolojik sıkıntıları hafifletmek ve mental sağlığı iyileştirmektir.
Psikoterapinin Temel Özellikleri
- Mental Sağlığa Odaklanma: Psikoterapi, depresyon, anksiyete, travma ve kişilik bozuklukları gibi ruhsal sorunları tedavi etmeye odaklanır. Kişinin iyi olma halini olumsuz etkileyen derin duygusal sorunları ve davranış kalıplarını ele almayı amaçlar.
- Lisanslı Profesyoneller: Psikoterapistler, psikologlar ve psikiyatristler lisanslı ruh sağlığı profesyonelleridir. Geniş kapsamlı bir eğitim almışlardır. Etik standartlara ve düzenlemelere uyarlar.
- Geçmişe ve Şimdiye Odaklanma: Terapi, genellikle geçmiş deneyimleri ve bu deneyimlerin şu anki davranış ve duygusal durum üzerindeki etkilerini inceler. Sorunların kökenlerini anlamak, terapötik sürecin kritik bir bileşenidir.
- Uzun Süreli Süreç: Psikoterapi, aylar veya hatta yıllar sürebilen uzun vadeli bir taahhüt olabilir. Önemli ve kalıcı değişiklikler sağlamak için düzenli, tutarlı seanslar gerektirir.
Koçluk
Koçluk ise, bireylerin belirli kişisel veya profesyonel hedeflere ulaşmalarına yardımcı olmayı amaçlar. Koçlar, Koçluk alan kişilerin güçlü yönlerini belirlemelerine, hedefler koymalarına ve bu hedeflere ulaşmak için eylem planları geliştirmelerine yardımcı olur.
Koçluğun Temel Özellikleri
- Hedef Odaklı: Koçluk, gelecek ve hedef odaklıdır. Kariyer ilerlemesi, performans geliştirme veya kişisel gelişim gibi belirli sonuçlara ulaşmada bireylere yardımcı olmak için tasarlanmıştır.
- Çeşitli Profesyoneller: Koçlar, çeşitli geçmişlere sahip olabilir ve mutlaka formal ruh sağlığı eğitimi almış olmayabilirler. Genellikle ICF (International Coaching Federation) onaylı koçluk sertifikalarına sahiptirler. Ancak ruhsal sorunları teşhis veya tedavi etme yetkisine sahip değildirler.
- Şimdi ve Geleceğe Odaklanma: Koçluk, bireylerin güçlü yönlerini ve kaynaklarını kullanarak hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olmaya odaklanır.
- Kısa ve Orta Vadeli Katılım: Koçluk ilişkileri, genellikle birkaç ay süren ve daha kısa vadeli olan ilişkiler olup, koçluk alan kişinin hedeflerine ve ihtiyaçlarına bağlı olarak seansların sıklığı ve süresi değişir.
ICF’nin Koçluk Üzerine Görüşleri
ICF (International Coaching Federation), koçluk mesleğinin en yüksek standartlarını belirleyen ve destekleyen önde gelen küresel organizasyonlardan biridir. ICF’ye göre, koçluk, bir koç ve koçluk alan kişi arasındaki ortaklıkta, koçluk alan kişinin kişisel ve profesyonel potansiyelini en üst düzeye çıkarmak amacıyla derin düşünme ve yaratıcı süreçlerin kullanıldığı bir ilişki olarak tanımlanır (ICF, 2020).
ICF, koçluğun etkilerini araştıran birçok çalışma yapmıştır. Bu çalışmalar, koçluğun iş performansı, iletişim becerileri ve kişisel gelişim üzerindeki olumlu etkilerini göstermektedir. Ayrıca, ICF’ye göre, profesyonel koçlar, etik kurallara ve yetkinlik standartlarına uyarak, koçluk alan kişilere yüksek kaliteli hizmet sunar.
Yaygın Koçluk Türleri
1. Kariyer Koçluğu
Kariyer koçluğu, bireylerin mesleki yaşamlarında yol bulmalarına, kariyer seçimlerinde rehberlik etmelerine ve profesyonel gelişimlerine yardımcı olmayı amaçlar. Kariyer koçu, koçluk alan kişiyle birlikte, güçlü yönlerini bularak, kariyer hedefleri belirler ve bu hedeflere ulaşmak için stratejiler geliştirir. Kariyer değişikliği yapmak isteyenler, mevcut rollerinde ilerlemek isteyenler ya da işlerinde daha fazla tatmin arayanlar için oldukça faydalıdır.
2. Eğitim Koçluğu
Eğitim koçluğu, öğrencilerin akademik performanslarını iyileştirmelerine ve etkili çalışma alışkanlıkları geliştirmelerine yardımcı olur. Bu koçluk türü, okul öncesinden üniversiteye kadar her seviyedeki öğrenciler için yararlıdır. Eğitim koçları, zaman yönetimi, motivasyon, öğrenme stratejileri ve akademik zorlukların üstesinden gelme gibi konularda destek sunar. Ayrıca, öğrenciye destekleyici bir öğrenme ortamı yaratmak için ebeveynler ve öğretmenlerle de iş birliği yapar.
3. Ebeveyn Koçluğu
Ebeveyn koçluğu, ebeveynlere çocuklarını etkili bir şekilde yetiştirmeleri için gerekli araçları ve stratejileri sunar. Bir ebeveyn koçu, ebeveynlere disiplin, iletişim ve çocuklarının davranışlarını yönetme gibi konularda rehberlik eder. Bu koçluk türü, ebeveynlerin gelişimsel aşamaları anlamalarına ve çocuğun büyümesini ve refahını destekleyen bir ortam yaratmalarına yardımcı olur.
4. İlişki Koçluğu
İlişki koçluğu, bireylerin ve çiftlerin romantik, ailevi veya sosyal ilişkilerini iyileştirmelerine yardımcı olmayı amaçlar. İlişki koçu, koçluk alan kişilerin daha iyi iletişim becerileri geliştirmelerine, çatışmaları çözmelerine ve diğerleriyle daha güçlü bağlar kurmalarına destek olur. Bu koçluk türü, ilişki zorlukları yaşayanlar ya da mevcut ilişkilerini güçlendirmek isteyenler için faydalıdır.
Psikoterapi ve Koçluğu Birleştirme
Psikoterapi ve koçluk, farklı alanlar olmasına rağmen, birbirini dışlamaz. Birçok birey, ihtiyaçlarına bağlı olarak her iki yaklaşımdan da fayda sağlar. Örneğin, biri derin duygusal sorunları ele almak için bir terapistle çalışırken, aynı zamanda profesyonel hedeflere ulaşmak için bir koçla da çalışabilir.
Koçluk, formal bir disiplin olarak daha yeni olmasına rağmen, etkinliğini destekleyen giderek artan bir araştırma grubuna sahiptir. Journal of Occupational and Organizational Psychology’de yayımlanan bir çalışma, koçluğun performans, iyi olma hali, başa çıkma, iş tutumları ve hedefe yönelik öz düzenleme üzerinde olumlu etkileri olduğunu bulmuştur (Theeboom, Beersma, & van Vianen, 2014). Ayrıca, ICF’nin yürüttüğü araştırmalar da koçluğun iş performansı ve kişisel gelişim üzerindeki olumlu etkilerini desteklemektedir (ICF, 2020).
Psikoterapi ve Koçluk Arasındaki Farklar
1. Amaç
Psikoterapi: Psikoterapinin temel amacı, bireyin geçmişten gelen travmalarını, duygusal zorluklarını ve ruh sağlığı sorunlarını ele alarak iyileşmesini sağlamaktır. Psikoterapi, bireyin duygusal ve psikolojik durumunu dengelemeye odaklanır.
Koçluk: Koçluğun amacı, bireyin mevcut durumunu değerlendirerek geleceğe yönelik hedefler belirlemesine ve bu hedeflere ulaşmasına yardımcı olmaktır. Koçluk, bireyin kişisel ve profesyonel gelişimine odaklanır.
2. Odak
Psikoterapi: Geçmişte yaşanan travmalar, çocukluk deneyimleri ve bireyin iç dünyasındaki derin duygusal sorunlar üzerinde durur.
Koçluk: Geleceğe odaklanır ve bireyin mevcut potansiyelini nasıl en iyi şekilde kullanabileceği üzerine çalışır.
3. Uygulama Alanı
Psikoterapi: Depresyon, anksiyete, yeme bozuklukları, bağımlılıklar gibi ruh sağlığı sorunlarını tedavi eder. Lisanslı terapistler tarafından uygulanır.
Koçluk: Kariyer gelişimi, yaşam dengesi, liderlik, performans artırma gibi alanlarda kullanılır. Ruh sağlığı sorunlarını tedavi etmez.
4. Eğitim ve Yeterlilik
Psikoterapi: Terapistlerin lisanslı olması gerekir ve genellikle klinik psikoloji, sosyal hizmet veya danışmanlık gibi alanlarda ileri düzeyde eğitim almışlardır.
Koçluk: Koçlar, koçluk sertifikasyon programları ile eğitim alabilirler. Profesyonel koçlar, belirli bir alanda uzmanlaşmış olabilir ancak ruh sağlığı tedavisi için eğitim almazlar.
5. Yaklaşım
Psikoterapi: Psikoterapi, genellikle kanıta dayalı ve teorik olarak yapılandırılmış yaklaşımlar kullanır, ancak bazı terapiler, özellikle danışanın ihtiyaçlarına göre daha esnek olabilir. Terapi yöntemleri (örneğin, bilişsel davranışçı terapi, psikodinamik terapi) belirli teorik çerçevelere dayanır.
Koçluk: Koçluk, daha çok koçluk alan kişinin belirlediği hedeflere ulaşmak için stratejik planlamalara dayanır. Bu süreç genellikle esnek ve koçluk alan kişinin aktif katılımını gerektiren bir işbirliğine dayalıdır. Koçluk süreci, bireysel ihtiyaçlara ve hedeflere göre şekillenir. Bu da esnek bir yaklaşım sunar.
6. Seans Süresi
Psikoterapi: Genellikle uzun vadeli ve düzenli seanslar gerektirir. Bireyin durumuna göre aylar veya yıllar sürebilir.
Koçluk: Daha kısa süreli olabilir ve genellikle belirli bir hedefe ulaşılana kadar devam eder. Süreç genellikle haftalar veya aylar içinde tamamlanır.
7. Danışanın ve Koçluk Alan Kişinin Rolü
Psikoterapi: Danışan, duygusal ve psikolojik süreçleri derinlemesine keşfetmeye ve iyileşmeye odaklanır.
Koçluk: Koçluk alan kişi, aktif olarak hedeflerini belirler ve bu hedeflere ulaşmak için stratejiler geliştirir.
Bu farklılıklar, koçluk ve psikoterapinin farklı ihtiyaçlara yönelik olduğunu gösterir. Koçluk, genellikle bireyin mevcut yaşamını optimize etmeye ve hedeflerine ulaşmaya odaklanırken, psikoterapi, derin duygusal ve psikolojik sorunları çözmeyi amaçlar.
Klinik Psikolog ve Profesyonel Koç Tuğçe Turanlar
Koçluk veya Psikoterapi randevusu almak için yulepsikoloji@gmail.com adresine mail atabilirsiniz.
Referanslar
- American Psychological Association. (2020). The effectiveness of psychotherapy: The APA’s position. Retrieved from APA
- International Coaching Federation. (2020). The ICF definition of coaching. Retrieved from ICF
- Theeboom, T., Beersma, B., & van Vianen, A. E. (2014). Does coaching work? A meta-analysis on the effects of coaching on individual level outcomes in an organizational context. Journal of Occupational and Organizational Psychology, 87(2), 307-329.
Narsist bir Yönetici ile Çalışmak
Narsist bir yönetici, kendine aşırı hayran olan ve başkalarının ihtiyaçlarına duyarsız kişidir. Sürekli kendini över ve üstünlük sağlamaya çalışır. Empati kuramaz, manipülatif ve eleştirel olur. Kendi başarılarını abartırken, başkalarının katkılarını küçümser. Bu tür bir yönetici, çalışanların motivasyonunu ve iş yerindeki atmosferi olumsuz etkiler.
İşe Gitmekten Korkuyor musunuz
İş dışında bile sürekli işinizden mi bahsediyorsunuz? Sürekli değişen hedeflerle kendinizi kanıtlama çabası sizi yoruyor mu? Yöneticinizi memnun etmeye çalışırken aynı zamanda ondan korkuyor musunuz? İş saatleriniz boyunca sürekli tetikte, bunalmış ve tükenmiş mi hissediyorsunuz?
Günümüzde “narsist” terimi çok yaygınlaştı. Stresli bir iş ortamında hepimiz zaman zaman sağlıksız davranabiliriz, ancak empati ve utanç duygularımız bizi kontrol altında tutar. Narsist bir yönetici ise bu duygulardan yoksundur. Çalışanlarını istismar etmeyi haklı bulur, utanmaz ve empati göstermez. Kendinizi bu durumda buluyorsanız, yöneticinizin narsist olup olmadığını sorgulamak yerine, neden bu duruma tahammül ettiğinizi düşünmelisiniz. Sizi sağlıksız ve güvensiz bir ortamda kalmaya iten inançlarınızı sorgulayın ve kendinize dikkat edin. Aksi takdirde, sonunda kaybeden siz olursunuz.
Yöneticinizin Toksik veya Narsist Olduğunu Gösteren İşaretler
- Mikro Yönetim ve Sürekli Eleştiri
Yöneticiniz işinizi sürekli olarak yetersiz bulmaya başlar. Küçük eleştirilerle başlayan bu süreç, hızla büyür ve ciddi bir baskıya dönüşür. Kendinizi sürekli eleştiriliyor, görmezden geliniyor veya değersizleştiriliyor gibi hissedersiniz. Narsist yöneticiniz bu durumu bilerek manipüle eder ve olumsuz tepkilerinizden beslenir. Eleştirileri yapıcı değildir; sizi şaşırtmak ve değersizleştirmek için tasarlanmıştır. Bu durumda, gri kaya tekniğini kullanarak tepkisiz kalmayı deneyin. –Gri kaya tekniği, özellikle narsist veya toksik kişilere karşı kullanılan bir başa çıkma yöntemidir. Bu teknikte, kişi, kendini “gri bir kaya” gibi sıkıcı ve ilgi çekici olmayan biri olarak gösterir. Amaç, narsist veya toksik kişinin dikkatini çekmemek ve manipüle etmesini zorlaştırmaktır. Bu yöntem, tepkisiz ve duygusuz davranmayı, kişisel bilgileri paylaşmaktan kaçınmayı ve iletişimi minimumda tutmayı içerir. Böylece, toksik kişilerle olan etkileşimler en aza indirgenir ve kişinin kendini koruması sağlanır.- - Her Hareketinizi İzlemek
Narsist yönetici, paranoyak ve kontrolcüdür. Gününüzün her anını izler. - Kişiliksizleştirme
Yüz yüze iletişim yerine, tüm iletişimi e-posta yoluyla yapar. Toplantı taleplerinizi oyalayarak veya iptal ederek sizinle yüzleşmekten kaçınır. - Bilgiyi Saklamak
Size gerekli bilgileri vermez ve başarılarınızı, övgülerinizi, zam veya terfi taleplerinizi saklar. Önemli toplantılardan ve e-postalardan dışlanırsınız, bu da işinizi yapmanızı zorlaştırır. - Düşük Performans Değerlendirmeleri
Hedeflerinizi aşmanıza rağmen, terfi alamazsınız veya maaş artışı talepleriniz reddedilir. Bunlar, değer verilmediğinizin ve önemsenmediğinizin açık işaretleridir. Yaptığınız işleri belgeleyerek performans değerlendirmenizi gerçek verilerle destekleyin. - Görevlerinizi Elinizden Almak
Yöneticiniz, işleri sizden alır ve size kötü brifingler verir. Bu, sizi değersizleştirmek ve cezalandırmak için bir yöntemdir. - İsminizi Lekelemek
Bir anda meslektaşlarınız soğuk ve mesafeli davranmaya başlar. İçgüdülerinize güvenin ve çıkış stratejinizi oluşturun. Bu durum sizin hatanız değildir; toksik bir kişilikle uğraşıyorsunuz. Narsist yöneticiler, güçlü ve bağımsız insanlardan hoşlanmazlar, kolayca manipüle edebilecekleri kişileri tercih ederler. Bu nedenle, narsist bir yöneticinin hedefi olmak aslında güçlü olduğunuzun bir işaretidir ve daha iyisini hak ettiğinizin kanıtıdır.
Narsist Yöneticinizle Başa Çıkmanıza Yardımcı Olacak Araçlar
- Davranışları Kişisel Algılamayın
Narsistin kabalığını kişisel algılamayın. Enerjinizi koruyun, farkındalık ve nefes tekniklerini kullanın. - Kuralları Çiğnerler
Narsist yöneticiler kendilerini yasaların üstünde görürler. Kuralları çiğner, verileri manipüle eder ve etik dışı davranırlar. Yakalanırlarsa, suçu size veya başkasına yıkarlar. - Korkmayı Bırakın
Sürekli korku içinde çalışmak sağlığınıza zarar verir. En kötü senaryoyu düşünün ve buna göre bir plan yapın. - Değişmelerini Beklemeyin
Narsist yöneticilerin değişeceği illüzyonundan vazgeçin. Ne kadar iyi olursanız olun, her zaman daha fazlasını talep ederler. Önceliğiniz kendiniz olmalı. - Aşırı İşlev Göstermeyin
Aşırı işlev göstermeyi ve aşırı performans sergilemeyi bırakın. Enerjinizi çıkış stratejinize odaklayın. Mevcut işinizi bir basamak taşı olarak görün ve ileriye doğru hareket edin. - Başarısızlığa Sürüklerler
Narsist yöneticiler sizi başarısızlığa sürüklemek isterler. Mikro yönetiliyorsanız, işinizi en iyi şekilde yapın ve ilerlemenizi düzenli olarak paylaşın. - Empati Eksikliği ve Fazla Çalışma
Narsistler empati göstermez ve sizi fazla çalıştırıp az ödeme yaparlar. Fazla mesai yapmanız beklenir, ancak ekstra ücret ödenmez. Kendi kaynaklarınızı kullanmanız istenebilir. - Övgü Beklemeyin
İyi bir iş için övgü beklemeyin. Narsistler yalnızca kendilerini iyi gösterdiğinde sizi överler. Onaylarını kazanmak zaman ve enerji kaybıdır. - Profesyonel Kalın
Narsist yöneticiniz işteki refahınızı umursamaz. Yeni bir iş ararken, profesyonel kalın ve işinizi en iyi şekilde yapın. - Meslektaşlarınız Arkadaşınız Değil
İş ortamındaki ilişkiler durumsaldır. Yöneticinizi iş arkadaşlarınıza şikayet etmeyin. Destek arıyorsanız, bunu iş dışındaki biriyle yapın. - Narsist Yöneticilerden Kaçın
Narsist yöneticiler patolojik yalancılardır ve gerçeği çarpıtılar. Onlarla yüzleşmekten kaçının ve kendinize odaklanın. Gri kaya tekniğini kullanarak olumsuzluklarına tepki vermeyin.
Yöneticim Narsist, Şimdi Ne Yapmalıyım
En iyi tavsiye: Bir çıkış stratejisi oluşturun ve yeni bir iş ararken sakin kalın. Sağlıklı sınırlar koyun ve daha iyisini hak ettiğinizi bilin.
Narsist bir yöneticiyle başa çıkmak, iş hayatında karşılaşılabilecek en zorlu durumlardan biridir. Ancak, kendinize olan güveninizi koruyarak, profesyonel sınırlarınızı belirleyerek ve sağlıklı bir iş-yaşam dengesi kurarak bu zorluğu aşabilirsiniz. Unutmayın, sağlığınız ve mutluluğunuz her şeyden daha önemlidir. Kendi değerinizi bilin ve size hak ettiğiniz saygıyı gösteren bir iş ortamı arayın. Toksik bir yöneticinin sizi tüketmesine izin vermeyin, kendinize ve geleceğinize yatırım yapın.
Narsist bir Yönetici ile Çalışmak
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji – yulepsikoloji@gmail.com
Kuşkuculuk Şeması
Kuşkuculuk şeması, bireyin başkalarının onu kasıtlı olarak inciteceğine, kötüye kullanacağına, aşağılayacağına, aldatacağına veya sömüreceğine dair sürekli bir beklenti içinde olması durumudur. Bu şemaya sahip kişiler, başkalarının niyetlerinden sürekli olarak şüphe duyarlar ve genellikle ilişkilerinde güven problemi yaşarlar.
Belirtiler ve Davranışlar
- Başkalarına karşı sürekli bir güvensizlik ve şüphe hali
- İlişkilerde kontrolcü ve manipülatif davranışlar sergileme
- Geçmişte yaşanan travmatik deneyimlere bağlı olarak tetiklenen yoğun öfke ve öfke patlamaları
- Kendini sürekli savunma ve koruma ihtiyacı
- Yakın ilişkilerden kaçınma veya ilişkilerde duygusal mesafe koyma
Nedenleri
Kuşkuculuk şemasının kökeninde genellikle çocukluk döneminde yaşanan travmatik deneyimler, ihmal, fiziksel veya duygusal istismar, ebeveynlerin sürekli eleştirileri veya tutarsız davranışları yer alır. Bu tür deneyimler, çocuğun başkalarına güven duymasını engeller ve yetişkinlikte de devam eden bir güvensizlik hali oluşturur.
Bilimsel Dayanaklar
- Travmatik Deneyimler ve Şema Gelişimi: Araştırmalar, çocukluk döneminde yaşanan travmatik deneyimlerin kuşkuculuk şemasının gelişiminde önemli bir rol oynadığını göstermektedir (Cloitre, Cohen, & Koenen, 2006). Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) olan bireylerde kuşkuculuk ve güvensizlik duygularının yaygın olduğu bulunmuştur (van der Kolk, 2005).
- Bağlanma Teorisi: Bağlanma teorisi, erken çocukluk döneminde güvenli bağlanma ilişkileri kuramayan bireylerin ileriki yaşamlarında güvensizlik ve kuşkuculuk eğilimleri gösterebileceğini öne sürer (Bowlby, 1988). Güvensiz bağlanma stilleri, kuşkuculuk şemasının oluşumunda önemli bir faktördür (Mikulincer & Shaver, 2007).
- Bilişsel Şema Teorisi: Young’un bilişsel şema teorisine göre, kuşkuculuk şeması, çocukluk döneminde yaşanan ihmal ve istismarın bir sonucu olarak gelişir ve bu şema, bireyin bilişsel yapılarında derinlemesine yerleşir (Young, Klosko, & Weishaar, 2003). Bu şemalar, bireyin dünyayı nasıl algıladığını ve nasıl davrandığını etkiler.
Tedavi Yaklaşımları
Kuşkuculuk şemasının tedavisinde en etkili yaklaşımlar arasında şema terapisi, bilişsel davranışçı terapi (BDT) ve travma odaklı terapiler (EMDR) yer alır.
- Şema Terapisi: Şema terapisi, bireyin olumsuz şemalarını ve bu şemaların altında yatan kökenlerini anlamasına ve değiştirmesine yardımcı olur (Young et al., 2003).
- Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT): BDT, bireyin olumsuz düşünce kalıplarını ve inançlarını yeniden yapılandırmasına yardımcı olur (Beck, 2011).
- EMDR (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme): EMDR, travmatik anıların işlenmesine ve bireyin bu anılarla ilgili duygusal tepkilerini azaltmasına yardımcı olur (Shapiro, 2018).
Kuşkuculuk şeması, bireyin yaşam kalitesini ve ilişkilerini olumsuz etkileyen önemli bir psikolojik yapıdır. Bu şemayı anlamak ve tedavi etmek, bireyin daha sağlıklı ve güvenli ilişkiler kurmasına yardımcı olabilir.
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji
Referanslar
- Beck, J. S. (2011). Cognitive behavior therapy: Basics and beyond. Guilford Press.
- Bowlby, J. (1988). A secure base: Parent-child attachment and healthy human development. Basic Books.
- Cloitre, M., Cohen, L. R., & Koenen, K. C. (2006). Treating survivors of childhood abuse: Psychotherapy for the interrupted life. Guilford Press.
- Mikulincer, M., & Shaver, P. R. (2007). Attachment in adulthood: Structure, dynamics, and change. Guilford Press.
- Shapiro, F. (2018). Eye movement desensitization and reprocessing (EMDR) therapy: Basic principles, protocols, and procedures. Guilford Publications.
- van der Kolk, B. A. (2005). Developmental trauma disorder: Toward a rational diagnosis for children with complex trauma histories. Psychiatric Annals, 35(5), 401-408.
- Young, J. E., Klosko, J. S., & Weishaar, M. E. (2003). Schema therapy: A practitioner’s guide. Guilford Press.
Dopamin ve Serotonin İlişkisi
Dopamin ve Serotonin İlişkisi
Dopamin ve serotonin gibi nörotransmitterler, beynimizin ve vücudumuzun düzgün çalışmasını sağlayan kimyasal habercilerdir. Bu iki kimyasal arasındaki ilişki, ruh halimizden, motivasyonumuza ve genel sağlığımıza kadar birçok alanı etkiler. İşte dopamin ve serotonin hakkında bilmeniz gerekenler:
Dopamin Nedir
Dopamin, beyinde ve vücutta çeşitli işlevlere sahip bir nörotransmitterdir. Başlıca rollerinden bazıları şunlardır:
- Ödül ve Motivasyon: Dopamin, ödül ve motivasyon sisteminde kilit bir rol oynar. Beyinde dopamin salınımı, keyifli veya ödüllendirici bir deneyim yaşadığınızda artar.
- Hareket Kontrolü: Dopamin, hareketlerin koordinasyonu ve kontrolünde de kritik öneme sahiptir. Parkinson hastalığı gibi durumlar, dopamin üreten nöronların kaybıyla ilişkilidir.
- Duygusal Tepkiler: Dopamin, duygusal tepkiler ve bilişsel işlevlerde de önemli rol oynar. Düşük dopamin seviyeleri, depresyon ve anhedoni (zevk alamama) ile ilişkilendirilir.
Serotonin Nedir?
Serotonin, beyinde ve vücutta bulunan bir diğer önemli nörotransmitterdir. İşte serotonin hakkında bilmeniz gereken bazı noktalar:
- Ruh Hali Düzenleme: Serotonin, ruh halinin düzenlenmesinde kilit rol oynar. Düşük serotonin seviyeleri, depresyon, anksiyete ve diğer ruh hali bozuklukları ile ilişkilendirilir.
- Uyku Düzeni: Serotonin, uyku-uyanıklık döngüsünü düzenlemede de önemli bir rol oynar. Melatonin adlı uyku hormonunun öncüsüdür.
- İştah ve Sindirim: Serotonin, iştah ve sindirim sürecinde de etkilidir. Bağırsaklarda yüksek miktarda serotonin bulunur ve bu da sindirim sisteminin düzenlenmesine yardımcı olur.
Dopamin ve Serotonin İlişkisi
Dopamin ve serotonin, birbirinden bağımsız çalışmayan, aksine genellikle birbirini tamamlayan nörotransmitterlerdir. İşte bu iki kimyasalın nasıl etkileşimde bulunduğuna dair bazı önemli noktalar:
- Ruh Hali ve Duygular: Hem dopamin hem de serotonin, ruh halinin düzenlenmesinde önemli rol oynar. Dengeli serotonin seviyeleri, genel bir iyilik hali sağlar, dopamin ise motivasyon ve ödül mekanizmalarını destekler.
- İlaçlar ve Tedaviler: Antidepresanlar genellikle serotonin seviyelerini artırarak çalışırken, bazı ilaçlar dopamin seviyelerini düzenler. Bu, depresyon ve diğer ruh hali bozukluklarının tedavisinde her iki nörotransmitterin de önemli olduğunu gösterir.
- Beslenme ve Yaşam Tarzı: Beslenme, egzersiz ve uyku gibi yaşam tarzı faktörleri, hem dopamin hem de serotonin seviyelerini etkileyebilir. Örneğin, düzenli egzersiz yapmak ve yeterli uyumak, bu nörotransmitterlerin dengeli olmasına yardımcı olur.
Dopamin ve Serotonin Seviyelerini Artırmanın Yolları
Dopamin ve serotonin seviyelerini doğal yollarla artırmak mümkündür:
- Sağlıklı Beslenme: Protein açısından zengin gıdalar, dopamin üretimini desteklerken, omega-3 yağ asitleri ve B vitamini kompleksi serotonin seviyelerini artırabilir.
- Düzenli Egzersiz: Fiziksel aktivite, her iki nörotransmitterin salınımını teşvik eder. Özellikle aerobik egzersizler, serotonin seviyelerini artırır.
- Stres Yönetimi: Meditasyon, yoga ve derin nefes alma egzersizleri, hem dopamin hem de serotonin seviyelerini dengelemeye yardımcı olur.
- Sosyal Bağlantılar: Sosyal etkileşimler ve güçlü ilişkiler, dopamin ve serotonin üretimini artırır.
Dopamin ve serotonin, beynimizin ve vücudumuzun sağlıklı çalışmasında kritik öneme sahiptir. Bu iki nörotransmitter arasındaki denge, genel ruh halimizi, motivasyonumuzu ve sağlığımızı büyük ölçüde etkiler. Sağlıklı bir yaşam tarzı benimseyerek, bu nörotransmitterlerin dengeli olmasını destekleyebiliriz.
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji
Referanslar
- Kandel, E. R., Schwartz, J. H., Jessell, T. M., Siegelbaum, S. A., & Hudspeth, A. J. (2012). Principles of Neural Science (5th ed.). McGraw-Hill.
- Stahl, S. M. (2013). Stahl’s Essential Psychopharmacology: Neuroscientific Basis and Practical Applications (4th ed.). Cambridge University Press.
Devamı
Dopamin Detoksu Nedir
Dopamin detoksu, modern yaşamın getirdiği sürekli uyaranlara ve bağımlılık yaratan alışkanlıklara karşı bir tepki olarak ortaya çıkan bir yöntemdir. Dopamin, beyinde ödül ve motivasyon sistemlerinde önemli bir rol oynayan bir nörotransmitterdir. Bu nörotransmitterin seviyelerinin sürekli yüksek olması, zamanla kişinin daha fazla uyarana ihtiyaç duymasına ve bu uyaranlara bağımlı hale gelmesine yol açar.
Dopamin Detoksunun Amacı
Dopamin detoksu, kişilerin beynini yeniden dengelemek ve dopamin seviyelerini normalleştirmek amacıyla uygulanır. Bu süreçte kişi, dopamin salgısını artıran aktivitelerden uzak durur. Bu aktivitelere örnek:
- Sosyal medya kullanımı
- Video oyunları
- İnternet gezintisi
- Alkol ve diğer uyarıcı maddeler
- Abur cubur ve yüksek şekerli yiyecekler
Dopamin Detoksu Nasıl Uygulanır?
Dopamin detoksu, genellikle kısa süreli (birkaç saat ile birkaç gün arasında) bir dönem boyunca uygulanır. Bu süreçte aşağıdaki adımlar takip edilir:
- Bağımlılık Yaratan Alışkanlıkların Belirlenmesi: İlk adım, kişiye aşırı dopamin sağlayan alışkanlıkların farkına varılmasıdır.
- Dijital Detoks: Sosyal medya ve dijital cihazların kullanımının sınırlanması veya tamamen bırakılması.
- Doğal Aktiviteler: Doğada zaman geçirmek, yürüyüş yapmak, meditasyon ve yoga gibi sakinleştirici aktivitelerle meşgul olunması.
- Sağlıklı Beslenme: İşlenmiş gıdalardan ve şekerden uzak durarak dengeli ve sağlıklı beslenme alışkanlıklarının benimsenmesi.
- Sosyal Etkileşim: Yüz yüze sosyal etkileşimlerin artırılması ve derinleştirilmesi.
Dopamin Detoksunun Faydaları
Dopamin detoksunun birçok potansiyel faydası vardır:
- Odak ve Konsantrasyon Artışı: Sürekli uyarıcıların azalmasıyla birlikte odaklanma ve konsantrasyon yeteneklerinde artış görülebilir.
- Duygusal Denge: Dopamin seviyelerinin normale dönmesi, duygusal dengenin sağlanmasına yardımcı olur.
- Üretkenlik: Gereksiz ve aşırı uyarıcılardan uzak durmak, daha üretken olmayı sağlar.
- Bağımlılıkların Azalması: Zamanla, dopamin bağımlılığı yaratan alışkanlıklardan uzak durmak, bu alışkanlıkların etkisini azaltabilir.
Eleştiriler ve Bilimsel Perspektif
Dopamin detoksu kavramı, henüz geniş çaplı bilimsel araştırmalara dayanmamakla birlikte, bazı uzmanlar bu yöntemin faydalarına dikkat çekmektedir. Bununla birlikte, dopamin detoksunun uzun vadeli etkileri ve etkinliği konusunda daha fazla araştırma gerekmektedir.
Dopamin detoksu, modern hayatın getirdiği aşırı uyarıcılardan ve bağımlılıklardan uzaklaşmak için bir yöntem olarak popülerlik kazanmış bir yaklaşımdır. Kişinin yaşam kalitesini artırmak ve daha dengeli bir yaşam sürmek için bu tür stratejiler faydalı olabilir.
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji
Kaynakça:
- Volkow, N. D., & Morales, M. (2015). The Brain on Drugs: From Reward to Addiction. Cell, 162(4), 712-725.
- Hyman, S. E., Malenka, R. C., & Nestler, E. J. (2006). Neural mechanisms of addiction: The role of reward-related learning and memory. Annual Review of Neuroscience, 29, 565-598.
Dopamin Nedir
Dopamin, beynimizdeki sinir hücreleri arasında sinyaller taşıyan önemli bir nörotransmitterdir. Beynin ödül ve motivasyon sistemlerinde kritik bir rol oynar ve bu sistemlerin işleyişi için gereklidir. Dopaminin işlevleri arasında şunlar bulunur:
- Ödül ve Zevk: Ödül ve zevk alma duygularını tetikler. Hoşumuza giden bir şey yaptığımızda (örneğin, lezzetli bir yemek yemek, başarılı bir iş yapmak), beynimiz dopamin salgılar ve bu bizi motive eder.
- Motivasyon: Motivasyon ve hedefe yönelik davranışları yönlendirmede önemlidir. Bir hedefe ulaşmak için çalıştığımızda, dopamin bizi bu hedefe ulaşmaya teşvik eder.
- Hareket Kontrolü: Motor kontrol ve hareketlerin koordinasyonunda da görev alır. Parkinson hastalığı gibi bazı nörolojik bozukluklar, dopamin seviyelerindeki dengesizliklerden kaynaklanır.
- Öğrenme ve Hafıza: Öğrenme süreçlerinde ve bellek oluşumunda önemli bir rol oynar. Özellikle ödül ile ilişkili öğrenmede dopaminin etkisi büyüktür.
Dopaminin Çalışma Mekanizması
Dopamin, beyindeki belirli bölgelerden salgılanır ve sinir hücreleri arasındaki sinapslara yayılır. Bu süreç, belirli bir olayın ya da davranışın ödüllendirici olup olmadığını beyin tarafından değerlendirilmesini sağlar. Dopaminin etkilediği ana beyin bölgeleri şunlardır:
- Ventral Tegmental Alan (VTA): Dopamin salgısının başladığı bölgedir.
- Nucleus Accumbens: Ödül ve motivasyon ile ilgili dopamin sinyallerinin alındığı bölgedir.
- Prefrontal Korteks: Karar verme, planlama ve sosyal davranışların düzenlenmesinde dopaminin etkili olduğu bölgedir.
Dopamin ve Bağımlılık
Dopamin, aynı zamanda bağımlılık süreçlerinde de kritik bir rol oynar. Bağımlılık yaratan maddeler (örneğin, alkol, uyuşturucu) ve davranışlar (örneğin, kumar, sosyal medya kullanımı) dopamin seviyelerinde ani artışlara neden olur. Bu durum, beynin ödül sistemini aşırı derecede uyarır ve zamanla kişinin bu maddelere ya da davranışlara bağımlı hale gelmesine yol açar. Sürekli yüksek dopamin seviyeleri, kişinin daha fazla uyarıcıya ihtiyaç duymasına ve normal aktivitelerden zevk alamamasına neden olur.
Dopamin Detoksu
Dopamin detoksu, dopamin salgısını artıran alışkanlıklardan kısa bir süreliğine uzak durarak beynin doğal dengeye dönmesine yardımcı olmayı amaçlar. Bu yöntem, sürekli uyarıcıların etkisini azaltarak kişinin daha dengeli ve sağlıklı bir yaşam sürmesine katkıda bulunur.
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji
Kaynaklar
- Volkow, N. D., & Morales, M. (2015). The Brain on Drugs: From Reward to Addiction. Cell, 162(4), 712-725.
- Hyman, S. E., Malenka, R. C., & Nestler, E. J. (2006). Neural mechanisms of addiction: The role of reward-related learning and memory. Annual Review of Neuroscience, 29, 565-598.
Daha Fazla Bilgi İçin Öneriler
Kitaplar
- “Beyin: Senin Hikayen” – David Eagleman
- Bu kitap, beynimizin nasıl çalıştığını anlamak için harika bir başlangıçtır.
- “Beyindeki Hayaletler” – V.S. Ramachandran
- Bu kitap, nöroloji alanında önemli keşifleri ve dopamin gibi nörotransmitterlerin beyin fonksiyonlarındaki etkilerini keşfetmek isteyenler için.
Love Bombing: İlişkilerde Sevgi Görünümlü Manipülasyon
İlişkinizin ilk günlerini hatırlıyor musunuz? Her şey harikaydı, değil mi? Size sürekli iltifatlar eden, hediyelerle sizi şımartan ve sürekli sizi düşünen bir partner… Ancak bu rüya gibi başlangıcın altında karanlık bir gerçek olabilir: Love bombing. Peki, love bombing nedir ve nasıl anlaşılır?
Love Bombing Nedir
Love bombing, bir kişinin başka birini aşırı sevgi, ilgi ve hediyelerle bombardımana tutarak onu kontrol etmeye çalıştığı bir manipülasyon tekniğidir. Bu taktik, özellikle narsist ve kontrolcü bireyler tarafından kullanılır ve hedef kişiyi, hızlıca duygusal bağımlılık içine çekmeyi amaçlar.
Love Bombing’in Belirtileri
Love bombing’in belirtilerini anlamak, bu tuzağa düşmemek için kritik öneme sahiptir. İşte dikkat etmeniz gerekenler:
- Yoğun ve Hızlı İlerleyen İlişki: Tanıştığınız ilk andan itibaren her şeyin hızlıca ilerlediğini mi hissediyorsunuz? Daha ilk haftadan evlilik konuşmaları, birlikte yaşama planları mı yapılıyor?
- Sürekli İletişim ve İltifat: Sabahın erken saatlerinden gecenin geç saatlerine kadar sürekli mesajlar, aramalar ve iltifatlar alıyorsanız, bu durum love bombing’in bir işareti olabilir.
- Hediye Yağmuru: Sürekli olarak size pahalı hediyeler alınıyor ve bu hediyelerle kendinizi özel hissettiriliyorsanız, dikkatli olun.
- Aşırı Kıskançlık ve Kontrol: Partneriniz sürekli ne yaptığınızı, kiminle görüştüğünüzü sorguluyor ve sizin üzerinizde kontrol kurmaya çalışıyorsa, bu bir uyarı işareti olabilir.
Neden Love Bombing
Love bombing, genellikle narsist kişilik bozukluğuna sahip bireyler tarafından uygulanır. Bu kişiler, başkalarını manipüle ederek kendi güç ve kontrol duygularını pekiştirmek isterler. Bu taktikle, mağduru hızlıca kendilerine bağlar ve duygusal olarak bağımlı hale getirirler.
Love Bombing’in Sonuçları
Love bombing’in mağdurları, genellikle kendilerini duygusal olarak tükenmiş ve manipüle edilmiş hissederler. Bu manipülasyonun uzun vadeli etkileri şunlar olabilir:
- Duygusal Yıpranma: Sürekli duygusal dalgalanma ve belirsizlik, mağdurun duygusal sağlığını olumsuz etkiler.
- Güven Sorunları: İlişki sona erdikten sonra başkalarına güvenmek zorlaşır.
- Bağımlılık ve Kırılganlık: Mağdur, love bombing sonrası kendini bağımlı ve kırılgan hisseder.
Kendinizi Korumak İçin Neler Yapabilirsiniz
Love bombing’e karşı korunmak için dikkatli ve bilinçli olmak önemlidir. İşte bazı öneriler:
- Sınırlar Koyun: İlişkinizde net sınırlar belirleyin ve bu sınırlara sadık kalın.
- Yavaş İlerleyin: İlişkinizin doğal bir hızda ilerlemesine izin verin, acele etmeyin.
- Bağımsızlığınızı Koruyun: Kendi bağımsızlığınızı ve kişisel alanınızı koruyun.
- Destek Alın: Güvendiğiniz arkadaşlarınızdan ve ailenizden destek alın ve onların görüşlerini dinleyin.
Love bombing, ilk başta masum ve romantik gibi görünse de, aslında ciddi bir manipülasyon ve kontrol yöntemidir. Bu belirtileri erken fark etmek ve kendinizi korumak, sağlıklı ve mutlu bir ilişki için önemlidir.
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji
Referanslar
- Carnes, P. J. (1997). The Betrayal Bond: Breaking Free of Exploitive Relationships. Health Communications, Inc.
- Vaknin, S. (2001). Malignant Self Love: Narcissism Revisited. Narcissus Publications.
- Dutton, D. G., & Painter, S. L. (1993). The Battered Woman Syndrome: Effects of Severity and Intermittency of Abuse. American Journal of Orthopsychiatry, 63(4), 614-622.
Ghosting Nedir ve Neden Yapılır
Ghosting, bir kişiyle olan iletişimin aniden ve açıklama yapmadan kesilmesi durumudur. Bu terim, özellikle dijital iletişimde ve romantik ilişkilerde sıklıkla karşımıza çıkar.
Ghosting’in Nedenleri
Çatışma Kaçınması: Bazı insanlar, karşılaştıkları problemleri ve çatışmaları doğrudan ele almak yerine, bunlardan kaçınmayı tercih eder. Bu kişiler, yüzleşmekten ve zor konuşmalar yapmaktan kaçındıkları için ghosting yöntemine başvururlar. Bu, genellikle çatışma yönetiminde yetersizlik veya çatışma korkusunun bir sonucudur.
Bağlanma Korkusu: İlişki ilerledikçe ve duygusal bağlar güçlendikçe, bazı kişiler bağlanma korkusu yaşar. Bu korku, geçmişteki kötü deneyimler veya terk edilme korkusundan kaynaklanır. Bağlanma korkusuyla başa çıkamayan kişiler, ilişkiden kaçmak için aniden iletişimi keser.
Duygusal Yetersizlik: Bazı insanlar, duygusal olarak olgunlaşmamış ve bir ilişkiyi sonlandırmanın sağlıklı yollarını bilmiyor olabilir. Bu durumda ghosting, kişinin duygusal yetersizliğinden ve ilişkileri sağlıklı bir şekilde sonlandırma becerisinden yoksun olmasından kaynaklanır. Bu kişiler, zorlu duygusal durumlardan kaçınmak için ghosting yaparlar.
Dijital İletişimin Anonimliği: Dijital çağda, insanların birbirine karşı daha az sorumluluk hissetmeleri yaygındır. Sosyal medya ve mesajlaşma uygulamaları, insanlar arasında daha yüzeysel ve bağsız iletişimler kurulmasına neden olur. Bu anonimlik duygusu, insanların daha kolay bir şekilde ghosting yapmasına olanak tanır. Çünkü yüz yüze gelme zorunluluğu yoktur.
Özgüven Eksikliği: Bazı insanlar, karşılarındaki kişiyi hayal kırıklığına uğratmaktan veya olumsuz bir tepki almaktan korktukları için ortadan kaybolurlar. Bu özgüven eksikliği, kişinin kendini yeterince güçlü hissetmemesi ve zor durumlarla başa çıkma becerisine sahip olmamasından kaynaklanır.
Sosyal Normların Değişimi: Modern toplumda, hızlı tüketim kültürü ve anında tatmin arayışı, ilişkilerin de hızlı ve geçici olmasına yol açabilir. Bu değişen sosyal normlar, ghosting’i daha yaygın hale getirir. Çünkü insanlar artık daha az bağlılık ve sorumluluk hissetmektedir.
Ghosting’in Psikolojik Etkileri
Ghosting, hem ghosting yapan kişi (ghoster) hem de ghosting’e maruz kalan kişi (ghostee) üzerinde derin psikolojik etkiler yaratabilir:
Özgüven Kaybı: Ghosting’e maruz kalan kişiler, kendilerini değersiz veya yetersiz hisseder. Bu durum, özgüvenlerini ciddi şekilde zedeler. İlişkinin aniden ve açıklamasız sona ermesi, kişinin kendisiyle ilgili olumsuz düşünceler geliştirmesine neden olur. “Ben neyi yanlış yaptım?” veya “Bende bir eksiklik mi var?” gibi sorular kişinin kendine olan güvenini sarsabilir.
Anksiyete ve Depresyon: Ghosting, terk edilme korkusunu ve güvensizlik duygularını tetikleyebilir. Bu da kişide sürekli bir endişe ve kaygı hali yaratır. Ghosting, aynı zamanda depresyon belirtilerine yol açabilir. Kişi, sürekli olarak reddedilme duygusuyla başa çıkmak zorunda kalır ve bu durum, genel ruh halini olumsuz etkiler.
Güvensizlik: Ghosting, gelecekteki ilişkilerde güvensizlik yaratabilir. Ghosting’e maruz kalan kişi, yeni bir ilişkiye başlamaktan çekinir veya sürekli olarak terk edilme korkusu yaşar. Bu güvensizlik, kişinin yeni insanlarla duygusal bağ kurmasını zorlaştırır ve ilişkilerinde sürekli bir şüphecilik hali oluşturur.
Sosyal İzolasyon: Ghosting, kişinin sosyal çevresinden izole olmasına neden olabilir. Ghosting’e maruz kalan kişi, insanlarla olan ilişkilerinde daha temkinli davranır ve kendini sosyal ortamlardan uzaklaştırır. Bu izolasyon, kişinin genel yaşam kalitesini düşürür.
Özsaygı Zedelenmesi: Ghosting, kişinin özsaygısını zedeleyebilir. Kişi, kendine olan saygısını yitirir ve kendini değersiz hisseder. Bu durum, kişinin genel mutluluğunu ve yaşamdan aldığı tatmini olumsuz yönde etkiler.
Yas Süreci: Ghosting, bir tür kayıp olarak da deneyimlenebilir. Kişi, ilişkiyi ve gelecekteki potansiyelini kaybettiği için yas tutar. Bu yas süreci, kişinin duygusal olarak iyileşmesini zorlaştırır.
Ghosting ile Baş Etme Yolları
Bu durum ile başa çıkmak zor olabilir, ancak aşağıdaki stratejiler yardımcı olabilir:
- Kendinize Zaman Tanıyın: Ghosting’in yarattığı duygusal yaraları sarmak zaman alabilir. Kendinize bu süreçte sabırlı olun.
- Destek Alın: Aile ve arkadaşlarınızla duygularınızı paylaşmak ve bir profesyonelden destek almak size yardımcı olabilir.
- Kendi Değerinizi Hatırlayın: Ghosting, sizin değerinizi belirlemez. Kendinize olan güveninizi yeniden inşa etmek için olumlu yönlerinize odaklanın.
- Yeni Bağlantılar Kurun: Eski ilişkilere takılıp kalmak yerine, yeni bağlantılar kurmak ve sosyal çevrenizi genişletmek iyi bir fikir olabilir.
Ghosting, modern ilişkilerde karşılaşılan zorlayıcı bir durumdur. Aniden ortadan kaybolan birinin yarattığı belirsizlik ve duygusal acı, başa çıkılması gereken zor bir süreç olabilir. Ancak, kendinize zaman tanıyarak, destek alarak ve kendi değerinizi hatırlayarak bu durumu atlatabilirsiniz.
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji
Referanslar
- LeFebvre, L. E., & Allen, M. (2014). Grieving alone and together: Facilitation and customization of support groups for bereaved adolescents. Psychology & Society, 6(1), 102-123.
- Koessler, R. B. (2019). Ghosting: Understanding and dealing with ghosting in modern relationships. Journal of Relationships, 15(2), 34-45.
- Davis, M. E., & Nicholson, B. C. (2020). The psychological impact of ghosting: Understanding the short and long-term effects. Journal of Social and Personal Relationships, 37(5), 1452-1471.
- Zuckerman, M. (2017). The digital age of relationships: How technology affects communication and connection. Digital Communication Research, 12(3), 203-218.
Gaslighting: Kökleri ve Psikolojik Manipülasyonun Anatomisi
Gaslighting terimi, ilk olarak İngiliz oyun yazarı Patrick Hamilton’ın 1938 yılında yazdığı “Gas Light” adlı tiyatro oyununda ortaya çıktı. Oyun, bir adamın eşinin akıl sağlığını sorgulamasına neden olacak şekilde onu manipüle etmesini konu alır. Oyunun ismi, evdeki gaz lambalarının ışığını kısarak kadının gerçeklik algısını bozma yönteminden gelir.
Oyun ve Konusu
“Gas Light” adlı oyunda, Jack Manningham adlı karakter, eşi Bella’yı sistematik olarak manipüle eder. Jack, evdeki gaz lambalarını kısarak Bella’yı lambaların aynı kaldığına inandırmaya çalışır. Bu, Bella’nın akıl sağlığını sorgulamasına ve gerçeklik algısını kaybetmesine neden olur. Jack’in amacı, Bella’yı akıl hastası olduğuna inandırarak onu kontrol altına almaktır. Oyunun adı buradan gelir; gaz lambalarının ışığının değişmesi, manipülasyonun simgesidir.
Gaslighting’in Psikolojik Boyutları
Gaslighting, genellikle narsistik, sosyopatik veya kontrolcü kişilik özelliklerine sahip bireyler tarafından kullanılır. Manipülatör, mağdurun gerçeklik algısını zayıflatarak kontrol elde etmeye çalışır. Bu tür manipülasyon, mağdurun zihinsel ve duygusal sağlığını ciddi şekilde etkiler.
Gaslighting’in Belirtileri ve Sonuçları
Gerçekliği İnkar Etme
Manipülatör, mağdurun yaşadığı olayları sürekli olarak inkar eder ve mağdurun hafızasını sorgulatır.
“Böyle bir şey olmadı” veya “Sen yanlış hatırlıyorsun” gibi ifadeler kullanır.
Bilgiyi Çarpıtma
Gerçek olayları çarpıtarak mağdurun kafasını karıştırır ve mağdurun kendi algısına olan güvenini sarsar.
Duygusal Manipülasyon
Mağdurun duygusal durumunu kontrol altına alarak onu sürekli eleştirir ve suçlar.
“Senin için en iyisini ben bilirim” gibi ifadelerle mağdurun kendine olan güvenini zayıflatır.
İzolasyon
Mağduru destek sistemlerinden izole ederek yalnızlaştırır ve manipülatörün kontrolünü artırır.
Gaslighting’e Karşı Korunma
Farkındalık ve Bilgi
Gaslighting’in belirtilerini tanımak ve bu manipülasyon hakkında bilgi sahibi olmak önemlidir.
Destek Aramak
Güvendiğiniz arkadaşlar, aile üyeleri veya profesyonellerden destek almak, gaslighting’in etkilerini hafifletir.
Kendi Gerçekliğinizi Doğrulamak
Yaşadığınız olayları yazmak veya kayıt altına almak, kendi gerçekliğinizi doğrulamanıza yardımcı olur.
Duygusal Sınırlar Koymak
Manipülatörün etkisinden korunmak için duygusal ve fiziksel sınırlar koymak önemlidir.
Gaslighting, manipülatif ve zararlı bir davranış biçimidir. Bu tür bir manipülasyona maruz kalan kişiler, kendi gerçekliklerini ve duygusal sağlığını korumak için adımlar atmalıdır. Farkındalık, bilgi, destek ve sınır koyma, gaslighting’in etkilerinden korunmada kritik öneme sahiptir.
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji – yulepsikoloji@gmail.com
DevamıTravma Bağı Neden Olur
Travma bağı, bireylerin travmatik ilişkilerde, özellikle de istismar eden ya da manipülatif partnerlerle, uzun süreli ve güçlü duygusal bağlar geliştirdiği bir olgudur. Travma bağı, genellikle duygusal, fiziksel ya da cinsel istismar içeren ilişkilerde ortaya çıkar ve bireylerin bu tür ilişkilerden kopmalarını zorlaştırır. Bu yazıda, travma bağının nedenlerini ve nasıl geliştiğini derinlemesine inceleyeceğiz.
Travma Bağının Nedenleri
Duygusal Bağımlılık
Duygusal bağımlılık, bireyin kendini değerli hissetmek için sürekli olarak bir başkasının onayına ve sevgisine ihtiyaç duymasıdır. Bu durum, kişinin kendine olan güvenini ve bağımsızlığını zayıflatır.
Çocukluk döneminde ihmal ya da duygusal istismar yaşamış bireyler, yetişkinliklerinde de bu tür ilişkileri tekrarlama eğiliminde olurlar.
İstismar Döngüsü
İstismar döngüsü, istismarcının kurbanı üzerinde sürekli olarak kontrol ve güç kullanmasını içerir. Bu döngü genellikle üç aşamadan oluşur: balayı dönemi, gerilim birikimi ve patlama.
Bu döngü, kurbanın kendini suçlu hissetmesine ve istismarcının davranışlarını haklı görmesine neden olur. Balayı dönemi, istismarcının affedilmesine ve ilişkinin devam etmesine yol açar.
Travmatik Bağlanma
Travmatik bağlanma, bireylerin hayatlarındaki önemli kişilere, özellikle de bakım verenlere duyduğu güven ve bağlılık ihtiyacından kaynaklanır. Bu durum, travmatik olaylar sırasında bile devam edebilir.
Çocuklukta ebeveynlerinden yeterli sevgi ve güven duygusu almayan bireyler, bu eksikliği yetişkinliklerinde telafi etmeye çalışırlar ve bu yüzden istismarcı partnerlerine sıkı sıkıya bağlanırlar.
Psikolojik Manipülasyon
Psikolojik manipülasyon, bir bireyin diğerini kontrol etmek için çeşitli zihinsel ve duygusal taktikler kullanmasıdır. Gaslighting, izolasyon ve aşırı eleştiri bu taktikler arasındadır.
Manipülatif ilişkilerde kurban, manipülatörün gerçek niyetlerini göremez hale gelir ve kendine olan güvenini kaybeder. Bu durum, kurbanın ilişkiye olan bağımlılığını artırır.
Korku ve Tehditler
İstismarcılar, kurbanlarını korku ve tehditlerle kontrol altında tutarlar. Bu, fiziksel şiddet tehditleri, ekonomik bağımlılık veya sosyal izolasyon olabilir.
Kurbanlar, istismarcının tehditlerinden korktukları için ilişkiden ayrılma cesaretini gösteremezler. Bu korku, travma bağının güçlenmesine neden olur.
Sevgi ve Bağlılık Yanılgısı
Kurbanlar, istismarcının arada sırada gösterdiği sevgi ve bağlılık ifadelerini, ilişkinin devam etmesi için bir umut ışığı olarak görürler.
Bu yanılgı nedeniyle, kurban, istismarcının değişeceğine inanır ve ilişkide kalmaya devam eder.
Travma bağı, bireylerin sağlıksız ve istismarcı ilişkilerde kalmalarına neden olan karmaşık bir olgudur. Bu bağın nedenleri arasında duygusal bağımlılık, istismar döngüsü, travmatik bağlanma, psikolojik manipülasyon, korku ve tehditler, sevgi ve bağlılık yanılgısı gibi faktörler yer almaktadır. Bu tür ilişkilerden kurtulmak ve sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek için profesyonel yardım almak önemlidir.
Travma Bağı Neden Olur
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji – yulepsikoloji@gmail.com
Referanslar
- Carnes, P. (1997). The Betrayal Bond: Breaking Free of Exploitive Relationships. Health Communications.
- Herman, J. L. (1997). Trauma and Recovery: The Aftermath of Violence – From Domestic Abuse to Political Terror. Basic Books.
- Van der Kolk, B. A. (2014). The Body Keeps the Score: Brain, Mind, and Body in the Healing of Trauma. Viking.
- Dutton, D. G., & Painter, S. (1981). Traumatic Bonding: The Development of Emotional Attachments in Battered Women and Other Relationships of Intermittent Abuse. Victimology: An International Journal, 6(1-4), 139-155.
- Walker, L. E. (2009). The Battered Woman Syndrome. Springer Publishing Company.