Yetişkinlerde Bağlanma Biçimleri
Yetişkinlerde bağlanma biçimleri, John Bowlby’nin geliştirdiği Bağlanma Teorisi’nin bir uzantısı olarak ele alınır. Mary Ainsworth ve daha sonraki araştırmacılar tarafından çocukluk dönemi bağlanma stilleri üzerine yapılan çalışmalar, yetişkin ilişkilerine de uyarlanmıştır. Yetişkinlerin bağlanma biçimleri, erken yaşam deneyimlerine ve bu deneyimlerin içsel çalışma modellerine nasıl yansıdığına bağlı olarak farklılık gösterir. “İçsel çalışma modelleri”, bireyin kendisi, diğer insanlar ve ilişkiler hakkındaki inançları ve beklentileri anlamına gelir. Bu modeller, çocukluk döneminde yaşanan deneyimlerden etkilenerek şekillenir ve yetişkinlikteki ilişki dinamiklerini etkiler. Örneğin, erken yaşamda güvenli bir aile ortamı yaşayan bir birey, yetişkinlikte daha sağlıklı ilişkiler kurma eğiliminde olur. İhmal veya istikrarsız ilişkiler yaşayan bir çocuk ise yetişkinlikte güven sorunları yaşar.
Yetişkinlerde Bağlanma Biçimleri
Güvenli Bağlanma:
- Güvenli bağlanan yetişkinler, ilişkilerde rahat ve destekleyici davranır.
- Karşılıklı bağımlılık ve anlayış gösterirler.
- Olumsuz durumlarla başa çıkabilmek için etkili iletişim becerileri ve duygusal düzenleme yetenekleri geliştirirler.
Kaygılı-güvensiz bağlanma:
- Bu tür bağlanma gösteren yetişkinler, ilişkilerde güvensizlik ve reddedilme korkusu yaşarlar.
- Aşırı bağımlılık ve aşırı duygusal tepkiler sergileyebilirler.
- Partnerlerine karşı aşırı talepkâr veya yapışkan davranışlar gösterebilirler.
Kaçıngan-güvensiz bağlanma:
- Kaçınmacı bağlanma stili gösteren yetişkinler, yakınlıktan ve duygusal bağlardan kaçınma eğilimindedir.
- Bağımsızlık ve kendine yeterlilik vurgusu yaparlar.
- Duygusal olarak uzak dururlar ve ilişkilerde derin bağlantı kurmaktan kaçınırlar.
Karma/Karışık Bağlanma:
- Karma bağlanma stili gösteren yetişkinler, hem kaçınmacı hem de kaygılı özellikleri bir arada sergileyebilirler.
- İlişkilerde tutarsız ve öngörülemez davranışlar gösterebilirler.
- Güvensizlik ve bağlanma konusunda karışık duygular yaşarlar.
İlişkiler Üzerindeki Etkisi
İlişki Memnuniyeti
- Uyum ve Memnuniyet: Güvenli bağlanma stili gösteren çiftler, genellikle daha yüksek ilişki memnuniyeti ve uyum yaşar. Bu tür bağlanma, karşılıklı saygı, güven ve anlayış temelinde kurulur.
- Çatışma Çözümü: Güvenli bağlanan çiftler, çatışmaları daha sağlıklı ve yapıcı bir şekilde ele alır. Bu, ilişkinin genel memnuniyetini ve dayanıklılığını artırır.
- Esneklik: Güvenli bağlanma, değişikliklere ve zorluklara karşı ilişkide daha fazla esneklik sağlar. Bu çiftler, zor zamanlarda birbirlerine destek olma eğilimindedir.
İletişim Tarzları
- Açık ve Etkili İletişim: Güvenli bağlanan bireyler genellikle daha açık ve etkili iletişim kurar. Duygularını ve ihtiyaçlarını açıkça ifade eder ve partnerlerinin duygularına karşı duyarlı olur.
- İletişim Zorlukları: Diğer taraftan, kaçınmacı veya kaygılı bağlanan bireyler, genellikle ilişki içinde iletişim zorlukları yaşar. Bu da yanlış anlaşılmalara ve memnuniyetsizliklere yol açar.
- Çatışma Yaklaşımı: Güvenli bağlanan bireyler, çatışmaları ele alırken daha yapıcı ve çözüm odaklıdır. Kaçınmacı veya kaygılı bağlananlar ise çatışmalardan kaçınır veya aşırı duygusal tepkiler verir.
Duygusal Sağlık
- Olumlu Etkiler: Güvenli bağlanma, bireylerin duygusal sağlığı üzerinde olumlu etkiler yaratır. Bu bireyler genellikle daha düşük stres seviyelerine ve daha yüksek özsaygıya sahip olur.
- Duygusal Stres ve Sorunlar: Diğer bağlanma stilleri, özellikle kaygılı ve kaçınmacı bağlanma, duygusal stres ve ilişkisel sorunlara yol açar.
- Duygusal Düzenleme: Güvenli bağlanan bireyler, duygusal düzenleme konusunda daha beceriklidir. Bu, onların ilişkilerinde ve kişisel yaşamlarında daha sağlıklı duygusal deneyimler yaşamalarını sağlar.
Terapi ve Gelişim
- Psikoterapi: Bağlanma stili üzerine çalışmak, bireylerin ilişkilerini ve duygusal sağlıklarını iyileştirmek için psikoterapi ve danışmanlık süreçlerinde önemli bir odak noktası olur.
- Kişisel Gelişim: Bireyler, kendi bağlanma stillerini anlayarak ve üzerinde çalışarak, daha sağlıklı ve tatmin edici ilişkiler kurma yolunda ilerleyebilirler.
Yetişkinlerde bağlanma biçimlerini anlamak ve üzerinde çalışmak, bireysel ve ilişkisel refah için önemli bir adımdır. Bu konuda profesyonel destek almak, bu süreçte oldukça değerlidir.
Devamı
Japonya’nın Hayat Değiştiren 8 Tekniği: Ikigai’den Kakeibo’ya
Japonya’nın, zengin tarihi ve benzersiz kültürü dünyayı her zaman büyülemiştir. Bu etkileyici ülkenin sunduğu, yaşam kalitenizi artıracak sekiz faydalı tekniği keşfetmeye hazır olun. Bu yazımızda, kişisel mutluluğunuzu artıracak Ikigai’den, finansal bilincinizi geliştirecek Kakeibo’ya kadar, Japonya’nın hayatınıza katacağı değerli bilgileri bulacaksınız. Bu teknikler, hem iş hem de kişisel yaşamınızda uygulanabilecek pratik yöntemler sunarak, günlük rutinlerinizi daha verimli ve anlamlı hale getirecek.
Ikigai
Ikigai, kişisel mutluluk ve yaşam amacını bulma sanatıdır. İnsanlara kendilerini iyi hissettiren şeyleri, iyi yaptıkları işleri ve dünyaya nasıl katkı sağlayabileceklerini keşfetmelerine yardımcı olur. Örneğin, bir bahçıvan, doğayı sevdiği ve insanların yaşam alanlarını güzelleştirdiği için bahçıvanlık yapabilir. Bu hem kendi içsel tatminini hem de topluma katkısını yansıtır.
Kaizen
Kaizen, sürekli iyileştirme anlamına gelir. Finansal hedeflerinize ulaşmak için küçük, yönetilebilir adımlar atmanızı önerir. Örneğin, her ay harcamalarınızda küçük düşüşler yaparak ya da ekstra gelir kaynakları yaratarak bütçenizi optimize edebilirsiniz.
Kakeibo
Kakeibo, Japonya’dan gelen bir kişisel finans yönetimi sanatıdır. Tasarruf yapma ve para yönetimi becerilerinizi geliştirmenize yardımcı olur. Bu yöntemi kullanarak, aylık gelir ve giderlerinizi detaylı bir şekilde kaydedersiniz ve belirli tasarruf hedefleri koyarsınız. Böylece harcamalarınızı daha bilinçli yapar ve mali disiplin kazanırsınız.
Pomodoro Tekniği
Zaman yönetimi için kullanılan bir tekniktir. Görevleri 25 dakikalık odaklanma periyotlarına böler ve her periyodun ardından 5 dakikalık bir mola verilmesini önerir. Örneğin, bir öğrenci ders çalışırken bu yöntemi kullanabilir. Her 25 dakikalık çalışmanın ardından kısa bir mola vererek verimliliğini artırabilir.
Hara Hachi Bu
Yemek yeme alışkanlığıyla ilgili bir prensiptir ve “yüzde seksen doluluk” anlamına gelir. Bu teknik, aşırı yemek yemeden önce durmayı ve böylece daha sağlıklı bir yaşam sürdürmeyi önerir. Her öğünde yemeğinizi yavaşça yiyerek ve tokluk hissini daha iyi algılayarak bu kuralı uygulayabilirsiniz.
Shoshin
“Başlangıç zihni” anlamına gelir. Herhangi bir konuya yeni başlayan bir kişinin meraklı ve önyargısız bakış açısıyla yaklaşmayı ifade eder. Bir sanat öğrencisinin resim yaparken her zaman yeni teknikleri denemesi ve farklı stilleri keşfetmesi buna bir örnektir.
Wabi-Sabi
Kusurların güzelliğini ve her şeyin geçiciliğini kabullenme felsefesidir. Mükemmel olmaya çalışmak yerine, var olanın değerini takdir etmeyi öğretir.
Japonya’nın Wabi-Sabi felsefesinin ilişkilere uygulanması
Bu felsefe mükemmeliyetçilikten uzaklaşmak;ilişkinin doğal ve kusurlu yönlerini kabullenmekle ilgilidir. Bu felsefe, ilişkideki küçük kusurları ve anlaşmazlıkları ilişkinin kaçınılmaz ve gerçekçi parçaları olarak görmenizi önerir.
Düşünün ki, ilişkinizde zaman zaman farklı görüşler ve ufak sürtüşmeler yaşanıyor. Wabi-Sabi, bu durumları ilişkinizin gerçekçi yansıması olarak görmenize ve bunları aşarak ilişkinizi daha derin bir düzeye taşımanıza yardımcı olabilir. Mükemmellik yerine, birbirinizin kusurlarıyla birlikte güzelliklerini de takdir etmek, ilişkiyi daha sağlam temellere oturtur.
Bu yaklaşım, aynı zamanda, değişen duygular ve ihtiyaçlar karşısında esnek olmayı gerektirir. Wabi-Sabi, her iki tarafın da zaman içinde gelişen duygularını ve ihtiyaçlarını anlamayı ve bunlara saygı duymayı öğretir. Karşılıklı destek ve anlayışla ilişkinizin her evresinde uyum içinde olmanızı sağlar, böylece ilişkiniz zamanla daha zengin ve tatmin edici bir hal alır.
Shinrin-Yoku
Doğada zaman geçirmek, fiziksel ve mental sağlığa iyi gelir. Stresinizi azaltmak, ruh halinizi iyileştirmek ve genel sağlığınızı korumak için ormanda yürüyüş yapabilirsiniz.
Japonya’dan Hayatınızı Dönüştürecek 8 Etkili Teknik: Ikigai’den Kakeibo’ya
Devamı
Narsisizm: Kırılgan Narsisizm ve Büyüklenmeci Narsisizm
Narsisizm Nedir
Narsisizm, bireylerin aşırı benmerkezcilik, büyüklenme, dış görünüş veya başarıları konusunda abartılı bir takıntıyı ifade eder. Kişinin, başkalarına karşı empati eksikliği gösterdiği bir kişilik özelliğidir. Narsisistler, genellikle başkalarından hayranlık ve onay beklentisi içinde olur. Eleştirilere karşı savunmacı veya saldırgan bir tutum sergilerler. Bu kişilik özelliği, ilişkilerde ve sosyal etkileşimlerde zorluklara yol açar.
Hem sağlıklı (normal) hem de sağlıksız (patolojik) formlarda ortaya çıkar. Kişilerarası ilişkileri ve bireyin genel işleyişini etkiler.
Normal narsisizm, bireyin sağlıklı bir özsaygı ve kendine güven düzeyine sahip olduğu bir durumu ifade eder. Bu türdeki kişiler, başarılarını ve yeteneklerini genellikle gerçekçi bir şekilde değerlendirir. Başkalarına karşı empatik davranırlar. Patolojik narsisizm ise, kişinin aşırı benmerkezcilik, büyüklenme ve başkalarına karşı empati eksikliği gösterdiği bir durumu tanımlar. Bu tür narsisistler, kendilerini abartılı bir şekilde üstün görme eğilimindedirler. Eleştirilere karşı savunmacı veya saldırgan bir tutum sergilerler. Bu durum, kişisel ve profesyonel ilişkilerde sorunlara yol açma ihtimalini doğurur.
Kırılgan Narsisizm Nedir
Kırılgan narsisizm, narsisistik kişilik bozukluğunun daha az bilinen bir türüdür. Genellikle, güvensiz ve reddedilmeye karşı aşırı hassasiyet gösteren kişilerde görülür. Bu kişiler, kendilerini diğerlerinden hem aşağıda hem de üstün hisseder. Eleştiriye veya göz ardı edilmeye karşı kolayca; kızgın, kaygılı veya düşmanca tavırlar sergilerler.
Her türlü eleştiriyi negatif olarak algılarlar. Övgüleri almakta zorlanırlar. Kaynaklarına güvenmez ve bu tür geri bildirimleri gizli saldırılar olarak algılarlar. Kişiliklerinin sadece bazı yönlerini açığa çıkarırlar. Yardıma muhtaç, yenilmiş gibi görünebilirler, ancak alamadıkları şeylere karşı kolayca sinirlenirler. Büyürken fazla empati tecrübesi yaşamadıkları için empati eksikliği gösterirler.
Kırılgan narsisizm, daha yaygın olarak bilinen büyüklenme narsisizmine göre tanımlanması zor olan bir durumdur. Ancak, kendine özgü düşünce ve davranış kalıplarıyla ilişkilendirilir. Büyüklenmeci narsisistlerinin aksine, daha içe dönük bir kişiliğe sahiptirler. Büyük Beş Kişilik Modeline göre; içe dönükler genellikle yaklaşılmaz, dostça olmayan, soğuk veya negatif olarak algılanırlar. Yalnız zaman geçirme ihtiyacı duyarlar. Ayrıca, yüksek düzeyde nevrotik olurlar. Nevrotizm; anksiyete/panik eğilimi, depresyon, düşmanlık, öz bilinç, aşırılık ve savunmasızlık gibi altı yönü kapsar.
Dikkate değer görevlerinin tamamlanmasının ardından aradıkları övgüyü almak isterler. Ne kadar çok çalıştıklarını veya ne kadar çok başardıklarını dolaylı yollardan ima ederler. Bunun için büyük çaba sarf ederler. Hatalarından nadiren sorumlu tutulurlar. Çünkü işler ters gittiğinde bunun kendi hataları olduğunu düşünmezler. Diğer insanların veya koşulların hatalarından sorumlu olduğuna inanırlar.
Büyüklenmeci (Grandiyöz) Narsisizm
Narsisistik kişilik özelliklerinin en yaygın ve tanınmış biçimidir. Bu türdeki bireyler, genellikle kendi yeteneklerine, başarılarına veya görünüşlerine aşırı derecede özgüven ve özsaygı sergilerler. Grandiyöz narsisistler şu özelliklere sahip olurlar:
- Kendini Yüceltme ve Üstünlük Hissi: Kendilerini diğer insanlardan üstün görme eğilimindedirler. Kendi başarılarını, yeteneklerini veya görünüşlerini abartırlar. Bu özelliklerini sürekli olarak başkalarına gösterme ihtiyacı hissederler.
- Empati Eksikliği: Bu tür narsisistler, başkalarının duygularını ve ihtiyaçlarını anlamakta zorluk çekerler. Kendi ihtiyaçlarını ve isteklerini her zaman başkalarınınkinin önüne koyarlar.
- Dikkat ve Takdir Arayışı: Genellikle dikkat çekmeyi ve övgü almayı severler. Başkalarından sürekli takdir ve onay beklerler.
- İlişkilerde Manipülatif Davranışlar: Kendi amaçlarına ulaşmak için başkalarını manipüle ederler. Bu, ilişkilerinde dengesizlik ve zorluklara yol açar.
- Kırılgan Benlik Saygısı: Grandiyöz görünümlerinin altında, genellikle kırılgan bir benlik saygısı ve derin güvensizlikler yatar. Eleştiriye karşı aşırı duyarlı olurlar ve reddedilmeye karşı aşırı tepki gösterirler.
Grandiyöz narsisizm, bir kişinin toplum içindeki etkileşimlerini ve ilişkilerini olumsuz yönde etkiler. Başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurmakta zorlanır. Çevrelerindeki insanlar için zorluklar yaratabilir. Bu nedenle, bu tür kişilik özelliği taşıyan bireylerle etkili bir şekilde iletişim kurmak, gerektiğinde profesyonel yardım almak önemlidir.
Kırılgan Narsisizm ve Büyüklenmeci (Grandiyöz) Narsisizm arasındaki fark nedir?
Büyüklenmeci Narsisizm, genellikle dışa dönük ve kendinden emin kişilerde görülür. Bu kişiler, kendi yeteneklerini ve başarılarını abartma eğilimindedirler. Başkalarından sürekli takdir ve onay beklerler. Empati eksikliği gösterir ve eleştirilere karşı savunmacı ya da agresif tepkiler verirler. Kırılgan Narsisizm, daha çok içe dönük, utangaç ve kendini koruma altına almış kişilerde görülür. Duygusal olarak hassas olup kolayca incinebilirler ve eleştirilere karşı savunmacı davranışlar sergilerler. Her iki tür de benmerkezci ve özel olma ihtiyacına sahiptir, ancak ifade biçimleri farklıdır.
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Kaynaklar
Pincus, A. L., & Lukowitsky, M. R. (2010). Pathological narcissism and narcissistic personality disorder. Annual review of clinical psychology, 6, 421-446.
Seray, A. K. Ç. A. (2017). Kohut’un kendilik nesnesi ihtiyaçları bağlamında kırılgan narsisizmin incelenmesi: Bir vaka örneği. Ayna Klinik Psikoloji Dergisi, 4(1), 1-13.
Ronningstam, E. (2010). Narcissistic personality disorder: A current review. Current psychiatry reports, 12, 68-75.
Devamı
Mevsimsel Depresyon Nedir?
Mevsimsel Depresyon
Mevsimsel depresyon, genellikle kış aylarında ortaya çıkan ve mevsim değişiklikleriyle ilişkilendirilen bir depresyon türüdür. Genellikle sonbaharda başlar ve ilkbahar veya yaz başlangıcında düzelir. Depresif ruh hali, enerji kaybı, ilgi veya zevk kaybı, iştah ve kilo değişiklikleri, uykusuzluk veya aşırı uyuma, sinirlilik ve stres gibi semptomlarla kendini gösterir.
Mevsimsel depresyonun nedenleri, azalan gün ışığı miktarı, serotonin ve melatonin seviyelerindeki değişiklikler, genetik yatkınlık, daha kuzey veya güney enlemlerde yaşamak ve D vitamini seviyelerinin düşük olması gibi faktörlerin bir kombinasyonunu içerir. Bu etmenlerin her biri, bu durumun gelişimine katkıda bulunabilir.
Mevsimsel Depresyon ile Mücadele
Mevsimsel depresyonla mücadelede, günlük yaşamınıza kolayca entegre edebileceğiniz bazı basit ve etkili yöntemler bulunmaktadır:
Işık Terapisi
Kış aylarında yeterince güneş ışığı alamadığımızda, özel bir ışık terapi lambası kullanarak bunu telafi edebiliriz. Bu lambalar, güneş ışığını taklit ederek ruh halimizi iyileştirmeye yardımcı olur. Sabahları bu lambaların önünde biraz vakit geçirmek genellikle en etkilidir.
Düzenli Egzersiz
Fiziksel aktivite, vücudumuzda endorfin salgılanmasını teşvik ederek bizi daha mutlu ve enerji dolu hissettirir. Haftada birkaç kez hafif bir yürüyüş yapmak iyi gelecektir.
Sosyal Etkileşim
Arkadaşlarınızla ve ailenizle zaman geçirmek, depresyonla mücadelede önemli bir destek kaynağıdır. Sosyal aktiviteler, moralinizi yükseltir ve yalnızlık hissini azaltır.
Stres Yönetimi Teknikleri
Meditasyon, yoga veya nefes egzersizleri gibi stres yönetimi teknikleri mental sağlığınızı korumanıza yardımcı olur. Bu teknikler, günlük rutininize kolayca dahil edilebilir.
Sağlıklı Beslenme
Sağlıklı beslenme hem vücudunuza hem de zihninize iyi gelir. Günlük beslenmenizde bol miktarda taze meyve ve sebze, tahıllar ve protein içeren yiyecekler olmasına dikkat edin. Bu yiyecekler sizi enerji verecek ve daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır.
Antidepresan İlaçlar ve Terapi
Bazı durumlarda, doktorunuz antidepresan ilaçlar veya psikoterapi önerebilir. Bu tedaviler, profesyonel bir sağlık uzmanı gözetiminde uygulanmalıdır.
Yaşam kalitenizi etkileyen semptomlar veya intihar düşünceleri varsa, bir sağlık profesyoneline danışmak önemlidir. Mevsimsel depresyon, diğer depresyon türleri gibi ciddiye alınmalı ve tedavi edilmelidir.
Stres Yönetim Teknikleri
Stres yönetimi teknikleri, stresi azaltmaya ve kişinin stresle daha sağlıklı bir şekilde başa çıkmasına yardımcı olur. Mevsimsel depresyon gibi durumlarda bu teknikler özellikle faydalı olur. İşte en çok kullanılan stres yönetimi teknikleri:
Derin Nefes Alma ve Meditasyon
Derin nefes alma ve meditasyon, zihni sakinleştirmek ve stresi azaltmak için etkili bir yöntemdir. Nefes alma egzersizleri, vücutta oksijen akışını artırır ve zihni rahatlatarak stres seviyesini azaltır.
Yoga ve Tai Chi
Bu tür fiziksel aktiviteler, hem bedeni hem de zihni rahatlatır. Düzenli yoga veya tai chi yapmak, stres seviyelerini düşürmeye ve genel esenliği artırmaya yardımcı olur.
Zaman Yönetimi
Etkili zaman yönetimi teknikleri, günlük hayatta karşılaşılan stresi azaltır. Görevleri önceliklendirmek ve zamanı verimli kullanmak kişinin daha az baskı altında hissetmesini sağlar.
Fiziksel Egzersiz
Düzenli egzersiz yapmak mutluluk verir. Egzersiz yapmak vücudun stres azaltıcı hormonları salgılamasına ve kişinin kendini daha iyi hissetmesine yardım eder.
Sosyal Destek
Aileyle ve arkadaşlarla vakit geçirmek, duygusal destek sağlar ve stresle başa çıkmada önemli bir rol oynar.
Hobiler ve İlgi Alanlarına Yönelmek
Kişisel ilgi alanlarına ve hobilere zaman ayırmak, zihinsel bir mola sağlar ve stresi azaltır.
İyi Uyku Alışkanlıkları
Düzenli ve kaliteli uyku, mental ve fiziksel sağlığı korumada önemlidir. İyi bir uyku düzeni stres seviyelerini kontrol altında tutar.
Pozitif Düşünme ve Zihinsel Farkındalık
Pozitif düşünme ve zihinsel farkındalık teknikleri, stresle başa çıkma konusunda etkilidir. Olumsuz düşünceleri fark etmek ve onları daha yapıcı olanlarla değiştirmek stresin azalmasına yardımcı olur.
Mevsimsel Depresyon
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
“Mevsimsel Depresyon: Kış Melankolisi “bölümü için Seans Odası Sakinleri (S.O.S.) Podcast Serisinin yedinci bölümünü aşağıdaki bağlantıya tıklayarak dinleyebilirsiniz.
Spotfiy
Seans Odası Sakinleri (S.O.S.) Podcast
Apple
Seans Odası Sakinleri (S.O.S.) Podcast
Kaynaklar
Magnusson, A., & Boivin, D. (2003). Seasonal affective disorder: an overview. Chronobiology international, 20(2), 189-207.
Sohn, C. H., & Lam, R. W. (2005). Update on the biology of seasonal affective disorder. CNS spectrums, 10(8), 635-646.
DevamıTravma Bağı Nedir, Travma Bağından Nasıl Kurtulurum?
Travma Bağı Nedir?
Travma bağı, genellikle zorlu ve toksik ilişkilerde, kişinin istismarcıya karşı duyduğu sağlıksız bağlılığı olarak tanımlanır. Örneğin, biri uzun süreli duygusal veya fiziksel istismar yaşadığında, ona zarar veren kişiye karşı empati ve bağlılık hisseder. Bu durum kurbanın, istismarcının davranışlarını normalleştirme ve onları savunma eğiliminde olmasına yol açar. Bu genellikle istismarcının kontrol ve manipülasyonuna bağlı olarak gelişir. Kişi, kendini bu zararlı ilişkiden kurtarmayı zorlaştırır.
Travma Bağının Belirtileri
- Aşırı Duygusal Bağlılık: Size kötü davranan kişiye karşı yoğun bir bağlılık ve ihtiyaç duygusu geliştirirsiniz. Bu kişi olmadan yaşayamayacağınızı ya da mutlu olamayacağınızı hissedersiniz.
- Rasyonalizasyon ve İdealizasyon: İstismarcının davranışlarını normalleştirir veya mazur görürsünüz. Onun iyi yönlerini abartır ve kötü davranışlarını göz ardı eder veya haklı çıkarırsınız.
- Bağımlılık ve Korku: Size kötü davranan o kişi olmadan yapamayacağınız korkusu geliştirirsiniz. Bu korku; yalnız kalma, terk edilme ya da sevilmeme korkusu gibi korkular olur.
- Duygusal Dalgalanmalar: İlişkinizde sık sık duygusal iniş çıkışlar yaşarsınız. İstismarcıyla olan iyi zamanlarınız. kötü zamanlara göre daha az olur; ancak bu iyi zamanlar sizi ilişkide tutar.
- İlişkinin Döngüsel Doğası: İstismarcı ile aranızdaki ilişki genellikle bir döngü izler: toksik davranış, pişmanlık, barışma ve tekrar toksik davranış. Bu döngü, bağlılığınızı sürdürür.
- Kendini Değersiz Hissetme: Kendi değerinizi ve ihtiyaçlarınızı göz ardı eder kendinizi istismarcının ihtiyaçlarına göre şekillendirirsiniz.
- İzolasyon: Diğer insanlardan ve destek kaynaklarından uzaklaşabilirsiniz, çünkü ilişkiniz size dünyanın geri kalanından kopmuş hissettirir.
Travma Döngüsü – Travma Bağı
Genellikle toksik ilişkilerde görülen bir durumdur. Kötü muamele gören kişi, ona kötü davranan kişiye sürekli umut ve bağlılık duyar. İstismar eden kişi özür diler ve pişman olduğunu söyler. Kötü davranışların normal gibi görünmesini sağlar. Tekrar tekrar yaşanan bu durum, mağdur kişinin ilişkiden ayrılmasını zorlaştırır.
Travma Bağından Nasıl Kurtulurum?
Travma bağını kırmak için atılacak adımlar kişisel bir yolculuk gerektirir. İşte bu süreci başlatmak ve sürdürmek için bazı öneriler:
Travma Bağını Tanımak
İlk adım, travma bağının farkına varmak ve bunun sağlıklı veya sürdürülebilir bir ilişki olmadığını kabul etmektir. Travma bağının ne olduğunu ve nasıl etkilediğini anlamak, kurtulma sürecine başlamak için önemlidir.
Profesyonel Yardım Aramak
Terapist veya danışman gibi travma ve ilişkiler konusunda uzmanlaşmış bir profesyonelle çalışmak. Bu çalışmalar deneyimlerinizi, duygularınızı ve kalıplarınızı keşfetmek için güvenli bir alan sağlar.
Sınırlar Belirlemek
Sınırları belirledikten sonra, bunları net bir şekilde ifade etmek önemlidir.
Kendine Bakım Yapmak ve Kendine Şefkat Göstermek
Kendine iyi bakmak ve kendine karşı nazik olmak, iyileşme yolunda çok önemlidir. Sizi mutlu eden insanlarla vakit geçirmek, kendi sağlığınızı ve refahınızı ilk sıraya koymak bu süreçte büyük ölçüde iyi gelir.
Duygularınızı İşlemek
Bu yolculuk sırasında ortaya çıkan duyguları hissetmeye ve işlemeye izin vermek normaldir. Günlük tutmak, güvendiğiniz bir arkadaşla konuşmak veya hobiler (resim yapmak) bu duyguları ifade etmeye ve serbest bırakmaya yardımcı olur.
Olumsuz İnançları Sorgulamak
Travma bağına bağlı kalmayı sağlayan olumsuz inançları ve düşünceleri tanımlayıp sorgulamak önemlidir. Olumsuz inançları sorgulamak, sağlıklı ve sevgi dolu ilişkileri hak ettiğinizi ve iyileşmeye değer olduğunuzu anlamayı ifade eder.
Kişisel Gelişime Odaklanmak
İlgi alanlarınızı keşfedin, hedefler belirleyin ve güçlü bir benlik duygusu oluşturmaya yardımcı olacak aktivitelere yatırım yapın.
Bu süreçte sabırlı olmak ve her adımda küçük zaferleri kutlamak önemlidir. Kendinize bu süreç boyunca nazik davranın ve iyileşmenin zaman aldığını unutmayın. Destek ve kararlılık, travma bağından kurtarır.
Sonuç olarak, travma bağını kırmak, kendini yeniden keşfetme ve güçlendirme yolculuğudur. Bu süreç, zorluklarla dolu olur, ancak her adım, bireysel gücünüzü ve dayanıklılığınızı artırır. Kendinize karşı sabırlı ve şefkatli olmak, profesyonel destek almak ve güvenli bir destek ağı oluşturmak, bu dönüşüm yolculuğunda önemli kilometre taşlarıdır. Travma bağından kurtulmak, sadece geçmişteki acıları geride bırakmak değil, aynı zamanda daha sağlıklı, dengeli ve özgür bir geleceğe adım atmak demektir. Unutmayın, bu yolculuk sizi sadece iyileştirmekle kalmaz, aynı zamanda daha güçlü ve bilinçli bir birey olarak yeniden doğmanıza da olanak tanır.
Travma Bağı Nedir? Travma Bağından Nasıl Kurtulurum ?
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Kaynaklar
Reid, J., Haskell, R., Dillahunt-Aspillaga, C., & Thor, J. (2013). Trauma bonding and interpersonal violence. Psychology of trauma.
George, V. (2015). Traumatic bonding and intimate partner violence.
DevamıTravma Sonrası Tepkiler
Travma Sonrası Tepkiler
Travma, insan davranışını derinden etkiler ve hayatta kalmak için içgüdüsel tepkileri tetikler. Bu tepkiler; Savaşma, Kaçma, Donma ve Boyun Eğme olarak kategorize edilir.
Savaşma
Tehlike hissettiğinizde gösterdiğiniz bir savunma türüdür. Örneğin, biri sizi korkutuyorsa, karşılık vermek için bağırabilir veya kızabilirsiniz. Bu kendinizi nasıl koruduğunuzu ve neye sınır koyduğunuzu gösterir.
Kaçma
Tehlikeli veya stresli bir durumda, ortamdan hızla uzaklaşma isteğinizdir. Mesela, bir tartışmadan koşarak uzaklaşabilirsiniz ya da üzücü bir konuyu görmezden gelebilirsiniz. Bu tehlikelerden nasıl kaçtığınızı ve sorunlarla nasıl başa çıktığınızı gösterir.
Donma
Ne savaşabileceğiniz ne de kaçabileceğiniz bir durumda olduğunuzda hareketsiz ve sessiz kalırsınız. Bu vücudunuzun aşırı stres altında kendini koruma yoludur. Ne yapacağınızı bilemezsiniz, sadece beklersiniz.
Boyun Eğme
Bir tehdidi yatıştırmak ya da birini memnun etmek için kendi ihtiyaçlarınızı ve sınırlarınızı görmezden gelirsiniz. Örneğin, tartışmaları önlemek için her zaman başkalarının dediğini yaparsınız. Başkalarını memnun etmeye odaklanarak kendinizi korursunuz.
Bu tepkiler, beyin fonksiyonları ve sinirsel bağlantılarla yakından ilişkilidir. Örneğin, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) beyin yapısında ve işlevlerinde değişikliklere neden olur. Travmanın neden olduğu stres ve kaygı durumları, beynin farklı bölümlerinde, özellikle amigdala ve medial prefrontal kortekste farklı tepkiler üretir. Bu tepkiler bireyin travma sonrası yaşadığı deneyimleri ve tepkileri anlamamızda önemli bir rol oynar.
Sonuç olarak, travma tepkileri, bireylerin tehlikeli durumlarda hayatta kalmak için içgüdüsel olarak geliştirdikleri temel savunma stratejileridir.
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Kaynaklar
Baldwin, D. V. (2013). Primitive mechanisms of trauma response: An evolutionary perspective on trauma-related disorders. Neuroscience & Biobehavioral Reviews, 37(8), 1549-1566.
Baldwin, D. V. (2013). Primitive mechanisms of trauma response: An evolutionary perspective on trauma-related disorders. Neuroscience & Biobehavioral Reviews, 37(8), 1549-1566.
Devamı
Erteleme Nedir? Neden Erteleriz? Döngüyü Nasıl Kırarız?
Neden Erteleriz
Erteleme, günlük yaşamın bir parçası haline gelmiş bir davranıştır. Bu yazıda, erteleme eğiliminizin nedenlerini ve bu döngüyü nasıl kırabileceğinizi ele alacağız.
Erteleme, genellikle zor veya hoş olmayan görevleri ertelemek olarak tanımlanır. Bu davranışın ardında çeşitli psikolojik nedenler yatmaktadır. En yaygın nedenlerden biri, mükemmeliyetçilik ve başarısızlık korkusudur. Kişiler, başarısız olma ihtimaline karşı görevleri erteleyerek, bu duygusal yükten kaçınmaya çalışır.
Ayrıca, dürtüsel karar verme ve zaman yönetimi becerilerinin eksikliği de erteleme davranışına yol açabilir. Kısa vadeli zevkler ve rahatlık, uzun vadeli hedeflerin önüne geçebilir. Bu, zamanı yanlış değerlendirmeye ve son dakika telaşına yol açar.
Erteleme döngüsünü kırmak için, öncelikle bu davranışın altında yatan nedenleri anlamak önemlidir. Kendi erteleme alışkanlıklarınızı gözlemleyerek, bu eğilimin temelinde neyin yattığını keşfedebilirsiniz. Bu farkındalık, davranışı değiştirmek için ilk adımdır.
Daha sonra, küçük ve yönetilebilir hedefler belirleyerek görevlere başlamak önemlidir. Büyük projeleri daha küçük parçalara bölerek, her bir parçanın üstesinden gelmek daha kolay hale gelir. Ayrıca, kendinize gerçekçi zaman çizelgeleri belirlemek ve bu zaman çizelgelerine sadık kalmak da faydalı olacaktır.
Motivasyonunuzu artırmak için, görevleri tamamladıkça kendinizi ödüllendirmek de etkili bir yöntemdir. Bu, olumlu pekiştirme yoluyla erteleme alışkanlığınızı değiştirmenize yardımcı olabilir.
Son olarak, dikkat dağıtıcı unsurları azaltmak ve odaklanmayı artırmak için çalışma ortamınızı düzenlemek önemlidir. Sosyal medya gibi dikkat dağıtıcı unsurları sınırlamak, odaklanmanızı ve verimliliğinizi artırabilir.
Erteleme, herkesin zaman zaman yaşadığı bir davranıştır. Ancak, bu alışkanlığın üstesinden gelmek ve daha üretken bir yaşam tarzı benimsemek mümkündür. Kendi erteleme eğilimlerinizi tanıyarak ve etkili stratejiler uygulayarak, bu döngüyü kırabilir ve hedeflerinize ulaşabilirsiniz.
Erteleme Davranışının Üstesinden Gelme Rehberi
Nedenlerin Farkındalığı: Örneğin, eğer mükemmeliyetçilikten dolayı erteliyorsanız, “iyi yeterlidir” anlayışını benimseyin.
Küçük Hedefler Belirleme: Büyük bir rapor yazmak yerine, her gün bir sayfa yazmayı hedefleyin.
Gerçekçi Zaman Çizelgeleri: Bir projeyi bitirmek için bir hafta yerine, her gün belirli bir süre ayırın.
Ödüllendirme Sistemi: Bir görevi tamamladığınızda, kendinizi bir kahve molasıyla ödüllendirin.
Çalışma Ortamını Optimize Etme: Çalışma masanızı dağınıklıktan arındırın ve telefonunuzu sessize alın.
Zaman Yönetimi Teknikleri: 25 dakika çalışıp 5 dakika mola veren Pomodoro tekniğini deneyin.
Olumlu Alışkanlıklar Geliştirme: Her gün aynı saatte çalışmaya başlama alışkanlığı kazanın.
Destek ve Sorumluluk: Bir arkadaşınızla hedeflerinizi paylaşın ve birbirinizi motive edin.
Kendinizi Affedin: Bir gün görevinizi yapamazsanız, ertesi gün telafi edin ve suçluluk duymayın.
Değerlendirme ve Ayarlama: Haftalık olarak ilerlemenizi gözden geçirin ve gerekirse planınızı değiştirin.
Erteleme Nedir? Neden Erteleriz? Döngüyü Nasıl Kırarız?
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Seans Odası Sakinleri (S.O.S.) Podcast
Kaynaklar
Klingsieck, K. B. (2013). Procrastination. European psychologist.
Day, V., Mensink, D., & O’Sullivan, M. (2000). Patterns of academic procrastination. Journal of College Reading and Learning, 30(2), 120-134.
Devamı
Çocukluk Amnezisi – Erken Yaş Anılarını Neden Hatırlayamayız
Çocukluk amnezisi, bilimsel araştırmalarda sıkça incelenen ve insanların erken yaşlardan kalan anılarını neden hatırlayamadıklarını açıklamaya çalışan bir fenomendir. Bu makale, çocukluk amnezisinin ne olduğunu, nasıl ortaya çıktığını ve hafıza gelişimiyle ilişkisini ele alacak. Ayrıca bastırılmış anılar ve çocukluk travmalarının hafızamız üzerindeki etkilerine de değineceğiz.
Çocukluk Amnezisi Nedir
Çocukluk amnezisi, insanların erken çocukluk yıllarındaki anılarının çoğunu hatırlayamamaları durumudur. Genellikle ilk 3-4 yaşa kadar olan olaylar ve deneyimler unutulur. Bu fenomen, beyindeki hafıza oluşumunu etkileyen nörolojik gelişmeler ve dilin henüz tam gelişmemiş olması gibi faktörlerle ilişkilendirilir.
Belleğin İlk Yılları
Bebeklik ve erken çocukluk dönemlerindeki beyin gelişimi, bellek oluşumunda kilit rol oynar. Bu dönemde yaşanan hafıza gelişimi, ilerleyen yıllarda hangi anıların korunup hangilerinin unutulacağını etkileyebilir.
Çocukluk anılarımızın neden unutulduğunu anlamak için Sinaptik Budama Teorisine değinmekte fayda var. Nöronlar ve sinapslar arasındaki bu süreç, anı kaybıyla doğrudan ilişkilidir. İki yaşına kadar yoğun bir sinaptik gelişme gösteren beyin, daha sonra kullanılmayan bağlantıları budar ve yeni anılar için alan yaratır.
Çocukluk Travmaları ve Bastırılmış Anılar
Çocukluk travmaları ve bastırılmış anılar, çocukluk amnezisi bağlamında önemli konulardır. Çocuklar ciddi travmatik olaylar yaşadıklarında bu olayların hatırlanmasını engelleyecek mekanizmalar devreye girebilir. Bu durum psikolojik savunma mekanizmaları arasında yer alan bastırma ile açıklanabilir: kişi, acı verici veya kaygı yaratan anıları bilinçli farkındalık dışında tutar, böylece bu anılar doğrudan hatırlanamaz hale gelir.
Çocukluk amnezisi, insanların neden ilk yaşam yıllarına dair çok az şey hatırladıklarını kısmen açıklar; ancak bu fenomen, normal nörolojik gelişmenin bir parçası olarak görülür ve genellikle tüm erken çocukluk anılarını kapsar. Öte yandan, belirli travmatik olayların unutulması veya bastırılması, daha çok bu olayların yarattığı psikolojik stresle ilişkilidir ve kişinin daha sonraki yaşlarda da özgül anılarını hatırlayamaması durumuna işaret eder.
Bazı durumlarda, yoğun terapi veya tetikleyici bir olay sonucunda bastırılmış anılar yüzeye çıkabilir ve kişi geçmişte yaşadığı travmayı yeniden yaşayabilir. Ancak bu alanda yapılan araştırmalar, bazı “hatırlanan” travmaların yanlış anılar veya terapötik süreçler sırasında oluşturulan anılar olabileceğini göstermektedir. Bu nedenle, bastırılmış anıların geri kazanılması konusunda dikkatli olmak ve etik profesyonel uygulamaları takip etmek önemlidir.
Dil ve Hikaye Anlatıcılığı Anıların Şekillenmesindeki Rolü
Dil ve hikaye anlatıcılığı, çocukluk amnezisine bağlı olarak anıların şekillenmesinde kilit roller oynar. İlk yıllarda çocukların dil becerileri tam olarak gelişmediğinden yaşadıkları olayları dilsel olarak kodlamak ve ifade etmek için gereken araçlara sahip değillerdir. Dilin gelişimi ile birlikte çocuklar deneyimlerini anlatılabilir hikayeler haline getirmeye başlarlar, bu süreç de hafızanın yapılandırılmasında merkezi bir rol oynar.
Dil geliştikçe bireyler anılarını daha karmaşık ve detaylı bir şekilde ifade edebilirler ve bu da anıların uzun süreli hafızada daha iyi korunmasını sağlayabilir. Örneğin, bir olay hakkında aile içinde tekrar tekrar konuşulması, o olayın anısını güçlendirir ve kişinin onu hatırlama olasılığını artırır.
Hikaye anlatıcılığı, olayların ve deneyimlerin bir bağlam içinde anlam kazanmasına yardımcı olur. Çocuklar ve yetişkinler kişisel anıları hikaye formatında düzenleyerek onlara anlam atfederler. Bu süreç anıların daha tutarlı ve kalıcı hale gelmesine yardımcı olur ve sosyal paylaşım yoluyla anıların pekiştirilmesini sağlar.
Çocukluk amnezisi ile ilgili olarak, erken çocukluk dönemine ait anıların eksikliği, çocukların o dönemde gelişmekte olan dil becerilerinin anıların dilsel olarak kodlanmasını ve korunmasını sınırlamasından kaynaklanabilir. Bir çocuk henüz olayları dil ile etiketleyip anlatımı hikayeler oluşturacak kadar gelişmediğinde, bu anılar daha az spesifik ve daha zor hatırlanır hale gelir. Bu yüzden çocuklar genellikle üç veya dört yaşından öncesine dair net anılara sahip olmazlar.
Hafızanın Güvenilirliği ve Çocukluk Anıları
Hafızanın güvenilirliği ve anıların doğruluğu çocukluk amnezisi bağlamında tartışmalı konulardır. Zamanla değişebilen ve etkilenebilen anılar gerçekliğimizin ve kimliğimizin temel taşlarını oluşturur. Ancak her birimiz farklı deneyimler yaşadığımız için bu anılar aynı zamanda oldukça subjektiftir.
Çocukluk amnezisi ve hafıza gelişimi üzerine yapılan araştırmalar kişisel tarihimizin ve kimliğimizin anlaşılmasında hayati role sahiptir. Bellek sadece geçmişimizi değil aynı zamanda şu anki benliğimizi ve geleceğimizi de şekillendiren karmaşık ve dinamik bir süreçtir. Çocukluk anıları kim olduğumuzu ve nereden geldiğimizi anlamamızda bize rehberlik eden değerli bilgiler sunar.
Çocukluk Amnezisi – Erken Yaş Anılarını Neden Hatırlayamayız
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
“Çocukluk Anılarımızı Neden Hatırlayamıyoruz “bölümü için Seans Odası Sakinleri (S.O.S.) Podcast Serisinin üçüncü bölümünü aşağıdaki bağlantıya tıklayarak dinleyebilirsiniz.
Seans Odası Sakinleri (S.O.S.) Podcast
Kaynaklar
Alberini, C. M., & Travaglia, A. (2017). Infantile amnesia: a critical period of learning to learn and remember. Journal of Neuroscience, 37(24), 5783-5795.
Travaglia, A., Bisaz, R., Sweet, E. S., Blitzer, R. D., & Alberini, C. M. (2016). Infantile amnesia reflects a developmental critical period for hippocampal learning. Nature neuroscience, 19(9), 1225-1233.
Madsen, H. B., & Kim, J. H. (2016). Ontogeny of memory: An update on 40 years of work on infantile amnesia. Behavioural brain research, 298, 4-14.
Occhionero, M., Tonetti, L., Giovagnoli, S., & Natale, V. (2023). The Infantile Amnesia Phenomenon and the Beginning of Autobiographical Memories. Applied Sciences, 13(2), 1158.
DevamıArketip Nedir
Arketip, insanların kolektif bilinçdışında yer alan evrensel semboller ve temaları tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Carl Jung’un psikolojik teorilerinde önemli bir yere sahip olan bu kavram, insanların tarih boyunca oluşturduğu mitler, hikayeler ve rüyalar aracılığıyla kültürler arası benzerlikleri ve ortaklıkları keşfetmemize olanak tanır. Arketipler, insan deneyiminin temel yönlerini yansıtan derinlemesine kalıplardır ve bu nedenle farklı kültürlerde ve zamanlarda bile benzer hikayelerin ve karakterlerin ortaya çıkmasına neden olur.
Bu evrensel kalıplar, bireyin kendi kişisel hikayesini ve yaşam yolculuğunu anlamasına yardımcı olan bir çerçeve sunar. Özellikle marka hikayeciliği, reklamcılık ve içerik oluşturma gibi alanlarda, arketiplerin gücünden yararlanmak, hedef kitleyle daha derin bir bağlantı kurmak için etkili bir yöntemdir.
12 Arketip
Carl Jung’un 12 arketipi, insanın ortak bilinçaltındaki evrensel semboller ve temaları temsil eder. Jung’a göre, bu arketipler insan psikolojisinin temel yapı taşlarıdır ve bireysel ve kolektif bilinçaltımızın derinliklerinde yer alır.
Jung‘un 12 arketipi, bireyin iç dünyasındaki ve dış dünyadaki deneyimlerini şekillendiren içgüdüsel enerjileri ve davranış kalıplarını tanımlar. Bu arketipler, insanın yaşamındaki temel rolleri, deneyimleri ve duygusal tepkileri temsil eder. Her birey, bu arketiplerin farklı kombinasyonlarına sahip olabilir ve bu da onların dünyayı nasıl algıladıklarını ve nasıl tepki verdiklerini etkiler.
Yardımsever (Caregiver)
Şefkati ve cömertliği temsil eder.
Koruyucu, özverili, fedakâr, bakıp büyüten ve genellikle ebeveyndir.
İyiliksever, dostane, faydası dokunan ve güvenilirdir.
Yaratıcı (Creator)
Yenilikçiliği, sanatsallığı ve yaratıcılığı temsil eder.
Yeniliği, güzelliği ve estetik bir standardı arayan bir hayalperesttir.
Nicelik üzerinden niteliği vurgular.
Sıradan Adam (Regular Guy/Everyman/Everywoman)
Çalışan çoğunluk (emekçi) sınıfını, güçsüz takımı ve komşuyu (halktan birini) temsil eder.
Azimli, erdemli, gerçekçi, büyük ölçüde samimi ve bazen kadercidir.
Genellikle alçak gönüllüdür.
Kaşif (Explorer)
Bağımsız ve gönüllü maceraperest ile temsil edilir.
Keşfetmek ister, kendisini ve çevresini gözler.
Sürekli hareket halindedir ve gezgindir.
Kahraman (Hero)
Cesur ve cengâver bir savaşçı tarafından temsil edilir.
Asil bir kurtarıcı ve mücadelecidir.
İlham verir ve insanlığı güç bir durumdan kurtarır.
Masum (Innocent)
Saf, inançlı, naif ve çocuksu karakter ile temsil edilir.
Alçakgönüllü ve sakindir.
Mutlu ve sade bir cennete özlem duyar.
Soytarı (Jester)
Eğlence ve zevk için yaşamayı temsil eder.
Oyuncu, yaramaz ve komedyendir.
Çoğunlukla alaycı ve neşelidir.
Aşık (Lover)
İçten, romantik, şehvetli ve tutkulu olmayı temsil eder.
Sevgi ve zevk vermek ister.
Sihirbaz (Magician)
Fizikçi veya kimyacı, hayalperest bir karakter tarafından temsil edilir.
Doğal güçlerle, dönüşüm ve başkalaşımlarla ilgilidir.
Asi (Outlaw)
İsyankâr ve yerleşmiş inançlara veya kurumlara karşı çıkan kimse tarafından temsil edilir.
Uyumsuz ve hayatta kalandır.
Çoğunlukla intikamcı ve kurallara uymayan biridir.
Kral (Ruler)
Güce ve kontrole şiddetli eğilim duyan kimse tarafından temsil edilir.
Lider, patron ve hakimdir.
Yüksek etki gücüne sahip ve inatçıdır.
Kimi zaman acımasız olabilir.
Baskınlığını korur ve diğerlerini yönetir.
Bilge (Sage)
Bilgi, tecrübe ve aydınlanmaya değer vermeyi temsil eder.
Uzman ve danışmandır.
Bilgeliğini ve zekasını kullanır.
Biraz kendini beğenmiş olabilir.
Bilimsel, felsefi ve akıllıdır.
Dünyada ünlü bir rehberdir.
“Jung Ekolüyle Rüyalarımı Nasıl Analiz Ederim?” bölümü için Seans Odası Sakinleri (S.O.S.) Podcast Serisinin ilk iki bölümünü aşağıdaki bağlantıya tıklayarak dinleyebilirsiniz.
Seans Odası Sakinleri (S.O.S.) Podcast
Seans Odası Sakinleri (S.O.S.) Youtube
Arketip Nedir
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Kaynaklar
Jung, C. G. (2014). Four archetypes. Routledge.
YAKIN, V., & Canan, A. Y. (2012). Markaların Kişilik Arketiplerinin Algılanması Üzerine Bir Araştırma Turkish Online Journal of Design Art and Communication, 2(3), 27-36.
DevamıRüya Analizi: Freud ve Jung’un Karşılaştırmalı Görüşleri
Rüya Analizi
Freud’a Göre Rüyalar Ne Anlama Geliyor?
Hepimiz rüya görüyoruz, değil mi? Peki, bu rüyaların anlamı ne? Freud, rüyaların aslında bilinçdışı düşüncelerimizin bir yansıması olduğunu söylüyor. Uyanıkken ahlaki değerler ve gerçeklik bizi derin düşüncelerimizden uzaklaştırıyor. Ama uyuduğumuzda rüyalarla tüm arzularımıza dalıp gidiyoruz. Özellikle, bazen uyanıkken utanç duyduğumuz cinsel arzular bile rüyalarımızda sembolik bir şekilde karşımıza çıkıyor. Kısacası Freud’a göre rüyalar iç dünyamızın gizli kapılarına anahtar!
Feud’a Göre Rüyaların Derin ve Sembolik Anlamları
Rüyaların karmaşık ve gizemli dünyasında, Sigmund Freud’un “Rüyaların Yorumu” adlı eserinde ortaya koyduğu sembolik anlamlarla karşılaşıyoruz. Freud, rüyaların sadece rastgele görüntüler olmadığını aksine bilinçaltımızın derinliklerinde saklı sembolik mesajları ortaya çıkardığını savunuyor.
Ev Sembolü: Rüyada bir ev görmek, Freud’a göre oldukça anlamlıdır. Düz duvarlı evler erkekleri, birinin tutunabileceği çıkıntıları ve balkonları olan evler ise kadınları temsil eder. Bu, rüyaların cinsiyet ve kişilik özellikleriyle nasıl ilişkilendirildiğini gösteren bir örnektir.
Ebeveynler ve Kraliyet: Rüyada ebeveynlerinizi Kral ve Kraliçe olarak görmek, onlara duyduğunuz derin saygıyı ve sevgiyi yansıtabilir. Bu, aile bağlarının ve ebeveynlere olan bağlılığın sembolik bir gösterimidir.
Su ve Doğum: Suyla ilgili rüyalar doğumu temsil eder. Eğer biri suda boğuluyorsa yeni bir başlangıcı veya dönüşümü temsil edebilir. Suyun içinden çıkmak veya birini sudan kurtarmak annelik ilişkisini veya koruma içgüdüsünü simgeler.
Yolculuk ve Ölüm: Bir yolculuk yapmak rüyalarda ölümü temsil eder. Bu, yaşamın sona ermesi değil, yeni bir başlangıca işaret eden sembolik bir yolculuktur.
Çıplaklık ve Kıyafet: Rüyada çıplak olmak, savunmasızlık veya utanç duygusunu temsil ederken, kıyafetler, özellikle üniformalar, sosyal statüyü veya belirli bir role bürünmeyi simgeler.
Freud ve Cinsellik: Freud, rüyaların cinsel yönlerini özellikle vurgulamıştır. Rüyaların uyanıkken utanç veya korku nedeniyle baskılanan cinsel arzuları ve düşünceleri yansıttığına inanıyordu.
Freud’un Cinsel Semboller Üzerine Bakışı
Erkek Genitali: Sopa, şemsiye, direk veya ağaçla sembolize edilir.
Kadın Genitali: Genellikle doldurulabilecek şeylerle, örneğin çukurlar, delikler, şişeler, kavanozlarla sembolize edilir.
Kadınlar & Erkekler: Kadınlar kağıt ve ahşap objelerle, erkekler ise kaya ve dağla temsil edilir.
Cinsel İlişki: Mücevherler ve tatlılar sıkça karşımıza çıkar.
Dişlerin Düşmesi: Mastürbasyon için bir ceza olarak hadım edilme korkusunu gösterir.
Freud’un Rüya Analizi: Gizli ve Açık Anlamlar
Sigmund Freud, rüya yorumlamasında cinsel dürtülerin önemli bir rol oynadığına inanıyordu. Ancak bu, rüyaların sadece cinsellikle sınırlı olduğu anlamına gelmez. Freud, rüyaların derinlemesine sembolik mesajlar taşıdığını savunmuştur. Bu sembolik mesajlar, “latent” yani gizli anlamlar olarak adlandırılır. Bu gizli anlamlar, rüyanın yüzeyindeki “manifest” yani açık anlamlarından farklıdır. Örneğin, bir rüyada insanların ortasında çıplak olduğunuzu görmek, yüzeyde basit bir çıplaklık rüyası gibi görünebilir. Ancak Freud, bu tür bir rüyanın aslında daha derin korku ve endişeleri temsil edebileceğini belirtir. Belki de bu rüya, insanların sizi eleştireceğinden veya kusurlarınızı göreceğinden duyduğunuz endişeyi yansıtıyordur. Freud’un rüya analizi, rüyaların sadece yüzeydeki anlamlarından çok daha fazlasını sunar ve bu derinlemesine analiz, rüyaların gerçekten ne anlama geldiğini anlamamıza yardımcı olabilir.
Freud’a Göre Rüyaların Savunma Mekanizmalarıyla Şekillendirilmesi
Rüyaların toplumsal kabul için nasıl manipüle edildiğini merak ediyor musunuz? Freud, bu süreçte savunma mekanizmalarının kritik bir rol oynadığına inanıyordu:
Yer Değiştirme: Rüyalarınızda neden bazen önemsiz şeylere karşı mantıksız bir şekilde tepki gösterdiğinizi merak ettiniz mi? Freud, bu nesnelerin aslında sizi rahatsız eden gerçek şeylerin yerine geçtiğini söyler.
Projeksiyon: Rüyalarınızda başkalarının sizi sevmediğini hissediyor musunuz? Aslında bu, sizin onları sevmediğiniz anlamına gelebilir. Freud, bu mekanizmanın, duygularınızı egonuzun fark etmediği bir şekilde ifade etmenizi sağladığını belirtir.
Sembolizasyon: Rüyalarınızda belirli eylemleri gerçekleştirmek, Freud’a göre baskılanmış dürtülerin sembolik bir ifadesi olabilir. Örneğin, bir sigara içmek veya bir anahtarla araba çalıştırmak cinsel bir anlam taşıyabilir.
Jung’a Göre Rüya Analizi
Carl Jung, rüya yorumlamasında Freud’un cinsel dürtülere odaklanan yaklaşımından farklı bir perspektif sunmuştur. Jung, rüyaların kolektif bilinçdışı ve bireyselleştirme süreçleriyle yakından ilgili olduğuna inanıyordu.
Sembolizm: Jung, rüyaların sembolizm ve imgelemle dolu olduğuna inanıyordu. Bu semboller, bireyin bilinçdışı deneyimlerini yansıtır.
Rüyanın Yorumcusu: Jung’a göre, bir rüyanın en iyi yorumcusu, onu yaşayan kişidir. Bu, rüyaların kişisel ve bireysel deneyimlerle yakından ilgili olduğu anlamına gelir.
Arketip Teorisi: Jung, rüyaları anlamak için arketip teorisini kullandı. Bu teori, rüyaların kolektif bilinçdışı deneyimlerle nasıl ilişkilendirildiğini açıklar.
Rüyaların Terapötik Rolü: Jung, rüyaların sadece analitik değil, aynı zamanda terapötik bir rol oynadığına inanıyordu. Rüyalar, bilinçli ve bilinçdışı zihin arasında bir köprü görevi görür.
Jung ve Rüya Yorumlaması: Arketip İmge Teorisi
Carl Jung, rüya yorumlamasında arketiplerin önemli bir rol oynadığına inanıyordu. Bu arketipler, vücudumuzun farklı organlarından ve zihnimizin derinliklerinden türemiştir.
Arketipler: Jung’a göre arketipler, kolektif bilinçdışından yükselen ve mitolojide, rüyalarda ve masallarda karşımıza çıkan sembollerdir.
Rüya Yorumlaması: Jung, rüyaların yorumlanmasında bireyin yaşam öyküsünün önemli olduğuna inanıyordu. Freud’un sabit semboller üzerine kurulu teorisinin aksine, Jung her bireyin farklı olduğuna ve rüya yorumlarının bu bireysellik üzerine kurulması gerektiğine inanıyordu.
Freud’un Rüya Yorumlama Sanatı: Anahtar Kavramlar ve Semboller
Freud, rüyaları yorumlama konusunda farklı yöntemler bulmuştur.”Rüyaların Yorumu” adlı kitabında, rüyaların derinlemesine analizini ve cinsel dürtülerle olan ilişkisini detaylıca ele almıştır.
Rüya Türleri: Freud, rüyaları latent (gizli) ve manifest (açık) olmak üzere iki kategoriye ayırmıştır. Bunlardan biri bilinçli, diğeri ise gizli anlamlar taşır.
Rüyaların Kökeni: Freud’a göre rüyalar, bireyin baskılanmış cinsel arzularının bir yansımasıdır. Ayrıca rüyaların, bireyin uyanıkken yaşadığı geçmiş deneyimlerden etkilendiğine inanmıştır.
Bilinçdışı ve Rüyalar: Freud, rüyaların bilinçdışı zihinden kaynaklandığına inanıyordu. Bu nedenle rüyaları, bilinçdışı zihne giden kraliyet yoluna benzetmiştir.
Rüyalarda Semboller: Freud, rüyalarda sıkça karşılaşılan sembolleri ve bu sembollerin anlamlarını detaylıca analiz etmiştir. Örneğin, bir sigara içme rüyası veya bir anahtarın kontağa sokulması, Freud’a göre cinsel bir anlam taşıyabilir.
Cinsel Rüyalar: Freud’un libido, Oedipus kompleksi ve Electra kompleksi gibi kavramları, bireyin bilinçdışı zihninde baskılanır ve bu da cinsel rüyalara yol açar.
Rüyaların Yorumlanma İhtiyacı: Freud’a göre rüyaların yorumlanma ihtiyacı, savunma mekanizmalarımızdan kaynaklanmaktadır. Özellikle şu üç mekanizma ön plana çıkar: Yer Değiştirme, Projeksiyon (Yansıtma), Sembolizasyon
Rüya Analizi: Freud ve Jung’un Bakış Açıları
Rüya yorumlaması, Freud ve Jung gibi büyük düşünürlerin çalışmalarıyla derinlemesine incelenmiştir. Freud, rüyaların evrensel sembollerle yorumlanabileceğini savunurken, Jung rüyaların bireysel bilinçdışı deneyimlere dayandığına inanmıştır.
Freud’a göre rüyalar, derin anlamlar taşıyan evrensel sembollerle yorumlanabilir. Rüyaların en garip veya anlaşılmaz oldukları zamanlarda bile derin ve önemli anlamlar taşıyabileceğini belirtir. Yani, bir rüya ne kadar saçma veya mantıksız görünse de, altında derin bir anlam veya mesaj olabileceğini vurgular.
Jung, rüyaların bireysel bilinçdışı deneyimlere dayandığına inanmıştır.
“Rüyalar, ruhunuzun yazmakta olduğu kitaptan alıntılardır.” – JUNG
Rüya yorumlaması, sürekli gelişen ve derinlemesine incelenmesi gereken bir alandır. Freud ve Jung’un bu konudaki görüşleri, rüyaların anlamını ve kökenini anlamamıza ışık tutar.
Rüya Analizi: Freud ve Jung’un Karşılaştırmalı Görüşleri
“Jung Ekolüyle Rüyalarımı Nasıl Analiz Ederim?” bölümü için Seans Odası Sakinleri (S.O.S.) Podcast Serisinin ilk iki bölümünü aşağıdaki bağlantıya tıklayarak dinleyebilirsiniz.
Seans Odası Sakinleri (S.O.S.) Podcast
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Kaynaklar
Majumdar, P., & Tripathi, D.S. (2019). Comparison of Freudian & Jungian View on Dream Analysis
Freud, S. (1900). The Interpretation of Dreams. SE 4 & 5.
Jung, C. G. (2014). On the nature of the psyche. Routledge.
Devamı