Tuğçe Turanlar

  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • İletişim

Tuğçe Turanlar

  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • İletişim
  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • İletişim
featured_image

Üst Düzey Savunma Mekanizmaları

Yazar: Tuğçe Turanlar5 Haziran 2024 Kişilik Bozuklukları, Psikolojik Testler, Psikoterapiler, Travma, Travma Sonrası Stres Bozukluğu0 Yorum

Üst düzey savunma mekanizmaları, daha olgun ve adaptif yollarla içsel çatışmaları yöneterek bireyin gerçeklikle sağlıklı bir şekilde başa çıkmasını sağlar. Bu mekanizmalar, bireyin çevresiyle uyumlu ilişkiler kurmasına ve duygusal dengelerini korumasına yardımcı olur. Bu yazıda, üst düzey savunma mekanizmalarını ele alacağız ve bunların tanımlarını, nedenlerini, örneklerini ve ilgili araştırmaları inceleyeceğiz.

Bastırma (Repression)

Acı verici veya kabul edilemez düşünce ve duyguları bilinçdışına itme sürecidir. Bu mekanizmanın nedenleri arasında içsel çatışmalar ve duygusal acıdan kaçma ihtiyacı bulunmaktadır. Örneğin, çocuklukta yaşanan bir travmayı hatırlayamamak, bastırmanın bir sonucudur. Freud, bastırmanın nevrozların temelinde yattığını belirtmiştir (Freud, 1915).

Gerileme (Regression)

Stres altında daha erken gelişimsel evrelere geri dönme eğilimidir. Aşırı stres ve güvensizlik, bu mekanizmanın nedenleri arasındadır. Örneğin, erişkin bir bireyin zor bir durum karşısında çocuk gibi davranması, gerileme mekanizmasının bir örneğidir. Bu mekanizma, stresli dönemlerde geçici olarak ortaya çıkabilir (Freud, 1905).

Yalıtma (Isolation)

Duygusal olarak yüklü bir durumu, bu durumun duygusal içeriğinden soyutlayarak ele almaktır. Travmatik olayların duygusal etkisinden kaçma ihtiyacı, yalıtmanın nedenleri arasında yer alır. Bir trafik kazasının detaylarını duygusuz bir şekilde anlatmak, yalıtma mekanizmasının bir örneğidir. Bu mekanizma, obsesif-kompulsif bozuklukta sık görülür (Freud, 1926).

Düşünselleştirme (Intellectualization)

Duygusal olarak yüklü bir durumu soyut düşünce süreçleriyle ele alma sürecidir. Duygusal acıdan kaçma ve kontrol ihtiyacı, bu mekanizmanın nedenlerindendir. Sevdiği birini kaybettiğinde, duygularını bastırarak ölüm hakkında entelektüel bir tartışmaya girmek, düşünselleştirme mekanizmasının bir örneğidir. Bu mekanizma, obsesif-kompulsif bozukluk ve anksiyete bozukluklarında görülür (Vaillant, 1992).

Akılcılaştırma (Rationalization)

Kabul edilemez düşünce veya davranışları mantıklı ve kabul edilebilir nedenlerle açıklama sürecidir. İçsel çatışmalar ve suçluluk duygusundan kaçma ihtiyacı, bu mekanizmanın nedenleri arasındadır. Kopya çekerken yakalanan bir öğrencinin, sınavın haksız olduğunu söylemesi, akılcılaştırma mekanizmasının bir örneğidir. Bu mekanizma, sıklıkla suçluluk ve utanç duygularıyla başa çıkmada kullanılır (Vaillant, 1992).

Ahlâksallaştırma (Moralization)

Kendi kabul edilemez davranışlarını veya başkalarının davranışlarını ahlaki gerekçelerle haklı çıkarma sürecidir. İçsel çatışma ve suçluluk duygusundan kaçma ihtiyacı, bu mekanizmanın nedenlerindendir. Şiddetli bir cezayı, adaletin sağlanması gerektiği için savunmak, ahlâksallaştırma mekanizmasının bir örneğidir. Bu mekanizma, özellikle katı ahlaki ve dini inançlara sahip bireylerde görülür (Vaillant, 1992).

Bölmeleme (Compartmentalization)

Çelişkili düşünce ve duyguları birbirinden ayrı tutarak ele alma sürecidir. İçsel çatışmalardan kaçma ve zihinsel dengeyi koruma ihtiyacı, bu mekanizmanın nedenlerindendir. İşte acımasız bir yönetici, evde şefkatli bir ebeveyn olmak, bölmeleme mekanizmasının bir örneğidir. Bu mekanizma, stresli durumlarla başa çıkmada etkili olabilir ancak uzun vadede içsel tutarsızlıklara yol açabilir (Shapiro, 1965).

Yapıp-Bozma (Undoing)

Kabul edilemez bir düşünce veya davranışı iptal etmeye çalışarak telafi etme sürecidir. Suçluluk ve pişmanlık duygularını hafifletme ihtiyacı, bu mekanizmanın nedenleri arasındadır. Sevdiği birine karşı kaba davrandıktan sonra ona pahalı hediyeler almak, yapıp-bozma mekanizmasının bir örneğidir. Bu mekanizma, obsesif-kompulsif bozuklukta yaygındır (Freud, 1926).

Kendine-Karşı-Döndürme (Turning Against the Self)

Kişinin kabul edilemez duygularını veya öfkesini kendi üzerine yönlendirmesi sürecidir. Dışa vurulamayan öfke ve suçluluk duyguları, bu mekanizmanın nedenlerindendir. Başkalarına karşı hissettiği öfkeyi kendini cezalandırarak gösteren bir birey, kendine-karşı-döndürme mekanizmasının bir örneğidir. Bu mekanizma, depresyon ve düşük benlik saygısıyla ilişkilidir (Freud, 1917).

Yer-Değiştirme (Displacement)

Kişinin kabul edilemez duygularını veya dürtülerini daha güvenli bir hedefe yönlendirmesi sürecidir. Güçsüzlük ve korku, bu mekanizmanın nedenleri arasındadır. Patronuna kızgınlık duyan bir kişinin bu öfkesini ailesine yansıtması, yer-değiştirme mekanizmasının bir örneğidir. Bu mekanizma, anksiyete bozukluklarında sık görülür (Freud, 1895).

Karşıt-Tepki Oluşturma (Reaction Formation)

Kişinin kabul edilemez düşünce ve duygularının tam zıddı şekilde davranmasıdır. İçsel çatışmalar ve kabul edilemez dürtüler, bu mekanizmanın nedenlerindendir. Eşcinsel eğilimleri olan bir kişinin aşırı homofobik davranması, karşıt-tepki oluşturma mekanizmasının bir örneğidir. Bu mekanizma, yoğun suçluluk ve utanç duygularıyla ilişkilidir (Freud, 1926).

Tersine-Çevirme (Reversal)

Kişinin kabul edilemez dürtülerini veya duygularını, zıt bir davranış veya tutum sergileyerek ifade etmesidir. İçsel çatışma ve duygusal acıdan kaçma ihtiyacı, bu mekanizmanın nedenlerindendir. Bir kişiye karşı duyulan yoğun nefretin aşırı sevgi gösterileriyle örtbas edilmesi, tersine-çevirme mekanizmasının bir örneğidir. Bu mekanizma, savunma olarak özellikle borderline kişilik bozukluğunda görülür (Kernberg, 1967).

Özdeşim (Identification)

Kişinin başkalarının özelliklerini, davranışlarını veya tutumlarını benimsemesidir. Aidiyet hissi ve güvensizlik, bu mekanizmanın nedenlerindendir. Sevilen bir idolün giyim tarzını ve davranışlarını kopyalamak, özdeşim mekanizmasının bir örneğidir. Bu mekanizma, özellikle ergenlik döneminde kimlik oluşumunda önemli bir rol oynar (Erikson, 1968).

Eyleme-Koyma (Acting Out)

İçsel çatışmaları veya duyguları düşünmeden eyleme dökmektir. İçsel gerginlik ve duygusal ifade ihtiyacı, bu mekanizmanın nedenlerindendir. Kızgınlık veya hayal kırıklığı hissettiğinde kavga etmek veya maddi zarar vermek, eyleme-koyma mekanizmasının bir örneğidir. Bu mekanizma, dürtü kontrol bozuklukları ve sınır kişilik bozukluğunda yaygındır (Kernberg, 1975).

Cinselleştirme (Sexualization)

Duygusal veya stresli durumları cinsel terimlerle ifade etme veya bu durumlara cinsel anlam yüklemedir. İçsel çatışmalar ve duygusal acıdan kaçma ihtiyacı, bu mekanizmanın nedenlerindendir. Yoğun stres altındayken aşırı cinsel davranışlar sergilemek, cinselleştirme mekanizmasının bir örneğidir. Bu mekanizma, travma sonrası stres bozukluğu ve cinsel taciz mağdurlarında görülebilir (Freud, 1905).

Yüceltme (Sublimation)

Kabul edilemez dürtüleri veya duyguları sosyal olarak kabul edilebilir faaliyetlere yönlendirmedir. İçsel çatışmalar ve dürtüleri kontrol etme ihtiyacı, bu mekanizmanın nedenlerindendir. Agresif dürtüleri spor veya sanat yoluyla ifade etmek, yüceltme mekanizmasının bir örneğidir. Freud, yüceltmeyi olgun bir savunma mekanizması olarak tanımlamış ve sağlıklı kişilik gelişiminde önemli olduğunu belirtmiştir (Freud, 1914).

Sonuç olarak, savunma mekanizmaları bireylerin içsel çatışmalarla başa çıkmalarını sağlayan önemli psikolojik süreçlerdir. Üst düzey savunma mekanizmaları, bireyin daha olgun ve adaptif yollarla bu çatışmaları yönetmesine yardımcı olur. Freud ve diğer uzmanların araştırmaları, bu mekanizmaların ruh sağlığı üzerindeki etkilerini anlamamıza önemli katkılarda bulunmuştur. Bu mekanizmaların anlaşılması, bireylerin kendi duygusal süreçlerini tanımalarına ve daha sağlıklı başa çıkma stratejileri geliştirmelerine yardımcı olur.

Üst Düzey (İkincil) Savunma Mekanizmaları

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Yule Psikoloji

Referanslar

  • Freud, S. (1915). Repression. In The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud, Volume XIV (1914-1916): On the History of the Psycho-Analytic Movement, Papers on Metapsychology and Other Works, 141-158.
  • Freud, S. (1905). Three Essays on the Theory of Sexuality. In The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud, Volume VII (1901-1905): A Case of Hysteria, Three Essays on Sexuality and Other Works, 123-246.
  • Freud, S. (1926). Inhibitions, Symptoms and Anxiety. In The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud, Volume XX (1925-1926): An Autobiographical Study, Inhibitions, Symptoms and Anxiety, The Question of Lay Analysis and Other Works, 75-176.
  • Vaillant, G. E. (1992). Ego Mechanisms of Defense: A Guide for Clinicians and Researchers. American Psychiatric Pub.
  • Shapiro, D. (1965). Neurotic Styles. Basic Books.
  • Freud, S. (1917). Mourning and Melancholia. In The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud, Volume XIV (1914-1916): On the History of the Psycho-Analytic Movement, Papers on Metapsychology and Other Works, 243-258.
  • Freud, S. (1895). Studies on Hysteria. In The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud, Volume II (1893-1895): Studies on Hysteria, 1-311.
  • Kernberg, O. F. (1967). Borderline Personality Organization. Journal of the American Psychoanalytic Association, 15(3), 641-685.
  • Erikson, E. H. (1968). Identity: Youth and Crisis. Norton.
  • Kernberg, O. F. (1975). Borderline Conditions and Pathological Narcissism. Jason Aronson.
Devamı
featured_image

İlkel Savunma Mekanizmaları

Yazar: Tuğçe Turanlar4 Haziran 2024 Psikolojik Testler, Psikoterapiler, Travma0 Yorum

İlkel savunma mekanizmaları, kişiliğin gelişiminin erken aşamalarında ortaya çıkan ve genellikle bilinçdışı düzeyde işleyen, bireyin anksiyete veya stresle başa çıkmasına yardımcı olan otomatik tepkilerdir. Bu mekanizmalar, genellikle çocukluk döneminde gelişir ve bireyin duygusal ve zihinsel sağlığını korumak amacıyla işlev görürler. Ancak, aşırı ve sürekli kullanıldıklarında bireyin uyum yeteneğini olumsuz etkileyebilirler.

İlkel Savunma Mekanizmaları Nelerdir

İlkel Geri-Çekilme

İlkel geri-çekilme, kişinin gerçeklikten ve duygusal durumdan kaçmak için içsel bir dünya yaratmasıdır. Bu savunma mekanizması genellikle çocukluk döneminde başlar ve ağır stres altında olan yetişkinlerde görülür.

*Bu mekanizma, çocuklukta ciddi ihmal ve istismar yaşamış bireylerde sık görülür (Herman, 1992).

Nedenleri

  • Yoğun Travma: Çocukluk döneminde yaşanan ağır travmalar, bireyin stresli durumlardan zihinsel olarak geri çekilmesine neden olur.
  • Duygusal İhmal: Duygusal ihtiyaçlarının karşılanmadığı bir ortamda büyüyen kişiler, kendilerini duygusal olarak geri çekerek korurlar.
  • Kronik Stres: Sürekli stres altında olan kişiler, bu stresi yönetemeyerek ilkel geri-çekilme davranışı gösterirler.

Örnekler

  • Çocuk, aile içi şiddet gördüğünde kendini zihinsel olarak o ortamdan uzaklaştırır ve hayal dünyasına kaçar.
  • Yoğun stres altında olan bir birey, bilinçli olarak farkında olmadan çevresindeki olaylara duyarsız hale gelir ve içe kapanır.
  • Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) olan bir kişi, travmayı hatırlatan durumlarla karşılaştığında zihinsel olarak geri çekilir ve duygusal olarak donuk hale gelir.

İnkar (Denial)

İnkar, bireyin gerçeklikte var olan bir durumu, düşünceyi veya duyguyu kabul etmeyerek kendini koruma çabasıdır. Bu savunma mekanizması, kişinin kendisini tehdit eden veya rahatsız eden gerçeklerden kaçınmasını sağlar. İnkar, kişinin stres veya anksiyete ile başa çıkmasına yardımcı olabilir, ancak sürekli kullanıldığında gerçekliği sağlıklı bir şekilde değerlendirme yetisini olumsuz etkiler.

*İnkar, akut stres tepkisi olarak travmatik olaylar sonrası sık görülür (Freud, 1924).

Nedenleri

  • Aşırı Stres ve Anksiyete: Kişi, karşı karşıya kaldığı durumun getirdiği yoğun stres veya anksiyete ile baş edemediğinde, bu durumu yok sayarak kendini rahatlatmaya çalışır.
  • Travmatik Deneyimler: Geçmişte yaşanan ağır travmalar, kişinin benzer durumlarla başa çıkarken inkar mekanizmasını kullanmasına neden olur.
  • Kabul Edilemez Gerçekler: Bireyin kabul etmekte zorlandığı gerçekler veya olaylar karşısında inkar etme eğilimi artar.

Örnekler

  • Bir kişinin ciddi bir hastalığı olduğunu öğrenmesine rağmen, bu durumu kabul etmeyip tedaviye başlamayı reddetmesi.
  • Bir ebeveynin, çocuğunun bağımlılık sorunları olduğunu reddetmesi ve bu durumu görmezden gelmesi.
  • Bir çalışanın, iş yerinde sürekli olarak yaşadığı mobbing davranışlarını yok sayması ve bu durumu kabullenmemesi.

Tümgüçlü Kontrol (Omnipotent Control)

Tümgüçlü kontrol, bireyin kendisini ya da çevresindeki olayları tamamen kontrol edebileceği inancına dayanan bir savunma mekanizmasıdır. Bu mekanizma, bireyin kendi güçsüzlük ve yetersizlik duygularıyla başa çıkmasına yardımcı olur. Kişi, olaylar üzerindeki kontrolünü abartarak stresli durumları daha katlanılabilir hale getirmeye çalışır.

*Bu savunma mekanizması, narsistik kişilik bozukluğunda yaygındır (Kernberg, 1975).

Nedenleri

  • Güvensizlik Duyguları: Birey, kendini güvensiz hissettiğinde ve kontrolü elinde bulundurma ihtiyacı duyduğunda bu mekanizmayı kullanır.
  • Travmatik Deneyimler: Kontrol kaybı hissi yaratan travmatik olaylar, bireyin her şeyi kontrol edebileceği inancını geliştirmesine neden olur.
  • Düşük Benlik Saygısı: Kendi değeri ve yetenekleri hakkında düşük algıya sahip bireyler, kontrol duygusunu artırarak bu hislerini dengelemeye çalışır.

Örnekler

  • Bir lider, her detay üzerinde tam kontrol sağlamak ve tüm kararları kendisi vermek ister.
  • Bir ebeveyn, çocuğunun hayatındaki her ayrıntıyı kontrol etmeye çalışır ve bu şekilde kendini güvende hisseder.
  • Bir çalışan, iş yerinde her projeyi kendi kontrolü altında tutarak hata yapmaktan kaçınmaya çalışır.

İlkel İdealizasyon ve Değersizleştirme

İlkel idealizasyon, bir kişinin başka bir kişiyi aşırı derecede yüceltmesi ve kusursuz olarak görmesidir. Bu mekanizma genellikle narsistik kişilik bozukluğu ve borderline kişilik bozukluğu gibi durumlarda görülür. İlkel idealizasyonun tersi olan değersizleştirme ise, aynı kişinin bir süre sonra o kişiyi tamamen değersiz ve kötü olarak görmesidir. Bu mekanizmalar, kişinin içsel karmaşalarını ve belirsizliklerini yönetmesine yardımcı olur.

*Bu savunma mekanizmalarının dinamikleri üzerine yapılan araştırmalar, özellikle kişilik bozuklukları bağlamında bu davranışların sıkça ortaya çıktığını göstermektedir (Kernberg, 1975; Kohut, 1977).

Örnekler

  • Bir birey, yeni bir ilişkiye başladığında partnerini mükemmel olarak görüp tüm eksikliklerini göz ardı eder. Ancak, ilişki ilerledikçe ve ilk hayal kırıklıkları yaşandıkça, aynı partneri tamamen değersiz ve kötü olarak görmeye başlar.
  • Bir çalışan, yeni bir iş yerinde patronunu olağanüstü yetenekli ve adil olarak değerlendirir. Fakat, küçük bir eleştiri aldığında patronunu tamamen yetersiz ve zalim olarak görmeye başlar.

Yansıtma (Projection)

Yansıtma, kişinin kendi kabul edilemez düşünce ve duygularını başka bir kişiye atfetmesidir. Bu mekanizma, kişinin içsel çatışmalarından kaçınmasına ve kendini savunmasına yardımcı olur.

*Yansıtmanın psikolojik savunma mekanizmaları arasında yaygın olarak kullanıldığı ve özellikle paranoid kişilik bozukluğunda sıkça görüldüğü belirtilmektedir (Freud, 1894; Vaillant, 1992).

Örnekler

  • Bir kişi, kendi saldırgan duygularını kabul edemez ve başkalarının ona karşı düşmanca davrandığını iddia eder.
  • Bir öğrenci, kendi tembelliğini kabul edemez ve öğretmenini adaletsiz ve baskıcı olarak suçlar.

İçe Atma (Introjection)

İçe atma, kişinin dış dünyadaki nesneleri ve onların özelliklerini kendi benliğine dahil etmesidir. Bu mekanizma, kişinin güvensizlik ve yetersizlik duygularını yönetmesine yardımcı olur.

*İçe atmanın özellikle çocukluk döneminde önemli bir rol oynadığı ve bireyin kimlik gelişimine katkıda bulunduğu belirtilmektedir (Klein, 1946; Bowlby, 1988).

Örnekler

  • Bir çocuk, ebeveynlerinin beklentilerini ve değerlerini içselleştirir ve bu değerler doğrultusunda hareket eder.
  • Bir yetişkin, hayran olduğu bir liderin düşünce ve davranış tarzını benimser.

Yansıtmalı Özdeşim (Projective Identification)

Yansıtmalı özdeşim, kişinin kendi kabul edilemez duygularını başkasına yansıtıp, bu duyguları diğer kişinin hissetmesine neden olmasıdır. Bu mekanizma, kişinin kendi duygusal deneyimlerini başkası üzerinde yaşamasına olanak tanır.

*Yansıtmalı özdeşim, özellikle psikanalitik terapi süreçlerinde sıkça incelenen bir mekanizmadır ve terapi ilişkisindeki dinamiklerin anlaşılmasına katkıda bulunur (Ogden, 1979; Kernberg, 1984).

Örnekler

  • Bir birey, kendi öfkesini başkasına yansıtarak, o kişiyi öfkeli hale getirir ve sonra onun öfkeli davranışlarını kontrol etmeye çalışır.
  • Bir terapist, hastasının kendi yetersizlik duygularını kendisine yansıttığını fark eder ve bu duygularla başa çıkmak için hastaya yardımcı olur.

Ego Bölünmesi (Ego Splitting)

Ego bölünmesi, kişinin kendi benliğini iyi ve kötü olarak ikiye ayırmasıdır. Bu mekanizma, genellikle yoğun stres ve travma durumlarında ortaya çıkar ve kişinin içsel çatışmaları yönetmesine yardımcı olur.

*Ego bölünmesi, özellikle borderline kişilik bozukluğunda yaygın olarak görülmektedir ve bu kişilerin kendilik algısındaki dengesizlikleri açıklamaktadır (Kernberg, 1975).

Örnekler

  • Bir birey, iş yerinde çok başarılı bir çalışan olarak kendini görürken, kişisel yaşamında tamamen başarısız ve yetersiz hisseder.
  • Bir çocuk, ebeveynini bir yandan sevgi dolu ve koruyucu olarak görürken, diğer yandan cezalandırıcı ve zalim olarak algılar.

Dissosiyasyon

Dissosiyasyon, kişinin kendisi ve çevresi arasındaki bağlantıyı kaybetmesi durumudur. Bu mekanizma, genellikle travmatik deneyimlere karşı bir savunma olarak ortaya çıkar ve kişinin acı verici anılarından veya duygularından kopmasına yardımcı olur.

*Dissosiyasyon, travmatik deneyimlerin bir sonucu olarak sıkça gözlemlenir ve özellikle TSSB ve dissosiyatif kimlik bozukluğu gibi durumlarla ilişkilidir (van der Kolk, 1987; Putnam, 1997).

Örnekler

  • Bir kişi, ciddi bir trafik kazası sırasında olanları hatırlamaz ve kendini olaydan tamamen kopmuş hisseder.
  • Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) yaşayan bir birey, savaş sırasında yaşadığı olayları hatırladığında kendini olaylardan kopmuş ve gerçekdışı hisseder.

Sonuç olarak, ilkel savunma mekanizmaları, bireyin psikolojik dengesini korumak amacıyla geliştirdiği ve çoğu zaman bilinçdışı düzeyde işleyen otomatik tepkilerdir. Bu mekanizmalar, bireyin çocukluk dönemindeki travmalar ve duygusal zorluklar karşısında geliştirdiği savunma stratejileridir. Ancak, bu mekanizmaların aşırı ve sürekli kullanımı, bireyin gerçeklikle sağlıklı bir şekilde başa çıkma yeteneğini olumsuz etkiler. Bu nedenle, terapötik müdahaleler, bireylerin bu mekanizmaları fark etmelerine ve daha sağlıklı başa çıkma stratejileri geliştirmelerine yardımcı olur. Modern psikoterapi yaklaşımları, bu savunma mekanizmalarının kökenlerini anlamayı ve bireyin duygusal iyilik halini artırmak için gerekli değişiklikleri yapmayı amaçlar.

İlkel Savunma Mekanizmaları

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar 

Yule Psikoloji

Kaynaklar

  • Bowlby, J. (1988). A secure base: Parent-child attachment and healthy human development. Basic Books.
  • Freud, S. (1894). The neuro-psychoses of defence. In J. Strachey (Ed. & Trans.), The standard edition of the complete psychological works of Sigmund Freud (Vol. 3, pp. 41-61). Hogarth Press.
  • Kernberg, O. F. (1975). Borderline conditions and pathological narcissism. Jason Aronson.
  • Kernberg, O. F. (1984). Severe personality disorders: Psychotherapeutic strategies. Yale University Press.
  • Klein, M. (1946). Notes on some schizoid mechanisms. International Journal of Psychoanalysis, 27, 99-110.
  • Kohut, H. (1977). The restoration of the self. International Universities Press.
  • Ogden, T. H. (1979). On projective identification. International Journal of Psycho-Analysis, 60, 357-373.
  • Putnam, F. W. (1997). Dissociation in children and adolescents: A developmental perspective. Guilford Press.
  • Vaillant, G. E. (1992). Ego mechanisms of defense: A guide for clinicians and researchers. American Psychiatric Press.
  • van der Kolk, B. A. (1987). Psychological trauma. American Psychiatric Press.
Devamı
featured_image

Şema Terapi – Uyumsuz Şemalar ve Nedenleri

Yazar: Tuğçe Turanlar29 Mayıs 2024 Psikoterapiler, Travma0 Yorum

Şema Terapi

Şema terapi, bireylerin çocukluk döneminde geliştirdiği ve yetişkinlik döneminde de devam eden, yaşam kalitesini olumsuz etkileyen kalıcı düşünce, duygu ve davranış kalıplarını anlamayı ve değiştirmeyi amaçlayan bir terapi yaklaşımıdır. Jeffrey Young tarafından geliştirilen bu terapi yöntemi, toplam 18 temel şema üzerine odaklanır. Bu şemalar, kişinin geçmiş deneyimlerinin bir yansıması olarak, genellikle bilinçdışı düzeyde işleyerek, tekrarlayan olumsuz döngüler yaratır. Şema terapisi, bireyin bu kalıpları fark etmesini, kökenlerini anlamasını ve sağlıklı başa çıkma stratejileri geliştirmesini hedefler. Bu yazıda, 18 temel şemanın her birini detaylıca inceleyecek ve bu şemaların bireyin yaşamını nasıl etkilediğini araştıracağız.

Uyumsuz Şemalar

Duygusal Yoksunluk Şeması

Duygusal Yoksunluk şeması, bireylerin ihtiyaç duydukları duygusal desteği, anlayışı ve empatiyi alamadıkları inancını taşımalarına neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, başkalarından bekledikleri duygusal ilgiyi, sıcaklığı ve desteği alamayacaklarına inanırlar.

Nedenleri

  • Çocukluk döneminde ebeveynlerden yeterli duygusal destek, ilgi ve anlayış görmemek.
  • Aile içinde duygusal olarak mesafeli veya soğuk bir ortamda büyümek.
  • Ebeveynlerin duygusal olarak erişilemez veya ilgisiz olması.

Araştırmalar

  • Young, Klosko ve Weishaar (2003), duygusal yoksunluk şemasının çocukluk dönemindeki ihmal ve duygusal desteğin yetersiz olmasından kaynaklandığını belirtmiştir.
  • Schmidt ve ark. (1995) bu şemanın, depresyon ve anksiyete gibi psikolojik rahatsızlıklarla ilişkili olduğunu bulmuştur.

Terk Edilme Şeması

Terk Edilme şeması, bireyin önemli kişiler tarafından terk edileceği ve yalnız kalacağı korkusunu taşır. Bu şemaya sahip bireyler, sevdikleri kişilerin onları bırakacağına veya öleceğine inanırlar.

Nedenleri

  • Çocukluk döneminde ebeveyn kaybı, boşanma veya sürekli ayrılıklar yaşamak.
  • Güvenli bağlanma geliştirememek.
  • Sürekli değişen bakım verenler.

Araştırmalar

  • Young ve ark. (2003) terk edilme şemasının, çocukluk döneminde yaşanan kayıplar ve ayrılıklarla bağlantılı olduğunu göstermiştir.
  • Renner ve Holmes (2005), terk edilme şemasının ilişkisel problemlerle yakından ilişkili olduğunu bulmuşlardır.

Kuşkuculuk Şeması

Kuşkuculuk şeması, bireylerin başkalarının niyetlerine karşı sürekli şüphe duymalarına neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, başkalarının kendilerini kandıracağına, zarar vereceğine veya kötü niyetli olduğuna inanırlar.

Nedenleri

  • Çocuklukta ihanet veya aldatma deneyimleri.
  • Güvensiz aile ortamı.
  • Ebeveynlerin manipülatif davranması veya yalan söylemesi.

Araştırmalar

  • Young ve ark. (2003), kuşkuculuk şemasının çocukluk döneminde yaşanan güvensizlik ve ihanet deneyimlerinden kaynaklandığını belirtmiştir.
  • Giesen-Bloo ve ark. (2006), bu şemanın paranoid düşünce ve davranışlarla ilişkili olduğunu bulmuşlardır.

Sosyal İzolasyon Şeması

Sosyal İzolasyon şeması, bireyin sosyal çevresinden dışlandığı ve ait olmadığı duygusunu yaşamasına neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, toplum tarafından kabul edilmediklerine inanırlar.

Nedenleri

  • Çocuklukta sosyal dışlanma veya zorbalık deneyimleri.
  • Aile tarafından yetersiz sosyal destek.
  • Sosyal becerilerin yetersiz gelişimi.

Araştırmalar

  • Young ve ark. (2003), sosyal izolasyon şemasının sosyal reddedilme ve dışlanma deneyimlerinden kaynaklandığını belirtmiştir.
  • Calvete ve ark. (2005), bu şemanın sosyal anksiyete ve depresyonla ilişkili olduğunu bulmuşlardır.

Kusurluluk Şeması

Kusurluluk şeması, bireyin kendisini içsel olarak kusurlu, yetersiz ve değersiz hissetmesine neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, başkalarının kendilerini kabul etmeyeceğine inanırlar.

Nedenleri

  • Ebeveynler tarafından sürekli eleştirilme.
  • Aile içinde sürekli yetersiz ve kusurlu hissettirilme.
  • Çocuklukta aşağılanma ve küçük düşürülme deneyimleri.

Araştırmalar

  • Young ve ark. (2003), kusurluluk şemasının çocukluk döneminde yaşanan eleştiri ve aşağılamalarla ilişkili olduğunu belirtmiştir.
  • Pinto-Gouveia ve ark. (2006), bu şemanın düşük benlik saygısı ve depresyonla ilişkili olduğunu bulmuşlardır.

Başarısızlık Şeması

Başarısızlık şeması, bireyin kendisini yetersiz, başarısız ve yeteneksiz olarak görmesine neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, hayatta başarılı olamayacaklarına inanırlar.

Nedenleri

  • Çocukluk döneminde ebeveynlerden gelen yüksek beklentiler ve baskılar.
  • Sürekli başarısızlık ve hayal kırıklığı deneyimleri.
  • Ebeveynlerin çocuklarını sürekli başkalarıyla kıyaslaması.

Araştırmalar

  • Young ve ark. (2003), başarısızlık şemasının çocukluk döneminde yaşanan yüksek beklentiler ve sürekli eleştirilerle ilişkili olduğunu belirtmiştir.
  • Riso ve Hudson (2006), bu şemanın düşük benlik saygısı ve performans kaygısıyla ilişkili olduğunu bulmuşlardır.

Bağımlılık Şeması

Bağımlılık şeması, bireyin kendi başına karar veremeyeceğine ve işlerini tek başına halledemeyeceğine inanmasına neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, sürekli başkalarının desteğine ihtiyaç duyarlar.

Nedenleri

  • Ebeveynlerin aşırı koruyucu ve kontrolcü olması.
  • Çocuklukta bağımsızlık ve özerklik geliştirme fırsatlarının engellenmesi.
  • Ebeveynlerin çocukları sürekli yönlendirmesi ve bağımsızlıklarını sınırlaması.

Araştırmalar

  • Young ve ark. (2003), bağımlılık şemasının aşırı koruyucu ebeveynlik ve bağımsızlık fırsatlarının engellenmesiyle ilişkili olduğunu belirtmiştir.
  • Renner ve Holmes (2005), bu şemanın bağımsızlık ve özerklikle ilgili problemlerle ilişkili olduğunu bulmuşlardır.

Dayanıksızlık Şeması

Dayanıksızlık şeması, bireyin kendisini fiziksel veya duygusal olarak savunmasız hissetmesine neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, hastalanacakları, zarar görecekleri veya başlarına kötü bir şey geleceği korkusunu taşırlar.

Nedenleri

  • Ebeveynlerin aşırı koruyucu ve endişeli olması.
  • Çocuklukta travmatik olaylar yaşamak.
  • Ebeveynlerin sürekli tehlikelere karşı uyarması ve korkutması.

Araştırmalar

  • Young ve ark. (2003), dayanıksızlık şemasının aşırı koruyucu ve endişeli ebeveynlik tarzıyla ilişkili olduğunu belirtmiştir.
  • Schmidt ve ark. (1995), bu şemanın anksiyete bozukluklarıyla ilişkili olduğunu bulmuşlardır.

İç İçelik/Gelişmemiş Benlik Şeması

İç İçelik/Gelişmemiş Benlik şeması, bireyin kimlik duygusunu geliştirememesi ve diğerleriyle aşırı derecede iç içe geçmiş hissetmesine neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, bağımsız bir kimlik geliştirmekte zorlanırlar.

Nedenleri

  • Ebeveynlerin aşırı müdahaleci ve kontrolcü olması.
  • Çocuklukta bağımsız kimlik geliştirme fırsatlarının engellenmesi.
  • Aile içinde aşırı derecede iç içe geçmiş ilişkiler.

Araştırmalar

  • Young ve ark. (2003), iç içelik/gelişmemiş benlik şemasının aşırı müdahaleci ve kontrolcü ebeveynlikle ilişkili olduğunu belirtmiştir.
  • Calvete ve ark. (2005), bu şemanın kimlik sorunları ve ilişki bağımlılığıyla ilişkili olduğunu bulmuşlardır.

Boyun Eğicilik Şeması

Boyun Eğicilik şeması, bireyin kendi ihtiyaçlarını ve duygularını sürekli olarak diğerlerinin ihtiyaçları ve talepleri karşısında ikinci plana atmasına neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, sürekli başkalarının isteklerine boyun eğerler.

Nedenleri

  • Ebeveynlerin çocuklarına sürekli boyun eğdirmesi ve kendi isteklerini dayatması.
  • Çocuklukta kendi ihtiyaçlarının ve duygularının sürekli göz ardı edilmesi.
  • Ebeveynlerin otoriter ve kontrolcü olması.

Araştırmalar

  • Young ve ark. (2003), boyun eğicilik şemasının otoriter ve kontrolcü ebeveynlik tarzıyla ilişkili olduğunu belirtmiştir.
  • Schmidt ve ark. (1995), bu şemanın düşük benlik saygısı ve depresyonla ilişkili olduğunu bulmuşlardır.

Kendini Feda Etme Şeması

Kendini Feda Etme şeması, bireyin kendi ihtiyaçlarını göz ardı ederek başkalarının ihtiyaçlarına odaklanmasına neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, başkalarının ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarının önüne koyarlar.

Nedenleri

  • Çocuklukta ebeveynlerin sürekli fedakarlık yapma ve diğerlerinin ihtiyaçlarını karşılama yönünde telkinlerde bulunması.
  • Aile içinde kendi ihtiyaçlarının değersiz veya önemsiz hissettirilmesi.
  • Kendi duygusal ihtiyaçlarının ihmal edilmesi.

Araştırmalar

  • Young ve ark. (2003), kendini feda etme şemasının, çocukluk döneminde başkalarının ihtiyaçlarını karşılama yönünde baskı yaşamakla ilişkili olduğunu belirtmiştir.
  • Harris ve Curtin (2002), bu şemanın, yetişkinlikte ilişkisel problemler ve tükenmişlik ile ilişkili olduğunu bulmuşlardır.

Duyguları Bastırma Şeması

Duyguları Bastırma şeması, bireyin duygularını ve ihtiyaçlarını ifade etmekten kaçınmasına ve bastırmasına neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, duygusal ifadelerini kontrol ederler ve başkalarına karşı duygusal olarak mesafeli olurlar.

Nedenleri

  • Ebeveynlerin duygusal ifadeleri onaylamaması veya cezalandırması.
  • Çocuklukta duyguların ifade edilmesinin zayıflık veya sorun olarak görülmesi.
  • Aile içinde duygusal ifadelerin sınırlı olması.

Araştırmalar

  • Young ve ark. (2003), duyguları bastırma şemasının, duygusal ifadelerin onaylanmadığı ve cezalandırıldığı bir aile ortamında geliştiğini belirtmiştir.
  • Gross ve John (2003), duyguları bastırmanın, depresyon ve anksiyete gibi psikolojik rahatsızlıklarla ilişkili olduğunu bulmuşlardır.

Yüksek Standartlar Şeması

Yüksek Standartlar şeması, bireyin kendisi için aşırı yüksek beklentiler belirlemesine ve mükemmeliyetçi olmasına neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, sürekli mükemmel olma çabası içindedirler ve kendi başarılarını yeterli bulmazlar.

Nedenleri

  • Ebeveynlerin çocuklarına karşı aşırı yüksek beklentiler içinde olması.
  • Sürekli olarak başarılı olma baskısı yaşamak.
  • Başarısızlık veya hata yapmanın kabul edilmediği bir aile ortamında büyümek.

Araştırmalar

  • Young ve ark. (2003), yüksek standartlar şemasının, çocukluk döneminde aşırı yüksek beklentilerle ilişkili olduğunu belirtmiştir.
  • Egan, Wade ve Shafran (2011), mükemmeliyetçiliğin, anksiyete ve depresyon ile yakından ilişkili olduğunu bulmuşlardır.

Haklılık Şeması

Haklılık şeması, bireyin kendisini diğerlerinden üstün görmesine ve kurallara uymadan ayrıcalıklı bir şekilde davranma hakkına sahip olduğuna inanmasına neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, başkalarından özel muamele beklerler.

Nedenleri

  • Ebeveynlerin çocuğa sürekli olarak üstün ve özel olduğu mesajını vermesi.
  • Aile içinde ayrıcalıklı muamele görmek.
  • Ebeveynlerin çocuğun sınırlarını ve kuralları göz ardı etmesi.

Araştırmalar

  • Young ve ark. (2003), haklılık şemasının, çocukluk döneminde ayrıcalıklı muamele görmekle ilişkili olduğunu belirtmiştir.
  • Campbell ve ark. (2004), narsisistik eğilimler ve haklılık duygusu arasındaki ilişkiyi araştırmış ve bu şemanın narsisistik kişilik özellikleriyle ilişkili olduğunu bulmuşlardır.

Yetersiz Özdenetim Şeması

Yetersiz Özdenetim şeması, bireyin dürtülerini ve duygusal tepkilerini kontrol etmede zorlanmasına neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, anlık tatmin peşinde koşar ve uzun vadeli hedeflere ulaşmada zorlanırlar.

Nedenleri

  • Ebeveynlerin çocuğa sınır koymada yetersiz kalması.
  • Disiplin ve özdenetim konularında tutarsızlık.
  • Aile içinde kurallara ve sınırlara yeterince önem verilmemesi.

Araştırmalar

  • Young ve ark. (2003), yetersiz özdenetim şemasının, çocukluk döneminde sınır koymada yetersizlik ve disiplin eksikliği ile ilişkili olduğunu belirtmiştir.
  • Tangney, Baumeister ve Boone (2004), düşük özdenetimin, çeşitli davranışsal ve psikolojik sorunlarla ilişkili olduğunu bulmuşlardır.

Onay Arama Şeması

Onay Arama şeması, bireyin başkalarının onayını ve beğenisini kazanma ihtiyacı duymasına neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, kendilik değerini başkalarının onayı üzerinden belirlerler.

Nedenleri

  • Ebeveynlerin çocuğu sürekli onaylama ve beğeni üzerinden motive etmesi.
  • Aile içinde başarıların ve davranışların sürekli onaylanması.
  • Kendi değerini başkalarının onayı üzerinden belirlemeye yönlendirilmek.

Araştırmalar

  • Young ve ark. (2003), onay arama şemasının, çocukluk döneminde sürekli onaylanma ihtiyacı ile ilişkili olduğunu belirtmiştir.
  • Lopez ve ark. (2001), onay arama davranışlarının, düşük benlik saygısı ve sosyal anksiyete ile ilişkili olduğunu bulmuşlardır.

Karamsarlık Şeması

Karamsarlık şeması, bireyin geleceğe dair sürekli olumsuz beklentiler taşımasına ve kötü şeyler olacağına inanmasına neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, sürekli olarak en kötü senaryoları düşünürler.

Nedenleri

  • Aile içinde sürekli olarak olumsuz ve karamsar bir bakış açısının olması.
  • Çocuklukta sürekli kötü şeylerin olacağına dair uyarılar ve korkutmalar.
  • Ebeveynlerin geleceğe dair sürekli olumsuz beklentileri olması.

Araştırmalar

  • Young ve ark. (2003), karamsarlık şemasının, çocukluk döneminde sürekli olumsuz ve karamsar bir bakış açısı ile ilişkili olduğunu belirtmiştir.
  • Alloy ve ark. (1990), depresif eğilimler ve karamsar düşünce kalıpları arasındaki ilişkiyi araştırmış ve bu şemanın depresyonla ilişkili olduğunu bulmuşlardır.

Cezalandırıcılık Şeması

Cezalandırıcılık şeması, bireyin kendisine ve başkalarına karşı sert ve cezalandırıcı olmasına neden olur. Bu şemaya sahip kişiler, hataların affedilmemesi gerektiğine inanırlar.

Nedenleri

  • Ebeveynlerin çocuklarına karşı sert ve cezalandırıcı tutum sergilemesi.
  • Hata ve başarısızlıkların aile içinde ağır şekilde cezalandırılması.
  • Mükemmeliyetçi ve katı bir aile ortamında büyümek.

Araştırmalar

  • Young ve ark. (2003), cezalandırıcılık şemasının, çocukluk döneminde sert ve cezalandırıcı ebeveynlik ile ilişkili olduğunu belirtmiştir.
  • Brewin, Andrews ve Gotlib (1993), cezalandırıcı düşünce kalıplarının, depresyon ve düşük benlik saygısı ile ilişkili olduğunu bulmuşlardır.

Şema terapi, bireylerin hayatını olumsuz etkileyen köklü düşünce ve davranış kalıplarını anlamada ve değiştirmede güçlü bir araç sunar. Bu yazıda ele aldığımız 18 temel şema, bireyin geçmiş deneyimlerinin ve duygusal yaralarının nasıl şekillendiğini ve bu şemaların yaşam kalitesine nasıl etki ettiğini ortaya koymaktadır. Her bir şema, bireyin özgün hikayesini yansıtır ve kişisel gelişim yolculuğunda önemli ipuçları barındırır. Şema terapisi ile bu derinlemesine anlama süreci, bireylerin daha sağlıklı ve tatmin edici bir yaşam sürmelerine olanak tanır. Bu süreçte, kendinizi ve duygusal ihtiyaçlarınızı daha iyi tanıyarak, sağlıklı başa çıkma stratejileri geliştirebilir ve yaşamınıza olumlu yönde yön verebilirsiniz.

Şema Terapi – Uyumsuz Şemalar ve Nedenleri

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Yule Psikoloji

Referanslar

  • Ar, Y. (2014). Büyüklenmecilik ya da İncinebilirlik: NarsisistikKişilik Örgütlenmesinin Şema Terapi Yaklaşımı Çerçevesinde Ele Alınması. Ayna Klinik Psikoloji Dergisi, 1(3), 29-43. https://doi.org/10.31682/ayna.470593
  • Calvete, E., Orue, I., & Hankin, B. L. (2005). Early maladaptive schemas and social anxiety in adolescents: The mediating role of anxious automatic thoughts. Journal of Anxiety Disorders, 19(8), 946-964.
  • Egan, S. J., Wade, T. D., & Shafran, R. (2011). Perfectionism as a transdiagnostic process: A clinical review. Clinical Psychology Review, 31(2), 203-212.
  • Harris, S. R., & Curtin, J. (2002). Parental perceptions, early maladaptive schemas, and anxiety in children: An observational study. Journal of Anxiety Disorders, 16(6), 639-651.
  • Lopez, F. G., Mauricio, A. M., Gormley, B., Simko, T., & Berger, E. (2001). Adult attachment orientations and college student distress: The mediating role of dysfunctional cognitions. Journal of Counseling Psychology, 48(4), 484-495.
  • Özdemir, B., & Karaaziz, M. (2023). Obsesif kompulsif bozuklukta şema terapi kullanımı üzerine sistematik bir derleme. ISPEC Uluslararası Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi, 7(4), 981–993.
  • Young, J. E., Klosko, J. S., & Weishaar, M. E. (2003). Schema Therapy: A Practitioner’s Guide. Guilford Press.
Devamı
featured_image

Serbest Çağrışım Tekniği ve Psikanaliz

Yazar: Tuğçe Turanlar27 Mart 2024 Psikoterapiler0 Yorum

Serbest çağrışım, psikanalizde kullanılan temel bir tekniktir. Danışan aklına gelen her şeyi filtreleme ya da eleştirme olmaksızın ifade eder. Sigmund Freud tarafından geliştirilen bu yöntem, terapi seanslarında hastaların bilinçaltındaki düşünceleri, duyguları, anıları ve rüyaları açığa çıkarmak için kullanılır. Danışanlar, herhangi bir konu hakkında düşündüklerini serbestçe konuşurken, terapist bu bilgileri analiz ederek danışanın psikolojik sorunlarının kökenine ulaşmaya çalışır.

Serbest çağrışım teknik olarak basit görünse de bireyin bilinçdışı dünyasına dair derin ve çoğu zaman gizli kalan içgörüler sağlayabilir. Bu yöntem, bireyin kendi kendine sansür uygulamasını engelleyerek, genellikle bastırılmış veya unutulmuş anıların, duyguların ve düşüncelerin ortaya çıkmasına yardımcı olur. Freud’a göre, bu içgörüler, bireyin psikolojik rahatsızlıklarının ve çatışmalarının anlaşılması ve tedavi edilmesinde kritik öneme sahiptir.

Serbest çağrışım yöntemi, psikanalitik terapinin birçok dalında ve farklı terapi tekniklerinde halen kullanılmakta olup bireyin iç dünyasını keşfetmede değerli bir araç olarak görülmektedir. Bu süreç, bireye kendi iç dünyası hakkında daha fazla farkındalık kazandırır ve duygusal iyileşme yolculuğunda önemli bir adım sağlar.

Serbest Çağrışım Tekniği Nasıl Kullanılır

Serbest çağrışım tekniği yapılırken, danışanın (veya analiz edilen kişinin) rahat bir pozisyonda oturması veya yatması istenir. Genellikle, terapist danışanın görüş alanının dışında kalır. Bu, danışanın terapisti gözlemlemesinin ve bu gözlemlerin düşüncelerine müdahale etmesinin önüne geçmek içindir. İşte serbest çağrışımın nasıl yapıldığına dair adım adım bir rehber:

  1. Rahat Bir Ortam Yaratmak: Danışanın rahat hissedeceği, sessiz ve özel bir ortamın sağlanması önemlidir. Bu, danışanın dikkatinin dağılmasını önler ve düşüncelerini serbestçe ifade etmeye daha açık hale getirir.
  2. Yönlendirmelerin Verilmesi: Terapist, danışana aklına gelen her şeyi, ne kadar önemsiz ya da rahatsız edici olursa olsun, filtrelemeksizin söylemesi gerektiğini belirtir. Amaç, bilinçli kontrolün azaltılması ve bilinçdışı düşüncelerin serbestçe ifade edilmesine olanak tanınmasıdır.
  3. Serbest Çağrışımın Başlatılması: Danışan, aklına gelen ilk düşünceden başlayarak, düşüncelerini, hislerini, anılarını ve hayallerini serbestçe ifade eder. Bu süreçte, terapist genellikle sessiz kalır ve dinler, ancak gerektiğinde danışanı yönlendirebilir veya açıklayıcı sorular sorabilir.
  4. Dinleme ve Not Alma: Terapist, danışanın söylediklerini dikkatle dinler ve önemli noktaları not alır. Bu notlar, daha sonra danışanın psikolojik durumunu ve bilinçdışı süreçlerini anlamak için kullanılır.
  5. Analiz ve Yorum: Serbest çağrışım sırasında ortaya çıkan bilgiler, terapist tarafından analiz edilir. Terapist, danışanın ifadeleri arasındaki bağlantıları, tekrar eden temaları ve potansiyel bilinçdışı çatışmaları belirlemeye çalışır.
  6. Geri Bildirim ve Tartışma: Terapi sürecinin ilerleyen aşamalarında, terapist gözlemleri ve analizleri hakkında danışanla geri bildirimde bulunabilir. Bu, danışanın kendi iç dünyasını daha iyi anlamasına ve psikolojik büyüme için gerekli değişiklikleri yapmasına yardımcı olur.

Serbest çağrışım, kişisel deneyimler, duygular ve düşünceler hakkında derin bir içgörü sağlamada etkili bir yol olabilir. Ancak, bu tekniğin başarısı büyük ölçüde danışanın kendini açmaya olan istekliliği ve terapistin yorumlama yeteneğine bağlıdır.

Yule Psikoloji Enstitüsü

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

yulepsikoloji@gmail.com

Devamı
featured_image

Psikanalitik Psikoterapi

Yazar: Tuğçe Turanlar27 Mart 2024 Psikoterapiler, Rüya0 Yorum

Psikanalitik psikoterapi, Sigmund Freud’un çalışmalarına dayanan ve bireyin bilinçaltı düşünce, duygusal tepkiler ve davranışları üzerine odaklanan bir terapi türüdür. Bu yaklaşım, bireyin bilinçaltındaki çatışmaları, bastırılmış duyguları ve anıları keşfetmeye ve işlemeye yöneliktir. Bu süreçte, bireyin geçmiş deneyimlerinin ve çocukluk çağındaki ilişkilerin şimdiki duygu durumu, davranışları ve ilişkiler üzerinde nasıl etkili olduğunu anlaması hedeflenir.

Psikanalitik terapinin temel öğeleri arasında serbest çağrışım, rüya analizi ve transferans gibi kavramlar bulunur. Serbest çağrışım, danışanın aklına gelen her şeyi düzenlemeden ve sansürlemeden ifade etmesini içerir. Rüya analizi, rüyaların, bastırılmış düşünce ve arzuların simgesel ifadeleri olarak değerlendirilmesi sürecidir. Transferans, danışanın terapiste karşı geçmişteki önemli kişilere yönelik duygularını aktarması fenomenidir. Terapist ayrıca karşı-transferansı da göz önünde bulundurur. Yani terapist kendi duygularını ve danışana olan tepkilerini analiz eder.

Psikanalitik psikoterapi genellikle uzun süreli bir süreçtir ve haftada birkaç kez terapi seansı gerektirebilir. Bu terapi türü, bireyin kendi iç dünyasına derinlemesine bir bakış atmasını ve içsel çatışmaları çözme konusunda içgörü kazanmasını sağlamayı amaçlar. Böylece, bireyin daha sağlıklı psikolojik mekanizmalar geliştirmesi ve yaşam kalitesini iyileştirmesi hedeflenir.

Psikanalitik Psikoterapinin Öncüleri

Bu disiplinin temellerini atan ve teorileriyle psikanalizi şekillendiren kişilerdir. Bu öncülerin çalışmaları, psikanalitik düşüncenin gelişiminde kritik rol oynamıştır. İşte en önemli bazı öncüler ve katkıları:

Sigmund Freud (1856-1939)

Psikanalizin kurucusu olarak kabul edilen Freud, insan psikolojisinin anlaşılmasında devrim yaratan teoriler geliştirdi. Bilinçaltı, bastırma, ödipus kompleksi ve rüya analizi gibi kavramlarla insan davranışlarının ve düşüncelerinin altında yatan nedenleri açıklamaya çalıştı.

Carl Gustav Jung (1875-1961)

Freud’un öğrencisi olarak başlayan ancak daha sonra kendi yolunu ayıran Jung, analitik psikolojinin kurucusudur. Jung, kolektif bilinçaltı, arketipler ve bireyselleşme süreci gibi kavramlar geliştirdi. Psikanalizi, kişisel ve kültürel bilinçaltını içerecek şekilde genişletti.

Melanie Klein (1882-1960)

Çocuk psikanalizinin öncülerinden biri olan Klein, çocukların erken yaşlardaki içsel dünyalarını ve bunun yetişkinlikteki etkilerini inceledi. Nesne ilişkileri teorisine önemli katkılarda bulunarak, bebeklerin ilk ilişkilerinin psikolojik gelişim üzerinde derin etkileri olduğunu savundu.

Anna Freud (1895-1982)

Sigmund Freud’un kızı olan Anna Freud, çocuk psikanalizine ve savunma mekanizmaları teorisine önemli katkılar yaptı. Özellikle çocukların psikolojik savunmalarını ve bu savunmaların terapi sürecinde nasıl ele alınabileceğini inceledi.

Donald Winnicott (1896-1971)

İngiliz pediatrist ve psikanalist olan Winnicott, çocuk gelişimi, annelik ve aile ilişkileri üzerine çalışmalar yaptı. “Yeterince iyi anne” kavramını tanıttı ve çocuğun gelişiminde oyunun önemini vurguladı.

Otto Kernberg (1928- )

Kernberg, kişilik bozukluklarıyla ve nesne ilişkileriyle ilgili önemli çalışmalar yaptı. Özellikle sınırda kişilik bozukluğu üzerine teoriler geliştirdi ve psikanalitik terapide bu bozuklukların tedavisine yönelik yaklaşımlar sundu.

Heinz Kohut (1913-1981)

Kendilik psikolojisinin kurucusu olarak bilinen Kohut, insanın kendilik duygusunun nasıl geliştiğini ve narsisistik kişilik bozukluklarının tedavisindeki psikanalitik yaklaşımları inceledi.

Bu öncülerin her biri, psikanalitik teori ve pratiğin farklı yönlerini geliştirmiş ve derinleştirmiştir. Çalışmaları, psikanalitik psikoterapinin temelini oluşturur ve günümüzde hala bu alandaki çalışmalara ilham vermeye devam etmektedir.

Yule Psikoloji Enstitüsü

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

yulepsikoloji@gmail.com

 

Devamı
featured_image

Motivasyonel Görüşme

Yazar: Tuğçe Turanlar26 Mart 2024 Bağımlılık, Yeme Bozuklukları0 Yorum

Motivasyonel Görüşme: Değişim İçin İçsel Gücünüzü Keşfedin

Değişim, hayatın kaçınılmaz bir parçasıdır; ancak bazen bu değişimi kabul etmek ve üzerinde çalışmak zor olabilir. İster madde bağımlılığı, ister sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri olsun, Motivasyonel Görüşme bireyin kendi değişim yolculuğunda güçlü ve yetkin hissetmesine yardımcı olur.

Motivasyonel Görüşmenin Temelleri

MG, William Miller tarafından 1980’lerde, özellikle alkol ve madde kullanımı ve bağımlılığı tedavisinde etkili bir yöntem olarak geliştirilmiştir. MG, motivasyonu bir kişilik özelliği değil, bir durum olarak görür ve bireyin kendi değişimine hazır olup olmadığını önemser. Motivasyon eksikliği veya değişime direnç, müdahale edilebilecek ve dönüştürülebilecek bir durum olarak ele alınır.

Nasıl Çalışır

MG, danışanın ambivalansını (kararsızlığını) çözerek değişim için içsel motivasyonu güçlendirir. Danışmanlar, bireyin kendi değerleri ve hedefleri doğrultusunda, değişime yönelik kararlar almasına yardımcı olur. Bu süreçte, empati kurma, dirençle çalışma, öz yeterlilik inancını güçlendirme ve çelişkileri ortaya çıkarma gibi temel ilkeler devreye girer.

Uygulama Alanları

Başlangıçta madde bağımlılığı tedavisinde kullanılan MG, zamanla obezite, diyabet yönetimi, sigara bırakma ve hatta kronik ağrı gibi geniş bir yelpazede sağlık davranışlarının değiştirilmesi amacıyla da uygulanmaya başlanmıştır. Araştırmalar, MG’nin bireyleri sağlıklı davranış değişikliklerine teşvik etmede etkili olduğunu göstermektedir.

Motivasyonel Görüşme Teknikleri

MG, açık uçlu sorular sorma, aktif dinleme, danışanın değişime dair konuşmalarını teşvik etme ve onların değişim sürecine aktif katılımını sağlama gibi teknikler üzerine kuruludur. Bu yaklaşım, bireyin kendi değişim sürecinde aktif bir rol almasını ve kendine olan inancını güçlendirmesini teşvik eder.

Türkiye’deki Durum

Türkiye’de de motivasyonel görüşme, sağlık profesyonelleri tarafından giderek daha fazla kabul görmekte ve uygulanmaktadır. Çeşitli sağlık alanlarında yapılan araştırmalar ve uygulamalar, MG’nin bireylerin sağlıklı davranış değişiklikleri yapmalarına önemli ölçüde yardımcı olduğunu ortaya koymaktadır.

Motivasyonel Görüşme, bireyin kendi iç dünyasında bir keşif yolculuğudur. Bu yolculuk, bireyin kendi değişimine liderlik etmesi, kendi kararlarını alması ve hayatında olumlu değişiklikler yapması için gerekli desteği ve rehberliği sağlar. Eğer siz de hayatınızda bir değişiklik yapmayı düşünüyorsanız, motivasyonel görüşme sizin için doğru bir adım olabilir.

Motivasyonel Görüşme Nasıl Fark Yaratır?

Değişim sürecinde bireyler sık sık kararsızlık, korku ve ambivalans ile karşılaşır. MG, bu duyguları tanımak ve onlarla çalışmak için güvenli bir alan sağlar. Danışan merkezli yaklaşımıyla, bireyin kendi içsel motivasyonunu keşfetmesine ve güçlendirmesine yardımcı olur. Bu süreçte, bireylerin kendi hedeflerine ulaşma yolunda özgür ve desteklenmiş hissetmeleri sağlanır.

Değişime Hazırsanız

Eğer siz de bir alışkanlığı bırakmak, daha sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek veya hayatınızda olumlu değişiklikler yapmak istiyorsanız, motivasyonel görüşme bu süreçte size rehberlik edebilir. Bu yöntemle çalışmak, hedeflerinize ulaşma konusunda daha bilinçli ve motive olmanıza yardımcı olur.

Uzman Bir Danışman Bulun

Motivasyonel görüşme, eğitimli sağlık profesyonelleri tarafından uygulanır. Bu alanda uzmanlaşmış bir danışman veya terapist bulmak, değişim yolculuğunuzda size özel ve etkili bir destek sağlayacaktır. Türkiye’de bu alanda hizmet veren birçok profesyonel bulunmaktadır. İhtiyaçlarınıza en uygun desteği alabilmek için, danışmanınızın eğitim ve deneyimlerini göz önünde bulundurun.

Kendi Değişim Hikayenizi Yazın

Motivasyonel görüşme, bireyin kendi hikayesinin yazarı olabileceği bir fırsat sunar. Kendi değişim hikayenizi yazarken, bu yolculuğun size öğreteceği dersler ve kazandıracağı içgörüler sizi daha güçlü ve bilinçli bir birey yapacaktır. Hayatınızda yapmak istediğiniz değişiklikler ne olursa olsun, motivasyonel görüşme, bu değişimi gerçekleştirmek için ihtiyacınız olan içsel gücü bulmanıza yardımcı olabilir.

Sonuç

Değişim, zaman zaman zorlayıcı ve korkutucu olabilir, ancak aynı zamanda büyüme ve gelişme için de bir fırsattır. Motivasyonel görüşme, bireylerin kendi içlerindeki değişim gücünü keşfetmelerine ve kullanmalarına yardımcı olur. Kendi potansiyelinizin farkına varmak ve hayatınızı istediğiniz yönde şekillendirmek için motivasyonel görüşmeyi deneyimleyin. Değişim yolculuğunuzda size başarılar dileriz.

Yule Psikoloji Enstitüsü

yulepsikoloji@gmail.com

 

Devamı
featured_image

Online EMDR Terapisi

Yazar: Tuğçe Turanlar25 Mart 2024 Psikoterapiler, Travma, Travma Sonrası Stres Bozukluğu0 Yorum

Online EMDR terapisi, geleneksel yüz yüze terapi seanslarının bir alternatifi olarak etkili bir şekilde işe yarar. Araştırmalar ve uzman görüşleri, online EMDR’nin ruhsal sağlık sorunları yaşayan bireyler için önemli iyileşmeler sağlayabileceğini desteklemektedir.

Online EMDR terapisinin başarısı için önemli olan bazı faktörler vardır. Öncelikle terapinin etkili olabilmesi için bireylerin kesintisiz ve özel bir alana ihtiyacı vardır. Bu, terapi sırasında rahatlamalarını ve duygusal olarak güvende hissetmelerini sağlar. Ayrıca, büyük ekranlı bilgisayar, dizüstü bilgisayar ve kulaklıklar gibi donanımlar; ses ve görsel bilateral stimülasyonu (BLS) kullanımını optimize eder. Bu da terapi sürecinde önemlidir​ (Choosing Therapy)​.

Online EMDR terapisi, terapistlerin uygun eğitimi aldıkları ve deneyim sahibi oldukları sürece etkilidir. EMDRIA onaylı bir eğitim programını tamamlamış ve EMDRIA tarafından sertifikalı statüsüne ulaşmış terapistlerin, Online EMDR terapisi uygulaması önerilir​ (Choosing Therapy)​.

Araştırmalar online EMDR’nin etkili olduğunu göstermektedir. Özellikle COVID-19 pandemisi sırasında online terapinin yaygınlaşmasıyla, online ortamda sunulan EMDR terapisinin de önemli psikometrik iyileşmeler sağladığı bulunmuştur.

Online EMDR terapisinin yüz yüze terapilere kıyasla, etkililiği konusunda mevcut araştırmaları ve uygulayıcı deneyimleri, bu yöntemin anlamlı ve klinik olarak önemli sonuçlar sağladığını göstermektedir. Bilateral stimülasyon (BLS) ve çift dikkat gibi EMDR’nin temel unsurları, video konferans araçları üzerinden başarılı bir şekilde uygulanabilmekte ve bireylerin travmatik anıları işlemelerine yardımcı olmaktadır​ (Laurel Therapy Collective)​​ (Thrive Psychology Group )​​ (Shore Therapy Center for Wellness)​.

Sonuç olarak online EMDR terapisi; uygun bir ortam, donanım ve deneyimli bir terapistin rehberliğinde yapıldığında, birçok birey için etkili bir tedavi seçeneğidir.

Online EMDR Terapisi Hakkında Merak Edilenler

EMDR Terapisi Nasıl Uygulanır?

EMDR sırasında yaşananlar, uykunun REM döneminde gerçekleşen süreçlere benzer. Bu terapi yöntemi, beynin sağ ve sol yarım kürelerinin sırayla uyarılmasıyla çalışır.

Terapi seansları sırasında terapist, göz hareketlerinizi yönlendirirken veya dokunsal/işitsel uyarımlar vererek travmatik ya da tetikleyici deneyimlerinizi düşük dozlarda yeniden yaşamanıza yardımcı olur. Seansın sonunda, bu üzücü olayları hatırlamak genellikle daha az rahatsızlık verici hale gelir.


İlk EMDR Terapisi Seansında Ne Yapılır?

İlk EMDR seansında, terapist danışanın geçmişini detaylı bir şekilde dinler ve bir terapi planı hazırlar. Bu süreçte, danışanı terapiye getiren problemler ve bu problemlerin yol açtığı semptomlar ele alınır. Ayrıca, EMDR’nin nasıl işlediği hakkında bilgi verilir ve terapi süreci açıklanır.

Tipik bir EMDR seansı yaklaşık 60 dakika sürer.


EMDR Terapi Seansı Sonrasında Nasıl Hissedilir?

Üzerinde çalışılan anıya bağlı olarak, seans bitiminde kısa süreli bir üzüntü hissedilebilir. Ancak çoğu zaman kişi hafiflemiş ve rahatlamış hisseder. Travmatik bir anı genellikle birkaç seansta etkisini kaybeder. Zamanla, bu anı daha az hatırlanır ve eskisi kadar rahatsız edici olmaz.


EMDR Terapisi Kimlere Uygulanır?

EMDR, terapiye ihtiyaç duyan herkese uygulanabilir. Ancak kişinin terapiye uygun olup olmadığına terapist karar verir. Bazı bireylerin EMDR’ye başlamadan önce, duygularını düzenleyebilmeleri için bir hazırlık sürecinden geçmeleri gerekebilir.


EMDR Hangi Durumlarda Etkilidir?

EMDR; travma sonrası stres bozukluğu, anksiyete, fobiler, takıntılar, bağımlılıklar ve duygusal yeme gibi birçok psikolojik sorunun tedavisinde etkilidir.

Ayrıca yorgunluk, migren ve fibromiyalji gibi psikosomatik rahatsızlıkların yanı sıra, tekrarlayan istenmeyen davranışlar ve bağlanma problemlerinde de fayda sağlar.

EMDR yaklaşımına göre, mevcut psikolojik problemlerin çoğunun kökeninde bireyin yaşadığı travmatik deneyimler yer alır.


EMDR’den Sonra Yorgun Hissetmek Normal mi?

Evet, EMDR sonrasında yorgun hissetmek oldukça normaldir. Bu durum, çalışılan anının yoğunluğuna bağlı olarak değişir. Sinir sistemi ve bedenin yoğun şekilde çalışması, geçici bir yorgunluğa yol açabilir. Bol su içmek genellikle iyi gelir.


EMDR Terapisi Kaç Seans Sürer?

Seans sayısı, kişinin yaşadığı sorunun niteliğine ve geçmişine bağlı olarak değişir. Araştırmalar, katılımcıların %80-90’ında, tek bir travmanın yaklaşık 3 seansta işlenebildiğini göstermektedir.

Ancak, her rahatsız edici olayın EMDR ile ele alınması gerekmez. Travmanın ne kadar eski ve karmaşık olduğu, terapi süresini belirleyen önemli bir faktördür.


EMDR’nin Etkileri Kalıcı mıdır?

EMDR, travmaya bağlı rahatsız edici düşünce, duygu ve bedensel duyumlarda hızlı ve kalıcı bir azalma sağlar.

EMDR’nin yarattığı değişimler kalıcıdır çünkü bu yöntem, beyinde doğrudan değişim yaratan bir terapi yaklaşımıdır.


EMDR Bastırılmış Anıları Ortaya Çıkarır mı?

EMDR, bazen unutulmuş ya da bastırılmış anıları da açığa çıkarabilir. Ortaya çıkan anılar yalnızca olumsuz değil, aynı zamanda geçmişte yaşanmış olumlu ve güzel anılar da olabilir. Terapi ilerledikçe bireyler, bu olumlu anıları yeniden hatırlamaya başlar.


EMDR ve Beyin

EMDR terapisi, travmatik anıları yeni bilgilerle bütünleştirerek uyumsuz sinir ağlarını değiştirir. Üzücü düşünce ve duygular, olumlu düşüncelerle harmanlanır; bu süreçte yeni farkındalıklar gelişir ve bedendeki donmuş hisler çözülmeye başlar.

EMDR, beynin alt kısmında yer alan ve duygusal beyin olarak bilinen limbik sistemi etkileyerek değişim sağlar. Yapılan beyin görüntüleme araştırmaları, EMDR sonrasında beyinde olumlu değişiklikler meydana geldiğini göstermektedir.


EMDR’nin Bana Uygun Olup Olmadığını Nasıl Anlarım?

EMDR terapisinin sizin için uygun olup olmadığını en iyi terapistiniz belirleyebilir. Terapistiniz, eğer EMDR’ye hemen hazır olmadığınızı düşünüyorsa, ilk birkaç seansta sizi güçlendirip EMDR sürecine hazırlık yapabilir.


Online EMDR Terapisi

Deneyimli bir EMDR terapisti tarafından gerçekleştirilen online EMDR, güvenlidir ve yüz yüze EMDR kadar etkili sonuçlar verir.

Araştırmalar, online EMDR terapisinin yüz yüze yapılan EMDR kadar etkili olduğunu göstermektedir.

EMDR Terapisi Başvuru Formu için tıklayınız.

EMDR ve Bilateral Stimülasyon

EMDR (Eye Movement Desensitization and Reprocessing) terapisi, travma ve PTSD (Post Travmatik Stres Bozukluğu) gibi durumların yanı sıra; anksiyete, depresyon, OKB (Obsesif Kompulsif Bozukluk), kronik ağrı ve bağımlılık gibi çeşitli ruhsal bozuklukların tedavisinde kullanılan etkili bir psikoterapi yöntemidir. EMDR terapisinin temel özelliği, hastanın travma anısına odaklanırken aynı zamanda bilateral stimülasyon deneyimlemesidir. Bu stimülasyon; göz hareketleri, sesler veya dokunma yoluyla sağlanabilir ve beyindeki travma anılarının daha az rahatsız edici hale gelmesine yardımcı olur.

Bilateral Stimülasyon Çeşitleri

Göz Hareketleri: Hasta, terapistin parmağını ya da bir nesneyi gözleriyle hızlı bir şekilde takip eder. Bu teknik beyindeki bilgi işleme sürecini hızlandırır. Travma ile ilgili anıların daha az yoğun bir şekilde yeniden yaşanmasına yardımcı olur.

Ses Stimülasyonu: Kulaklık aracılığıyla sağ ve sol kulaklara alternatif sesler gönderilerek yapılan bilateral stimülasyon da EMDR terapisinde kullanılır. Bu yöntem göz hareketlerinin uygun olmadığı durumlarda tercih edilebilir ve benzer şekilde travma anılarının işlenmesine yardımcı olur.

Dokunma (Taktiksel) Stimülasyon: Hastanın ellerine veya dizlerine hafif dokunuşlar ya da hafifçe vurarak yapılan taktiksel stimülasyon, diğer yöntemlere alternatif bir bilateral stimülasyon formudur. Bu yöntem de beyindeki işleme mekanizmasını aktive ederek travma anılarının etkisinin azaltılmasına yardımcı olur.

Her bir stimülasyon yöntemi, travma anıları üzerindeki yoğun duygusal yükün hafifletilmesine ve bireylerin bu anılara karşı daha sağlıklı bir perspektif geliştirmesine yardımcı olur.

EMDR Terapisi Başvuru Formu için tıklayınız.

Online EMDR Terapisi randevusu almak için yulepsikoloji@gmail.com adresine mail atabilir ya da 0532 053 3992 whatsapp üzerinden mesaj atarak iletişime geçebilirsiniz.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Yule Psikoloji Enstitüsü

yulepsikoloji@gmail.com

Kaynaklar

EMDR International Association

EMDR International Association

Laurel Therapy Collective

Thrive Psychology Group

Shore Therapy Center for Wellness

 

 

 

Devamı
featured_image

Stockholm Sendromu Bir Hastalık mı?

Yazar: Tuğçe Turanlar31 Ocak 2024 Depresyon, İlişkiler, Travma Sonrası Stres Bozukluğu0 Yorum

Stockholm Sendromu, psikolojik bir yanıt olarak, bir rehine veya taciz mağdurunun, kendisine zarar veren kişiye karşı olumlu duygular geliştirmesi durumudur. Bu durum, rehin alınma veya kötü muamele gören bireylerin, saldırganlarına karşı anlayış, sempati veya diğer pozitif duyguları beslemesiyle karakterize edilir.

Stockholm Sendromu

İlk olarak 1973’te, Stockholm, İsveç’te bir banka soygunu sırasında tanımlanmıştır. Bu olayda, dört banka çalışanı, soygun yapan iki kişi tarafından rehin alındı. Altı gün süren bir polis kuşatmasının ardından serbest bırakılan rehineler, kaçıranlarına karşı güçlü duygusal bağlar geliştirdi ve onları savunarak, hatta avukat tutarak destek oldu. Rehineler, kaçıranların kendilerine iyi davrandığını ve fiziksel zarar vermediğini belirtti. Bu olayın ardından, rehinelerin kaçıranlarıyla kurduğu bu tür duygusal bağlar için ‘Stockholm Sendromu’ terimi kullanılmaya başlandı​​.

Stockholm Sendromu, bir zihinsel sağlık durumu olarak resmi olarak tanınmasa da, zor durumlarla başa çıkmak için bir adaptasyon mekanizması olarak değerlendirilir.

Bu sendrom, sadece rehine durumlarıyla sınırlı değildir ve çocuk istismarı, cinsel taciz, aile içi şiddet gibi diğer kötüye kullanım durumlarında da gözlemlenebilir.

Semptomlar

Koruma ve Kurtarma İsteği

Mağdur, kaçıran kişinin eylemlerini anlamaya çalışır ve onlara acır.

Kaçıranın Nedenlerini ve Amaçlarını Mantıklı Bulma

Mağdur, kaçıranın nedenlerini ve amaçlarını makul bulabilir.

Kaçıranın İyiliğine ve İnsanlığına İnanma

Mağdur, kaçıranın iyiliğine inanabilir ve onu bir tehdit olarak görmeyebilir.

Kaçırandan Sonra Olumlu Duygular Besleme

Mağdur, serbest bırakıldıktan sonra bile kaçıran(lar)a karşı olumlu duygular besleyebilir.

Kurtarıcılara Karşı Olumsuz Duygular

Mağdur, polis, aile ve arkadaşlar gibi kurtarıcılara karşı olumsuz duygular besleyebilir​​.

Örnekler

Patricia Hearst (1974)

1974 yılında, 19 yaşındaki Patricia Hearst, radikal bir solcu grup olan Symbionese Liberation Army (SLA) tarafından kaçırıldı. Bu olay, Amerikan tarihindeki en çarpıcı kaçırma vakalarından biri olarak kaydedilmiştir.

Patricia Hearst, kaçırıldıktan sonra, birkaç hafta boyunca SLA tarafından alıkonuldu ve çeşitli tehditlere maruz kaldı. İlginç bir şekilde, kaçırıldıktan bir süre sonra, Hearst’ün SLA’nın siyasi davasına katıldığı ve hatta grupla birlikte bir dizi silahlı soyguna katıldığı görüldü.

1975’te Hearst, FBI tarafından yakalandı ve banka soygunu da dahil olmak üzere bir dizi suçtan dolayı mahkum edildi. Ancak, hapis cezası, 1979 yılında Başkan Jimmy Carter tarafından hafifletildi ve 2001 yılında Başkan Bill Clinton tarafından tam bir af ile sonuçlandı.

Natascha Kampusch (1988)

Natascha Kampusch’un hikayesi, gerçekten trajik ve üzücü bir olay. 1988 doğumlu Natascha Kampusch, 10 yaşında iken Wolfgang Priklopil tarafından kaçırıldı. Olay, 1998 yılında Avusturya, Viyana’da gerçekleşti. Kampusch, kaçırıldıktan sonra sekiz yıl boyunca, Priklopil’in evinin bodrumunda tutuldu. Bu süre zarfında, ciddi bir şekilde izole edilmiş ve çeşitli fiziksel şiddetlere maruz kalmıştır.

2006 yılında, Kampusch kaçmayı başardı ve özgürlüğüne kavuştu. Kaçtıktan kısa bir süre sonra, Priklopil’in intihar ettiği haberini aldı. Bu haber onda derin bir üzüntüye neden oldu. Kampusch, daha sonra yaptığı açıklamalarda, Priklopil’in kendisine zaman zaman nazik davrandığını, ancak aynı zamanda fiziksel şiddet uyguladığını da belirtti.

Bu olay, Avusturya’da ve dünya genelinde büyük yankı uyandırdı. İnsan kaçakçılığı, çocuk kaçırma gibi konuların daha fazla farkındalık kazanmasına yol açtı. Kampusch’un yaşadıkları, birçok kitap, film ve belgesele konu oldu. Bu trajik olayın mağdurunun cesaret ve direnci, birçok insan tarafından takdir edildi.

TWA Uçuş 847 (1985)

Imad Mugniyah tarafından düzenlenen bu uçuş kaçırılmasında, rehineler iki haftadan fazla bir süre boyunca tutuldu. Bazı rehineler, kaçıranların taleplerine sempati duyduklarını bildirdi. Bu olay, rehine ve kaçıran arasındaki karmaşık duygusal bağların bir başka örneğini oluşturuyor.

Stockholm sendromunun istismarcı ilişkiler ve seks ticareti gibi diğer durumlarla ilişkisi, mağdurların zorlayıcı ve tehlikeli ortamlarda nasıl tepki gösterebileceğini gösterir.

  • İstismarcı İlişkiler: İstismarcı ilişkilerde, mağdur olan partner, sürekli istismara maruz kalsa da, istismarcı partnerin ara sıra gösterdiği nezakete odaklanabilir. İstismarcı partner, tehditler ve manipülasyon araçları kullanarak, mağduru istismarın bir sevgi göstergesi olduğuna inandırabilir. Bu, mağdurun ilişkide kalmasına ve dışarıdan gelen yardımı reddetmesine neden olabilir. Mağdur, istismarcıdan ayrılmayı sevgiye ihanet olarak görebilir.
  • Seks Ticareti: Karen ve Hasen tarafından 2018’de yapılan bir araştırmada, seks ticaretine konu olan kadınların Stockholm sendromu geliştirip geliştirmediği incelenmiştir. Araştırma, bazı kadınların tacirlerden ve müşterilerden aldıkları nezaketin ötesinde, onlarla bir aile kurmayı umut ettiklerini göstermiştir. Bu, zorla tutuldukları durumda bile, tacir veya müşterilerle duygusal bağlar geliştirebileceklerini gösterir.

Her iki durumda da, Stockholm sendromu, mağdurların zor ve zarar verici koşullar altında kendilerini korumak için geliştirdikleri bir psikolojik savunma mekanizması olarak görülebilir. Bu sendrom, mağdurların travmatik durumlarla başa çıkma şekillerini ve duygusal bağların nasıl yanıltıcı olabileceğini anlamamızı sağlar.

Tedavi ve Başa Çıkma

Stockholm Sendromu, resmi olarak tanınmış bir zihinsel durum olmamasına rağmen, ilişkili semptomların hafifletilmesi için psikoterapi ve ilaç tedavisi uygulanabilir. Tedavi, mağdurun geçmişteki deneyimleri işlemesine ve ileriye doğru adımlar atmasına yardımcı olabilir​​.

Stockholm Sendromu, zorlu ve travmatik deneyimlerin bir sonucu olarak gelişebilir ve mağdurların gelecekteki ilişkilerini etkileyebilir. Sendromun ardındaki psikoloji henüz tam olarak anlaşılamamış olup, daha fazla araştırma gerektirmektedir​​. Bu karmaşık ve çoğu zaman yanıltıcı durumu anlamak, mağdurların iyileşme sürecine önemli katkılar sağlayabilir.

Yule Piskoloji Enstitüsü

Kaynaklar

De Fabrique, N., Romano, S. J., Vecchi, G. M., & Van Hasselt, V. B. (2007). Understanding stockholm syndrome. FBI L. Enforcement Bull., 76, 10.

Namnyak, M., Tufton, N., Szekely, R., Toal, M., Worboys, S., & Sampson, E. L. (2008). ‘Stockholm syndrome’: psychiatric diagnosis or urban myth?. Acta Psychiatrica Scandinavica, 117(1), 4-11.

 

 

Devamı
featured_image

Uyumsuz Hayal Kurma (Maladaptive Daydreaming)

Yazar: Tuğçe Turanlar18 Ocak 2024 Kişisel Gelişim, Rüya, Travma, Uyku Bozuklukları0 Yorum

Uyumsuz hayal kurma (Maladaptive Daydreaming), kişinin günlük yaşamını olumsuz etkileyen aşırı ve kontrol edilemeyen hayal kurma durumudur. Bu durum, kişinin gerçek dünya ile bağlantısının kopmasına ve sosyal etkinlikler, iş, hobiler gibi günlük faaliyetlerde zorluklar yaşamasına neden olabilir. Maladaptive daydreaming, bireylerde genellikle utangaçlık ve suçluluk hissi gibi olumsuz duygulara yol açar. Bazı durumlarda, bu tür hayal kurmanın ihtiyaç haline gelmesi ve kişinin bunu yapamadığında rahatsızlık hissetmesi gibi bağımlılık benzeri özellikler görülebilir.

Uyumsuz hayal kurmanın kesin nedenleri henüz tam olarak anlaşılmamış olsa da, bazı uzmanlar bunun kaygı, depresyon ve diğer zihinsel sağlık koşulları gibi problemlerle başa çıkma mekanizması olarak gelişebileceğini düşünmektedir. Uyumsuz hayal kurmanın tanısı, henüz resmi olarak tanınan bir durum olmadığı için doğrudan konulamamaktadır. Ancak, bu durumu tespit etmek için kullanılan özel anketler ve tanı ölçekleri bulunmaktadır.

Uyumsuz hayal kurma, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (ADHD), anksiyete bozukluğu, majör depresif bozukluk ve obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) gibi diğer tanınmış zihinsel bozukluklarla birlikte görülebilir. Tedavi açısından, uyumsuz hayal kurmanın resmi bir tanı veya standart bir tedavisi bulunmamaktadır.

Uyumsuz hayal kurma, kişinin hayatında ciddi aksamalara neden olur. Bu nedenle, bu durumu daha fazla ilerlemeden tedavi etmek önemlidir. Her birey farklı olduğu için, tedavi süreci de kişiye özel olarak planlanmalıdır.​

Uyumsuz hayal kurma durumunu kendi başınıza yönetmek için birkaç strateji uygulayabilirsiniz. İşte deneyebileceğiniz bazı yöntemler:

Hayallerinizi Yazın

Uyumsuz hayallerinizi detaylı bir şekilde yazmak, bu hayallere daha objektif bir bakış açısıyla yaklaşmanıza yardımcı olur. Bu süreç, hayallerin cazibesini azaltır ve sıklığını düşürür.

Farkındalık ve Kendinizi Yakalama

Uyumsuz hayal kurmaya başladığınızı fark etmek önemlidir. Eğer kendinizi hayal kurarken bulursanız, zihinsel olarak yoğunlaşmanızı gerektiren bir aktiviteye yönelin. Örneğin bir bulmaca çözmek veya bir oyun oynamak gibi. Tetikleyici olabilecek şeylerden kaçının; müzik gibi.

Hayalleri Değiştirmek

Yaratıcılığınızı kullanarak hayallerinizi daha az çekici hale getirin. Örneğin, ünlü olmak gibi hayalleriniz varsa, bu senaryoların olumsuz yönlerini hayal edin. Bu, hayalin cazibesini azaltır.

Rasyonalist Zihniyet

Uyumsuz hayal kurmaya başlamanızın nedenlerini anlamaya çalışın. Genellikle stres veya travma gibi durumlarla başa çıkma amacı taşır. Bu anlayış, temel nedenle yüzleşmenize yardımcı olur.

Mutluluk Üzerindeki Etkisini Anlamak

Hayal kurmanın geçici bir mutluluk hissi sağlayabileceğini, ancak aynı zamanda gerçek hayattan memnuniyetsizlikle sonuçlanabileceğini kabul edin. Sağlıklı hayal kurma ile uyumsuz hayal kurma arasında denge kurmak genel refahınız için önemlidir.

Tetikleyicilerinizi Bilin

Uyumsuz hayal kurmanızı tetikleyen şeyleri belirleyin. Bu durumlardan kaçınmak veya daha sağlıklı başa çıkma yolları bulmak için önlemler alın.

Yapılacaklar Listesi Kullanın

Kendinizi meşgul tutmak, hayal kurmak için ayırdığınız zamanı azaltır. Bu, gerçek hayattaki görevlere ve hedeflere odaklanmanıza yardımcı olur.

Meditasyon

Düzenli meditasyon, özellikle farkındalık meditasyonu, odaklanmanızı iyileştirir. Sizi şimdiki ana daha bağlı tutar.Böylece hayal kurmaya kayma eğiliminiz azalır.

Bu stratejiler, uyumsuz hayal kurma durumunu yönetmek için kendi kendine yardım araçlarıdır ve bir dereceye kadar etkili olur. Ancak, uyumsuz hayal kurma hayatınızı önemli ölçüde etkiliyorsa, profesyonel yardım almak tavsiye edilir. Terapistler, bu durumla daha etkili bir şekilde başa çıkmak için kişiselleştirilmiş stratejiler ve destek sağlayabilirler​​​​.

Yule Psikoloji Enstitüsü

Kaynaklar

Somer, E., Soffer-Dudek, N., & Ross, C. A. (2017). The comorbidity of daydreaming disorder (maladaptive daydreaming). The Journal of Nervous and Mental Disease, 205(7), 525-530.

Somer, E., Somer, L., & Jopp, D. S. (2016). Childhood antecedents and maintaining factors in maladaptive daydreaming. The Journal of nervous and mental disease, 204(6), 471-478.

Devamı
featured_image

Arketipler: Modern Psikolojideki Etkisi

Yazar: Tuğçe Turanlar18 Ocak 2024 Kişisel Gelişim, Psikoterapiler, Rüya0 Yorum

Arketiplerin modern psikolojideki etkisi, özellikle Carl Jung’un çalışmaları üzerinden önemli bir yer tutmaktadır. Jung, insanların kolektif bilinçdışında yer alan ortak semboller ve mitlerle nasıl etkileşime girdiğini incelemiştir. Bu kolektif bilinçdışı, kişisel bilinçdışımızdan farklı olarak, tüm insanlıkla paylaşılan ve genellikle arketipler olarak adlandırılan yapılar içerir.

Örneğin, Jung’un “gölge” arketipi, kişinin kendisinde olumsuz olarak gördüğü ve dış dünyaya göstermekten kaçındığı yönlerini temsil eder. Bu utanç veya kaygı kaynağı olabilir. Bireyin bu yönleriyle yüzleşmesi ve bunları bütünlüğe kavuşturması gerekir.

Jung, ayrıca “anima” ve “animus” arketiplerini tanımlamıştır. Erkeklerde anima, kadınlar içinse animus. Kişinin karşı cinsin idealize edilmiş temsili olarak görülür. Bu arketipler, kişinin cinsiyet kimliği oluşturulurken bastırılan kişilik yönlerini temsil eder. Kişinin hayatı boyunca bu yönlerle yeniden bağlantı kurmasına yardımcı olur​​.

Modern psikoloji, Jung’un arketipler teorisini çeşitli şekillerde uygulamaktadır. Örneğin, bireylerin idealize edilmiş bir versiyonunu sunan “persona” arketipi, kişilik testlerinin geliştirilmesine ve Jung’un tanımladığı içe dönük ve dışa dönük kişilik tiplerinin incelenmesine ilham kaynağı olmuştur​​.

Arketiplerin farkında olmak, bireylerin kendi motivasyon sistemlerinin nasıl etkinleştirildiğini anlamalarını sağlar. Örneğin, rekabetçi bir iş ortamında kişilerin arketipleri farklı şekilde aktif olabilir. Ayrıca, bir arketipin aşırı gelişimi, diğerlerinin gelişememesine neden olabilir. Bu durum, kişinin belirli hedeflere tek yönlü odaklanmasına ve bu hedeflere ulaşılamadığında derin bir hayal kırıklığı hissetmesine neden olabilir​​.

Jung’un arketip teorisi, insan psikolojisini anlamak ve bireysel gelişim süreçlerine rehberlik etme açısından hala önemini korumaktadır. Bu teori, modern psikolojinin çeşitli alanlarında, özellikle bireysel ve kolektif bilinçdışını anlamak ve terapötik süreçlerde kullanılmak üzere uyarlanmıştır.

Jung tarafından tanımlanan bazı temel arketipler şunlardır

Gölge

Kişinin kabul etmek istemediği, genellikle olumsuz olarak algıladığı yönlerini temsil eder. Gölge, bastırılmış düşünceler, istekler ve duyguları içerir. Örneğin, bir kişi, toplum tarafından kabul edilmez bulunan agresif veya kıskanç yönlerini bu arketip altında bastırabilir.

Anima ve Animus

Jung’a göre, her bireyde karşı cinsin özelliklerini temsil eden bir arketip bulunur. Erkeklerde “anima”, kadınlarda ise “animus” olarak adlandırılır. Bu arketipler, karşı cinsin idealize edilmiş temsilleri olarak görülür ve kişinin karşı cinsle olan ilişkilerinde önemli bir rol oynar.

Kahraman

Zorlukların üstesinden gelme, cesaret, fedakarlık ve kendini aşma temalarını içerir. Kişinin yaşamındaki önemli geçiş dönemlerinde, özellikle zorluklar ve engellerle yüzleşirken ortaya çıkar.

Bilge Yaşlı Adam

Bilgelik, bilgi ve rehberlikle ilişkilendirilir. Hikayelerde ve mitolojide sıkça karşılaşılan bu karakter, genellikle yol gösterici ve öğretici bir rol üstlenir.

Büyük Anne

Bu arketip, besleyici, koruyucu ve şefkatli anne figürünü temsil eder. Güvenlik ve destek gibi temel insan ihtiyaçlarını yansıtır.

Kahramanın Yolculuğu

Kişinin hayatında bir dönüşüm geçirdiği, zorluklarla yüzleştiği ve sonunda değişerek döndüğü bir süreci anlatır. Bu yolculuk genellikle zorlu engelleri aşmayı ve kişisel gelişimi içerir.

Çocuk

Masumiyet, yeniden doğuş, kurtuluş ve yenilikçilikle ilişkilendirilir. Bu arketip, başlangıçlar, potansiyel ve yeni başlangıçlarla ilgilidir. Çocuk arketipi aynı zamanda kişinin içsel neşesi ve yaratıcılığını temsil eder.

Hilekar

Sınırları zorlayan, kuralları ihlal eden ve değişimi tetikleyen kişiliği ifade eder. Bu arketip genellikle mizah ve alayla ilişkilidir ve sosyal normları sorgulamak için kullanılır.

Yaratıcı

Yenilikçilik, yaratıcılık ve hayal gücünü temsil eder. Bu arketip, dünyayı değiştirebilecek yeni fikirler ve yaratımlarla ilişkilendirilir.

Bakıcı

Bakıcı arketipi, şefkat, fedakarlık ve diğerlerine yardım etme arzusunu yansıtır. Bu arketip, insanları koruyan ve destekleyen, empati ve anlayışla hareket eden kişilerde görülür.

Hükümdar

Hükümdar arketipi, kontrol, güç ve otorite ile ilgili temaları içerir. Bu arketip, liderlik, sorumluluk ve düzeni koruma arzusunu temsil eder.

Sevgili

Romantizm, aşk, tutku ve çekicilikle ilişkilendirilir. Bu arketip, insanlar arasındaki bağları ve yakınlıkları vurgular ve genellikle romantik ilişkilerde ve cazibede önemli bir rol oynar.

Yule Psikoloji Enstitüsü

Kaynaklar

Richards, R. J. (2016). Objectivity and the theory of the archetype. What Reason Promises: Essays on Reason, Nature and History. De Gruyter, Berlin, 26-37.

Serrican, E. (2015). Reflexion of the archetype concept in Carl Gustav Jung’s theory of analytical psychology to the literature. International Journal of Social Sciences and Education Research, 1(4), 1205-1215.

 

 

Devamı
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8

Instagram

yulepsikoloji

❤️‍🩹 Kuşaklararası travma aktarımı, b ❤️‍🩹 Kuşaklararası travma aktarımı, bir nesilde yaşanan acı, korku veya stresin sonraki kuşaklara aktarılması anlamına gelir. Ailede işlenemeyen ya da bastırılan duygular, çoğu zaman farkında olmadan çocuklara ve torunlara geçer.

Bilimsel araştırmalar, bu aktarımın hem psikolojik hem de biyolojik yollarla gerçekleşebildiğini gösteriyor. Yani travmanın etkisi, sadece duygu ve davranışlarımızda değil, genlerimizde de iz bırakabiliyor.

Çok kafa karıştırıcı olmasın diye yazdığım makalenin bir kısmını burada paylaştım. Konunun daha detaylı açıklamasını okumak isterseniz websitemde bulabilirsiniz 🌷

www.tugceturanlar.com

Kuşaklararası Travma Aktarımı

#psikoloji
🌷Toksik ilişkilerde sınır koymak çoğu zama 🌷Toksik ilişkilerde sınır koymak çoğu zaman imkânsız gibi hissedilebilir. Özellikle onaylanma ihtiyacı, suçluluk duygusu ya da yalnız kalma korkusu bu adımı atmayı zorlaştırır. 

Birçok insan, çocukluğundan itibaren “hayır” demenin bencilce olduğu yönünde mesajlar aldığı için, kendi ihtiyaçlarını ön plana koyduğunda suçluluk hisseder. Özellikle toksik ilişkilerde, karşı tarafın tepkilerinden korkmak ya da onu kaybetme endişesiyle kişi, kendi sınırlarını belirlemekte zorlanır. 

Aynı zamanda, sevilmek ve kabul görmek için kendinden sürekli ödün vermek, zamanla kişinin kendine yabancılaşmasına ve özgüveninin azalmasına neden olur. 

Oysa “hayır” diyebilmek, kendini korumak ve kendi ihtiyaçlarını önceliklendirmek bencillik değil, sağlıklı bir özsaygı göstergesidir. 

Sınır koymak, karşı tarafı reddetmek ya da cezalandırmak anlamına gelmez; aksine, hem kendine hem de karşındaki kişiye değer vermenin en sağlıklı yoludur. 

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji #ilişkiler
🌷 Bazı davranışlarımızın, dış dünyada 🌷 Bazı davranışlarımızın, dış dünyada olup bitenleri etkileyebileceğine inanırız. Mantıksız olduğunu bilsek de. 

Örneğin bir mesajı zamanında almazsak kötü bir şey olacağından korkmak ya da uğurlu bir objeye tutunmak… Psikolojide bu düşünce biçimine büyüsel düşünce denir. 

Piaget’ye göre bu düşünce biçimi özellikle çocuklukta yaygındır. Çünkü çocuk, dünya üzerindeki kontrolünü sınırlı hisseder. 

Jean Piaget’nin ifadesiyle:
“Çocuk için düşünce, gerçekliğin yerine geçer.”

(Piaget, J. (1929). The Child’s Conception of the World).

Yetişkin olduğumuzda bile bu düşünce biçimini sürdürebiliriz. Çünkü belirsizlik karşısında zihin, içsel güvenlik yaratacak sembolik dayanaklara ihtiyaç duyar. Bu, aslında içimizdeki çocuğun hâlâ kendini güvende hissetmeye çalışmasından başka bir şey değildir 🌷

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Kütüphanemde bana eşlik etmiş olan bu değerli Kütüphanemde bana eşlik etmiş olan bu değerli kitapları, artık başka zihinlere ve kalplere ulaşabilmesi için paylaşmak istiyorum.

Her ay bir psikoloji kitabını hediye edeceğim. Belki bir cümlesi, bir fikri, bir sayfası size de eşlik eder ❤️

📖 Bu ayın kitabı: Kaygının Anlamı – Rollo May

“Kaygı, içsel bir çağrıdır; bizi yüzleşmeye, büyümeye ve sorumluluk almaya davet eder.”

Çekilişe katılmak için:

✅ Gönderiyi beğenmeniz
✅ Yorumlara iki arkadaşınızı etiketlemeniz
✅ Yule Psikoloji sayfasını takip etmeniz yeterli

📅 Son katılım: 27 Mayıs Salı

#psikoloji #kitap
Narsistik ilişkileri çözümleme atölyesi 🌷 Narsistik ilişkileri çözümleme atölyesi 🌷 narsistik partnerle kurulan ilişki dinamiklerini ve bu ilişkilerde ortaya çıkan travma bağını anlamak isteyenler için hazırlandı. Atölyede, sağlıksız ilişki döngülerinin arka planındaki psikolojik mekanizmaları, duygusal bağımlılığı ve bu tür ilişkilerden kopmakta yaşanan zorlukları birlikte inceleyeceğiz. 

🌷 Katılımcılar, narsistik ilişkilerin nasıl işlediğini daha iyi kavrayarak, kendi ilişkilerini sorgulama ve daha sağlıklı bağlar kurma yolunda önemli bir farkındalık kazanacaklar.

📅 Tarih: 2 Haziran Pazartesi
⏰ Saat: 21.00 – 22.30
💻 Platform: Google Meet – Online

Detaylı bilgi için DM’den ya da WhatsApp üzerinden ulaşabilirsiniz.

📱 0532 053 3992 (WhatsApp)

Görüşmek üzere 💛

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

** Kontenjan dolmuştur. Sonraki eğitimde görüşmek üzere ❤️

#psikoloji #ilişkiler
🌷 Yetersiz annelik görmüş kişiler, içlerin 🌷 Yetersiz annelik görmüş kişiler, içlerinde güçlü bir sevgi açlığı taşısalar bile yakın ilişkilerde rahat edemezler. Sevgi almaya duydukları özlem, genellikle içlerindeki güvensizlik ve koruyucu duvarlarla engellenir. Geçmişte ihtiyaçlarının karşılanmamış olması, birinin onlar için gerçekten var olacağına inanmalarını zorlaştırır. 

Bazıları sevgiyi hak etmediğini düşünürken, daha bağımlı kişiler partnerlerine yapışır, onları boğar ve aradıkları kusursuz sevgiyi bulamayınca öfkeyle karşılık verir. Bu öfke, ilişkiyi zedeler ve eski terk edilme yaralarını tekrar canlandırır.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji #anne
🩵 “Farkında olmak, tam da burada, şimdide o 🩵 “Farkında olmak, tam da burada, şimdide olmak demektir; şimdiki zamanda bütünüyle var olabilmek, karşımıza hangi deneyim çıkarsa kabul edebilmek, yine de deneyimin hiçbir türden görünümüne kendini kaptırmamak demektir. Farkında olmak aynı zamanda, yargılamadan veya değerlendirmeye tabi tutmadan, deneyimin farkında olmak demektir.”

Kitap: Psikoterapide Bağlanma - David J. Wallin

#psikoloji #farkındalık
❤️ İçsel çocuk arketipleri, çocuklukta gel ❤️ İçsel çocuk arketipleri, çocuklukta geliştirdiğimiz duygusal başa çıkma kalıplarını simgeler. O dönemde ihtiyaç duyduğumuz sevgi, güven ve kabulü elde etmek için öğrenilen bu stratejiler, büyüdükten sonra da davranışlarımızı şekillendirmeye devam eder. Arketipleri tanımak, hangi eğilimlerin bize fayda sağladığını hangilerinin ise sınırlarımıza zarar verdiğini ayırt etmeye imkân tanır; böylece daha bilinçli seçimler yapabiliriz.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Kaynaklar

*LePera, N. (2021). How to Do the Work: Recognize Your Patterns, Heal from Your Past, and Create Your Self. TarcherPerigee.

*Maté, G. (2021). The Myth of Normal: Trauma, Illness & Healing. Avery.

*Schwartz, R. C. (1995). Internal Family Systems Therapy. Guilford Press.

#psikoloji
Narsisistik ebeveynler, kendilerini önemli ve üs Narsisistik ebeveynler, kendilerini önemli ve üstün hissetme ihtiyacı duyarlar; eleştiriye karşı aşırı duyarlıdırlar ve başkalarıyla empati kurmakta zorlanırlar. 
Bazı anneler, kendi gerçekleşmemiş hayallerini ve isteklerini çocukları üzerinden yaşamak isterler. Örneğin, kendilerini güzel ya da başarılı hissetmediklerinde çocuklarının bu eksikliği tamamlamasını ve adeta onların “intikamını” almasını bekleyebilirler. Bu nedenle çocuklarının kendi beklentilerini karşılamasını aşırı derecede önemser ve bu gerçekleşmediğinde onları yok sayar ya da düşmanca davranabilirler.

Bu tutum sonucu çocuklar, kendilerini değerli hissetmek için sürekli başkalarının onayına ve beğenisine ihtiyaç duyarlar. Benlik değerleri dışarıya bağımlıdır ve başkalarını anlamakta güçlük çekerler. Sağlıklı bir benlik saygısı için çocukların ebeveynlerini idealize edebilmesi ve ebeveynlerin çocuğun atfettiği gücü çocuklarıyla paylaşması gerekir. 
Narsisistik babalar ise genellikle kendi ihtiyaçlarını ön planda tutarak çocuklarının güçlenmesini engeller ve onlarla sağlıklı yakın ilişkiler kurulmasını zorlaştırırlar.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Kaynak: Kişilik ve Zihin - Prof. Dr. Doğan Şahin

#psikoloji #narsissist #ebeveyn
❤️‍🩹 Toplumsal travma, geniş kitlelerin ❤️‍🩹 Toplumsal travma, geniş kitlelerin fiziksel ve ruhsal güvenlik duygusunu altüst eder. Ortaya çıkan etkiler yalnızca o olayla sınırlı kalmaz, gelecek nesillerin de duygusal ve sosyal yaşamını etkileyebilir. Ancak yüzleşme, paylaşım, kolektif hafızanın inşası ve adalet arayışı, toplumsal onarımı destekler. Dayanışma kültürünü beslemek ve yıkıcı olayların tekrarlanmaması için kalıcı çözümler geliştirmek, her bir bireyin katkısıyla mümkün hâle gelir.

Toplumsal Boyutta İyileşme

* Güçlü Sosyal Destek Ağı: Travmadan etkilenen bireylerin destek hissetmesi, toplumun onarıcı gücünü artırır. Ayrıca aile, arkadaş ve komşuluk ilişkileri gibi yakın çevre alanlarının güvenilirliği ve dayanışması, ruhsal toparlanmaya olumlu katkıda bulunur.

* Açık ve Şeffaf İletişim: Toplumsal travmanın ardından yaşananları görmezden gelme veya inkar, tüm kesimlerde derin bir güvensizlik yaratır. Oysa olayların kabul edilmesi, hatırlanması ve anlatılması uzun vadede onarıcı bir etki taşır.

* Adalet ve Yüzleşme Mekanizmaları: Geniş çaplı bir felaket veya zulüm sonrası adaleti sağlayacak yolların (yargı süreçleri, hak talepleri vb.) işlemesi, toplumsal bellek ve iyileşme sürecinin merkezinde yer alır. Resmî kurumlar, sivil toplum kuruluşları ve yerel inisiyatifler bu süreçte kritik rol oynar (Paker, 2007).

* Aktif Katılım ve Dayanışma: Dayanışma faaliyetlerine katılmak, yardım kampanyalarında yer almak veya hak savunuculuğu yapmak hem toplumu hem de bireyi güçlendirir. Bu tür eylemler, çaresizlik duygusunu hafifletir ve umudu canlı tutar.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar 

Kaynaklar

Herman, J. (1992). Travma ve İyileşme. İstanbul: Literatür Yayıncılık.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık Merkezi. (2015). Psiko-Eğitim Broşürleri – 4: Toplumsal Travma Nedir?
Janoff-Bulman, R. (1992). Shattered assumptions: Towards a New Psychology of Trauma. New York: Free Press.
Paker, M. (2007). Psiko-politik Yüzleşmeler. İstanbul: Birikim Yayınları.

#psikoloji
Neden en çok sevdiğimiz insanlara kızarız? 💔

Bunun temel sebebi, kurduğumuz bağın derinliği ve bu bağla birlikte gelişen beklentilerimizdir. 

Sevdiğimiz kişiler bize en yakın ve en açık olduğumuz kişilerdir; bu nedenle, onlar tarafından görülmeyi, anlaşılmayı ve desteklenmeyi bekleriz. Bu beklentiler gerçekleşmediğinde yaşadığımız hayal kırıklığı, çoğunlukla öfke olarak dışa vurulur. 

Ayrıca, sevdiğimiz insanlar bize adeta bir ayna tutarlar. Kendimizde kabul etmekte zorlandığımız taraflarımızı onların davranışlarında gördüğümüzde iç dünyamızdaki çatışmalar tetiklenir ve bu durum öfkeye neden olabilir. 

Ancak önemli olan bu duyguyu nasıl ifade ettiğimizdir. Öfkemizi doğru şekilde ifade etmek, ilişkilerimizi güçlendirme ve sağlıklı hale getirme potansiyeline sahiptir.

Unutmayalım ki, her kızgınlık bize kendimizle ilgili önemli bir mesaj taşır. Bu mesajı okumak ve anlamlandırmak, ilişkilerimizi olduğu kadar kendimizi de geliştirmek için çok değerlidir. ❤️

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#ilişkiler #psikoloji
🍃 Duygusal olarak olgunlaşmamış kişilerle i 🍃 Duygusal olarak olgunlaşmamış kişilerle iletişimde temel prensip, duygusal kontrolü onlara bırakmamak ve kendinizden emin, sakin bir duruş sergilemektir. Böylece kendi iç huzurunuzu korur ve iletişim süreçlerinizi sağlıklı yürütürsünüz.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji #ilişkiler 

Kaynak
Gibson, L. C. (2022). Olgunlaşmamış Ebeveynlerin Açtığı Yaraları İyileştirmek.
Instagram'da Takip Et

Etiketler

Bağımlılık Bireysel psikoterapi depresyon Ebeveyn EMDR EMDR Terapisi Freud Gottman Çift Terapisi Jung Kişilik Bozuklukları narsist Online EMDR Online psikolog Psikanaliz Psikodinamik Psikoterapi Rüya travma Travma Bağı Travma Sonrası Stres Bozukluğu Travma Sonrası Tepkiler Çift Terapisi Çocukluk Travmaları çocukluk çağı travmaları İlişkiler

Son Eklenenler

  • Kuşaklararası Travma Aktarımı
  • Toksik İlişkilerde Sınır Koymak Neden Zordur
  • İnsanlar Değişir mi? Romantik İlişkilerde Değişimin Rolü
  • Uzak Mesafe İlişkisi: Bağ ve Güveni Sürdürme
  • Oversharing (Aşırı Paylaşım) Nedir ve Nasıl Başa Çıkılır?
  • Travma Terapisi: Gerçek Nedir?

Yasal Uyarı

Bu internet sitesinin içeriği ve uygulamaları, sadece bilgilendirme ve eğitim amaçlı olup, herhangi bir şekilde tıbbi öneri verme veya herhangi bir danışan sağlama amacı ile oluşturulmamıştır. Sitemizde yer alan alıntı ve görüşler açıkça belirtilmediği takdirde resmi görüşlerini yansıtmamaktadır. Yazılı izin alınmaksızın kaynak gösterilerek dahi kullanılamaz