Tuğçe Turanlar

  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • İletişim

Tuğçe Turanlar

  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • İletişim
  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • İletişim
featured_image

Bipolar Bozukluk ve Türleri

Yazar: Tuğçe Turanlar7 Mayıs 2023 Depresyon, Kişilik Bozuklukları, Travma0 Yorum

Bipolar Bozukluk Nedir

Bipolar Bozukluk belli bir düzen olmaksızın yineleyen mani, hipomani, depresyon ya da karma görünümlü duygudurum dönemleri ile karakterize, kronik seyirli, mesleki, ailesel ve sosyal alanlarda işlevsellikte belirgin bozulmaya yol açan bir duygudurum bozukluğudur.

Eskiden manik depresyon olarak adlandırılan bipolar bozukluk, duygusal çıkışlar (mani veya hipomani) ve düşüşler (depresyon) içeren aşırı ruh hali değişimlerine neden olur.

Depresyona girdiğinizde üzgün, umutsuz hissedebilir ve çoğu aktiviteye olan ilginizi kaybedebilirsiniz.

Ruh haliniz mani veya hipomani dönemine geçtiğinde, öforik (yoğun neşe), enerji dolu veya alışılmadık derecede sinirli hissedebilirsiniz.

Bu ruh hali değişimleri uykunuzu, enerjinizi, aktivite yapma isteğinizi, davranışlarınızı ve muhakeme yapma yeteneğinizi etkileyebilir.

Ruh hali değişimleri nadiren veya yılda birkaç kez meydana gelebilir.

Bipolar bozukluk ömür boyu süren hastalık olsa da ilaçlar ve psikoterapi ile ruh hali değişimlerinizi ve diğer belirtileri yönetebilirsiniz.

Manik dönemde dürtüsel olarak çalışmayı bırakabilir, ilişkinizi bitirebilir, aşırı alışveriş yapabilir veya iki saat uyuduktan sonra kendinizi iyi dinlenmiş hissedebilirsiniz.

Depresif dönemde ise yataktan kalkamayacak kadar yorgun, yalnız, işsiz ve borçlu olmaktan dolayı mutsuz olabilirsiniz.

Bipolar bozukluğu olan birçok kişinin başarılı kariyerleri, mutlu aile yaşamları ve tatmin edici ilişkileri vardır. Bipolar bozuklukla yaşamak zordur, ancak tedavi, sağlıklı başa çıkma becerileri ve sağlam bir destek sistemi ile belirtilerinizi yönetebilirsiniz.

Bazı insanlar mani ve depresyon dönemleri arasında gidip gelirler, ancak çoğu manik olduğundan daha çok depresyondadır. Mani, tanınmayacak kadar hafif olabilir. Bipolar bozukluğu olan kişiler semptomlar olmadan da uzun süreler yaşayabilirler.

Bipolar bozukluk tedavisinin temelini ilaç tedavisi oluştururken, terapi ve kendi kendine yardım stratejileri de önemli roller oynar. Düzenli egzersiz yaparak, yeterince uyuyarak, doğru beslenerek, ruh halinizi izleyerek, stresi minimumda tutarak ve kendinizi destekleyici insanlarla çevreleyerek semptomlarınızı kontrol edebilirsiniz..

DSM-IV ve DSM-IV-R’de duygudurum bozuklukları içinde yer alan Bipolar Bozukluk, 2013 yılında yayımlanan DSM-5’te bipolar ve ilişkili bozukluklar olarak ele alınmıştır.

Bipolar Bozukluğun iki yıl içinde tekrarlama oranı %60 civarındadır.

Bipolar Bozukluğun Nedenleri

Bipolar bozukluğun nedenleri tam olarak bilinmese de araştırmalar genetik faktörlerin güçlü derecede etkisi olduğunu göstermektedir. Bipolar bozukluğun ilk mani veya depresif epizodu genellikle gençlik yıllarında veya erken yetişkinlik döneminde ortaya çıkar. Semptomlar hafif ve kafa karıştırıcı olabilir. Bipolar bozukluğu olan birçok kişi gözden kaçırılır veya yanlış teşhis edilir. Bipolar bozukluk tedavi olmaksızın kötüleşme eğiliminde olduğundan, semptomların nasıl göründüğünü öğrenmek önemlidir. Sorunun farkına varmak, daha iyi hissetmenin ve hayatınızı yeniden yoluna koymanın ilk adımıdır.

Genetik etkenlerin Bipolar Bozukluk gelişiminde yaklaşık %60-80 oranında etkisinin olabileceği bulgulanmıştır.

Bipolar bozukluk, çevresel etkenlerin hastalığın ortaya çıkışını ve ilerlemesini etkileyebildiği bir psikiyatrik bozukluktur. Hastalığa yatkınlığı arttıran genetik etkenlerin olmadığı durumlarda bile, bazı olumsuz yaşam alışkanlıkları, alkol ve madde kullanımı, dışarıdan alınan bazı ilaçlar ve psikososyal etkenler hastalığın gelişmesinde ya da kötüleşmesinde önemli bir rol oynayabilir.

Bipolar bozukluk aynı zamanda enerji seviyesini, muhakeme yeteneğini, hafızayı, konsantrasyonu, iştahı, uyku düzenini, cinsel dürtüleri ve benlik saygısını da etkileyebilir. Ayrıca, bipolar bozukluk anksiyete, madde kötüye kullanımı, diyabet, kalp hastalığı, migren ve yüksek tansiyon gibi sağlık sorunlarıyla ilişkilendirilmiştir.

Hastalığın genellikle depresyon şeklinde başladığı düşünülmektedir (%50-%85). Bir dönemden sonra, bir yıl içinde nüks ihtimali %50’ye, dört yıl içinde %70’e ve beş yıl içinde %90’lara kadar çıkabilir. Depresif dönemler genellikle sinsi belirtilerle başlar, ancak manik dönemler ani bir şekilde ortaya çıkar. Depresif dönemlerin ortalama süresi 3-5 ay, manik dönemlerin ortalama süresi 2 ay ve karma dönemlerin ortalama süresi 5-12 ay arasındadır. Bu süreler kişiden kişiye değişebilir ve yayınlarda farklılıklar bulunabilir.

Bipolar bozuklukta dört ruh hali bölümü vardır: Mani, Hipomani, Depresyon ve Karma Dönem. Her epizodun kendine özgü bir dizi semptomu vardır.

Mani Belirtileri

Bipolar bozukluğun mani döneminde, yüksek enerji, yaratıcılık ve öfori duyguları yaşamak yaygındır. Bir manik dönem yaşadığınızda, hızlı ve akıcı bir şekilde konuşabilir, çok az uyuyabilir ve hiperaktif olabilirsiniz. Kendinizi yenilmez veya kaderinizde önemli biri olacakmış gibi hissedebilirsiniz.

Ancak, mani başlangıçta iyi hissettirse de kontrolden çıkma eğilimi gösterebilir. Manik dönem sırasında umursamaz bir davranış sergileyebilirsiniz; birikimlerinizle kumar oynamak, uygunsuz cinsel ilişkilerde bulunmak veya mantıksız iş yatırımları yapmak gibi davranışlara yönelebilirsiniz.

Ayrıca, öfkeli ve saldırgan olma eğilimi gösterebilirsiniz; tartışmalara yol açabilir, başkalarının planlarınıza uymadığı durumlarda saldırganlık gösterebilir ve davranışınızı eleştiren herkesi suçlayabilirsiniz. Bazı insanlar, sanrılar veya sesler duyma gibi psikotik semptomlar yaşayabilirler.

Bipolar bozukluğun manik döneminde aşağıdaki belirtiler yaygın olarak görülebilir:

  1. Alışılmadık derecede “keyifli” ve iyimser hissetmek veya aşırı sinirli olmak.
  2. Kişinin yetenekleri veya güçleri hakkında gerçekçi olmayan, gösterişli inançlar.
  3. Çok az uykuyla birlikte son derece enerjik hissetmek.
  4. Hızlı konuşma hızıyla diğerlerinin takip etmesi zor olabilir.
  5. Yarışan düşünceler; bir fikirden diğerine hızla atlamak.
  6. Dikkatin dağılması ve konsantrasyon sorunları yaşamak.
  7. Bozulmuş muhakeme ve dürtüsellik.
  8. Sonuçlarını düşünmeden pervasız hareketlerde bulunmak.
  9. Sanrılar ve halüsinasyonlar (ağır vakalarda).

Bu belirtiler, manik dönemin yoğunluğuna bağlı olarak değişebilir ve her bireyde farklılık gösterebilir. Özellikle sanrılar ve halüsinasyonlar daha ağır vakalarda ortaya çıkabilir. Bu belirtiler, bipolar bozukluğun tanı kriterlerini yansıtır ve profesyonel bir değerlendirme ile doğrulanması önemlidir.

Hipomani Belirtileri

Hipomani, daha az şiddetli bir mani durumudur. Hipomanik bir dönemde, öforik, enerjik ve üretken hissedersiniz, ancak gerçeklikle bağınızı kaybetmeden günlük yaşamınıza devam edebilirsiniz. Başkalarına, olağanüstü derecede iyi bir ruh halinde olduğunuz izlenimini verebilirsiniz. Ancak hipomani, kötü kararlarla ilişkilerinize, kariyerinize ve itibarınıza zarar verebilen sonuçlara yol açabilir. Ayrıca, hipomani genellikle tam bir mani atağına yükselir veya majör depresif bir dönemle devam eder.

Bipolar Depresyon Belirtileri

Geçmişte bipolar depresyon normal depresyonla aynı şekilde ele alınıyordu ancak giderek artan sayıda araştırma, özellikle tedavi yaklaşımları konusunda, ikisi arasında önemli farklılıklar olduğunu ortaya koymaktadır.

Bipolar depresyonu olan birçok kişiye antidepresanlar yardımcı olmaz. Aslında, antidepresanların bipolar bozukluğu kötüleştirme, mani veya hipomani ataklarını tetikleme, hızlı ruh hali döngüleri oluşturma veya diğer ruh dengeleyici ilaçlarla etkileşime girme riski taşıdığı bilinmektedir.

Benzerliklere rağmen, bipolar depresyonda bazı belirtiler normal depresyona kıyasla daha yaygın olabilir. Örneğin, sinirlilik, suçluluk duyguları, öngörülemeyen ruh hali değişimleri ve huzursuzluk gibi belirtiler bipolar depresyonda daha sık görülebilir. Ayrıca, bipolar depresyonda yavaş hareket etme, yavaş konuşma, aşırı uyuma ve kilo alma eğilimi de sıkça gözlenebilir. Ek olarak, psikotik depresyon olarak bilinen, gerçeklikle bağlantınızı kaybettiğiniz bir durumu geliştirme ve işlevsellikte ciddi zorluklar yaşama olasılığınız bipolar depresyonda daha yüksek olabilir.

Bipolar depresyonun yaygın semptomları şunları içerir:

  1. Umutsuz, üzgün veya boş hissetme
  2. Sinirlilik
  3. Zevk alamama
  4. Yorgunluk veya enerji kaybı
  5. Fiziksel ve zihinsel durgunluk
  6. İştah veya kilo değişiklikleri
  7. Uyku sorunları
  8. Konsantrasyon ve hafıza sorunları
  9. Değersizlik veya suçluluk duyguları
  10. Ölüm veya intihar düşünceleri

Bipolar depresyon belirtileri, bireyden bireye farklılık gösterebilir ve semptomların şiddeti değişebilir. Bu semptomlar, bipolar depresyonun tanı kriterlerini yansıtır ve profesyonel bir değerlendirme ile doğrulanması önemlidir. Ölüm veya intihar düşünceleri varsa, acilen bir ruh sağlığı uzmanına başvurmak önemlidir.

Karma Dönem belirtileri

Bipolar bozuklukta karma dönem, manik ve depresif belirtilerin aynı anda veya hızla birbirini takip ettiği bir durumu ifade eder. Karma dönem, bipolar bozukluğun bir alt tipidir ve mani, hipomani ve depresyon belirtilerinin bir arada bulunur.

Karma dönemdeki kişiler hem manik/hipomani belirtilerini yaşarlar (örneğin, yüksek enerji, hiperaktivite, abartılı iyimserlik), hem de depresyon belirtilerini deneyimlerler (örneğin, umutsuzluk, üzüntü, düşük enerji). Kişinin ruh hali ve enerjisi hızla değişebilir, dolayısıyla kişi bir anda coşkulu ve hareketli olabilirken bir süre sonra hüzünlü ve enerjisiz hale gelebilir.

Karma dönem, bipolar bozukluğun diğer episodlarından farklıdır, çünkü hem mani/hipomani hem de depresyon belirtilerinin bir arada bulunmasıyla karakterizedir. Bu durum, kişinin duygusal denge ve işlevsellik üzerinde olumsuz bir etkisi olabilir ve tedavi gerektirebilir. Karma dönemdeki kişiler intihar riski taşıyabilir, bu nedenle profesyonel yardım almak önemlidir.

Bipolar Bozukluk türleri

Semptomlar kişiden kişiye çok değişebildiğinden, bipolar bozukluk genellikle mani ve depresyon örüntüsü ile tanımlanan farklı türlere ayrılır.

Bipolar I Bozukluğu

Bipolar I bozukluğunda en az bir manik bölüm yaşanır. Manik bölüm, aşırı yükselmiş, hiperaktif ve aşırı enerjik bir ruh haliyle karakterizedir. Kişi manik bölümdeyken düşük bir ihtiyaç duygusu, azalmış uyku ihtiyacı, hızlı konuşma, amaçsız faaliyetlerde artış, hızlı düşünceler ve düşünceler arasında bağlantısızlık gibi belirtiler gösterebilir.

Bipolar I bozukluğunda ayrıca major depresif bölümler de yaşanabilir. Major depresif bölümde ise yoğun bir düşüş, umutsuzluk, enerji kaybı, uyku problemleri, iştah değişiklikleri, konsantrasyon güçlüğü, intihar düşünceleri gibi belirtiler görülebilir.

Bipolar I bozukluğu olan kişiler genellikle manik bölümler ve depresif bölümler arasında dalgalanmalar yaşarlar. Bu dönemler arasındaki geçişler, kişinin yaşam kalitesi ve işlevselliği üzerinde önemli bir etkiye sahip olabilir. Profesyonel yardım ve uygun tedavi, bu dalgalanmaların yönetilmesine ve kişinin daha sağlıklı bir dengeye ulaşmasına yardımcı olabilir.

Bipolar II Bozukluğu (hipomani ve depresyon)

Bipolar 2 bozukluğunda, en az bir hipomanik bölüm ve en az bir major depresif bölüm yaşanır. Hipomanik bölüm, manik bölüme benzer belirtiler gösterir, ancak daha hafif düzeydedir. Kişi hipomanik bölümde enerjik, hiperaktif, yaratıcı ve hedefe yönelik olabilir. Bununla birlikte, hipomanik bölümdeki belirtiler kişinin işlevselliğini ciddi şekilde etkilemez ve psikotik özellikler içermez.

Major depresif bölümde ise yoğun bir düşüş, umutsuzluk, enerji kaybı, uyku problemleri, iştah değişiklikleri, konsantrasyon güçlüğü, intihar düşünceleri gibi belirtiler görülür. Bu depresif bölüm bipolar 2 bozuklukta daha belirgin ve daha uzun süreli olabilir.

Bipolar 2 bozuklukta kişi genellikle hipomanik bölümler ve major depresif bölümler arasında dalgalanmalar yaşar. Hipomanik bölümler daha sık görülürken, manik bölümler tipik olarak yaşanmaz. Bu dalgalanmalar, kişinin yaşam kalitesi ve işlevselliği üzerinde önemli bir etkiye sahip olabilir. Doğru tanı ve uygun tedavi, bu dönemlerin yönetilmesine ve kişinin daha sağlıklı bir dengeye ulaşmasına yardımcı olabilir.

Bipolar 1 bozukluk ve bipolar 2 bozukluk arasındaki temel fark; yaşanan manik bölümlerin şiddeti ve süresidir.

Bipolar 1 Bozukluk

Bipolar 1 bozukluk, en az bir manik dönemin yaşanmasıyla karakterizedir. Manik dönem, aşırı yükselmiş, hiperaktif ve aşırı enerjik bir ruh haliyle kendini gösterir. Kişi manik dönemdeyken azalmış uyku ihtiyacı, hedefsiz faaliyetlerde artış, hızlanmış konuşma, hızlı düşünceler ve düşünceler arasında bağlantısızlık gibi belirtiler sergileyebilir. Manik dönemler genellikle ciddi işlevsellik bozukluğuna ve bazen hastanede tedavi gerektirebilecek durumlara yol açabilir.

Bipolar 2 Bozukluk

Bipolar 2 bozukluk ise en az bir hipomanik dönem ve en az bir major depresif dönemle karakterizedir. Hipomanik dönem, manik döneme benzer belirtiler gösterir, ancak daha hafif düzeydedir. Kişi hipomanik dönemde enerjik, hiperaktif, yaratıcı ve hedefe yönelik olabilir. Major depresif dönemde ise yoğun bir düşüş, umutsuzluk, enerji kaybı, uyku problemleri, iştah değişiklikleri, konsantrasyon güçlüğü, intihar düşünceleri gibi belirtiler görülür. Bipolar 2 bozuklukta manik bölümler nadiren veya hiç yaşanmazken, hipomanik bölümler daha sık görülür.

Her iki bozukluk da önemli sağlık sorunlarına yol açabilir ve uygun tedavi ve destek önemlidir. Doğru tanı, uygun tedavi planı ve düzenli takip, bu bozuklukların yönetilmesine ve kişinin yaşam kalitesini iyileştirmesine yardımcı olabilir.

Bipolar 1 bozukluk genellikle daha yoğun tedavi gerektirebilir ve hastalar genellikle bazı antipsikotik ilaçlar kullanabilir. Bipolar 2 bozukluk ise genellikle antidepresanlar ve duygudurum dengeleyici ilaçlar kullanılarak tedavi edilebilir.

Özet olarak, bipolar 1 bozuklukta en az bir manik bölüm yaşanırken, bipolar 2 bozuklukta en az bir hipomanik bölüm ve bir major depresif bölüm yaşanır. Manik bölümlerin şiddeti ve süresi, bu iki bozukluğu ayıran önemli bir farktır.

Siklotimi (hipomani ve hafif depresyon)

Siklotimi, döngüsel ruh hali değişimlerinden oluşan daha hafif bir bipolar bozukluk türüdür. Semptomlar tamamen gelişmiş mani veya depresyondan daha az şiddetlidir.

Siklotimi, bipolar 1 veya bipolar 2 bozukluk kadar şiddetli manik veya depresif bölümleri içermez, ancak daha hafif düzeyde hipomanik ve depresif dönemlerin tekrarlayıcı olmasıyla karakterizedir.

Siklotimi belirtileri genellikle daha hafif düzeydedir ve kişinin işlevselliğini ciddi şekilde etkilemeyebilir. Ancak, tekrarlayıcı hipomanik ve depresif dönemler yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir ve kişinin günlük yaşam aktivitelerini zorlaştırabilir. Siklotimi tanısı koymak için belirtilerin en az 2 yıl boyunca sürekli olarak devam etmesi gerekmektedir. Bu süre boyunca belirtiler kesintisiz olarak ortaya çıkmalı ve birkaç ay boyunca normale dönmemelidir.

Belirtilmemiş veya diğer türler

Başka bir kategoriye uymayan semptomlar yaşarsanız veya bunlar madde bağımlılığı gibi başka bir tıbbi durumdan kaynaklanırsa, doktorunuz tanımlanmamış bipolar bozukluk teşhisi koyabilir.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Kaynaklar

Fagiolini A , Coluccia A, Maina G, Forgione RN, Goracci A, Cuomo A. Diagnosis, Epidemiology and Management of Mixed States in Bipolar Disorder. CNS Drugs. 2015;29(9):725-40.

Maj M, Akiskal HS, Lopez-Ibor JJ, Sartorius N. Bipolar Disorders. West Sussex, UK, Wiley, 2002.

Patel NC, DelBello MP, Keck PE, Strakowski SM. Pheneomenology associated with age at onset in patients with bipolar disorder at their first psychiatric hospitalization. Bipolar Disord 2006; 8: 91-4.

Stringaris A, Youngstrom E. Unpacking the differences in US/UK rates of clinical diagnoses of early-onset bipolar disorder. Am Acad Child Adolesc Psychiatry. 2014 Jun;53(6):609-11.

Sayın A, Aslan S. Duygudurum bozuklukları ile huy, karakter ve kişilik ilişkisi. Turk Psikiyatri Derg. 2005; 16:276-83.

Güleç C, Köroğlu E. Psikiyatri Temel Kitabı. 2. Baskı, Hekimler Yayın Birliği, Ankara: Medico Graphics Matbaası, 2007.

Suominen K, Mantere O, Valtonen H, Arvilommi P, Leppamaki S, Paunio T, Isometsa E. Early age onset of bipolar disordder is associated with more severe clinical features but delayed treatment seeking. Bipolar Disord 2007; 9: 698-705. 54.

Mandelli L, Souery D, Bartova L, Kasper S, Montgomery S, Zohar J, et al..Bipolar II disorder as a risk factor for postpartum depression.J Affect Disord 2016; 204:54-8.

van der Voort TY, Seldenrijk A, van Meijel B, Goossens PJ, Beekman AT, Penninx BW, Kupka RW. Functional versus syndromal recovery in patients with major depressive disorder and bipolar disorderJ Clin Psychiatry 2015;76(6):e809-14. 56.

Schaffer A, Isometsä ET, Tondo L, Moreno DH, Sinyor M, Kessing LV, Turecki G, et al. Epidemiology, neurobiology and pharmacological interventions related to suicide deaths and suicide attempts in bipolar disorder. Aust N Z J Psychiatry 2015;49:785- 802.

Mandelli L, Souery D, Bartova L, Kasper S, Montgomery S, Zohar J, et al..Bipolar II disorder as a risk factor for postpartum depression.J Affect Disord 2016; 204:54-8.

van der Voort ve ark. (2015) yaptığı bir çalışmaya göre hastaların yalnızca %24’ü tam iyileşme gösterebilmektedir (55).

van der Voort TY, Seldenrijk A, van Meijel B, Goossens PJ, Beekman AT, Penninx BW, Kupka RW. Functional versus syndromal recovery in patients with major depressive disorder and bipolar disorderJ Clin Psychiatry 2015;76(6):e809-14

Devamı
featured_image

Öfke Nasıl Yönetilir

Yazar: Tuğçe Turanlar2 Mayıs 2023 Öfke Yönetimi0 Yorum

Öfke, insanların hissettiği en temel duygulardan biridir. Bu duygu genellikle stres, hayal kırıklığı ve rahatsızlık hisleriyle karakterizedir. Herkes zaman zaman öfke hisseder ve bu normal bir tepkidir.

Market kasası sırasında önünüze geçen biri yüzünden öfkelenebilirsiniz. Duygusal olarak incindiğinizde, tehdit edildiğinizde, canınız acıdığında veya bir çatışma içinde olduğunuzda da öfkeli hissedebilirsiniz.

Bazı insanlar öfkeyi aniden, şiddetli bir şekilde yaşar. Bunu kontrol edemez veya tetikleyicileri belirleyemezler. Eğer sık ve yoğun öfke patlamaları yaşıyorsanız; bu durum size veya çevrenizdeki insanlara fiziksel ve duygusal zarar veriyorsa, öfkenizle başa çıkmak için profesyonel yardıma ihtiyacınız olabilir.

Öfke patlamaları mental ve fiziksel sağlığa zarar verir. Stres hormonlarının uzun süre salınması, beynin karar verme ve kısa süreli hafıza bölümlerine olumsuz etki eder, bağışıklık sistemini zayıflatır. Bu nedenle, öfke yönetimi önemlidir.

Bazen öfkeyi, diğer başa çıkmak istemediğimiz duyguların yerine kullanırız. Örneğin; duygusal acı, korku, yalnızlık veya kayıp. Bu durumlarda, öfke ikincil bir duygu haline gelir.

Öfkenin, birçok canlının hayatta kalma mücadelesinde önemli bir rolü vardır. Öfke, kişiyi tehdit altında hissettiği durumlarda uyararak, savunma veya kaçma tepkisi vermesine yardımcı olur.

Ancak, sürekli ve yoğun öfke duygusu sağlık üzerinde olumsuz etkilere neden olur.

Öfkenin Sağlık Üzerindeki Etkileri

İlişki sorunları: Kontrolsüz öfke, ilişkilerde sorunlara neden olabilir. Boşanma, ayrılık veya aile içi şiddet gibi ciddi sonuçlara yol açabilir.

Depresyon: Kronik öfke, depresyona yol açabilir ve kişinin yaşam kalitesini düşürebilir.

Anksiyete bozuklukları: Öfke kontrol edilemediğinde anksiyete bozukluklarına neden olabilir.

Stres: Kontrolsüz öfke, stres seviyelerini artırabilir.

Bipolar bozukluk: Araştırmalar, aşırı öfkenin bipolar bozukluğu olan kişilerdeki manik atakları tetikleyebileceğini göstermektedir.

Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB): Bazı çalışmalar, kontrolsüz öfkenin OKB semptomlarının ortaya çıkmasına neden olabileceğini göstermektedir.

Borderline Kişilik Bozukluğu: Kontrolsüz öfke, Borderline Kişilik Bozukluğu olan kişilerdeki özelliklerin bir parçası olabilir ve kişinin sosyal ilişkilerini ve işlevselliğini olumsuz etkileyebilir.

Alkol veya Madde Bağımlılığı: Kontrolsüz öfke, alkol veya madde bağımlılığına yol açabilir ve bu bozuklukların semptomlarını şiddetlendirebilir.

Öfke Nasıl Yönetilir

Öfke Yönetimi

İnsanlar öfke ve diğer olumsuz duyguları yönetmekte zorlanabilirler. Öfkeyi kontrolsüzce serbest bırakmak öfkenin beslenmesine neden olur. En iyi yol öfkenin nedenlerini, tetikleyicilerini ve sonuçlarını anlayıp onu yönetme yeteneğini geliştirmektir.

Öfkenizi Tanıyın

Öfke kontrolünün ilk adımı, öfkenin nasıl bir şey olduğunu ve ne zaman ortaya çıktığını anlamaktır. Kendinizi öfkeli hissetmeye başladığınızda bu duygunun farkında olun ve öfkenizin nasıl bir davranışa yol açabileceğini gözlemleyin.

Ara verin

Kendinizi öfkeli hissettiğinizde, bulunduğunuz yerden uzaklaşın ve derin bir nefes alıp yavaş yavaş verin. Bu sizi sakinleştirir.

Kaynağı belirleyin

Öfkenizin kaynağını belirlemeye çalışın. Söylenen veya yapılan bir şeyden dolayı mı öfkelisiniz? Yoksa stres veya yorgunluk gibi başka bir şeyden mi kaynaklanıyor? Öfkenizin kaynağını bilmek, onu ele almanıza yardımcı olur. Açığa çıkan öfkenin altında yatan başka bir duygu olabilir. Korku veya yalnızlık gibi. Belki de aklınıza gelen hoş olmayan bir düşüncedir.

Tetikleyicilerden Kaçının

Hızlı bir şekilde öfkeleniyorsanız, tetikleyicilerinizi belirlemeye ve önlemeye çalışmak faydalı olabilir. Aynı kişiyle veya aynı konu hakkında konuştuğunuzda sıklıkla öfkeleniyorsanız, öfkelerinizi daha iyi kontrol etmeyi öğrenene kadar o kişiden veya o konudan kaçınmak adımlarınızdan biri olabilir.

Rahatlama tekniklerini uygulayın

Meditasyon veya yoga gibi rahatlama teknikleri, öfkenizi yönetmenize ve stresi azaltmanıza yardımcı olur.

Meditasyon, insanların duygularını kontrol etmelerine yardımcı olan çok faydalı bir yöntemdir.

Olumlu İfadeler Kullanın

Olumsuz düşünceler ve duygular, öfkenizin şiddetini artırabilir. Olumlu ifadeler kullanarak öfkenizi azaltabilirsiniz. Kendinize “sakinim” veya “kontrolü elimde tutuyorum” gibi şeyler söyleyin.

Kendinizi açıkça ifade edin

Patlayıp savunmaya geçmek yerine, öfkenizi yaratan kişi veya kişilerle açıkça iletişim kurun. Duygularınızı sakin ve saygılı bir şekilde ifade edin.

Destek arayın

Güvendiğiniz bir arkadaş veya aile üyesiyle konuşmak veya profesyonel yardım almak, duygusal destek sağlayabilir ve öfkenizi daha etkili bir şekilde yönetmenize yardımcı olur.

Kendinize bakın

Egzersiz yapmak, iyi beslenmek ve yeterince dinlenmek, stresi yönetmenize destek olur ve öfkenin birikmesini engeller.

Egzersiz, sadece fiziksel sağlığınız için değil, aynı zamanda zihinsel sağlığınız için de faydalıdır. Ayrıca, öfke gibi duyguları yararlı ve üretken bir şekilde kanalize etmenin bir yoludur. Öfkeli olduğunuzda hızlı bir koşu veya yüzme, duyguyu etkisiz hale getirmenize yardımcı olabilir.

Uyku düzenine dikkat edin

Uyku yoksunluğu öfke patlamalarını kontrol etmeyi zorlaştırır. Bu nedenle, düzenli ve yeterli uyku alarak kendinizi tetikleyicilerden koruyabilirsiniz.

Farklı perspektifleri göz önünde bulundurun

Kendinize, öfkelendiren yorumunuzu desteklemek için hangi kanıtlara sahip olduğunuzu sorun. Alternatif yorumları düşünün ve farklı perspektifleri göz önünde bulundurun.

Liste Hazırlayın

Öfkelendiğiniz düşüncelerinizi bir liste haline getirin ve her birinin yanına gerçekle ilgisi olan bir açıklama yazın. Bu egzersizi düşüncelerinizi fark ettiğiniz anda yapmaya çalışın.

Örneğin, “Hakan bugün işte benimle konuşmadığına göre, muhtemelen benden hoşlanmıyor” yerine “Hakan bugün işte benimle konuşmadı ama bunun gerçek nedenini bilmiyorum. Belki kötü bir ruh hali vardı. Belki de bir şey oldu.”

İmajinasyon Tekniğini Kullanın

Öfke yükseldiğinde, mutlu bir sahneyi zihninize getirin.

Öfke Davranışlarınızı Tanımlayın

Öfkelendiğiniz düşüncelerinizi listelemenin yanı sıra, kapıları çarpmak veya sesinizi yükseltmek gibi öfkenizi yansıtan davranışlarınızı da belirlemek önemlidir. Daha sonra, sakinleşmek için derin bir nefes almak gibi sağlıklı bir şekilde hareket etmenin farklı yollarını listeleyin. Bir dahaki sefere öfkelendiğinizi hissettiğinizde, bunları uygulamaya çalışın.

Ayrıca, “Bu beni neden öfkelendirdi?” veya “Buna öfkelenmeye değer mi?” gibi düşünerek, “Sinirlenmek işime yaramayacak”, “Haklı olarak üzgün / rahatsız / hayal kırıklığına uğradım ama bu durumu kontrol altında tutabilirim” gibi olumlu öz konuşma yapmayı deneyin.

Profesyonel Yardım Alın

Öfke sorununuz çok yoğun ve engelleyici bir hal almışsa, bir terapistle görüşmek yardımcı olabilir. Terapist, öfkenizin kök nedenlerini belirlemenize ve daha etkili stratejiler geliştirmenize yardımcı olabilir.

İletişim sırasında yanlış anlamaları önlemek için şu yöntemleri kullanabilirsiniz

İlk aklınıza gelen şeyi söylemek veya hemen sonuç çıkarmak yerine, diğer kişiyi dinleyin. Eleştirel veya savunmacı bir tavrı varsa, karşı saldırıya geçmeyip neden böyle hissettiğini anlamaya çalışın.

Açık ve anlaşılır bir dil kullanarak iletişim kurmak ve karşı tarafın da söylediklerini anladığınızdan emin olmak önemlidir.

Bu yöntemler, karşınızdaki kişiyle sağlıklı bir iletişim kurmanıza ve yanlış anlamaları önlemenize yardımcı olabilir.

Unutmayın, öfke doğal bir duygudur ve bazen öfkeli hissetmek normaldir. Öfkeyi sağlıklı bir şekilde yönetmek, hayatınıza ve ilişkilerinize olumsuz etki etmesini önler.

“Herkes öfkelenebilir. Bu kolaydır. Ne var ki; doğru insana, doğru derecede, doğru zamanda, doğru maksatla ve doğru biçimde öfkelenmek… İşte bu zordur” (ARİSTO, İ.Ö. 384-322).

 

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Öfke Nedir, Neden Olur ve Nasıl Yönetilir?

Kaynaklar

Beck, R., & Fernandez, E. (1998). Cognitive-behavioral therapy in the treatment of anger: A meta-analysis. Cognitive therapy and research, 22(1), 63-74.

Henwood, K. S., Chou, S., & Browne, K. D. (2015). A systematic review and meta-analysis on the effectiveness of CBT informed anger management. Aggression and violent behavior, 25, 280-292.

Manfredi, P., & Taglietti, C. (2022). A psychodynamic contribution to the understanding of anger-The importance of diagnosis before treatment. Research in Psychotherapy: Psychopathology, Process and Outcome, 25(2).

Devamı
featured_image

Borderline Kişilik Bozukluğu Tanı Kriterleri

Yazar: Tuğçe Turanlar19 Ocak 2023 Çocuk istismarı ve İhmali, Depresyon, Kişilik Bozuklukları, Travma0 Yorum

Borderline Kişilik Bozukluğu Tanı Kriterleri DSM-5

Borderline  (Sınırda) Kişilik Bozukluğu  Amerikan Psikiyatri Birliği (APA, 2013) DSM-5’de Borderline Kişilik Bozukluğunu şöyle tanımlanmıştır:

Aşağıdakilerden beşi (ya da daha çoğu) ile belirli, erken erişkinlikte başlayan ve değişik bağlamlarda ortaya çıkan, kişilerarası ilişkilerde, benlik algısında ve duygulanımda tutarsızlık ve belirgin dürtüsellik ile giden yaygın bir örüntü:

1. Gerçek ya da imgesel bir ayrılıp gidilmeden (terk edilmeden) kaçınmak için çılgınca çaba gösterme.

Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğu olan kişiler terk edilmekten, yalnız kalmaktan korkarlar. İhmal edildiklerini düşündüklerinde yoğun bir öfke hissederler.

Sevdikleri kişinin hafta sonu başkalarıyla plan yapması bile bu korkularını tetikleyebilir. Bu durumu engellemek için tartışma çıkarabilir, ağlayabilir, yalvarabilir ya da kendilerinden tamamen uzaklaştırabilirler.

 2. Gözünde aşırı büyütme (göklere çıkarma) ve yerin dibine sokma uçları arasında gelip giden, tutarsız ve gergin kişilerarası ilişkiler örüntüsü.

BKB olan kişiler, arkadaşları, aile üyeleri ve romantik partnerleriyle kaotik ve istikrarsız bir ilişki sürdürürler. İlişki içinde oldukları kişiyi idealize etmekten hızla değersizleştirmeye geçiş yapabilirler. Göklere çıkardıkları gibi yerin dibine de sokabilirler. Sonra bundan pişman olup yine aynı döngüye girebilirler. Görüşleri aniden değiştiği için sağlıklı ilişki sürdüremezler. İlişki içinde oldukları kişi hakkındaki görüşleri ya siyahtır ya da beyaz. Ortası yoktur.

3. Kimlik karmaşası: Belirgin ve sürekli, tutarsız bir benlik algısı ya da kendilik duyumu.

BKB olan kişilerin, hayattan ne istediği ve kendi hakkındaki düşünceleri net değildir. Belirsiz bir benlik imajları vardır. Kararsızdırlar. Bazen kendileri hakkında iyi, bazense kötü hissederler. Bu nedenle iş, arkadaş ortamı, romantik partner, hedef ve değerleri sık değiştirirler.

4. Kendine kötülüğü dokunabilecek en az iki alanda dürtüsellik (örn. para harcama, cinsellik, madde kötüye kullanımı, güvensiz araba kullanma, tıkanırcasına yeme).

Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğu olan kişilerin dürtüsel ve kendine zarar verici davranışları olabilir. Özellikle üzgün hissettiklerinde ödeyemeyecekleri bir parayı harcayabilir, aşırı yemek yiyebilir, hırsızlık yapabilir, dikkatsizce araba kullanabilir, güvensiz seks yapabilir, madde veya alkolü aşırı kullanabilir.

5. Yenileyici intihar davranışları, girişimleri ya da göz korkutmaları ya da kendine kıyım davranışları.

Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğu olan kişilerde intihar ve kendine kasıtlı zarar verme davranışları yaygındır. Bu davranışları ilişkide oldukları kişileri tehdit etmek ya da intihar düşünceleri olduğu için gösterebilirler. Genellikle sevilen kişi tarafından reddedilme, terk edilme veya hayal kırıklığına uğramış olma ile tetiklenir.

6. Duygudurumda belirgin bir tepkiselliğin olmasına bağlı olarak duygulanımda tutarsızlık (örn. yoğun dönemsel disfori, kolay kızma ya da genellikle birkaç saat, ancak seyrek olarak birkaç günden daha uzun süren bunaltı).

Tutarsız duygular ve ruh halleri BKB olan kişilerde oldukça yaygındır. Mutlu hissederken bir anda umutsuzluğa kapılabilirler. Bu hisler oldukça yoğundur ama hızlı bir şekilde geçer.

7. Süreğen bir boşluk duygusu

BKB’si olan birçok kişi “boş”, üzgün ve hayattan tatmin olamamış hisseder.

8. Uygunsuz, yoğun bir öfke ya da öfkesini denetlemekte güçlük çekme (örn. sık sık kızgınlık gösterme, sürekli öfkeli olma, sık sık kavgaya karışma).

Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğu olan kişiler yoğun öfke hisleriyle başa çıkmakta zorluk yaşar ve bu öfkeyi dışa ya da içe yöneltirler. Sonrasında da utanç ve suçluluk duygusu gelir.

9. Zorlanmayla ilintili, gelip geçici kuşkucu düşünceler ya da ağır çözülme belirtileri.

Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğu olan kişiler, diğerleri hakkında şüpheli düşüncelere kapılırlar. Stres altındayken gerçekle bağlantılarını koparıp kendilerini boşlukta ve bedenlerinim dışındaymış gibi hissedebilirler. Dissosiyatif dönemler, paranoid düşünceler, terk edilme korkusu ile tetiklenebilir. Bu semptomlar geçicidir ve ayrı bir bozukluk olarak değerlendirilecek kadar şiddetli değildir.

Bu semptomların şiddeti, sıklığı ve süresi kişiye göre farklılık göstermektedir.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

“Borderline Annenin Çocuğu Olmak” bölümü için Seans Odası Sakinleri (S.O.S.) Podcast Serisinin üçüncü bölümünü aşağıdaki bağlantıya tıklayarak dinleyebilirsiniz.

Seans Odası Sakinleri (S.O.S.) Spotify Podcast

Seans Odası Sakinleri (S.O.S.) Apple Podcast

Seans Odası Sakinleri (S.O.S.) Youtube

Borderline Kişilik Bozukluğu Tanı Kriterleri DSM-5

KAYNAKLAR

Borderline Personality Disorders and DSM-5

Devamı
featured_image

Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğu

Yazar: Tuğçe Turanlar17 Ocak 2023 Bağımlılık, Çocuk istismarı ve İhmali, Depresyon, İlişkiler, Kişilik Bozuklukları, Travma0 Yorum

Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğu olan kişiler:

Yoğun ruh hali değişimleri ve kendilerini nasıl gördükleri konusunda belirsizlik yaşarlar.

Başkalarına karşı duyguları hızla değişebilir ve aşırı yakınlıktan tamamen uzaklaşmaya dönüşebilir. Bu değişen duygular, istikrarsız ilişkilere ve duygusal acılara yol açabilir.

Olayları tamamen iyi ya da kötü olarak iki ayrı uçta görme eğilimleri vardır.

İlgi alanları ve değerleri hızla değişebilir.

Düşüncesizce hareket edebilirler.

Yoğun bir terk edilme korkusu yaşarlar.

Terk edilmekten korktukları için, ilişkiyi kendileri bitirebilir ya da bitmemesi için aşırı çaba gösterebilirler.

Duygularını, özellikle de öfkelerini kontrol etmekte zorlanırlar. Bu yüzden de ilişkilerini sağlıklı biçimde sürdüremezler.

Hızlı bir şekilde ilişkiye başlayıp aynı hızla bu ilişkiyi bitirebilirler.

Sosyal ve aile ilişkilerinde de yoğun ve istikrarsız bir ilişki modeli sürdürürler.

Güvenli olmayan seks, madde bağımlılığı, dikkatsiz araba kullanımı, aşırı yemek yeme, limitsizce para harcama gibi tehlikeli ve dürtüsel davranışlar gösterebilirler.

Tekrarlı olarak intihara teşebbüs davranışları veya tehditler gösterebilirler.

Birkaç saatten birkaç güne kadar süren aralıklarla yoğun ve oldukça değişken ruh halleri gösterebilirler.

Yoğun bir boşluk duygusu hissedebilirler.

Kendi bedenini ve davranışlarını dışarıdan izledikleri bir ayrışma hissi yaşayabilirler. (Kendinden kopma gibi.)

Semptomların şiddeti, sıklığı ve süresi kişiye ve hastalığına bağlı olarak değişebilir.

Bu davranışlar, çoğunlukla ruh halinin veya enerjinin yükseldiği zamanlarda ortaya çıkıyorsa, Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğunun değil Duygudurum Bozukluğunun belirtileri olabilir.

Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğu ne kadar yaygındır?

Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğunun toplumda görülme sıklığı yaklaşık %5.9’dur ve klinik uygulamada karşılaşılan en yaygın kişilik bozuklukları arasında yer almaktadır (Grant ve ark.,2008).

Birçok araştırmada, Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğu hastalarının %75’inin 35-40 yaşına kadar normal işleyişe yaklaştığı, %90’nın da 50 yaşına kadar iyileştiği görülmüştür.

Risk faktörleri – Nedenleri

Borderline kişilik bozukluğunun gelişmesindeki etkenler:

Biyolojik nedenler

Birinci dereceden akrabalarda psikiyatrik bozuklukların bulunması (kaygı bozuklukları, depresyon ve intihar eğilimleri)

Çocukluk döneminde cinsel, fiziksel, duygusal istismar ve ihmal

Çocukluk döneminde terk edilme gibi travmatik yaşantıların bulunması

Yanlış ebeveyn tutumları ve bakım verenlerin yeterli desteği sağlayamaması

Aile İçi şiddet

Borderline Kişilik Bozukluğu ile eştanı alan diğer bozukluklar:

Depresyon

Duygudurum bozuklukları

Anksiyete bozuklukları

Alkol ve Madde kullanım bozukluğu

Yeme bozuklukları

Dikkat eksikliği/hiperaktivite bozukluğu (DEHB)

Bipolar bozukluk

Somatoform bozukluklar

Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğu başarılı bir şekilde tedavi edildiğinde, diğer bozukluklar da genellikle iyileşir. Ancak tersi her zaman doğru değildir. Örneğin, depresyon semptomlarını başarılı bir şekilde tedavi edebilir ve yine de Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğu ile mücadele edebilirsiniz.

Borderline Kişilik Bozukluğu Tanı Kriterleri DSM-5

Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğu ile ilgili çok çeşitli tanımlamalar olmasıyla birlikte Amerikan Psikiyatri Birliği (APA, 2013) DSM 5’de Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğunu şöyle tanımlanmıştır. Aşağıdakilerden beşi (ya da daha çoğu) ile belirli, erken erişkinlikte başlayan ve değişik bağlamlarda ortaya çıkan, kişilerarası ilişkilerde, benlik algısında ve duygulanımda tutarsızlık ve belirgin dürtüsellik ile giden yaygın bir örüntü:

  1. Gerçek ya da imgesel bir ayrılıp gidilmeden (terk edilmeden) kaçınmak için çılgınca çaba gösterme.
  2. Gözünde aşırı büyütme (göklere çıkarma) ve yerin dibine sokma uçları arasında gelip giden, tutarsız ve gergin kişilerarası ilişkiler örüntüsü.
  3. Kimlik karmaşası: Belirgin ve sürekli, tutarsız bir benlik algısı ya da kendilik duyumu.
  4. Kendine kötülüğü dokunabilecek en az iki alanda dürtüsellik (örn. para harcama, cinsellik, madde kötüye kullanımı, güvensiz araba kullanma, tıkanırcasına yeme).
  5. Yenileyici intihar davranışları, girişimleri ya da göz korkutmaları ya da kendine kıyım davranışları.
  6. Duygudurumda belirgin bir tepkiselliğin olmasına bağlı olarak duygulanımda tutarsızlık (örn. yoğun dönemsel disfori, kolay kızma ya da genellikle birkaç saat, ancak seyrek olarak birkaç günden daha uzun süren bunaltı).
  7. Süreğen bir boşluk duygusu.
  8. Uygunsuz, yoğun bir öfke ya da öfkesini denetlemekte güçlük çekme (örn. sık sık kızgınlık gösterme, sürekli öfkeli olma, sık sık kavgaya karışma).
  9. Zorlanmayla ilintili, gelip geçici kuşkucu düşünceler ya da ağır çözülme belirtileri

Borderline Kişilik Bozukluğunun belirti ve semptomları genellikle ergenlik yıllarınının sonlarında veya erken yetişkinlik döneminde ortaya çıkar. Rahatsız edici bir olay, stresli bir deneyim, semptomları tetikleyebilir veya daha da kötüleştirebilir.

Semptomlar genellikle zamanla azalır veya tamamen kaybolur. Doğru tedavi ile Borderline Kişilik Bozukluğu olan birçok kişi semptomlarını yönetmeyi ve yaşam kalitesini iyileştirmeyi öğrenebilir.

Tedavi

Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğu tedavisinde, Diyalektik Davranış Terapisi, Aktarım Odaklı Psikodinamik Psikoterapi, Şema Terapi, Kognitif Analitik Terapi kullanılabilir.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar 

KAYNAKLAR

https://my.clevelandclinic.org/health/diseases/9762-borderline-personality-disorder-bpd

https://www.nimh.nih.gov/health/topics/borderline-personality-disorder

Biskin, R. S., & Paris, J. (2012). Diagnosing borderline personality disorder. Cmaj, 184(16), 1789-1794.

Grant, B. F., Chou, S. P., Goldstein, R. B., Huang, B., Stinson, F. S., Saha, T. D., … & Ruan, W. J. (2008). Prevalence, correlates, disability, and comorbidity of DSM-IV borderline personality disorder: results from the Wave 2 National Epidemiologic Survey on Alcohol and Related Conditions. Journal of clinical psychiatry, 69(4), 533.

Ateşçi, F. Ç., Kuloğlu, M., Tezcan, E., & Yıldız, M. (2002). İntihar girişimi olan bireylerde birinci ve ikinci eksen tanıları. Klinik Psikiyatri, 5(1), 22-7.

Devamı
featured_image

EMDR Terapisi Nedir

Yazar: Tuğçe Turanlar28 Aralık 2022 EMDR Terapisi, Psikoterapiler0 Yorum

“EMDR Terapisi, danışanın rahatsızlık veren geçmiş yaşantısının, bugüne etki etmeyecek hale getirilmesine yardımcı olur.”

EMDR  – Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme

EMDR, Shapiro’nun 1987 yılında spontane göz  hareketlerinin,  olumsuz  ve  rahatsız  edici  düşüncelerin  yoğunluğunu  azalttığını  keşfetmesiyle geliştirilen bir psikoterapi yaklaşımıdır.

Travmatik anı, duygu ve beden duyumu ile işlenmemiş bir şekilde fizyolojik olarak depolanır. İşlenmemiş bu anı, tetikleyici bir olay karşısında olumsuz duygular ve düşüncelerle kendini göstermeye devam eder.

“Yaşanan bir olay, bir kişide travma sonrası stres bozukluğuna neden olurken, diğer bir kişide aynı etkiye neden olmamaktadır. Bunun sebebi genetik farklılıklarımızdır.”

Emdr danışanlarının birçoğu ilk seanstan itibaren kendilerine rahatsızlık veren görüntülerin eskisi kadar canlı olmadığını söyler. Beden duyumları rahatlar ve olumsuz duyguları azalır. Artık eskisi kadar rahatsız hissetmezler. Travmatik anının anlamı değişmiştir.

Adaptif Doğal İçsel Bilgi İşleme Sistemi

Tüm insalarda var olduğu düşünülen adaptif doğal içsel bilgi işleme sistemi, olumsuz yaşantı anılarını işleyerek belleğe dahil eder. Bu içsel bilgi sistemi engellendiğinde, olumsuz yaşantı anıları uygun bir şekilde işlenmeyerek, kendi nöral ağları içerisinde saklanır ve kendi zamanı içinde donar. Bu nedenle işlevsel bilgileri barındıran diğer hafıza ağıyla bağlantı kurulamadığı için psikopatoloji ortaya çıkar (Shapiro, 2016).    

EMDR terapisinin hedefi, doğal içsel bilgi işleme sisteminin etkinleştirilmesiyle, işlevsel olmayan biçimde saklanmış deneyimlere ve anılara ulaşarak onları adaptif bir şekilde yeniden dönüştürüp psikolojik semptomların azaltılmasını/ortadan kaldırılmasını sağlamaktır (Shapiro ve Laliotis, 2011).

“İki yönlü göz hareketi veya beynin her iki hemisferini de  uyaran diğer iki yönlü uyarımlar, anıyla ilgili görüntülerin canlılığının kaybolmasına neden olur.”

EMDR süreci; olumsuz duyguların yerine olumlu duyguların geldiği, bedensel duyum/davranışların değiştiği, tüm bunların sonucunda da yeni bir benlik algısı ve içgörünün ortaya çıktığı karmaşık bir süreç olarak görülür (Shapiro, 2007).

Travma, hiç yaşanmamış hale getirilemez ya da tamamen silinemez. Sadece acı veren rahatsızlık ortadan kalkar ve bu rahatsızlığa karşı duyarsızlık gelişir. Yaşananlar daha sağlıklı bir şekilde değerlendirilir.

“EMDR, Limbik Sistem ve Amigdala’ya etki eder.”

EMDR’da bulunan ögeler:

 

1- Resim (İmge)

EMDR işlemi sırasında, danışandan rahatsız edici bir olay ya da anıyı düşünmesi ve olayı en iyi şekilde temsil eden, olayın en rahatsız edici kısmına ilişkin bir resme odaklanması istenir. Bu imgenin net olması önemlidir.

2- Olumsuz Biliş

Travmatik yaşantılar, bireylerde kendileriyle ilgili olumsuz inanışlara sebep olabilir.

EMDR’da, danışandan  belirttiği imge ile birlikte, kendisiyle ilgili olumsuz bir bilişi “ben cümlesi” ile ifade etmesi istenir.

Eğer danışan olumsuz bilişi belirleyemiyorsa, terapist olumsuz biliş örneklerini danışana liste şeklinde sunar ve danışandan birini seçmesini ister.

3- Olumlu Biliş

Olumlu biliş,  danışanın kendisi ile ilgili hissetmeyi arzuladığı olumlu inançtır. Olumsuz bilişin tam tersidir. Şimdi geçerli değildir ancak travmatik yaşantı kişi üzerindeki etkisini yitirdiğinde olumlu inanç geçerli olacaktır.

“Hedeflenen olumlu inancın “İnanç Geçerlik Ölçeği” üzerinden 1-7 arasında derecelendirilmesi istenir.”

Olumlu bilişi seçerken imkansız bir olumlu biliş hedeflenmemelidir.  “O bana aşık olacak” şeklinde bir olumlu biliş mümkün değildir. Başkalarının düşüncelerini değiştirmek gerçekçi bir hedef değildir.

4- Duygular

Danışana, travmaya ait imgeye ve olumsuz bilişe odaklandığında “şu an ne hissettiği sorulur”.

EMDR’da, danışandan anının resmini ve olumsuz inancını aklında tutarken hissettiği duyguları söylemesi ve Öznel Rahatsızlık Düzeyi Ölçeği (Subjective Units of Disturbance Scale- SUD) üzerinden rahatsız edici duyguları 0 ile 10 arasında derecelendirmesi istenir.

5- Beden Duyumları

EMDR’ın, en önemli ögelerinden biri de beden duyumlarının belirlenmesidir. Beden duyumları rahatsız etmeyene kadar işlemlemeye devam edilir.

“Travmaların beden kaydı da vardır.“

EMDR oturumu, beden taraması yapılarak tamamlanır.

“Göz hareketleri ve diğer iki yönlü uyarımlar ile beynin her iki hemisferi sıra ile uyarılmış olur.”

EMDR Terapisinin Hedefi

Geçmiş anıları işlemleme

Tetikleyicilere karşı duyarsızlaştırma

Bireyin, gelecekte karşılaşılabileceği sorunlara karşı;  bireye yeni bir anlam, bakış açısı ve başa çıkma becerileri kazandırma

 

EMDR Terapisi Nasıl Yapılır

EMDR Yönteminin Sekiz Protokolü

1.Aşama: Danışan geçmişi

Bu aşama, giriş ve değerlendirme aşamasıdır. Danışanın öyküsü alınır.

2.Aşama: Hazırlık

Terapötik ilişkinin kurulduğu,

Danışana EMDR süreci, aşamaları ve etkilerinin açıklandığı,

Göz hareketleri, dokunsal vuruşlar veya işitsel uyarım denemesinin yapıldığı,

Güvenli yer ve gerçekçi beklentilerin belirlendiği aşamadır.

3.Aşama: Değerlendirme

Hedefin ayrıntılı ve net bir şekilde tanımlandığı,

Anı belirlendikten sonra, onu en iyi biçimde temsil eden resmin danışan tarafından seçildiği,

İşlevsel olmayan olumsuz inancın (Ben değersizim, ben sevilmeyi hak etmiyorum vb.) seçildiği

Olumsuz inancın ardından olumlu inancın  (Ben değerliyim, ben sevilebilirim vb.) belirlendiği aşamadır.

4.Aşama: Duyarsızlaştırma

Seçilen anının SUD seviyesini düşürülmesi amaçlanır. Danışan; seçilen resme, olumsuz bilişe, duygulara ve bedeninde hissettiği duyumlara odaklanır. Terapist ise eş zamanlı olarak çift yönlü uyarım yapar.

5.Aşama: Yerleştirme

Bu aşamada, hedeflenen olumlu inanç üzerinde işlemleme yapılır.

6. Aşama: Beden Tarama

Olumlu inanç yerleştirildikten sonra, danışandan, olumlu inancı ve hedeflenen anıyı aynı anda aklında tutması ve bedenini yukarıdan aşağıya herhangi bir rahatsızlık var mı diye taraması istenir.

7.Aşama:  Kapanış

Danışandan, seanslar arasında yeni düşünceleri, anıları, bedensel duyumları hatırladığında bunları not etmesi ve başa çıkma becerisi ile kendini kontrol yöntemlerini kullanması istenir.

8.Aşama: Yeniden Değerlendirme

Son seanstan bu yana neler olduğuna bakılarak hedef anı ve süreç yeniden değerlendirilir.

“EMDR terapisi; göz hareketleri, işitsel uyarım veya ritmik vuruşlar kullanarak travmatik bir anının beyindeki depolanma şeklini değiştirir.”

“EMDR’ın nasıl çalıştığını anlamak üzerine yapılan çalışmalar devam etmektedir.”

“EMDR, Amerikan Psikiyatri Birliği, Uluslararası Travmatik Stres Çalışmaları Birliği ve Dünya Sağlık Örgütü gibi birçok kuruluş tarafından etkili bulunmaktadır.”

EMDR Terapisinin Diğer Terapilerden Farkı Nedir?

EMDR, diğer terapilerden farklı olarak doğrudan anıya odaklanır; bu anının beyinde depolanma biçimini değiştirerek semptomları azaltmayı ve ortadan kaldırmayı amaçlar.

EMDR Hangi Durumlarda Kullanılır?

Anksiyete, Panik Atak, Doğal Afetler, Savaş Stresi, Fobi, Travma, Yas, Performans Kaygısı, Depresyon, Bipolar Bozukluk, Yeme Bozuklukları, TSSB, Alkol ve Madde Bağımlılığı, Cinsel İstismar, Dissosiyasyon, Özgüven sorunları, Ağrı Rahatsızlıkları, Kişilik Bozuklukları, Takıntılar gibi birçok durumda kullanılmaktadır.

EMDR terapisi eğitimli bir EMDR terapisti olmadan yapılabilir mi?

EMDR terapisi, bir ruh sağlığı müdahalesi olduğu için lisanslı ruh sağlığı uzmanları tarafından yapılmalıdır.

“EMDR terapisinin tek başına uygulanması mümkün değildir.”

EMDR Terapisi Ne Kadar Sürer?

EMDR terapi seansı 60-90 dakika sürer.

EMDR terapisi, konuşma terapisine dahil edilerek, ayrı bir terapistle ek terapi olarak veya tek başına bir tedavi yöntemi olarak kullanılabilir.

Travmatik bir deneyimi işlemek için bir veya birkaç seans gerekebilir.

EMDR tedavi süresi danışanın geçmişine ve travmatik deneyimlerine bağlı olarak değişmektedir.

EMDR terapisi diğer terapi türlerinden daha hızlı sonuç verse de terapinin amacı hızlı olmak değildir. Her danışanın farklı bir ihtiyacı vardır. Bir danışanda özgüven oluşturmak haftalarca sürebilirken diğer danışanda ilk aşamalar hızlıca tamamlanabilir fakat başka sorunlar ortaya çıkabilir.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Kaynaklar

Shapiro, S. (2016). EMDR: Göz hareketleri ile duyarsızlaştırma ve yeniden işleme temel prensipler, protokoller ve prosedürler, (M. Şahzade, ve I. Sansoy, çev.) İstanbul: Okyanus Yayınları.

Pagani, M., Amann, B. L., Landin-Romero, R., & Carletto, S. (2017). Eye movement desensitization and reprocessing and slow wave sleep: A putative mechanism of action. Frontiers in Psychology, 8, Article 1935.

Duman, R. N. , Bayram, S. & Demirtaş, B. (2018). EMDR: Olgu Sunumları . Türkiye Bütüncül Psikoterapi Dergisi , 1 (1) , 142-164 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/en/pub/bpd/issue/31051/372905

Akkuş, K. ve Durna, G. (2021). Göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işleme (EMDR) terapisi ve uzun dönemli etkileri. Nesne, 9(19), 176-189. DOI: 10.7816/nesne-09-19-13

 

 

 

 

Devamı
featured_image

Duygusal Yeme

Yazar: Tuğçe Turanlar6 Ağustos 2022 Travma, Yeme Bozuklukları0 Yorum

Duygusal yeme: Stres, öfke, korku, can sıkıntısı, üzüntü ve yalnızlık gibi olumsuz duyguları bastırmak veya yatıştırmak için  yemek yemektir.

 

Neden olumsuz duyguları bastırmak için yemek yeriz?

 

Olumsuz duygular, boşluk hissine veya duygusal boşluğa yol açabilir. Yiyeceklerin bu boşluğu doldurmanın ve sahte bir “dolgunluk” hissi yaratmanın bir yolu olduğuna inanılıyor.

Duygusal desteğe ihtiyacınız olduğu zamanlarda sosyal aktiviteleri bir kenara bırakmak

Stresi, üzüntüyü giderebilecek hiçbir faaliyette bulunmamak

Fiziksel ve duygusal açlık arasındaki farkı anlamamak

Olumsuz cümlelerle kendi kendine konuşmak

Duygusal yeme döngüsü yaratabilir ve strese bağlı olarak değişen kortizol seviyeleri de yeme isteğine yol açabilir.

 

Duygusal yeme döngüsünü kırmak için öncelikle duygusal ve fiziksel açlığı nasıl ayırt edeceğinizi öğrenmeniz gerekir. 

 

Yaşamak için yemek zorundayız. Ancak gerçekten aç olup olmadığımızı anlayabilmek için açlık hissimizin ne zaman başladığına ve yemek sonrası nasıl hissettiğimize dikkat etmeliyiz. Özellikle duygularınızla başa çıkmak için yemek yemeyi alışkanlık haline getirdiyseniz bu ayrım sizin için biraz daha zor olabilir.

Duygusal açlık aniden ortaya çıkar.

Birdenbire bir şeyler yeme arzusuyla yanıp tutuşursunuz. Fiziksel açlık ise (uzun saatler boyunca bir şey yememeniz dışında) yavaş yavaş ortaya çıkar ve ertelenmesi zor olmaz. 

Duygusal açlık, belirli yiyecekleri arzular.

Fiziksel olarak aç olduğunuzda, karnınızı doyurmak için hemen hemen her şey cazip gelir. Ancak duygusal açlık, bol şekerli ve yağlı abur cubur atıştırmalıklar ister. Yani hemen şöyle kocaman bir dilim limonlu cheesecake ve ardından bol peynirli bir pizza yiyebilirsiniz.

Duygusal açlık genellikle düşünmeden yemeye yol açar.

Yediğiniz 3 paket cipsin üzerine kocaman bir dondurmayı nasıl yediğinizin farkına bile varmayabilirsiniz. Fiziksel açlıkta yemek yerken ne yaptığınızın daha çok farkında olursunuz.

Hala aç hissedebilirsiniz. 

Dilediğiniz kadar yiyin ama o açlık hissini dolduramazsınız. Fiziksel açlığın ise doldurulması gerekmez. Mideniz dolduğunda bunu hissedersiniz.

Duygusal açlık midede bulunmaz. 

Karnınızda bir gurultu duymak yerine, açlığı kafanızdan atamadığınız bir arzu olarak hissedersiniz.

Duygusal açlık genellikle pişmanlık, suçluluk veya utanca yol açar. 

Fiziksel açlığı gidermek için yediğinizde, vücudunuzun ihtiyacı olan şeyi verdiğiniz için suçluluk veya utanç duymanız pek olası değildir. Yemek yedikten sonra kendinizi suçlu hissediyorsanız, bunun nedeni aç olduğunuz için yemek yemediğinizi derinlerde biliyor olmanızdır.

 

Duygusal yemenin yaygın nedenleri

 

Stres

Stresin sizi nasıl acıktırdığını hiç fark ettiniz mi? Stres kronik olduğunda, vücudunuz yüksek seviyelerde stres hormonu olan kortizolü üretir. Kortizol; tuzlu, tatlı ve kızarmış yiyecekleri aşermeye neden olur. 

Can sıkıntısı veya boşluk hissi

Hiç can sıkıntısını gidermek ya da hayatınızdaki bir boşluğu doldurmak için yemek yediniz mi? Yemek, ANLIK olarak sizi doldurur ve hayatınızdaki mutsuzlukları uzaklaştırır.

Çocukluk alışkanlıkları

 Yemekle ilgili çocukluk anılarınızı düşünün. Anne babanız iyi davranışı dondurmayla ödüllendirdi mi, iyi bir karneniz olduğunda sizi pizza yemeye mi çıkardı ya da üzgün hissettiğinizde size tatlı ikram etti mi? Bu alışkanlıklar genellikle yetişkinliğe de geçebilir. 

Sosyal etkiler

Diğer insanlarla yemek yemek için bir araya gelmek, stresi azaltmak için harika bir yoldur; ancak aynı zamanda aşırı yemeye de yol açabilir. Sosyal ortamlarda gerginlikten fazla yemek yiyebilirsiniz.

Duygusal Yemenin Üstesinden Gelme

 

Stresle başa çıkmanın başka yollarını bulun!

Olumsuz duygularla başa çıkmanın başka bir yolunu keşfetmek, genellikle duygusal yemenin üstesinden gelmenin ilk adımıdır.

Vücudunuzu hareket ettirin!

Parkta bir yürüyüş ya da yoga üzgün olduğunuz anlarda size yardımcı olabilir.

Rutin bir biçimde yapılan yoga, kaygı ve depresyonun önüne geçebilir.  

Fiziksel olarak güçlü, rahat ve iyi dinlenmiş olduğunuzda, hayatın kaçınılmaz olarak önünüze çıkardığı zorluklarla daha iyi başa çıkmanızı sağlar. Ama zaten yorgun ve bunalmış olduğunuzda, minicik bir göz yaşı  sizi raylardan çıkarıp doğrudan buzdolabına gönderme potansiyeline sahiptir. Egzersiz, uyku ve diğer sağlıklı yaşam tarzı alışkanlıkları, zor zamanları duygusal yemeden atlatmanıza yardımcı olacaktır.

Meditasyon yapmayı deneyin!

Basit bir derin nefes alma egzersizi neredeyse her yerde yapabileceğiniz meditasyondur. 

Bir yemek günlüğü yazın!

Ne yediğinizin ve ne zaman yediğinizin bir kaydını tutmak, duygusal yemeye yol açan tetikleyicileri belirlemenize yardımcı olur. Ne kadar büyük veya küçük olursa olsun yediğiniz her şeyi dahil etmeye çalışın ve o anda hissettiğiniz duyguları yazın.  Bir süre sonra bir  örüntünün ortaya çıktığını göreceksiniz. Duygusal yeme tetikleyicilerinizi belirledikten sonraki adım, duygularınızı beslemenin daha sağlıklı yollarını bulmaktır.

Sağlıklı beslenin!

Yeterli beslendiğinizden emin olun. Fiziksel ve duygusal açlığı ayırt etmek zor olabilir. Gün boyunca sağlıklı beslenirseniz can sıkıntısından, üzüntüden veya stresten yemek yediğinizi fark etmek daha kolay olur.

Hala sorun mu yaşıyorsunuz? Taze meyve veya sebzeler, az yağlı, düşük kalorili yiyecekler gibi sağlıklı atıştırmalıkları etrafınızda bulundurmayı deneyin.

Suçluları çekmecenizden çıkarın!

Yüksek kalorili, yağlı, şekerli sağlıksız abur cuburları birilerine vermekle başlayabilirsiniz. Ve üzgünken market alışverişi yapmayın.

Birileriyle buluşun!

Üzüntü veya endişe anlarında kendinizi izole etmeyin. Bir arkadaşınız ya da aile üyenizle buluşup sohbet edin. Evcil hayvanınızla vakit geçirin. En sevdiğiniz şarkıyla dans ederek, stres topu sıkarak veya hızlı bir yürüyüş yaparak gergin enerjinizi tüketin. Yorgunsanız,  kendinize bir fincan sıcak çay ikram edin, banyo yapın, kokulu mumlar yakın veya kendinizi sıcak bir battaniyeye sarın. Canınız sıkılıyorsa,  iyi bir kitap okuyun, bir komedi programı izleyin, etrafı keşfedin ya da hoşunuza giden bir aktiviteye  yönelin.

Dikkat dağıtıcı şeyleri uzaklaştırın!

Kendinizi ekranın veya başka bir dikkat dağıtıcı şeyin önünde yemek yerken bulabilirsiniz. Kendinizi bir daha bu örüntünün içinde bulduğunuzda, ekranı kapatmayı veya telefonu elinizden bırakmayı deneyin.

Olumlu kendi kendine konuşma üzerinde çalışın!

Araştırmalara göre olumsuz duygular hissederken, irade gücümüz azalabiliyor. Bu durumda  vücudunuza istediğini verme ihtimaliniz daha da artıyor. Eğer böyle düşünürseniz duygularınızın aslında iradenizi etkilediğini, yeme davranışınızın ise dolaylı olarak etkilendiğini görürsünüz.

İhtiyacınız olan şeyi yemek yemek dışında nasıl giderebilirsiniz? 

Kendinize yeni bir hobi edinmek, size iyi gelen YouTube kanalları, diziler, podcastler, filmler, kitaplar bulmak, belki biraz müzik açıp dans etmek, spor yapmak, evinizi temizlemek, bahçe işleriyle uğraşmak, dikkatinizi dağıtmak için kullanabileceğiniz yöntemlerden sadece birkaçı. Önemli olan size iyi gelen şeyleri bulmak ve gerektiğinde bunları uygulamak.

 

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

“Duygusal Yeme”

Kaynaklar

Emotional Eating and Binge Eating Disorder

Emotional eating in healthy individuals and patients with an eating disorder: evidence from psychometric, experimental and naturalistic studies

Devamı
featured_image

Madde Bağımlılığı ve İlişkiler

Yazar: Tuğçe Turanlar11 Haziran 2022 Uncategorized0 Yorum

Madde Bağımlılığı ve İlişkiler

Madde bağımlılığını; bağımlılık yapıcı maddelerin beyni haz verecek şekilde etkilemesi, yokluğunda huzursuzluk ve çeşitli sıkıntılara neden olması, sürekli olarak alınma isteği, alınmadığında davranış bozukluklarının görülmesine neden olan nörolojik bir rahatsızlık olarak düşünebiliriz.

Bağımlılığın Neden Olduğu Yıkım

İlişkilerin içine madde bağımlılığı girdiğinde bu ilişkiyi sürdürmek çok zordur. Ara sıra madde kullanımı, madde bağımlılığına evrildiğinde kişinin tek odak noktası maddeyi elde etmek ve kullanmak olacaktır. İlişkiler madde kullanımının verdiği hazla rekabet edemediğinden bağımlı kişi ilişkiyi sürdürmek için daha az çaba harcayacaktır.

Madde kullanımı kişiyi fiziksel ve psikolojik etkilemesinin yanısıra kişinin sosyal sağlığına ve refahına da zarar verebilir.

“Kişinin ilişkilerini sağlıklı sürdürebilme yeteneğini ifade eden sosyal sağlık, bireyin başarısı, benlik saygısı ve yaşamdaki mutluluğu ile güçlü bir şekilde ilişkilidir. “

Gizlilik

Alkol ve madde kullanımı sürekli hale gelen kişi, suçluluk hissi ve yargılanma korkusu nedeniyle bağımlılık konusunda dışa açık olmayabilir. Başkalarının hislerini anlamayacağını veya kabul etmeyeceğini düşünür. Bu düşünce, ilişkilerinde mesafeye neden olur. Nerede ve kiminle olduğu, gününün nasıl geçtiği, davranışlarının neden değiştiği, neden para sorunu yaşadığı hakkında yalan söyleyebilir. Kısacası bağımlı bireyin nasıl bir hayat yaşadığı onu seven kişiler için kapalı bir kutudur. 

Güven Sorunları

Gizlilikle beraber artan yalan söyleme davranışı ilişkide güven sorunlarına neden olur. Güvenin azalması; kıskançlık, öfke, korku, kızgınlık gibi ilişkiye zarar verebilecek bir dizi sorunun ortaya çıkmasına neden olur. 

Öfke ve İstismar

İlişkinin bozulmasıyla birlikte öfke ve şiddet kendini gösterebilir. Hayal kırıklıkları artar. Eğer bağımlı kişi saldırganlığa neden olduğu bilinen bir madde kullanıyorsa durum daha da zor hale gelir. 

Öfke ve şiddeti artırdığı bilinen ilaçlar arasında; alkol, kokain, MDMA, Metamfetamin, Ritalin ve diğer reçeteli uyarıcılar yer alır.

Kolaylaştırıcı Olmak

Bazen, bağımlı kişiye yardım etmek isterken, onun davranışlarından ve duygularından sorumlu hissedebilir, olumsuz sonuçları en aza indirmek için çok çabalayabilir, suçu üstlenebilir, bahaneler üretebilirsiniz. Bu durum farkında olmadan sevilen kişinin bağımlılığını besleyen bir döngüye dönüşür.

Bunun en klasik örneği, bağımlılının uyuşturucu alabilmesi için ona tutarlı bir şekilde para sağlamaktır. Bağımlı kişi faturalar ve yiyecek için para isteyebilir ve bağımlıyı seven kişi onun uyuşturucu almaya gittiğinden şüphelense bile bunu görmezden gelir. Bağımlılıkla mücadele eden birini sevenler için yardım etmek ve olanak sağlamak arasındaki çizgiyi ayırt etmek genellikle son derece zordur.

Tedavi Seçenekleri

Bireysel Terapi

Madde kullanımını sona erdirmek ilişkiyi onarmanın altın öğesidir.  Aktif bir bağımlılık döneminde sağlıklı bir ilişkiye başlamak veya onu sürdürmek çok zor olacaktır. 

Bağımlılık danışmanlığı ve psikoterapi;

  • Bireyin madde bağımlılığının zihinsel, fiziksel ve sosyal sağlığı üzerindeki etkisini daha iyi anlamasını 
  • Madde kullanımıyla başa çıkma mekanizmalarını öğrenmesini 
  • Daha sağlıklı kişilerarası iletişim becerileri geliştirmesini sağlayacaktır.

İlişkide bağımlı olmayan kişi için terapi; 

  • Madde kötüye kullanımı ve bağımlığının doğası hakkında eğitim almasına
  • İlişki çatışmaları ve kalıplarındaki rolleri anlamasınına yardımcı olacaktır.

Aile/çift danışmanlığı her iki birey için de yardımcı olacaktır. Çünkü her iki taraf da birbirleriyle nasıl daha sağlıklı iletişim kurabileceğini öğrenebilir ve ilişkiyi mutlu şekilde sürdürebilir.

Tedavi biçiminden bağımsız olarak, ilişkinin geleceği için aşağıdakiler de dahil olmak üzere birkaç ilgili tema çok önemli olacaktır:

İletişim 

İletişim, açık ve saygılı olmalıdır. Amaç, karşılıklı duygu ve düşünce alışverişidir. Sakin, dikkat dağıtıcı olmayan bir ortamda göz teması  kurularak yapılan aktif dinleme, konuşmanın verimliliğini artıracaktır.

Sınırlar

Sınır belirleme, belirli eylemlerin sonuçlarıyla eşleştirilmiş beklentilerin net bir tanımını içerir. Aynı derecede önemli olan tutarlılıktır. 

Kişi sürekli madde kullanımının kabul edilemez olduğunu söylerse ancak madde kullanımına tolerans göstermeye devam ederse, sınır reddedilir. Sınırlar, sonuçların etkili olmasını sağlar.

Onarılamaz İlişkiler

Kişi, davranışlarını bireysel veya aile/çift danışmanlığında belirtildiği gibi değiştirmeyi çok zor bulabilir. Bağımlı kişi bu ilişkiyi sürdürmenin diğer kişi veya kendisi için çok yıkıcı olduğunu fark edebilir.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Madde bağımlılığı ve İlişkiler

Kaynaklar:

Commonly Abused Drugs Charts. (2016).

Principles of Effective Treatment.

Characteristics of Healthy & Unhealthy Relationships.

Drug Abuse Hurts Families. (2015)

How Drug Addiction Hurts Relationships

 

Devamı
featured_image

Anne – Baba Yaklaşımları

Yazar: Tuğçe Turanlar27 Mart 2022 Çocuk ve Ergen, Ebeveyn0 Yorum

Anne – Baba Yaklaşımlarını üç grupta inceleyebiliriz.

1) Denetleyici Yaklaşım

Bu yaklaşımı uygulayan ebeveynlerin amacı çocuğun tutum ve davranışlarını değiştirmektir. Denetliyici yaklaşım; tehdit, fiziksel şiddet, sevgi vermemek, küsmek, küçük düşürücü davranmak şeklinde olabilir. 

Denetleyici yaklaşımında çocuk, hangi davranışın nasıl bir tepki alacağından emin değildir. Bu belirsizlik nedeniyle çocuk, aşırı isyankar ya da aşırı boyun eğici olabilir. Ebeveyn çocuğa sözlü-sözsüz ya da fiziksel olarak devamlı kızar. Bu öfke bazen çocuğun davranışıyla da ilgili olmayabilir. Yakın ilişkilerindeki ya da iş yerindeki sorunlar neden olabilir. Bu ebeveynler tüm streslerini çocuklarından çıkarırlar. 

Ebeveynin korku temelli bu yaklaşımın sonucunda çocuk isyankar ya da içe kapanık bir birey olur.

2) Destekleyici Yaklaşım 

Bu yaklaşım çocuğa yakın ilgi ve sevgi göstermek, ortak faaliyetlerde bulunmak gibi çocuğun benliğini onaylayıcı davranışları içerir. 

Ebeveynler çocukların faaliyetlerine ilgi ve sevgiyle karşılık verip kendi kendine öğrenmesine ve yeni beceriler edinmesine uygun bir ortam sağlar. Böyle bir ortam çocuğa dış dünyayı keşfetmesi için cesaret verir. Ebeveynler çocuğun başarılarından dolayı hissettiği duyguları sözlü ve sözsüz göstererek çocuğu yeni deneyimler için motive eder.

Örneğin ilk defa resim yapan bir çocuğun çabasına beğeniyle karşılık veren bir ebeveyn, çocuğun bu eylemi devam ettirip beceriye dönüştürmesine yardım etmiş olur. 

Çocuğun öğrenme konusundaki heyecanı yeni deneyimler edinmesi için onu motive eder. 

Destekleyici yaklaşımı benimseyen ebeveynin tutarlı davranışı sonucunda,  çocuk hangi davranışın hangi tepkiye neden olacağını bilir ve seçimi kendi yapar. Çocuk özgür ve mutludur. 

Olumlu ebeveyn özgüvenli, sakin, tutarlı ve kararlıdır. Böyle bir ebeveyne sahip çocuk ailesinin beklentisini bilir ve yardıma ihtiyacı olduğunda çekinmeden söyler.

3) Pasif Yaklaşım

Pasif ebeveyn diğer yaklaşımlardan farklı olarak çocuğun etkinlikleri konusunda ilgisiz bir davranış sergiler. Ebeveynin ilgisizliğiyle çocuğun etrafına karşı olumsuz davranışı ve eşyalara verdiği zarar arasında yakın bir ilişki bulunmuştur. Bu yaklaşımı benimseyen ebeveynler hoşgörü ve umursamazlığı birbirine karıştırırlar. Bu nedenle çocuk sınırlar hakkında bilgi sahibi değildir. 

 

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Anne – Baba Yaklaşımları

Yavuzer, H. (2006). Çocuk eğitimi el kitabı. Remzi Kitabevi.

4 Types of Parenting Styles and Their Effects on Kids 

Devamı
featured_image

Çocuk – Ebeveyn Güç Çatışması

Yazar: Tuğçe Turanlar27 Mart 2022 Çocuk ve Ergen, Ebeveyn0 Yorum

Çocuk – Ebeveyn Güç Çatışması: Kazan kaybet yaklaşımı ebeveynlerin zaman zaman başvurdukları bir yöntemdir. Bu yöntemi kullanan ebeveynler, çocukla olan ilişkilerini bir güç mücadelesi olarak görürler. Doğruyu bilenin her zaman kendileri olduğunu düşünürler.

Thomas Gordon, ebeveyn ve çocuk arasındaki bu mücadeleyi iki yöntemle örneklendirmektedir.

Yöntem 1

Çocuk – Ebeveyn Güç Çatışması

Ebeveyn, çocuğun yapması gerekeni söyler ve kabul etmesini bekler. Eğer çocuk itiraz ederse çocuğu ikna etmeye çalışır. İkna da işe yaramazsa güç kullanır.

Çocuk: Kursa gidiyorum, görüşürüz.

Anne: Şemsiyeni almamışsın, yağmur yağıyor.

Çocuk: İstemiyorum.

Anne: Almazsan ıslanırsın, hasta olursun.

Çocuk: İstemiyorum. Nefret ediyorum şemsiye taşımaktan. 

Anne: Lütfen şemsiyeyi alır mısın? Hasta olmanı istemiyorum.

Çocuk: Hayır, almayacağım.

Anne: O zaman dışarı çıkmıyorsun. 

Çoçuk: Tamam, sen kazandın. Bu berbat şemsiyeyi alacağım.

Bu örnekte kazanan ebeveyndir.

Yöntem 2

Çocuk – Ebeveyn Güç Çatışması

Çocuk: Kursa gidiyorum, görüşürüz.

Anne: Şemsiyeni almamışsın, yağmur yağıyor.

Çocuk: İstemiyorum.

Anne: İstemiyor musun? Islanıp hasta olursun. 

Çocuk: Çok az yağıyor.

Anne: Çok yağıyor.

Çocuk: Şemsiyeyi almak istemiyorum. Nefret ediyorum ondan.

Anne: Ben şemsiyeyi almanı istiyorum.

Çocuk: Ben istemiyorum, sevmiyorum o şemsiyeyi. Beni zorlarsan ben de seni kızdıracak bir şeyi yaparım.

Anne: Bundan sonra seni ikna etmek için uğraşmayacağım. Almadan gidebilirsin. Sen kazandın.

Bu örnekte kazanan çocuktur.

Yöntem ikideki örnek çocuk merkezcidir. Egemenlik çocuktadır. O ne isterse o yapılır. 

“Kaybeden Yok Yöntemi”

Yukarıdaki örneklerde kaybeden ve kazanan vardır. Fakat kimsenin kaybetmediği başka bir yol daha vardır. 

Çocuk: Kursa gidiyorum, görüşürüz.

Anne: Şemsiyeni almamışsın, yağmur yağıyor.

Çocuk: İstemiyorum.

Anne: Sanırım çok yağıyor. Bu durum bizi endişelendiriyor. Islanır ve hasta olursan bu bizi de etkiler.

Çocuk: Kendi şemsiyemi almak istemiyorum.

Anne: Anladığım kadarıyla sen bu şemsiyeyi istemiyorsun.

Çocuk: Evet, onu sevmiyorum. Rengi çok çirkin.

Anne: Renginden dolayı onu istemiyorsun değil mi?

Çocuk: Evet, hiçbir arkadaşımda o renkte bir şemsiye yok.

Anne: Sen de herkesten farklı bir şemsiye kullanmak istemiyorsun.

Çocuk: Evet, istemiyorum. Herkes gibi ben de açık renk şemsiye kullanmak istiyorum.

Anne: Anladım sorun tamamen şemsiyenin rengiyle ilgili. Şu an ne yapabiliriz bilmiyorum. Şemsiyeyi almazsan ıslanırsın ve hasta olursun. Senin bir çözüm önerin var mı?

Çocuk: Belki bugünlük ablamın şemsiyesini kullanabilirim.

Anne: O senin istediğin renkte mi?

Çocuk: Evet, mavi en sevdiğim renk.

Anne: Sanırım ablan buna izin verir.

Çocuk: Öyleyse ona bir sorayım. (Bir süre sonra)

Çocuk: İzin verdi.

Anne: Şimdi mutlu görünüyorsun.

Çocuk: Evet, çok!

Anne: Şemsiye seni ıslanmaktan koruyacak. Sen mutluysan ben de mutluyum. Akşam görüşmek üzere, iyi dersler.

Bu örnekte gerçekleşen durum “uzlaşma”dır. Kişiler kendi ihtiyaçlarının yanında karşısındakinin de ihtiyaçlarını düşünmektedir. Bu durumda kaybeden yoktur. 

“Çocuklarınızı daha iyi tanımakla işe başlayın; çünkü onları hiç tanımıyorsunuz.”
Rousseau

“Çocuk – Ebeveyn Güç Çatışması”

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Parent Effectiveness Training: The Proven Program for Raising Responsible Children

Yavuzer, H. (2006). Çocuk eğitimi el kitabı. Remzi Kitabevi.

Devamı
featured_image

Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) Nedir?

Yazar: Tuğçe Turanlar12 Mart 2022 Kaygı, Kişilik Bozuklukları0 Yorum

Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) Nedir? Belirtileri, Nedenleri ve Tedavisi

Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB), kişinin istemeden aklına gelen takıntılı düşünceler (obsesyonlar) ve bu düşüncelerin yarattığı kaygıyı azaltmak için tekrar eden zorlayıcı davranışlar (kompulsiyonlar) ile karakterize edilen bir ruh sağlığı sorunudur. Halk arasında bazen “temizlik hastalığı” olarak anılsa da, OKB sadece temizlik takıntısından ibaret değildir. Bu rahatsızlık, dünya genelinde milyonlarca insanı etkileyen, ciddi sıkıntılara yol açabilen ancak tedavi edilebilir bir bozukluktur. OKB’li bireyler yoğun kaygı ve huzursuzluk yaşarlar; gündelik yaşamları takıntı ve tekrar döngüsü içinde zorlaşabilir. Sevindirici olan, günümüzde OKB’nin anlaşılması ve tedavisi konusunda önemli ilerlemeler kaydedilmiş olmasıdır. Bu yazıda “OKB nedir”, belirtileri, nedenleri, tedavisi ve çözüm odaklı başa çıkma yolları gibi sıkça merak edilen sorulara, bilimsel gerçekler ve güncel bulgular ışığında yanıtlar verilecektir. Amaç, hem OKB ile yaşayan danışanlara hem de psikolojiye ilgi duyan genel okura anlaşılır ve güvenilir bilgiler sunmaktır.


OKB Nedir?

OKB, takıntılı düşünceler (obsesyon) ve tekrarlayıcı davranışlar (kompulsiyon) ile seyreden bir ruhsal bozukluktur. Obsesyonlar, kişinin iradesi dışında zihnine giren, onu rahatsız eden istenmeyen düşünceler, dürtüler veya hayallerdir. Kişi bu düşüncelerin anlamsız veya aşırı olduğunu genellikle bilir ama zihninden atmakta zorlanır. Örneğin, mikroplarla kirlenme korkusu, kapıyı kilitlemeyi unuttuğu şüphesi veya sevdiklerine zarar vereceği endişesi birer obsesyon olabilir. Bu takıntılar yoğun anksiyete (kaygı) yaratır.

Kompulsiyonlar ise obsesyonların yarattığı o bunaltıcı kaygıyı azaltmak veya kötü bir şey olmasını engellemek amacıyla tekrar tekrar yapılan davranışlar veya zihinsel eylemlerdir. Kişi, yapmazsa kötü bir şey olacakmış gibi hissederek bu eylemlere adeta zorlanır. Örneğin, kirlenme takıntısı olan biri defalarca el yıkayabilir; ocak açık mı kaldı obsesyonu olan biri tekrar tekrar ocağı kontrol edebilir. Bazı kompulsiyonlar dışarıdan gözle görülür (el yıkama, kapı kilidi kontrol etme gibi), bazıları ise zihinsel olabilir. Önemli olan, bu davranışların kişinin günlük vaktini alacak, işlevselliğini bozacak derecede aşırıya kaçmasıdır.

OKB, DSM-5 ve ICD-11 gibi tanı sistemlerinde ayrı bir kategori olarak sınıflandırılır ve bir anksiyete bozukluğu olmaktan öte, takıntı ve yineleyici davranışların ön planda olduğu bir spektrum bozukluğu olarak ele alınır. Tanı koyulabilmesi için obsesyon ve/veya kompulsiyonların günlük yaşamda belirgin sıkıntı yaratması ve kişinin günde en az bir saatini bunlarla geçirmesi gibi ölçütler kullanılır. Kişi çoğu zaman düşüncelerinin ve davranışlarının mantıksız olduğunun farkındadır, ancak bunları durdurmakta güçlük çeker. Bu durum, bir kısır döngü yaratarak hem kişinin iş, okul, sosyal hayatını hem de ilişkilerini olumsuz etkileyebilir.


OKB Belirtileri Nelerdir?

OKB’nin başlıca belirtileri obsesyonlar ve kompulsiyonlardır. Bu belirtiler kişiden kişiye farklı temalarda ortaya çıkabilir. İşte yaygın obsesyon temaları ve bunlara eşlik eden kompulsiyon örnekleri:

Bulaşma Obsesyonu (kirlenme korkusu): Mikrop, kir, hastalık bulaşacağı yönünde takıntılı düşünceler.
Kompulsiyon örneği: Aşırı temizlik ve yıkama ritüelleri.

Kuşku Obsesyonu (şüphe duyma): Ocak, kapı, ütü gibi eşyaları açık unuttuğu ya da bir işi doğru yapmadığı yönünde tekrar eden şüpheler.
Kompulsiyon örneği: Kontrol etme davranışları (kapıyı defalarca kilitleyip kilitlemediğini tekrar kontrol etmek).

Düzen ve Simetri Obsesyonu: Eşyaların mükemmel simetrik ya da “tam olması gerektiği gibi” düzenlenmediği takıntısı.
Kompulsiyon örneği: Eşyaları sürekli düzeltme veya sıralama ve tatmin olmayıp yeniden düzenleme.

Saldırganlık veya Zarar Verme Obsesyonu: Kişinin istemeden birine zarar vereceği, saldırgan bir davranışta bulunacağı korkusu; sevdiklerine kötü bir şey olacağı düşüncesi.
Kompulsiyon örneği: Güvence arama veya tetikleyici olabilecek nesnelerden kaçınma.

Cinsel veya Dini Obsesyonlar: Kişinin ahlâkî veya toplumca kabul edilemez bulduğu şekilde, istemeden aklına gelen müstehcen cinsel düşünceler ya da kutsal saydığı değerlere ilişkin uygunsuz düşünceler.
Kompulsiyon örneği: Zihinsel ritüeller veya bu tür ortamlardan uzak durma.

Biriktirme Obsesyonu: Değersiz görünen eşyaları bile atarsam kötü bir şey olur takıntısı veya “ileride lazım olabilir” düşüncesiyle her şeyi saklama dürtüsü.
Kompulsiyon örneği: Aşırı istifçilik.

Yukarıdaki belirtiler, OKB’li bireylerde genellikle hem obsesyonun hem de kompulsiyonun bir arada görüldüğü döngüler şeklindedir. Kişi çoğu zaman takıntılarının mantıksız olduğunu fark etse de, kompulsiyonları yapmaktan kendini alıkoymak zordur. Bu kısır döngü zamanla çok fazla zaman ve enerji tüketir, kişinin normal hayatını sürdürebilmesini engeller.


OKB’nin Nedenleri Nelerdir?

OKB’nin kesin nedeni tam olarak anlaşılmış değildir. Araştırmalar, biyolojik, genetik, bilişsel ve çevresel etkenlerin karmaşık bir etkileşim içinde rol oynadığını gösteriyor:

Genetik Yatkınlık: OKB, ailelerde bir miktar kümelenme gösterir. Birinci derece akrabalarında OKB olanlarda, genel popülasyona göre OKB gelişme riski daha yüksektir. Bu, genetik faktörlerin rol oynayabileceğine işaret eder.

Beyin Kimyası ve Nörobiyoloji: OKB’li bireylerin beyinlerinde belirli sinir yolu devrelerinin farklı çalıştığı saptanmıştır. Özellikle orbitofrontal korteks, anterior singulat korteks ve bazal gangliya bölgeleri arasındaki döngüde bir aşırı faaliyet olabilir. Geleneksel olarak OKB’de “serotonin” adlı nörotransmitterin dengesizliğinin rol oynadığı düşünülür ve SSRI grubu antidepresan ilaçlar bu nedenle tedavide etkilidir. Ancak güncel araştırmalar sadece serotoninin değil, glutamat ve GABA gibi diğer kimyasal ileticilerin de dengesiz olabileceğini ortaya koymaktadır.

Bilişsel ve Psikolojik Etkenler: OKB’li bireyler genellikle düşüncelerine karşı aşırı sorumluluk yükleme, belirsizliğe tahammülsüzlük, mükemmeliyetçilik veya felaketleştirme gibi düşünce biçimlerine sahip olabilirler. Bu da takıntılı düşüncelerin sürmesine katkıda bulunur.

Çevresel ve Stres Faktörleri: OKB başlangıcında veya alevlenmesinde stresli yaşam olaylarının etkili olduğu bilinir. Önemli bir kayıp, travma, iş veya okul stresi, ilişki sorunları gibi psikososyal stresler OKB semptomlarını tetikleyebilir. Ayrıca çocukluk çağı travmaları da etkilidir. Nadir durumlarda, çocuklarda streptokok enfeksiyonu sonrasında ani başlangıçlı OKB benzeri belirtiler görülebilir (PANDAS).

Beyin Yapısı ve Nörolojik Etkenler: Bazı nörolojik hastalıklarda OKB belirtilerine rastlanabilir. Örneğin, Tourette sendromu gibi tik bozuklukları ile OKB’nin birlikte görülebildiği bilinir.


OKB Kimlerde Görülür? Ne Kadar Yaygındır?

OKB, eskiden nadir bir sorun sanılsa da aslında oldukça yaygındır. Dünya genelinde her 100 yetişkinden yaklaşık 1 ila 3’ünde yaşam boyu OKB geliştiği tahmin edilmektedir. Kadınlar erkeklere kıyasla bir miktar daha yatkındır. Bu farklılık, hormonal ve çevresel etkenler de dahil olmak üzere çeşitli faktörlere bağlanabilir.

OKB genellikle ergenlik döneminde veya 20’li yaşlarda başlar. Erkeklerde çocuklukta başlangıç kadınlara oranla daha sık görülür. Yine de OKB, herhangi bir yaşta ortaya çıkabilir. Bazı kişilerde belirtiler hafif başlar ve zamanla ilerler. Özellikle stresli dönemlerde takıntı ve kompulsiyonlar şiddetlenebilir.

Herhangi bir coğrafya ve kültürde de görülebilen OKB, farklı toplumlarda kendini çeşitli şekillerde gösterebilir. Kültürel farklılıklar daha çok obsesyonların içeriğinde fark yaratır. Türkiye’de de dünya ortalamasına benzer bir yaygınlık söz konusudur.

OKB, kişinin yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyen bir bozukluktur. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, 15-44 yaş aralığındaki kadınlarda en fazla yeti yitimine yol açan ilk beş sağlık sorunu arasında yer alır. Bu durum, erken tanı ve tedavinin önemini vurgular.


Çocuk ve Ergenlerde OKB

OKB, yalnızca yetişkinleri değil, çocuk ve ergenleri de etkileyebilen bir bozukluktur. Hatta bazı araştırmalar, belirtilerin erken yaşlarda başlamasının, tedavi edilmediğinde bozukluğun kronikleşmesi açısından risk oluşturduğunu göstermektedir. Çocuklardaki obsesyonlar çoğunlukla “kirlenme, hastalık kapma, ailesine zarar gelmesi” gibi konuları içerebilir. Kompulsiyonlar ise el yıkama, eşyaları düzenleme, kapıyı kontrol etme veya belirli kelimeleri sesli ya da içinden tekrarlama şeklinde görülebilir. Aileler, bu davranışların çocukluk çağı merak veya oyunlarıyla karışabileceği için bazen durumu geç fark edebilir. Ergenlik döneminde ise sosyal kaygılar, akademik baskılar ve kimlik arayışları, takıntıların artmasına zemin hazırlayabilir. Bu süreçte ergenin bir uzman desteği alması, gelişimsel riskleri azaltarak daha sağlıklı bir yetişkinliğe geçişe yardımcı olur.


OKB Nasıl Tedavi Edilir?

OKB, doğru yaklaşımla tedavi edilebilen veya en azından etkileri önemli ölçüde azaltılabilen bir bozukluktur. Günümüzde kanıta dayalı olarak etkinliği kanıtlanmış iki ana tedavi yöntemi vardır: ilaç tedavisi ve psikoterapi. Çoğu durumda bu iki yöntemin birlikte kullanılması en iyi sonuçları verir. Ayrıca dirençli vakalar için yeni teknikler ve destekleyici yöntemler de mevcuttur.

İlaç Tedavisi
OKB’nin biyolojik yönünü hedef alan en yaygın tedavi antidepresan ilaçlardır. Özellikle SSRI (Selektif Serotonin Geri Alım İnhibitörü) grubu ilaçlar, OKB semptomlarını azaltmada etkilidir. Bu ilaçların etkisi genellikle tedavinin 6-8. haftasından sonra belirgin hale gelir. Hastaların yaklaşık yarısı ilaç tedavisine olumlu yanıt verir. Yanıt vermeyen ya da kısmi iyileşme gösteren vakalarda farklı ilaç kombinasyonları denenebilir. Çocuk ve ergenlerde de uygun doz ve izlemle ilaç kullanılabilir, ancak bu mutlaka bir çocuk-ergen psikiyatristi denetiminde yapılmalıdır.

Psikoterapi
OKB tedavisinde Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), özellikle de Maruz Bırakma ve Tepki Önleme (ERP) yöntemi, en etkili yaklaşımlardan biridir. ERP, kişinin korktuğu düşünce veya durumla yüzleşmesini ve ardından kompulsiyon davranışını yapmadan beklemesini içerir. Bu sayede zamanla kaygı azalır ve obsesyon-kompulsiyon döngüsü kırılır. Bazı çalışmalarda, BDT/ERP’nin ilaç tedavisiyle benzer düzeyde etki gösterdiği bulunmuştur. Ayrıca bilişsel terapi teknikleri de takıntılı düşüncelerin mantıksızlığını anlamayı ve bu düşüncelere verilen tepkiyi değiştirmeyi sağlar. Çocuk ve ergenlerde de oyun terapisi veya onların yaş seviyesine uygun terapötik yaklaşımlar kullanılabilir.

İlaç + Terapi Kombinasyonu
Orta ve ağır şiddette OKB vakalarında ilaç ve psikoterapinin birlikte kullanılması genellikle daha iyi sonuç verir. İlaçlar, beyindeki kimyasal dengesizlikleri hedef alırken, terapi davranış ve düşünce kalıplarını değiştirmeye odaklanır. Ayrıca aile desteği, özellikle çocuk ve ergen vakalarda çok önemlidir. Ailenin tedavi sürecine katılımı, ev ödevlerinin takibi ve çocuğun/ergenin desteklenmesi tedavinin başarısını artırır.

Diğer Tedavi Yöntemleri
Tedaviye dirençli vakalarda Transkraniyal Manyetik Uyarım (TMS) ve Derin Beyin Stimülasyonu (DBS) gibi beyin uyarı teknikleri gündeme gelebilir. Bunlar, klasik yöntemlere yanıt vermeyen hastalarda belirli ölçüde başarı sağlayabilir. Ayrıca cerrahi yöntemler (psikosürji) çok nadir ve son çare olarak devreye girebilir.

Destekleyici ve Tamamlayıcı Yaklaşımlar
Grup terapileri, aile terapisi, gevşeme teknikleri, farkındalık (mindfulness) çalışmaları gibi yöntemler de tedaviyi destekleyici niteliktedir. Kişiye hobiler ve sosyal etkinlikler yoluyla takıntılarından uzaklaşma fırsatı sağlayacak aktiviteler önerilebilir. Bazı vakalarda, kaygıyı azaltmak amacıyla sanat terapisi veya müzik terapisi gibi yaratıcı teknikler de kullanılabilir. Bu tür yöntemler doğrudan OKB’yi tedavi etmese de, kişinin genel stres düzeyini düşürerek semptomları hafifletebilir.


Profesyonel Yardım Süreci Nasıl İşler?

OKB belirtilerini yaşayan kişi ya da ebeveynleri (çocuk ve ergen için) öncelikle bir ruh sağlığı uzmanına başvurarak değerlendirme almalıdır. Genellikle psikiyatrik görüşmeyle birlikte detaylı bir öykü alınır, gerekirse bazı ölçekler veya testler uygulanır. Uzman, semptomların şiddetini ve süresini belirledikten sonra kişiye özel bir tedavi planı önerir. Bu plan ilaç kullanımını, psikoterapiyi ya da her ikisini içerebilir. Belirli aralıklarla kontrol randevuları yapılır, tedavi sürecinde ilaç dozu veya terapi yöntemi gerektiği gibi güncellenir. Tedavide en kritik unsur, hastanın ve ailesinin iş birliğidir. Uzman önerilerine düzenli uymak, terapi ödevlerini aksatmamak ve açık iletişim halinde kalmak, ilerlemeyi hızlandırır.


OKB ile Başa Çıkma Yolları

Profesyonel Destek Alın
En önemli adım, bir ruh sağlığı uzmanından yardım istemektir. OKB’nin üstesinden tek başınıza gelmeye çalışmak çok zorlayıcı olabilir. Doktorunuz veya terapistiniz size uygun tedavi planını belirleyecektir.

OKB Hakkında Bilgi Edinin
OKB’nin nasıl işlediğini anlamak, kaygılarınızla baş etmenize yardımcı olur. Güvenilir kaynaklardan okumalar yaparak farkındalığınızı arttırabilirsiniz.

Düşüncelerinizi Yeniden Çerçeveleyin
İstenmeyen düşüncelerin kontrolünüz dışında geldiğini unutmayın. Kendinize “Bu düşünce benim gerçeğim değil, sadece OKB’nin bir yansıması” diye hatırlatın.

Kompulsiyonlara Direnç Pratiği
Terapistinizin önerdiği şekilde, sizi çok zorlamayacak maruz bırakma egzersizleri yaparak kompulsiyonları azaltma alıştırmaları yapabilirsiniz. Başlangıçta küçük adımlarla ilerlemek, zamanla daha zorlayıcı durumlarla baş edebilme kapasitenizi artırır.

Stres Yönetimi
Düzenli egzersiz, uyku ve sağlıklı beslenme, kaygıyı azaltarak takıntıları hafifletmede yardımcı olabilir. Nefes teknikleri, meditasyon ve gevşeme egzersizleri gibi stresle başa çıkma yöntemlerini de deneyebilirsiniz. Özellikle nefes egzersizleri, kaygının yükseldiği anda zihninizi sakinleştirmeye yardımcı olur.

Dikkatinizi Dağıtın
Takıntılı düşüncelere dalmamak için günlük hayatınızı mümkün olduğunca anlamlı aktivitelerle doldurmaya çalışın. Yeni hobiler edinin, sosyal etkinliklere katılın. El sanatları, müzik, spor gibi uğraşlar zihin ve bedeni aynı anda meşgul ederek OKB’nin gürültüsünü azaltabilir.

Ailenizin ve Yakınlarınızın Desteği
Yaşadığınız durumu paylaşmaktan çekinmeyin. Ailenizin ve arkadaşlarınızın sizi anlayabilmesi ve doğru şekilde destek olabilmesi için OKB hakkında bilgi sahibi olmaları önemlidir. Çocuk ve ergenlerde ise aile katılımı çok daha kritik bir rol oynar. Anne baba, çocuğun korkularını küçümsememeli ama aynı zamanda kompulsiyonları pekiştirecek şekilde davranmaktan da kaçınmalıdır.

Kendinize Şefkatli Olun
OKB sizin suçunuz değildir. Bu bozukluğu irade eksikliği veya karakter zayıflığı olarak görmeyin. Zaman zaman gerilemeler yaşayabilirsiniz; bunu bir başarısızlık olarak değil, iyileşme yolunda bir basamak olarak değerlendirin. Kendi çabanızı takdir edin ve küçük adımların bile değeri olduğunu unutmayın.

Eşlik Eden Bozuklukları Tanıyın
OKB’ye sıklıkla depresyon, anksiyete bozuklukları veya tik bozuklukları eşlik edebilir. Bu durum tedavinin seyrini karmaşıklaştırabilir. Eğer başka ruhsal belirtiler yaşıyorsanız bunları mutlaka uzmanınızla paylaşın. Bütüncül bir yaklaşım, iyileşme sürecini kolaylaştırır.


OKB Hakkında Doğru Bilinen Yanlışlar

“OKB sadece temizlik hastalığıdır.”
Aslında OKB, çok farklı temalarda obsesyon ve kompulsiyonları içerebilir.

“OKB’li insanlar isteseler bu takıntıları bırakabilirler.”
Bu doğru değildir, çünkü OKB istemli bir tercih değil, beyin kaynaklı bir bozukluktur.

“OKB nadirdir.”
Aksine, oldukça yaygın bir sorundur.

“OKB’den kurtulmak mümkün değildir.”
Doğru tedavi ve sabırla, OKB semptomları büyük ölçüde kontrol altına alınabilir.

“OKB’li insanlar tehlikelidir.”
Gerçekte ise OKB’li bireyler, kaygılarını hafifletmek için aşırı kontrollü davranırlar; istemeden akıllarına gelen düşüncelerin gerçekleşmesini istemezler ve genelde bu düşünceleri eyleme dökmezler.


Sonuç ve Umut Veren Gerçekler

OKB, zorlu bir rahatsızlık olsa da umutsuz bir durum değildir. Bugün elimizde OKB’yi kontrol altına almaya yarayan güçlü araçlar var. Bilimsel ilerlemeler ve toplumsal farkındalığın artması sayesinde, OKB ile yaşayan kişiler çok daha fazla destek bulabiliyorlar. Hem yetişkinler hem de çocuk ve ergenler için çeşitli tedavi yöntemleri mevcut olduğu için, kimse bu rahatsızlıkla tek başına mücadele etmek zorunda değildir.

Eğer OKB belirtileri yaşıyorsanız veya bir yakınınızın böyle bir sorunu olduğunu düşünüyorsanız, lütfen ertelemeyin. Bir uzmanla görüşmek, en temel adımdır. OKB’yi kendi başınıza yenmeye çalışmaktansa, profesyonel yardıma başvurmak çok daha etkili ve güvenlidir.

Unutmayın: OKB sizin kim olduğunuz değil, yaşadığınız bir rahatsızlıktır. Yardım istemek bir güçsüzlük göstergesi değil, aksine güçlü ve cesur bir adımdır. Pek çok insan, doğru tedavi ve kararlılıkla takıntılarının günlük hayatlarını yönetmesini engellemeyi başarmıştır. Siz de onlardan biri olabilirsiniz. Zihniniz ne kadar karmaşık oyunlar oynarsa oynasın, onu eğitmek ve kontrol etmek mümkündür. Çocuğunuz veya bir yakınınız bu sorunla mücadele ediyorsa da paniğe kapılmadan, uzman desteğiyle birlikte adım atarak durumu düzeltebilirsiniz.

Günümüzde internet ve sosyal medya platformlarında da OKB ile ilgili pek çok bilgi paylaşılır. Ancak en doğru ve güvenilir bilgiyi, mutlaka alanında uzman bir ruh sağlığı profesyonelinden almayı ihmal etmeyin.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Psikolojik danışmanlık randevusu almak için yulepsikoloji@gmail.com adresine mail atabilir ya da 0532 053 3992 whatsapp üzerinden mesaj atarak iletişime geçebilirsiniz.


Kaynaklar

Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD). Obsesif-Kompulsif Bozukluk: Hastalar ve yakınları için rehber.

Fawcett, E. J., Power, H., & Fawcett, J. M. (2020). Women Are at Greater Risk of OCD Than Men: A Meta-Analytic Review of OCD Prevalence Worldwide. Journal of Clinical Psychiatry, 81(4), 19m13085.

Stein, D. J., Costa, D. L. C., Lochner, C., et al. (2019). Obsessive–compulsive disorder. Nature Reviews Disease Primers, 5(1), 52.

Fineberg, N. A., et al. (2020). Clinical advances in obsessive–compulsive disorder: a position statement by the International College of Obsessive-Compulsive Spectrum Disorders. International Clinical Psychopharmacology, 35(4), 173–193.

Biria, M., Banca, P., Healy, M. P., et al. (2023). Cortical glutamate and GABA are related to compulsive behaviour in individuals with obsessive–compulsive disorder and healthy controls. Nature Communications, 14(1), 3324.

Öst, L. G., Havnen, A., Hansen, B., & Kvale, G. (2015). Cognitive behavioral treatments of obsessive–compulsive disorder: a systematic review and meta-analysis. Journal of Anxiety Disorders, 30, 8–18.

Murray, C. J. L., & Lopez, A. D. (1996). The Global Burden of Disease (WHO & World Bank Report).


Devamı
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
  • 11

Instagram

yulepsikoloji

❤️‍🩹 Kuşaklararası travma aktarımı, b ❤️‍🩹 Kuşaklararası travma aktarımı, bir nesilde yaşanan acı, korku veya stresin sonraki kuşaklara aktarılması anlamına gelir. Ailede işlenemeyen ya da bastırılan duygular, çoğu zaman farkında olmadan çocuklara ve torunlara geçer.

Bilimsel araştırmalar, bu aktarımın hem psikolojik hem de biyolojik yollarla gerçekleşebildiğini gösteriyor. Yani travmanın etkisi, sadece duygu ve davranışlarımızda değil, genlerimizde de iz bırakabiliyor.

Çok kafa karıştırıcı olmasın diye yazdığım makalenin bir kısmını burada paylaştım. Konunun daha detaylı açıklamasını okumak isterseniz websitemde bulabilirsiniz 🌷

www.tugceturanlar.com

Kuşaklararası Travma Aktarımı

#psikoloji
🌷Toksik ilişkilerde sınır koymak çoğu zama 🌷Toksik ilişkilerde sınır koymak çoğu zaman imkânsız gibi hissedilebilir. Özellikle onaylanma ihtiyacı, suçluluk duygusu ya da yalnız kalma korkusu bu adımı atmayı zorlaştırır. 

Birçok insan, çocukluğundan itibaren “hayır” demenin bencilce olduğu yönünde mesajlar aldığı için, kendi ihtiyaçlarını ön plana koyduğunda suçluluk hisseder. Özellikle toksik ilişkilerde, karşı tarafın tepkilerinden korkmak ya da onu kaybetme endişesiyle kişi, kendi sınırlarını belirlemekte zorlanır. 

Aynı zamanda, sevilmek ve kabul görmek için kendinden sürekli ödün vermek, zamanla kişinin kendine yabancılaşmasına ve özgüveninin azalmasına neden olur. 

Oysa “hayır” diyebilmek, kendini korumak ve kendi ihtiyaçlarını önceliklendirmek bencillik değil, sağlıklı bir özsaygı göstergesidir. 

Sınır koymak, karşı tarafı reddetmek ya da cezalandırmak anlamına gelmez; aksine, hem kendine hem de karşındaki kişiye değer vermenin en sağlıklı yoludur. 

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji #ilişkiler
🌷 Bazı davranışlarımızın, dış dünyada 🌷 Bazı davranışlarımızın, dış dünyada olup bitenleri etkileyebileceğine inanırız. Mantıksız olduğunu bilsek de. 

Örneğin bir mesajı zamanında almazsak kötü bir şey olacağından korkmak ya da uğurlu bir objeye tutunmak… Psikolojide bu düşünce biçimine büyüsel düşünce denir. 

Piaget’ye göre bu düşünce biçimi özellikle çocuklukta yaygındır. Çünkü çocuk, dünya üzerindeki kontrolünü sınırlı hisseder. 

Jean Piaget’nin ifadesiyle:
“Çocuk için düşünce, gerçekliğin yerine geçer.”

(Piaget, J. (1929). The Child’s Conception of the World).

Yetişkin olduğumuzda bile bu düşünce biçimini sürdürebiliriz. Çünkü belirsizlik karşısında zihin, içsel güvenlik yaratacak sembolik dayanaklara ihtiyaç duyar. Bu, aslında içimizdeki çocuğun hâlâ kendini güvende hissetmeye çalışmasından başka bir şey değildir 🌷

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Kütüphanemde bana eşlik etmiş olan bu değerli Kütüphanemde bana eşlik etmiş olan bu değerli kitapları, artık başka zihinlere ve kalplere ulaşabilmesi için paylaşmak istiyorum.

Her ay bir psikoloji kitabını hediye edeceğim. Belki bir cümlesi, bir fikri, bir sayfası size de eşlik eder ❤️

📖 Bu ayın kitabı: Kaygının Anlamı – Rollo May

“Kaygı, içsel bir çağrıdır; bizi yüzleşmeye, büyümeye ve sorumluluk almaya davet eder.”

Çekilişe katılmak için:

✅ Gönderiyi beğenmeniz
✅ Yorumlara iki arkadaşınızı etiketlemeniz
✅ Yule Psikoloji sayfasını takip etmeniz yeterli

📅 Son katılım: 27 Mayıs Salı

#psikoloji #kitap
Narsistik ilişkileri çözümleme atölyesi 🌷 Narsistik ilişkileri çözümleme atölyesi 🌷 narsistik partnerle kurulan ilişki dinamiklerini ve bu ilişkilerde ortaya çıkan travma bağını anlamak isteyenler için hazırlandı. Atölyede, sağlıksız ilişki döngülerinin arka planındaki psikolojik mekanizmaları, duygusal bağımlılığı ve bu tür ilişkilerden kopmakta yaşanan zorlukları birlikte inceleyeceğiz. 

🌷 Katılımcılar, narsistik ilişkilerin nasıl işlediğini daha iyi kavrayarak, kendi ilişkilerini sorgulama ve daha sağlıklı bağlar kurma yolunda önemli bir farkındalık kazanacaklar.

📅 Tarih: 2 Haziran Pazartesi
⏰ Saat: 21.00 – 22.30
💻 Platform: Google Meet – Online

Detaylı bilgi için DM’den ya da WhatsApp üzerinden ulaşabilirsiniz.

📱 0532 053 3992 (WhatsApp)

Görüşmek üzere 💛

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

** Kontenjan dolmuştur. Sonraki eğitimde görüşmek üzere ❤️

#psikoloji #ilişkiler
🌷 Yetersiz annelik görmüş kişiler, içlerin 🌷 Yetersiz annelik görmüş kişiler, içlerinde güçlü bir sevgi açlığı taşısalar bile yakın ilişkilerde rahat edemezler. Sevgi almaya duydukları özlem, genellikle içlerindeki güvensizlik ve koruyucu duvarlarla engellenir. Geçmişte ihtiyaçlarının karşılanmamış olması, birinin onlar için gerçekten var olacağına inanmalarını zorlaştırır. 

Bazıları sevgiyi hak etmediğini düşünürken, daha bağımlı kişiler partnerlerine yapışır, onları boğar ve aradıkları kusursuz sevgiyi bulamayınca öfkeyle karşılık verir. Bu öfke, ilişkiyi zedeler ve eski terk edilme yaralarını tekrar canlandırır.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji #anne
🩵 “Farkında olmak, tam da burada, şimdide o 🩵 “Farkında olmak, tam da burada, şimdide olmak demektir; şimdiki zamanda bütünüyle var olabilmek, karşımıza hangi deneyim çıkarsa kabul edebilmek, yine de deneyimin hiçbir türden görünümüne kendini kaptırmamak demektir. Farkında olmak aynı zamanda, yargılamadan veya değerlendirmeye tabi tutmadan, deneyimin farkında olmak demektir.”

Kitap: Psikoterapide Bağlanma - David J. Wallin

#psikoloji #farkındalık
❤️ İçsel çocuk arketipleri, çocuklukta gel ❤️ İçsel çocuk arketipleri, çocuklukta geliştirdiğimiz duygusal başa çıkma kalıplarını simgeler. O dönemde ihtiyaç duyduğumuz sevgi, güven ve kabulü elde etmek için öğrenilen bu stratejiler, büyüdükten sonra da davranışlarımızı şekillendirmeye devam eder. Arketipleri tanımak, hangi eğilimlerin bize fayda sağladığını hangilerinin ise sınırlarımıza zarar verdiğini ayırt etmeye imkân tanır; böylece daha bilinçli seçimler yapabiliriz.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Kaynaklar

*LePera, N. (2021). How to Do the Work: Recognize Your Patterns, Heal from Your Past, and Create Your Self. TarcherPerigee.

*Maté, G. (2021). The Myth of Normal: Trauma, Illness & Healing. Avery.

*Schwartz, R. C. (1995). Internal Family Systems Therapy. Guilford Press.

#psikoloji
Narsisistik ebeveynler, kendilerini önemli ve üs Narsisistik ebeveynler, kendilerini önemli ve üstün hissetme ihtiyacı duyarlar; eleştiriye karşı aşırı duyarlıdırlar ve başkalarıyla empati kurmakta zorlanırlar. 
Bazı anneler, kendi gerçekleşmemiş hayallerini ve isteklerini çocukları üzerinden yaşamak isterler. Örneğin, kendilerini güzel ya da başarılı hissetmediklerinde çocuklarının bu eksikliği tamamlamasını ve adeta onların “intikamını” almasını bekleyebilirler. Bu nedenle çocuklarının kendi beklentilerini karşılamasını aşırı derecede önemser ve bu gerçekleşmediğinde onları yok sayar ya da düşmanca davranabilirler.

Bu tutum sonucu çocuklar, kendilerini değerli hissetmek için sürekli başkalarının onayına ve beğenisine ihtiyaç duyarlar. Benlik değerleri dışarıya bağımlıdır ve başkalarını anlamakta güçlük çekerler. Sağlıklı bir benlik saygısı için çocukların ebeveynlerini idealize edebilmesi ve ebeveynlerin çocuğun atfettiği gücü çocuklarıyla paylaşması gerekir. 
Narsisistik babalar ise genellikle kendi ihtiyaçlarını ön planda tutarak çocuklarının güçlenmesini engeller ve onlarla sağlıklı yakın ilişkiler kurulmasını zorlaştırırlar.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Kaynak: Kişilik ve Zihin - Prof. Dr. Doğan Şahin

#psikoloji #narsissist #ebeveyn
❤️‍🩹 Toplumsal travma, geniş kitlelerin ❤️‍🩹 Toplumsal travma, geniş kitlelerin fiziksel ve ruhsal güvenlik duygusunu altüst eder. Ortaya çıkan etkiler yalnızca o olayla sınırlı kalmaz, gelecek nesillerin de duygusal ve sosyal yaşamını etkileyebilir. Ancak yüzleşme, paylaşım, kolektif hafızanın inşası ve adalet arayışı, toplumsal onarımı destekler. Dayanışma kültürünü beslemek ve yıkıcı olayların tekrarlanmaması için kalıcı çözümler geliştirmek, her bir bireyin katkısıyla mümkün hâle gelir.

Toplumsal Boyutta İyileşme

* Güçlü Sosyal Destek Ağı: Travmadan etkilenen bireylerin destek hissetmesi, toplumun onarıcı gücünü artırır. Ayrıca aile, arkadaş ve komşuluk ilişkileri gibi yakın çevre alanlarının güvenilirliği ve dayanışması, ruhsal toparlanmaya olumlu katkıda bulunur.

* Açık ve Şeffaf İletişim: Toplumsal travmanın ardından yaşananları görmezden gelme veya inkar, tüm kesimlerde derin bir güvensizlik yaratır. Oysa olayların kabul edilmesi, hatırlanması ve anlatılması uzun vadede onarıcı bir etki taşır.

* Adalet ve Yüzleşme Mekanizmaları: Geniş çaplı bir felaket veya zulüm sonrası adaleti sağlayacak yolların (yargı süreçleri, hak talepleri vb.) işlemesi, toplumsal bellek ve iyileşme sürecinin merkezinde yer alır. Resmî kurumlar, sivil toplum kuruluşları ve yerel inisiyatifler bu süreçte kritik rol oynar (Paker, 2007).

* Aktif Katılım ve Dayanışma: Dayanışma faaliyetlerine katılmak, yardım kampanyalarında yer almak veya hak savunuculuğu yapmak hem toplumu hem de bireyi güçlendirir. Bu tür eylemler, çaresizlik duygusunu hafifletir ve umudu canlı tutar.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar 

Kaynaklar

Herman, J. (1992). Travma ve İyileşme. İstanbul: Literatür Yayıncılık.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık Merkezi. (2015). Psiko-Eğitim Broşürleri – 4: Toplumsal Travma Nedir?
Janoff-Bulman, R. (1992). Shattered assumptions: Towards a New Psychology of Trauma. New York: Free Press.
Paker, M. (2007). Psiko-politik Yüzleşmeler. İstanbul: Birikim Yayınları.

#psikoloji
Neden en çok sevdiğimiz insanlara kızarız? 💔

Bunun temel sebebi, kurduğumuz bağın derinliği ve bu bağla birlikte gelişen beklentilerimizdir. 

Sevdiğimiz kişiler bize en yakın ve en açık olduğumuz kişilerdir; bu nedenle, onlar tarafından görülmeyi, anlaşılmayı ve desteklenmeyi bekleriz. Bu beklentiler gerçekleşmediğinde yaşadığımız hayal kırıklığı, çoğunlukla öfke olarak dışa vurulur. 

Ayrıca, sevdiğimiz insanlar bize adeta bir ayna tutarlar. Kendimizde kabul etmekte zorlandığımız taraflarımızı onların davranışlarında gördüğümüzde iç dünyamızdaki çatışmalar tetiklenir ve bu durum öfkeye neden olabilir. 

Ancak önemli olan bu duyguyu nasıl ifade ettiğimizdir. Öfkemizi doğru şekilde ifade etmek, ilişkilerimizi güçlendirme ve sağlıklı hale getirme potansiyeline sahiptir.

Unutmayalım ki, her kızgınlık bize kendimizle ilgili önemli bir mesaj taşır. Bu mesajı okumak ve anlamlandırmak, ilişkilerimizi olduğu kadar kendimizi de geliştirmek için çok değerlidir. ❤️

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#ilişkiler #psikoloji
🍃 Duygusal olarak olgunlaşmamış kişilerle i 🍃 Duygusal olarak olgunlaşmamış kişilerle iletişimde temel prensip, duygusal kontrolü onlara bırakmamak ve kendinizden emin, sakin bir duruş sergilemektir. Böylece kendi iç huzurunuzu korur ve iletişim süreçlerinizi sağlıklı yürütürsünüz.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji #ilişkiler 

Kaynak
Gibson, L. C. (2022). Olgunlaşmamış Ebeveynlerin Açtığı Yaraları İyileştirmek.
Instagram'da Takip Et

Etiketler

Bağımlılık Bireysel psikoterapi depresyon Ebeveyn EMDR EMDR Terapisi Freud Gottman Çift Terapisi Jung Kişilik Bozuklukları narsist Online EMDR Online psikolog Psikanaliz Psikodinamik Psikoterapi Rüya travma Travma Bağı Travma Sonrası Stres Bozukluğu Travma Sonrası Tepkiler Çift Terapisi Çocukluk Travmaları çocukluk çağı travmaları İlişkiler

Son Eklenenler

  • Kuşaklararası Travma Aktarımı
  • Toksik İlişkilerde Sınır Koymak Neden Zordur
  • İnsanlar Değişir mi? Romantik İlişkilerde Değişimin Rolü
  • Uzak Mesafe İlişkisi: Bağ ve Güveni Sürdürme
  • Oversharing (Aşırı Paylaşım) Nedir ve Nasıl Başa Çıkılır?
  • Travma Terapisi: Gerçek Nedir?

Yasal Uyarı

Bu internet sitesinin içeriği ve uygulamaları, sadece bilgilendirme ve eğitim amaçlı olup, herhangi bir şekilde tıbbi öneri verme veya herhangi bir danışan sağlama amacı ile oluşturulmamıştır. Sitemizde yer alan alıntı ve görüşler açıkça belirtilmediği takdirde resmi görüşlerini yansıtmamaktadır. Yazılı izin alınmaksızın kaynak gösterilerek dahi kullanılamaz