
Depresyondaki Partnerime Nasıl Yardım Edebilirim?
[ez-toc]Depresyondaki Partnerime Nasıl Yardım Edebilirim? Depresyon, kişinin ruh halini, düşüncelerini ve davranışlarını derinden etkileyen ciddi bir ruh sağlığı problemidir. Bu durum sadece depresyon yaşayan kişiyi değil, onun çevresindeki insanları, özellikle de partnerini önemli ölçüde etkiler. Eğer romantik ilişkinizde partnerinizin depresyonda olduğunu düşünüyorsanız, ona destek olmak için atabileceğiniz doğru adımları bilmek önemlidir. Peki, depresyondaki partnerinize nasıl davranmalısınız?
Depresyon Nedir ve Partnerinizi Nasıl Etkiler
Depresyon, kişinin duygu durumunu, düşüncelerini ve davranışlarını etkileyen karmaşık bir bozukluktur. Depresyonun belirtileri arasında enerji kaybı, ilgisizlik, düşük özgüven, aşırı ya da az uyuma, iştah değişiklikleri, kararsızlık ve hatta intihar düşünceleri yer alabilir. Partneriniz depresyondaysa, bu durum onun yaşam kalitesini düşürdüğü gibi romantik ilişkinizin dinamiklerini de değiştirebilir. İlk adım, depresyonun ne olduğunu ve partnerinizin yaşadıklarının iradesizlikten değil, biyolojik ve psikolojik faktörlerden kaynaklandığını anlamaktır.
Depresyondaki Partnerinize Nasıl Destek Olabilirsiniz
Partnerinizin Davranışlarını Doğru Anlayın
Depresyon sırasında kişiler sıklıkla içine kapanabilir, sosyal etkinliklerden uzak durabilir ve sevdikleri aktivitelerden keyif almaz hale gelebilir. Bu durumun kişisel bir reddedilme olmadığını anlamak önemlidir. Örneğin, “Dışarı çıkalım, sana iyi gelir” gibi tekliflerinize yanıt alamadığınızda bunu kişisel algılamak yerine, partnerinizin içinde bulunduğu durumun bir yansıması olduğunu unutmayın.
Empati Kurarak Dinleyin
Depresyondaki biriyle konuşurken empati kurmak ve yargılamadan dinlemek çok önemlidir. Ona destek olmak için şu ifadeleri kullanabilirsiniz:
- “Böyle hissetmene üzüldüm. Bu konuda konuşmak ister misin?”
- “Sana nasıl yardımcı olabilirim?”
- “Unutma, yalnız değilsin ve bu süreci birlikte aşacağız.”
Bu tür cümleler, partnerinizin kendini değerli hissetmesine yardımcı olur. Ancak, “Bunda üzülecek ne var?” veya “Kafanda büyütüyorsun” gibi ifadelerden kaçının. Bu tür sözler, kişinin kendini daha da yetersiz hissetmesine neden olabilir.
Fiziksel Aktiviteyi ve Günlük Rutinleri Teşvik Edin
Depresyon kişinin enerjisini ve motivasyonunu tüketebilir, bu da günlük aktiviteleri yapmayı zorlaştırır. Partnerinizi küçük adımlarla harekete geçmeye teşvik edin. Örneğin, kısa yürüyüşlere çıkmayı, birlikte bir film izlemeyi veya bir kahve içmek için dışarı çıkmayı teklif edebilirsiniz. Bilimsel araştırmalar, düzenli fiziksel aktivitenin depresyon belirtilerini hafifletmeye yardımcı olduğunu göstermektedir. Ancak bu süreçte sabırlı olun ve partnerinizi zorlamayın.
Tedavi Sürecine Eşlik Edin
Depresyondaki bir kişi genellikle yardım istemekte zorlanabilir. Partnerinize profesyonel destek alması gerektiğini nazikçe hatırlatabilir, hatta ona bu süreçte eşlik edebilirsiniz. Örneğin, bir psikolog veya psikiyatriste randevu almasına yardımcı olabilir, gerekirse onunla birlikte terapiye katılabilirsiniz. Tedavi sürecinin zaman alabileceğini ve iniş çıkışlarla dolu olabileceğini unutmayın.
Online psikolojik danışmanlık randevusu almak için yulepsikoloji@gmail.com adresine mail atabilir ya da 0532 053 3992 üzerinden mesaj atarak iletişime geçebilirsiniz.
İntihar Riskine Karşı Dikkatli Olun
Depresyonun en ciddi sonuçlarından biri intihar riskidir. Partneriniz sık sık hayatın anlamsızlığından, umutsuzluktan veya tükenmişlikten bahsediyorsa, bu işaretleri ciddiye alın. “İntihar etmeyi düşünüyor musun?” gibi bir soruyu doğrudan sormaktan çekinmeyin. Bu tür bir konuşma, partnerinizin kendini daha rahat ifade etmesine ve gerekli desteği almasına yardımcı olabilir.
Destek ve Sabır Gösterin, Ancak Kendi Sınırlarınızı Koruyun
Depresyondaki birine destek olmak duygusal olarak yorucu bir süreçtir. Partnerinize yardımcı olurken kendi ihtiyaçlarınızı da göz ardı etmeyin. İyi beslenmek, düzenli uyumak ve sevdiklerinizle zaman geçirmek gibi kendi sağlığınıza da dikkat edin. Unutmayın, siz iyi hissettiğiniz sürece partnerinize daha etkili bir şekilde yardımcı olabilirsiniz.
Küçük Ama Etkili Destekler Sunun
Depresyondaki partnerinizin günlük sorumluluklarını hafifletmek, ona büyük bir yardım sağlayabilir. Örneğin, ev işlerinde ona yardımcı olabilir, yemek hazırlayabilir veya market alışverişlerini yapabilirsiniz. Bu tür küçük destekler, partnerinizin yükünü hafifletirken ona değer verdiğinizi de hissettirecektir.
Romantik İlişkilerde Sabır ve Güven Önemlidir
Depresyon, romantik ilişkilerde iniş çıkışlara neden olabilir. Bu süreçte sabırlı olun ve ilişkinizin temellerini sağlam tutmaya çalışın. Partnerinizle açık bir iletişim kurarak bu sürecin birlikte üstesinden gelebileceğinizi sık sık hatırlatın.
Gerçekçi Beklentiler Belirleyin
Depresyonun bir gecede çözülmeyeceğini unutmayın. Partnerinizin küçük adımlarla ilerlediğini gördüğünüzde bu gelişmeleri takdir edin ve onu motive edin. Aynı zamanda, tedavi sürecinde geri dönüşler yaşanabileceğini kabul ederek beklentilerinizi gerçekçi tutun.
Etkili İletişim Teknikleri Kullanın
Depresyondaki birine destek olurken kullandığınız dil önemlidir. “Bu süreci birlikte aşacağız” gibi motive edici cümleler kullanmaya özen gösterin. Partnerinizi sürekli olarak suçlayan veya eleştiren bir dil kullanmak, iyileşme sürecini olumsuz etkileyebilir.
Sonuç
Depresyondaki birine destek olmak, sabır, anlayış ve sevgi gerektirir. Partnerinizle empati kurarak ve profesyonel destek almasını teşvik ederek bu sürecin üstesinden gelebilirsiniz. Ancak, bu süreçte kendi sınırlarınızı ve duygusal sağlığınızı korumayı unutmayın.
Depresyondaki Partnerime Nasıl Yardım Edebilirim?
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Kaynakça:
- Burns, D. (2005). İyi Hissetmek. PsikoNET Yayınları.
- Türkçapar, M. H. (2018). Depresyon: Klinik Uygulamada Bilişsel Davranışçı Terapi. Epsilon Yayınevi.
- HelpGuide.org, Helping Someone with Depression.

DEHB’li Biriyle İlişki Yaşamak
[ez-toc]Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), hem çocukluk hem de yetişkinlik döneminde görülebilen nörogelişimsel bir bozukluktur. DEHB ilişkilerde çeşitli zorluklara yol açabilir; ancak anlayış ve destekle sağlıklı bir ilişki kurmak mümkündür. Bu makalede DEHB’nin ne olduğundan ilişki dinamiklerine kadar bilmeniz gereken her detayı bulabilirsiniz.
DEHB Nedir
DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu), dikkat sorunları, aşırı hareketlilik ve dürtüsellik ile karakterize bir bozukluktur. Genellikle çocuklukta teşhis edilse de, yetişkinlikte de semptomlarını göstermeye devam eder. DEHB olan yetişkinlerin çoğu, zaman yönetimi, organizasyon ve odaklanma konularında zorluklar yaşar.
Ana Belirtiler
Hiperodaklanma: Belirli bir konuya ya da aktiviteye aşırı odaklanma, diğer alanları ihmal etme.
Dürtüsellik: Ani kararlar alma, sabırsızlık ya da düşünmeden harekete geçme.
Duygu Düzenleme Sorunları: Duyguları kontrol etmekte zorlanma; öfke, hayal kırıklığı ya da sabırsızlık.
Zaman Yönetimi Sorunları: Randevulara ya da görevlere yetişememe, kronik geç kalma.
Çalışma Belleği Problemleri: Bilgileri düzenleme ve hatırlama konularında yaşanan aksaklıklar.
DEHB’li Biriyle İlişkide Ortaya Çıkabilecek Zorluklar
İletişim Sorunları: Karşı tarafın sözünü kesme, konudan çabuk kopma veya dikkati toparlayamama gibi durumlar tartışmalara yol açabilir.
Planlama ve Sorumluluk: DEHB’li bireyler, ev işlerinden randevulara kadar pek çok konuda organizasyon problemi yaşayabilir. Bu durum, ilişkideki diğer kişi üzerinde ekstra yük oluşturabilir.
Stres ve Anksiyete: DEHB belirtileri, hem DEHB’li kişide hem de partnerde strese neden olabilir. Anksiyete bozukluğu veya depresyon gibi ek tanılar da tabloyu karmaşıklaştırabilir.
Duygusal Dalgalanmalar: DEHB’li kişiler duygusal olarak hızlı iniş-çıkışlar yaşayabilir. Bu durum ilişki dinamiğini zorlayabilir ve sürekli bir destek ihtiyacı ortaya çıkarabilir.
Destekleyici Stratejiler ve İpuçları
Bilgi Edinin
- Araştırma Yapın: DEHB hakkında güvenilir kaynaklardan bilgi toplayın. Partnerinizin yaşadığı zorlukları anlamak, onunla empati kurmanızı kolaylaştıracaktır.
- Uzmanlara Danışın: Psikiyatrist, psikolog veya aile terapisti gibi profesyonellerden yardım almak, hem bireysel hem de çift olarak yararlı olabilir.
Açık ve Net İletişim Kurun
- Göz Teması: Konuşurken mümkün olduğunca göz teması kurmak, dikkati toplamasına yardımcı olur.
- Kısa ve Net Cümleler: Çok uzun ve karışık cümleler yerine net ve doğrudan ifadeler kullanmak, anlaşılırlığı artırır.
- Sabır Gösterin: Karşınızdaki kişinin bazen hızlı düşünmesi veya konudan kopması normaldir. Ona anlayışla yaklaşın.
Ortak Planlama Yapın
- Takvim Kullanımı: Ortak bir dijital takvim ya da duvar takvimi kullanarak randevuları, görevleri ve önemli tarihleri takip edebilirsiniz.
- Liste ve Notlar: Yazılı hatırlatıcılar veya telefon uygulamalarıyla partnerinizin dikkatini önemli konulara çekmek daha kolay olur.
- Görev Dağılımı: Yapılacak işlerin herkesin becerisine ve zamanına uygun şekilde bölüşülmesi, adil bir düzen oluşturur.
Duygusal Destek ve Motivasyon
- Olumlu Geri Bildirim Verin: DEHB’li bireyler eleştiriye hassas olabilir. Pozitif yönlerini sıkça vurgulamak, kendilerine güvenlerini artırır.
- Küçük Başarıları Kutlayın: Küçük de olsa başarıları takdir etmek, motivasyonu yüksek tutar.
- Empati Kurun: Onun yaşadığı zihinsel zorlukları anlamaya çalışın ve ihtiyaç duyduğunda dinleyici olun.
Sınırlar ve Öz Bakım
- Kendi İhtiyaçlarınızı İhmal Etmeyin: Sürekli partnerinizi düşünmek yorucu olabilir. Kendi fiziksel ve duygusal sağlığınızı korumak için sınırlar belirleyin.
- Ortak Çözümler Bulun: İlişkide yaşadığınız sorunları konuşarak ortak kararlar almaya özen gösterin.
- Stres Yönetimi: Meditasyon, egzersiz veya hobi edinmek her iki taraf için de faydalı olacaktır.
Profesyonel Yardım
Online psikolojik danışmanlık randevusu almak için yulepsikoloji@gmail.com adresine mail atabilir ya da 0532 053 3992 üzerinden mesaj atarak iletişime geçebilirsiniz.
Sonuç
DEHB’li biriyle ilişki yaşamak, zaman zaman zorlu olsa da, karşılıklı anlayış ve doğru stratejilerle sağlıklı ve tatmin edici bir hâle getirilebilir. Bilgi sahibi olmak, profesyonel destek almak ve açık iletişim kurmak bu süreçte çok önemli adımlardır. Unutmayın ki her ilişkinin dinamikleri farklıdır; bu nedenle, sizin ve partnerinizin ihtiyaçlarına göre en iyi yöntemleri belirlemek için birlikte çaba göstermek anahtar rol oynar.
Uzman Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Kaynaklar / Referanslar
- CHADD (Children and Adults with Attention-Deficit/Hyperactivity Disorder)
- National Institute of Mental Health (NIMH)
- Mayo Clinic
- American Psychological Association (APA)

Gölge Arketipi
Carl Gustav Jung’un psikoloji dünyasına kazandırdığı en etkileyici kavramlardan biri olan gölge arketipi, insan psikolojisinin derinliklerine dair önemli bir pencere açar. Gölge, bilincimizin dışında kalan ve genellikle bastırdığımız, reddettiğimiz ya da görmezden geldiğimiz yönlerimizi temsil eder. Çoğu zaman karanlık, ulaşılmaz ve rahatsız edici gibi görünse de, eğer yüzleşir ve entegre edebilirsek, kişisel gelişim için büyük bir potansiyel taşır.
Gölge Arketipi Nedir
Jung, gölge arketipini bireyin karanlık tarafı olarak tanımlar. Gölge, bizim ideal benlik algımıza uymayan ve bu yüzden bastırdığımız duygu, düşünce ve davranışlardan oluşur. Bu özellikler olumsuz nitelikler (örneğin öfke, kıskançlık ya da açgözlülük) olabileceği gibi, toplumsal ya da kişisel normlara uymadığı için reddedilen olumlu özellikler (örneğin yaratıcılık, özgüven ya da spontanlık) de olabilir.
Örneğin, sürekli nazik olmayı ön planda tutan bir kişi, öfkesini ya da kararlı tavırlarını bastırabilir ve bunlar farkında olmadan gölgesinin bir parçası haline gelir. Ancak bu özellikler bastırıldığında tamamen yok olmaz; bilinçaltında kalır ve dolaylı yollarla davranışlarımızı etkiler.
Gölge Nasıl Oluşur
Gölge, çocukluk döneminde toplumun beklentileri ve normları ile şekillenmeye başlar. Aile, kültür ya da toplum tarafından kabul görmeyen özellikler, sosyal uyumu sağlamak ve olumlu bir benlik algısı oluşturmak adına bastırılır. Bu süreç zamanla bilinçaltımızda birikerek gölgeyi oluşturur.
Örneğin, çocukken öfkesini ifade etmesi engellenen bir birey, yetişkinlikte çatışmadan kaçınan ancak zaman zaman kontrolsüz öfke patlamaları yaşayan biri haline gelebilir.
Gölgenin Kendini Gösterdiği Durumlar
Gölge genellikle farkında olmadığımız şekillerde kendini gösterir. Bunlar arasında:
- Yansıtma: Gölge özelliklerimizi başkalarına atfetmek. Örneğin, dürüstlük konusunda sorun yaşayan bir kişi, başkalarını sürekli yalan söylemekle suçlayabilir.
- Duygusal Tepkiler: Belirli insanlara veya durumlara aşırı tepkiler vermek, genellikle gölgenin iş başında olduğunu gösterir.
- Rüyalar: Jung’a göre gölge, sıklıkla rüyalar aracılığıyla kendini gösterir ve rahatsız edici figürler veya temalarla ifade edilir.
Gölge Arketipi ve Kişisel Gelişim
Jung, gölgeyi görmezden gelmenin psikolojik dengesizliğe ve tıkanıklığa yol açacağını vurgulamıştır. Gölgeyle yüzleşmek ve onu entegre etmek, bireyleşme (individuation) sürecinin temel bir parçasıdır. Bu süreç, bütünsel ve özgün bir insan olma yolunda atılan en önemli adımlardan biridir.
Gölgeyle Yüzleşme ve Entegrasyon Adımları
- Varlığını Kabul Etmek: Herkesin bir gölgesi olduğunu kabul etmek, bu yolda ilk adımdır.
- Kendini Gözlemlemek: Kişinin tetiklendiği durumlara, yargılamalarına ve tekrarlayan çatışmalara dikkat etmesi gerekir. Hangi özelliklerden ya da duygulardan kaçınıyorsunuz?
- Rüyaları İncelemek: Jung’a göre gölge, rüyalarda sıklıkla ortaya çıkar ve bilinçaltındaki çatışmalara dair ipuçları verir.
- Yaratıcı İfade: Sanat, yazı veya diğer yaratıcı faaliyetler, gölgeyle güvenli bir şekilde yüzleşmek için bir alan sunabilir.
- Terapi: Özellikle Jungian yöntemlerle çalışan bir terapistle gölge çalışması yapmak, bu süreci güvenli ve bilinçli bir şekilde ilerletmeye yardımcı olabilir.
Gölgeyi Kucaklamanın Önemi
Gölge, özünde olumsuz bir kavram değildir. Karanlık ve yıkıcı eğilimler barındırsa da, aynı zamanda yaratıcılık, dayanıklılık ve bilgelik gibi keşfedilmeyi bekleyen potansiyelleri de içerir. Gölgeyi entegre etmek, şu faydaları sağlar:
- İlişkileri İyileştirir: Gölgeyi anlamak, yansıtmayı azaltır ve empatiyi artırır.
- İçsel Uyumu Artırır: Kendini tüm yönleriyle kabul eden birey, içsel çatışmalardan arınır.
- Potansiyeli Ortaya Çıkarır: Gölgenin içinde gizli olan yetenekler ve özellikler, kişinin hayatına yeni bir zenginlik katabilir.
Jung’un Gölge Üzerine Bıraktığı Miras
Jung’un gölge arketipi, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde derin etkiler yaratır. Bireysel düzeyde gölge çalışması, psikolojik büyümeyi ve özgünlüğü destekler. Toplumsal düzeyde ise gölgeyi anlamak, önyargıların, çatışmaların ve ayrışmaların azalmasına katkı sağlayarak farkındalık ve empatiyi teşvik eder.
Jung’un şu ünlü sözü, bu yolculuğun önemini özetler:
“Bilinçsiz olanı (bilinçdışını) bilinçli hale getirmediğiniz sürece, o sizin hayatınızı yönlendirecek ve siz bunu kaderiniz sanacaksınız.”
Gölgeyle yüzleşmek kolay değildir; cesaret, dürüstlük ve tevazu gerektirir. Ancak ödülü büyüktür: Kendini daha derin bir düzeyde anlamak ve daha özgün bir yaşam sürmek.
Kaynaklar
Jung, C. G. (1959). Aion: Researches into the Phenomenology of the Self. Princeton University Press.
Sharp, D. (1991). Jung Lexicon: A Primer of Terms & Concepts. Inner City Books.
Stein, M. (1998). Jung’s Map of the Soul: An Introduction. Open Court. Wilde, D.J. (2011). Shadow Archetypes. In: Jung’s Personality Theory Quantified. Springer, London. https://doi.org/10.1007/978-0-85729-100-4_8
Kendi Gölgenizi Keşfetmeye Hazır mısınız?
Gölgenizi anlamak ve kabul etmek, sadece içinizdeki karanlık yönleri değil, aynı zamanda saklı kalan gücünüzü, yaratıcılığınızı ve potansiyelinizi de ortaya çıkarabilir. Bu yolculukta yalnız değilsiniz.
📞 Telefon: 0532 053 3992
📧 E-posta: yulepsikoloji@gmail.com
🌐 Online Randevu: Yule Psikoloji
Yule Psikoloji, Muğla Gökova’daki ofisimizde veya online terapi seçenekleriyle bireysel ihtiyaçlarınıza uygun profesyonel destek sunmaktadır. Kendinizi daha yakından tanımak ve bu içsel yolculuğa adım atmak için hemen randevu alabilirsiniz.
Devamı

Psikolojik Dayanıklılık Nedir
Zorluklar ve stres, hayatın kaçınılmaz bir parçasıdır. Ancak bazı bireyler, krizler karşısında hızla toparlanıp güçlenebilirken, diğerleri daha fazla zorlanır. Bu farkın temelinde, psikolojik dayanıklılık (resilience) yatmaktadır. Peki, psikolojik dayanıklılık tam olarak nedir ve nasıl geliştirilebilir?
Psikolojik Dayanıklılık
Psikolojik dayanıklılık, bireyin stres, travma, kayıp, hastalık gibi zorluklar karşısında esnek kalabilme, toparlanabilme ve bu deneyimlerden güçlenerek çıkabilme kapasitesidir. Psikolojik dayanıklılık, zorluklardan kaçmak değil; onlarla yüzleşerek uyum sağlamak anlamına gelir.
Amerikan Psikoloji Derneği’ne (APA) göre psikolojik dayanıklılık, bir bireyin hem fiziksel hem de duygusal olarak esnek olmasını sağlayan bir dizi düşünce ve davranış modelinden oluşur (American Psychological Association, 2012).
Psikolojik Dayanıklılığı Etkileyen Faktörler
Dayanıklılık, yalnızca doğuştan gelen bir özellik değildir; çevresel ve kişisel faktörlerle de şekillenir. Bu faktörlerden bazıları şunlardır:
• Destek Sistemleri: Aile, arkadaşlar veya topluluk desteği, zorluklarla başa çıkmada kritik bir rol oynar.
• Bilişsel Esneklik: Problemlere farklı açılardan bakabilme yeteneği, dayanıklılığı artırır.
• İçsel Güç: Bireyin kendine olan güveni ve problem çözme becerileri, kriz anlarında toparlanmayı kolaylaştırır.
• Amaç Duygusu: Hayatta bir anlam ve amaç hissine sahip olmak, bireyi güçlü tutar.
Hayatta Karşılaşılan Zorluklarla Başa Çıkma Yolları
Psikolojik dayanıklılığı artırmak ve hayatın zorluklarıyla daha etkili bir şekilde başa çıkmak için aşağıdaki stratejileri kullanabilirsiniz:
1. Destek Sistemlerinizi Güçlendirin
Sosyal ilişkiler, dayanıklılığın temel taşlarından biridir. Duygularınızı paylaşabileceğiniz güvenilir bir arkadaş veya aile üyesine sahip olmak, stresle başa çıkmayı kolaylaştırır. Topluluk etkinliklerine katılmak veya bir destek grubu bulmak da faydalı olabilir.
2. Duygularınızı Kabul Edin
Zorluklar karşısında hissettiğiniz stres, üzüntü veya öfke gibi duyguları bastırmak yerine kabul etmek önemlidir. Bu duyguları anlamak ve yönetmek, daha sağlıklı bir zihinsel duruma ulaşmanıza yardımcı olur.
3. Esnek Bir Düşünce Yapısı Geliştirin
Her zorluk, aynı zamanda bir öğrenme fırsatı sunar. Olaylara sadece olumsuz yönlerinden değil, büyüme fırsatları açısından da bakmaya çalışın. Örneğin, bir iş kaybı yeni kariyer fırsatları yaratabilir.
4. Fiziksel Sağlığınıza Özen Gösterin
Düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme ve yeterli uyku, dayanıklılığı artırmada büyük rol oynar. Fiziksel olarak güçlü bir beden, zihinsel olarak da daha esnek olmanıza yardımcı olur.
5. Kendi Hikayenizi Yeniden Yazın
Olumsuz geçmiş deneyimlerinizi yeniden çerçevelendirin. Kendinize, “Bu durumdan ne öğrendim?” veya “Bu zorluğun bana kattığı olumlu bir şey var mı?” gibi sorular sorun.
6. Stres Yönetimi Tekniklerini Öğrenin
Meditasyon, nefes egzersizleri veya farkındalık (mindfulness) teknikleri, stres düzeyinizi azaltmada etkili araçlardır.
7. Küçük Hedefler Belirleyin
Büyük bir problemi tek seferde çözmek yerine, onu küçük, yönetilebilir parçalara bölün. Bu, hem başarma hissinizi artırır hem de stresinizi azaltır.
Sonuç
Psikolojik dayanıklılık, hayattaki zorluklara karşı bir kalkan değil, onları aşabilmek için sahip olduğunuz bir rehberdir. Dayanıklılık geliştikçe, sadece zorluklara karşı daha güçlü olmakla kalmaz, aynı zamanda bu zorluklardan öğrenerek büyürsünüz.
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji
Kaynakça:
• American Psychological Association. (2012). Building your resilience. Retrieved from apa.org.
• Southwick, S. M., & Charney, D. S. (2012). Resilience: The Science of Mastering Life’s Greatest Challenges. Cambridge University Press.
• Bonanno, G. A. (2004). Loss, trauma, and human resilience: Have we underestimated the human capacity to thrive after extremely aversive events? American Psychologist, 59(1), 20-28.
Devamı

Kumar Bağımlılığı Nedir ve Nasıl Tedavi Edilir
Kumar bağımlılığı, bireylerin hayatını ciddi şekilde etkileyen, kontrolsüz kumar oynama davranışı ile karakterize edilen bir bozukluktur. DSM-5’te “Madde ile İlişkili Olmayan Bozukluklar” kategorisinde yer alması, bu durumun bağımlılık spektrumunda değerlendirildiğini göstermektedir. Bu yazıda kumar bağımlılığının belirtilerinden, nedenlerinden ve tedavi yöntemlerinden detaylı bir şekilde bahsedilecektir.
Kumar Bağımlılığı Nedir?
Kumar bağımlılığı, bireylerin kumar oynama davranışını kontrol edemediği, bu nedenle sosyal, mesleki ve ailevi alanlarda ciddi işlev kaybına neden olan bir bağımlılık türüdür. Diğer bağımlılıklar gibi, kumar bağımlılığı da kronik, tekrarlayan bir seyir izler ve bireylerin kendi başlarına bu durumdan kurtulmaları genellikle zordur.
DSM-5’e göre kumar bağımlılığının tanı ölçütleri arasında şunlar bulunur:
- Dürtü kontrolü kaybı: Kumar oynama davranışını kontrol edememe,
- Tolerans geliştirme: Daha fazla heyecan hissi için artan miktarlarda parayla kumar oynama ihtiyacı,
- Yoksunluk belirtileri: Kumar oynayamadığında huzursuzluk ve sinirlilik,
- Sosyal ve mesleki kayıplar: Kumar oynama nedeniyle işten veya aile ilişkilerinden kopma,
- Maddi kayıpların telafisi: Kaybedilen parayı geri kazanma çabası (kayıpları kovalamak).
Bu ölçütlerden en az dördünün bulunması, kumar bağımlılığı tanısı için yeterlidir.
Kumar Bağımlılığının Epidemiyolojisi
Kumar bağımlılığı, toplumun %0,1 ile %2,7’sinde görülmektedir. Risk faktörleri arasında şunlar yer alır:
- Erkek cinsiyet,
- Genç yaş,
- Düşük sosyoekonomik düzey,
- Psikiyatrik eş tanılar (örneğin, depresyon, anksiyete),
- Olumsuz çocukluk deneyimleri.
Kadınlar genellikle kumar davranışını kişisel sorunlardan kaçış amacıyla sergilerken, erkekler stratejik oyunlara ve daha yüksek risk içeren kumar türlerine yönelme eğilimindedir. Ayrıca, kumar bağımlılığı olan bireylerin intihar riski, genel nüfusa kıyasla önemli ölçüde daha yüksektir.
Kumar Bağımlılığının Nedenleri
Kumar bağımlılığı, biyolojik, psikolojik ve çevresel faktörlerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkar. Bu nedenleri daha ayrıntılı inceleyelim:
Biyolojik Faktörler:
- Dopamin ve serotonin sistemleri: Beyindeki ödül mekanizmalarını etkileyen bu nörotransmitterlerin düzensizliği, kumar bağımlılığını tetikleyebilir.
- Genetik yatkınlık: Kumar bağımlılığı olan bireylerin birinci derece akrabalarında bu tür davranışların görülme sıklığı daha yüksektir.
Psikolojik Faktörler:
- Bilişsel çarpıtmalar: Kumar oynayan bireyler genellikle “şans döngüsü” veya “kayıpları kovalamak” gibi irrasyonel düşüncelere sahiptir.
- Dürtüsellik: Riskli kararlar alma ve ani dürtülere karşı koyamama eğilimi, kumar bağımlılığı ile ilişkilidir.
Çevresel Faktörler:
- Erişim kolaylığı: Kumar oynama imkanlarının yaygın olduğu bölgelerde bağımlılık riski daha yüksektir.
- Sosyal etkiler: Aile veya arkadaş çevresinde kumar oynama davranışının yaygın olması bağımlılığı artırabilir.
Tedavi Yöntemleri
Kumar bağımlılığı tedavisinde kullanılan yöntemler, bireyin ihtiyaçlarına ve bağımlılık düzeyine göre değişiklik gösterebilir. Bu yöntemler arasında farmakoterapi, psikoterapi ve bireyin kendi kendine baş etme mekanizmalarını geliştirebileceği yöntemler yer alır.
Farmakoterapi
- Opioid Reseptör Antagonistleri: Naltrekson ve nalmefen gibi ilaçlar, kumar oynama dürtüsünü baskılayarak bireyin bağımlılık döngüsünü kırmasına yardımcı olabilir.
- SSRI’lar (Selektif Serotonin Geri Alım İnhibitörleri): Depresyon ve anksiyete gibi eşlik eden rahatsızlıklarda yarar sağlayabilir.
- Lityum ve Diğer Glutamaterjik İlaçlar: Bipolar bozukluk gibi eşlik eden durumlarda kullanılabilir.
- Antipsikotikler: Aşırı dürtüsellik veya kontrol kaybı yaşayan bireylerde yardımcı olabilir.
Psikoterapi Yöntemleri
Psikoterapi, kumar bağımlılığı tedavisinde en etkili yöntemlerden biridir. Farklı terapi yaklaşımları bireyin bağımlılık davranışlarını anlamasına ve değiştirmesine yardımcı olur.
Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT):
BDT, kumar bağımlılığı tedavisinde yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir. Bireyin kumar davranışını sürdüren irrasyonel düşünceleri (örneğin, “Bir sonraki elde kazanacağım” gibi) tanımlamasına ve bu düşünceleri değiştirmesine odaklanır. Ayrıca, bireyin stresle başa çıkma becerilerini geliştirmesine yardımcı olur.
Değişim motivasyonunu artırmaya odaklanan bu terapi yöntemi, özellikle değişime direnci olan bireylerde etkili olabilir. Bireyin kumar oynamayı bırakma isteğini güçlendirir.
EMDR (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme):
EMDR terapisi, özellikle travma ve stresle ilişkili kumar bağımlılığı vakalarında etkili bir yöntemdir. Kumar bağımlılığı genellikle geçmişteki duygusal travmalarla ilişkili olabileceğinden, EMDR, bireyin bu travmalarını yeniden işlemesine ve tetikleyici durumlara karşı duyarsızlaşmasına yardımcı olabilir.
- EMDR, bağımlılığın altında yatan stresörleri hedef alır. Örneğin, bir bireyin kumara başlama nedeni travmatik bir kayıp veya yoğun duygusal stres olabilir. Bu terapiyle, birey bu travmayı yeniden işleyecek ve kumar dürtüsüne karşı dayanıklılık geliştirecektir.
- EMDR ayrıca bağımlılık döngüsüne katkıda bulunan olumsuz inançları (“Yetersizim,” “Başarısızım”) yeniden çerçeveleyerek bireyin özgüvenini artırabilir.
Kumar bağımlılığına yol açabilecek duygusal ve davranışsal örüntüleri ele alır. Özellikle “duygusal yoksunluk” veya “başarısızlık” gibi temel şemalar üzerinde çalışarak bireyin bağımlılık davranışını sürdüren duygusal ihtiyaçlarını anlamasına yardımcı olur.
Bireylerin benzer deneyimler yaşayan kişilerle etkileşim kurmasını sağlar. Grup desteği, yalnızlık hissini azaltır ve bireylerin tedavi sürecine bağlı kalmasını teşvik eder.
Aile Terapisi:
Kumar bağımlılığı, bireyin aile dinamiklerini de etkiler. Aile terapisinde, aile üyeleri bağımlılık davranışının etkilerini anlamaya ve bireye destek olmaya odaklanır.
Diyalektik Davranış Terapisi (DDT):
Bu terapi, dürtü kontrol sorunları üzerinde çalışır ve bireye duygusal regülasyon becerileri kazandırır. Özellikle, bireyin stresle başa çıkmasını ve kumar oynama dürtüsüne direnmesini sağlar.
Kumar Bağımlılığı ile Kendi Kendine Baş Etme Yöntemleri
Bireylerin tedavi sürecine ek olarak kendi kendine uygulayabileceği yöntemler de iyileşme sürecinde önemlidir:
Tetikleyicilerden Uzak Durun:
Kumar dürtüsünü tetikleyen yerlerden, kişilerden veya durumlardan kaçının. Örneğin, kumar mekanlarından uzak durmak veya kumarla ilgili sosyal çevreyi değiştirmek önemlidir.
Sağlıklı Alışkanlıklar Geliştirin:
Egzersiz, meditasyon, hobi edinme gibi aktiviteler, stresle başa çıkmayı ve kumar dürtüsünü kontrol etmeyi kolaylaştırır.
Finansal Sorumluluğu Devredin:
Mali kaynaklarınızı bir aile üyesine veya güvendiğiniz bir kişiye devrederek kumar oynamayı engelleyebilirsiniz. Ayrıca, kumar sitelerine erişimi sınırlandıran uygulamaları kullanabilirsiniz.
Günlük Tutun:
Kumar oynama isteğinizi tetikleyen durumları yazın ve bunlarla başa çıkmak için kullandığınız yöntemleri kaydedin. Bu, ilerlemenizi görselleştirmenizi sağlar.
Sosyal Destek Alın:
Kendi kendine yardım grupları, bağımlılıkla mücadelede etkili bir destek sağlayabilir.
Alternatif Ödül Sistemleri Kurun:
Kumar yerine hedef odaklı bir ödül sistemi geliştirin. Örneğin, kumar oynamadığınız bir hafta boyunca kendinizi küçük bir ödülle motive edin (örneğin, bir kitap veya sevdiğiniz bir aktivite).
Bilişsel Çalışmalar Yapın:
Kumar bağımlılığına yol açan irrasyonel düşünceleri fark etmeye çalışın. “Bu sefer şans dönecek” gibi düşünceler yerine daha mantıklı değerlendirmeler yapmayı öğrenin.
Sonuç
Kumar bağımlılığı, bireylerin yaşamını derinden etkileyen ve çözümü genellikle profesyonel destek gerektiren bir sağlık sorunudur. Tedavi sürecinde Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), güçlü bilimsel kanıtlarla desteklenen en etkili yöntemlerden biri olarak öne çıkmaktadır. Bu terapi, bireyin irrasyonel düşünce kalıplarını değiştirmesine ve kumar davranışını tetikleyen durumlarla başa çıkmasına yardımcı olur. EMDR Terapisi, özellikle bağımlılığın altında yatan travmatik deneyimlerin ele alınmasında etkili bir araçtır ve bağımlılığın tetikleyicilerine karşı bireyin duyarsızlaşmasını sağlar.
Bireysel terapi yöntemlerinin yanı sıra, Grup Terapisi gibi destek grupları, sosyal izolasyonu azaltarak bireyin iyileşme sürecine bağlılığını artırabilir. Motivasyonel Görüşme (MG) ise, değişim isteği düşük olan bireylerde motivasyonu güçlendiren bir yöntem olarak tedavi sürecine değer katar.
Tedavi süreci boyunca bireylerin kendi kendine uygulayabileceği yöntemler de önemli bir rol oynar. Tetikleyicilerden uzak durmak, sağlıklı alışkanlıklar geliştirmek, mali sorumluluğu devretmek ve günlük tutmak gibi stratejiler, bireyin bağımlılık davranışını kontrol altına almasına yardımcı olabilir. Ancak, bu yöntemler genellikle profesyonel terapi desteği ile birleştiğinde daha etkili sonuçlar verir.
Kumar bağımlılığı tedavisinde multidisipliner bir yaklaşım, bireyin bağımlılık döngüsünü kırmasına, daha sağlıklı bir yaşam sürmesine ve sosyal ilişkilerini yeniden inşa etmesine olanak tanır. Bilimsel kanıtlara dayalı tedavi yöntemlerinin yanı sıra bireysel ve toplumsal farkındalığın artırılması, bu bağımlılığın neden olduğu sağlık ve sosyal sorunların azaltılmasında kritik öneme sahiptir.
Unutulmamalıdır ki, bağımlılık bir irade zayıflığı değil, bir sağlık problemidir. Bu nedenle, bireylerin destek aramaktan çekinmemeleri ve toplumun bu süreçte bireylere empati ile yaklaşması, tedavi sürecinin başarısını artıracaktır.
Türkiye’de Destek Grupları
Türkiye’de kumar bağımlılığıyla mücadele eden bireyler için çeşitli destek grupları ve kurumlar bulunmaktadır:
- Yeşilay Danışmanlık Merkezi (YEDAM): YEDAM, kumar bağımlılığı konusunda ücretsiz psikolojik ve sosyal destek hizmetleri sunmaktadır. Ayrıca, ailelere yönelik bilgilendirme ve destek programları da düzenlemektedir. (Yedam)
- Türkiye Bağımlılıkla Mücadele Eğitim Programı (TBM): TBM, bağımlılıklarla mücadelede farkındalık oluşturmak amacıyla eğitim programları ve kaynaklar sunmaktadır. (TBM)
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji
Kaynakça
- Çakmak, S., & Tamam, L. (2018). Kumar Oynama Bozukluğu: Genel Bir Bakış. Bağımlılık Dergisi – Journal of Dependence.
- American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (DSM-5).
- Potenza, M. N. (2014). Gambling disorder. JAMA Psychiatry.
- Shapiro, F. (2001). Eye Movement Desensitization and Reprocessing: Basic Principles, Protocols, and Procedures.
- Kim, S. W., & Grant, J. E. (2001). Pharmacotherapy for pathological gambling. CNS Drugs.
- Grant, J. E., & Potenza, M. N. (2006). Pathological gambling: Clinical and neurobiological features. American Journal of Psychiatry.
- Yeşilay Danışmanlık Merkezi (YEDAM). (n.d.). Kumar bağımlılığı hakkında bilgi ve destek. https://yedam.org.tr
- Türkiye Bağımlılıkla Mücadele Eğitim Programı (TBM). (n.d.). https://tbm.org.tr

Sosyal Anksiyete Bozukluğu Nedir
Sosyal anksiyete bozukluğu, bireyin sosyal ortamlarda yoğun kaygı ve korku yaşamasına neden olan bir ruh sağlığı sorunudur. Bu durum, kişinin sosyal ilişkilerini, iş hayatını ve günlük yaşamını olumsuz etkiler. Peki, sosyal anksiyetenin en yaygın belirtileri nelerdir? İşte dikkat edilmesi gereken 5 işaret:
1. Sosyal Durumlardan Kaçınma
Sosyal anksiyete yaşayan kişiler, başkalarıyla etkileşimden kaçınma eğilimindedir. Toplum önünde konuşmak, bir arkadaş grubuna katılmak veya yabancılarla iletişim kurmak gibi durumlar, yoğun kaygı ve endişe yaratabilir.
2. Yoğun Kaygı ve Endişe
Sosyal etkileşimlerden önce, sırasında veya sonrasında yoğun bir kaygı hissedilir. Bu kişiler, başkalarının kendisi hakkında olumsuz düşündüğünü varsayar.
3. Fiziksel Belirtiler
Sosyal anksiyete yalnızca zihinsel değil, aynı zamanda fiziksel belirtilerle de kendini gösterir. Kalp çarpıntısı, terleme, mide bulantısı, kas gerginliği ve nefes darlığı gibi semptomlar, sosyal durumlarda sıkça görülür.
4. Olumsuz Değerlendirilme Korkusu
Kişiler, sosyal ortamlarda sürekli olarak başkalarının kendilerini eleştirdiğine veya olumsuz değerlendirdiğine inanır. Bu durum, özgüven eksikliğine yol açar ve sosyal ilişkilerde çekingen davranışlar sergilemelerine neden olur.
5. Aşırı Öz-Farkındalık
Sosyal anksiyete bozukluğu olan bireyler, sosyal durumlarda kendilerine aşırı odaklanır. “Yanlış bir şey mi söyledim?”, “Komik görünüyor muyum?” gibi düşünceler zihni meşgul eder ve rahat bir şekilde davranmalarını engeller.
Sosyal Anksiyete Nasıl Tedavi Edilir
Sosyal anksiyete bozukluğu, uygun tedavi yöntemleriyle yönetilebilir ve iyileştirilebilir bir durumdur. İşte etkili terapi yöntemleri:
1. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT)
BDT, sosyal anksiyete bozukluğunun tedavisinde en sık kullanılan ve en etkili yöntemlerden biridir. Bu terapi yöntemi, bireyin olumsuz düşüncelerini tanımasına, bu düşünceleri değiştirmesine ve daha sağlıklı davranışlar geliştirmesine odaklanır.
2. Maruz Bırakma Terapisi
Bu terapi yöntemi, bireyin kaygı duyduğu sosyal durumlarla kademeli olarak yüzleşmesini içerir. Maruz bırakma terapisi, korkuları azaltmak ve bireyin sosyal durumlara daha kolay adapte olmasını sağlamak için kullanılır.
3. Psikodinamik Terapi
Psikodinamik terapi, bireyin sosyal anksiyetesinin kökenine inerek, geçmişte yaşanan travmatik deneyimlerin ve bilinçdışı çatışmaların çözülmesini hedefler.
4. EMDR (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme)
EMDR, sosyal anksiyete bozukluğu için özellikle geçmiş travmaların veya olumsuz deneyimlerin işlenmesinde etkili bir yöntemdir. Bu terapi, kişinin geçmişte yaşadığı travmatik sosyal deneyimlerin olumsuz etkilerini azaltmaya ve bu deneyimlere dair duyarsızlaşma sağlamaya yardımcı olur.
5. Şema Terapi
Şema terapi, sosyal anksiyete yaşayan bireylerin, çocukluk döneminden gelen ve hâlâ etkisini sürdüren olumsuz düşünce kalıplarını (şemaları) anlamalarına ve değiştirmelerine odaklanır. Özellikle “onaylanma ihtiyacı” ve “reddedilme korkusu” gibi şemalar üzerinde çalışılır.
6. Mindfulness ve Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT)
Mindfulness, bireyin anı farkındalıkla yaşamasını teşvik ederek, sosyal durumlarla ilgili kaygıları azaltmaya yardımcı olur. Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT) ise bireyin, kaygılarına rağmen değerli bulduğu hedeflere yönelmesine destek sağlar.
7. Grup Terapisi
Sosyal anksiyete bozukluğu için grup terapisi, bireylerin sosyal becerilerini geliştirmelerine ve başkalarıyla empati kurarak deneyimlerini paylaşmalarına olanak tanır.
Sonuç
Sosyal anksiyete bozukluğu, yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyen bir zihinsel sağlık sorunudur. Ancak, etkili terapi yöntemleri ve uzman desteğiyle bu durumun üstesinden gelmek mümkündür. Eğer bu belirtileri yaşıyorsanız, bir ruh sağlığı uzmanına başvurmaktan çekinmeyin.
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji
Kaynaklar
- American Psychiatric Association. (2023). Social Anxiety Disorder.
- Mayo Clinic. (2023). Social Anxiety Disorder: Symptoms and Causes.
- National Institute of Mental Health. (2023). Social Anxiety Disorder (Social Phobia).
- Shapiro, F. (2017). EMDR Therapy and Social Anxiety: Healing the Past to Transform the Present.
Devamı

Mahşerin Dört Atlısı – İlişkileri Yıpratan Davranışlar
İlişkilerde anlaşmazlıklar (mahşerin dört atlısı), duygusal kopukluklar ve çatışmalar zamanla sevgi dolu bağları zayıflatabilir. Gottman Çift Terapisi, bilimsel temellere dayalı yaklaşımlarıyla, çiftlerin ilişkilerini daha derin, sağlıklı ve tatmin edici bir hale getirmelerine yardımcı olmayı hedefler. Bu terapi yöntemi, Dr. John ve Julie Gottman’ın 40 yılı aşkın süredir yürüttükleri kapsamlı araştırmalara dayanır. Gottman Çift Terapisi, yalnızca problemleri çözmekle kalmaz, aynı zamanda çiftlerin sevgi ve güven dolu bir ilişki kurmalarına olanak tanır.
Mahşerin Dört Atlısı: İlişkileri Yıpratan Davranışlar
Dr. John Gottman’ın ilişkiler üzerine yaptığı çalışmalar, bazı davranışların ilişkileri ciddi şekilde tehdit ettiğini ortaya koymuştur. Bu davranışlar, “Mahşerin Dört Atlısı” olarak tanımlanır:
- Eleştiri (Criticism):
Partnerin karakterine yönelik suçlayıcı ve olumsuz ifadeler. Örneğin, “Sen her zaman böyle yapıyorsun!” gibi genelleyici eleştiriler, ilişkiyi yıpratan bir dinamiğe yol açar.
Çözüm: Şikayetlerinizi, karşı tarafın kişiliğine saldırmadan, belirli durumlar üzerinden ifade etmek. - Savunma (Defensiveness):
Suçlamalar karşısında sorumluluğu reddetmek veya karşı atağa geçmek. Bu davranış, iletişim kanallarını tıkar ve çatışmayı artırır.
Çözüm: Eleştiriyi yapıcı bir şekilde dinlemek ve kendi payınıza düşeni kabul etmek. - Duvar Örme (Stonewalling):
Tartışmalarda tamamen kapanmak, konuşmayı reddetmek ve duygusal olarak geri çekilmek. Bu, karşı tarafı daha da yalnız hissettirir.
Çözüm: Zor bir tartışmada mola verip duygusal sakinliği sağladıktan sonra iletişime açık olmak. - Aşağılama (Contempt):
Partneri küçük düşürmek, alay etmek veya küçümseyici ifadeler kullanmak. Aşağılama, ilişkilerde en yıkıcı davranışlardan biridir.
Çözüm: Partnerinize saygı ve takdir göstermek, sevgi dolu bir dil geliştirmek.
Gottman Çift Terapisinin Temel İlkeleri
Bu terapi modeli, yalnızca problemleri tespit etmekle kalmaz, aynı zamanda çiftlere güçlü bir duygusal zemin inşa etmeleri için araçlar sunar. Gottman Çift Terapisinin temel ilkeleri şunlardır:
- Sevgi Haritaları Oluşturma: Partnerinizi daha derinlemesine tanımanızı sağlayacak duygusal bir rehber oluşturmak. Bu haritalar, çiftlerin birbirlerinin dünyalarını anlamalarına yardımcı olur.
- Sevgi ve Hayranlık Sistemini Güçlendirme: Sağlıklı bir ilişki, takdir ve şükran üzerine kurulur. Partnerinizin olumlu yönlerini fark etmek ve takdir etmek, ilişkinizi güçlendirir.
- Olumlu İlişki Alışkanlıkları: Küçük ama anlamlı jestlerle partnerinize sevginizi göstermeyi alışkanlık haline getirmek, ilişkinin bağlarını kuvvetlendirir.
- Çatışma Yönetimi: Tüm çiftler çatışma yaşar; ancak önemli olan, bu çatışmaların nasıl yönetildiğidir. Yapıcı bir iletişim geliştirmek, uzun vadeli mutluluğu sağlar.
Mahşerin Dört Atlısını Yenmek Mümkün!
Gottman Çift Terapisi, ilişkilerde Mahşerin Dört Atlısı’nın yarattığı zararları onarmak ve daha sağlıklı iletişim yolları geliştirmek için etkili araçlar sunar. Bu yöntem sayesinde çiftler, birbirlerini daha iyi anlayarak, güçlü ve sevgi dolu bir bağ kurabilirler.
Bilimsel Temellere Dayalı Bir Yaklaşım
Gottman Çift Terapisi, 3000’den fazla çift üzerinde yapılan uzun soluklu araştırmalara dayanır. Bu çalışmalar, ilişkilerin nasıl daha sağlıklı hale getirilebileceğini gösteren bilimsel bir rehber niteliğindedir. Eğer ilişkinizde çatışmalar, duygusal mesafeler veya güven sorunları yaşıyorsanız, Gottman Çift Terapisi tam size göre olabilir.
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji
Referanslar
- Gottman, J. M., & Silver, N. (1999). The Seven Principles for Making Marriage Work. Harmony Books.
- Carrere, S., & Gottman, J. M. (1999). Predicting divorce among newlyweds from the first three minutes of a marital conflict discussion. Family Process, 38(3), 293-301.
- Gottman Institute. (2024). The Science of Love and Relationships. www.gottman.com
Devamı

Duygudurum Bozukluğu Nedir
Duygudurum bozukluğu, kişinin duygu durumunda sürekli veya tekrarlayan değişiklikler yaşamasına neden olan zihinsel sağlık sorunudur. Bu bozukluk, kişinin günlük yaşamını olumsuz yönde etkiler ve işlevselliğini azaltır.
Duygudurum Bozukluğu Çeşitleri Nelerdir
Duygudurum bozukluklarının başlıca çeşitleri şunlardır:
- Depresif Bozukluklar: Major depresif bozukluk ve kalıcı depresif bozukluk (distimi) bu gruba girer.
- Bipolar Bozukluk: Mani ve depresyon dönemleri ile karakterizedir. Bipolar I ve Bipolar II olarak iki ana türü vardır.
- Siklotimik Bozukluk: Bipolar bozukluğun daha hafif bir formudur ve hipomani ile depresif belirtiler arasında dalgalanır.
Duygudurum Bozukluğu Belirtileri Nelerdir
Belirtiler türüne bağlı olarak değişebilir, ancak genel olarak şunları içerir:
- Sürekli üzgün, boş veya umutsuz hissetme
- Enerji kaybı ve sürekli yorgunluk
- Uyku düzeninde değişiklikler (çok uyuma veya uykusuzluk)
- İştahta değişiklikler (aşırı yeme veya iştahsızlık)
- İlgi veya zevk kaybı
- Dikkat ve konsantrasyon sorunları
- Değersizlik veya suçluluk duyguları
- İntihar düşünceleri veya girişimleri
Duygudurum Bozukluğu Neden Olur
Duygudurum bozukluklarının nedenleri tam olarak bilinmemekle birlikte, genetik, biyolojik, çevresel ve psikolojik faktörlerin bir kombinasyonunun rol oynadığı düşünülmektedir:
- Genetik Faktörler: Ailede duygudurum bozukluğu öyküsü olan bireylerde risk daha yüksektir.
- Biyolojik Faktörler: Beyindeki kimyasal dengesizlikler ve hormonal değişiklikler duygudurum bozukluklarına katkıda bulunabilir.
- Çevresel Faktörler: Stresli yaşam olayları, travma ve kronik stres duygudurum bozukluklarını tetikleyebilir.
- Psikolojik Faktörler: Kişilik yapısı ve geçmişte yaşanan duygusal travmalar bu bozuklukların gelişiminde etkili olabilir.
Nasıl Teşhis Edilir
Duygudurum bozukluklarının teşhisi, genellikle bir psikiyatrist veya klinik psikolog tarafından yapılan kapsamlı bir değerlendirme ile konur. Bu değerlendirme, hastanın semptomlarını, yaşam öyküsünü ve tıbbi geçmişini içerir. Ayrıca, standartlaştırılmış değerlendirme araçları ve anketler de kullanılabilir.
Tedavisi Nasıl Olur
Duygudurum bozukluklarının tedavisi, genellikle ilaç tedavisi ve psikoterapinin bir kombinasyonunu içerir:
- İlaç Tedavisi: Antidepresanlar, duygudurum dengeleyiciler ve antipsikotikler gibi ilaçlar kullanılır.
- Psikoterapi: Bilişsel davranışçı terapi (BDT), psikodinamik terapi ve diğer terapi türleri etkili olabilir.
- Yaşam Tarzı Değişiklikleri: Düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme ve yeterli uyku duygudurumun iyileşmesine yardımcı olur.
- Destek Grupları: Destek gruplarına katılmak, benzer deneyimler yaşayan diğer bireylerle bağlantı kurmayı ve paylaşmayı sağlar.
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji
Referanslar
- American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (5th ed.). Arlington, VA: American Psychiatric Publishing.
- Mayo Clinic. (2021). Mood Disorders. Retrieved from Mayo Clinic
- National Institute of Mental Health. (2022). Mood Disorders. Retrieved from NIMH

Psikoterapiden Ne Beklemeliyim
Psikoterapiden Ne Beklemeliyim
Psikoterapi, bireylerin duygusal ve psikolojik zorluklarla başa çıkmalarına yardımcı olmayı amaçlayan profesyonel bir destek sürecidir. Bu süreç, kişinin kendini daha iyi anlamasını, düşünce ve davranış kalıplarını fark etmesini ve daha sağlıklı bir yaşam sürdürmesini hedefler. Ancak, psikoterapiye başlamadan önce ne beklemeniz gerektiğini bilmek önemlidir.
Destekleyici Bir Ortam
Psikoterapi, yargılanmadan, eleştirilmeden konuşabileceğiniz güvenli bir ortam sunar. Terapi odası, duygularınızı ve düşüncelerinizi açıkça ifade edebileceğiniz bir alan olarak tasarlanmıştır. Terapistiniz, sizi dinlerken empati ve anlayış gösterecek, bu da kendinizi rahat hissetmenize yardımcı olacaktır.
Zamanla Gelişen Bir Süreç
Psikoterapi, hemen sonuç almayı beklemeniz gereken bir süreç değildir. Sorunlarınızın kökenine inmek ve bu sorunları anlamak zaman alır. Sabırlı olmak ve sürecin doğal akışına güvenmek önemlidir. Her seans, bir öncekinin üzerine inşa edilir. Farkındalık ve değişim zamanla gerçekleşir.
Duygusal Dalgalanmalar
Terapi sürecinde, bazı seanslar diğerlerinden daha zorlayıcı olur. Duygusal olarak zorlandığınız anlar yaşayabilirsiniz. Bu tamamen normaldir. Bu dalgalanmalar, aslında ilerlemenin bir göstergesidir. Duygularınızı bastırmak yerine, onları fark etmek ve işlemeye çalışmak, terapinin bir parçasıdır.
Kendi Kendine Yardım
Terapistiniz size rehberlik ederken, asıl işin sizde olduğunu unutmayın. Terapiden en iyi şekilde yararlanmak için, seanslar arasında terapistinizin önerdiği yöntemleri uygulamak, düşüncelerinizi yazmak ya da belirli egzersizler yapmak önemlidir. Terapi, sadece terapistinizle buluştuğunuz zamanlarda değil, yaşamın her anında kendinize odaklanmayı gerektirir.
Gizlilik
Psikoterapide gizlilik esastır. Terapistinizle paylaştığınız bilgiler, sizin izniniz olmadan üçüncü şahıslarla paylaşılmaz. Bu gizlilik, güvenli bir alan yaratır ve özgürce konuşabilmenizi sağlar. Ancak, bazı yasal yükümlülükler altında, özellikle kendinize veya başkalarına zarar verme riski varsa, terapistiniz durumu yetkililere bildirmek zorunda kalabilir.
Uygulamalı Stratejiler
Psikoterapi, sadece konuşmakla sınırlı kalmaz. Terapistiniz, sizinle birlikte belirli stratejiler geliştirebilir ve bunları hayatınıza nasıl entegre edebileceğinizi gösterebilir. Örneğin, stres yönetimi, duygu düzenleme teknikleri veya düşünce kalıplarınızı değiştirmeye yönelik egzersizler günlük yaşamınızda size yardımcı olur.
Sonuç
Psikoterapi, duygusal ve psikolojik iyilik halinizi desteklemek için güçlü bir araçtır. Ancak, terapi süreci her zaman lineer olmayabilir. İniş çıkışlarla dolu olabilir. Sabırlı olmak, sürece güvenmek ve açık fikirli kalmak, terapiden en yüksek düzeyde fayda sağlamanıza yardımcı olacaktır.
Psikoterapiden Ne Beklemeliyim
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Randevu veya bilgi almak için yulepsikoloji@gmail.com adresine mail atabilirsiniz.
Referanslar
- American Psychological Association (APA). (2021). What Should I Expect During My First Therapy Session? Retrieved from https://www.apa.org
- National Institute of Mental Health (NIMH). (2022). Psychotherapies. Retrieved from https://www.nimh.nih.gov
- Mayo Clinic. (2023). Psychotherapy: What you can expect. Retrieved from https://www.mayoclinic.org

Psikoloji ve İçgörü: Kendi Kendini Anlama Sanatı
Psikoloji ve İçgörü
Psikoloji, insan davranışlarını, düşüncelerini ve duygularını inceleyen bir bilim dalıdır. Bu bilim dalı, insanların yaşamlarındaki çeşitli zorluklarla başa çıkmalarına, ilişkilerini iyileştirmelerine ve genel yaşam kalitelerini artırmalarına yardımcı olur. Ancak, psikolojinin bir diğer önemli yönü, bireylerin kendilerini daha derinden anlamalarına, yani içgörü kazanmalarına olanak tanımasıdır.
İçgörü Nedir
İçgörü, bireyin kendi düşünceleri, duyguları ve davranışları hakkında farkındalık geliştirmesidir. Bu, kişinin kendini ve çevresindeki dünyayı daha iyi anlamasını sağlar. İçgörü, sadece yüzeydeki düşünce ve duyguları değil, aynı zamanda bunların altında yatan nedenleri de anlamayı içerir. İçgörü kazanan bireyler, kendileriyle ilgili daha derin bir anlayışa sahip oldukları için, yaşamlarında daha bilinçli kararlar alabilirler.
Psikolojinin İçgörü Kazandırmadaki Rolü
Psikoterapi ve danışmanlık süreçleri, bireylerin içgörü kazanmalarına yardımcı olan temel yöntemlerdir. Terapistler, danışanlarının kendi iç dünyalarını keşfetmelerine yardımcı olurken, onları bilinçdışı süreçleri anlamaya ve çözmeye yönlendirirler. İçgörü, bu süreçte bireyin yaşadığı duygusal zorlukların nedenini anlama ve bu zorluklarla daha sağlıklı bir şekilde başa çıkma kapasitesini geliştirir.
İçgörü ve Değişim
İçgörü, değişim için önemli bir adımdır. Birey, kendi düşünce ve davranışlarının kökenini anlamaya başladığında, bu davranışları değiştirme konusunda daha motive olur. Örneğin, sürekli aynı tür ilişkilerde aynı problemleri yaşayan bir kişi, bu durumun kökeninde hangi inanç veya korkuların yattığını anladığında, bu kalıpları değiştirme konusunda daha istekli olur.
Sonuç
Psikoloji, bireylere kendi iç dünyalarını anlamalarına yardımcı olur. İçgörü, bireyin hem kendisiyle hem de çevresiyle olan ilişkilerinde olumlu değişimlerin kapısını aralar. Bu nedenle, içgörü kazanmak, sadece bireyin kendi hayatını daha bilinçli bir şekilde yönetmesini sağlamakla kalmaz, aynı zamanda yaşam kalitesini de artırır.
Psikoloji ve İçgörü: Kendi Kendini Anlama Sanatı
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Kaynaklar
- American Psychological Association. (n.d.). Insight and Self-Awareness. Retrieved from https://www.apa.org
- Psychology Today. (n.d.). The Power of Self-Insight. Retrieved from https://www.psychologytoday.com
- Siegel, D. J. (2010). The mindful therapist: A clinician’s guide to mindsight and neural integration. W. W. Norton & Company.