Tuğçe Turanlar

  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • İletişim

Tuğçe Turanlar

  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • İletişim
  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • İletişim
featured_image

Ayrılık ve Bağlanma Stilleri: Hangi Tepkiler Sizi Bekliyor?

Yazar: Tuğçe Turanlar25 Ağustos 2025 Çift Terapisi, İlişkiler, Kişisel Gelişim, Online Terapi0 Yorum

Farklı bağlanma stillerinin ayrılık sonrası duygusal tepkilere etkisi

Romantik ilişkiler, hayatımızın en güçlü duygusal deneyimlerinden biridir. Ancak her ilişki sonsuza kadar sürmez. Ayrılıklar, en güvenli görünen ilişkilerde bile yaşanabilen ve duygusal olarak yıpratıcı olabilen süreçlerdir. Ayrılık sonrası verilen tepkiler kişiden kişiye farklılık gösterir: Kimileri kısa sürede toparlanırken, kimileri aylarca eski partnerini unutamaz. Bazıları ise ayrılığı görmezden gelerek duygularını bastırmaya çalışır. Bu farklılıkların kökeninde yalnızca kişilik özellikleri değil, bağlanma stilleri de önemli bir rol oynar.

Bağlanma teorisi, çocuklukta bakım verenlerle kurulan duygusal bağların yetişkinlikteki ilişkilerimizi nasıl şekillendirdiğini açıklar. Bu bağlanma biçimleri yalnızca yakınlık kurma ve güven geliştirme yollarımızı değil, kayıp ve ayrılıkla başa çıkma biçimlerimizi de etkiler.


Güvenli Bağlanma: Sağlıklı Yas ve Yeniden Başlama

Güvenli bağlanan kişiler, ilişkilerde yakınlıktan korkmaz. Duygularını açıkça ifade eder, partnerlerinin ihtiyaçlarını önemser ve ilişkilerinde denge kurabilirler. Ayrılık söz konusu olduğunda da bu özellikler onların süreci daha sağlıklı ve dengeli bir şekilde deneyimlemelerine yardımcı olur.

Duygusal Tepkiler

Ayrılık güvenli bağlanan kişiler için de üzücü bir deneyimdir. Ancak yoğun duygularını bastırmak yerine kabul etmeyi tercih ederler. Ayrılığı hayatın doğal bir parçası olarak görür, kaybı inkâr etmek yerine duygularıyla yüzleşirler.

Davranışsal Tepkiler

Bu kişiler genellikle sosyal destek arar. Arkadaşlarıyla, aileleriyle konuşur ve hislerini paylaşırlar. Kimi zaman yazı yazar, kimi zaman da yeni hobiler edinerek kendilerini iyileştirici faaliyetlere yönelirler. Böylece yaşadıkları kaybı daha yapıcı yollarla işlemeye çalışırlar.

Uzun Vadede

Toparlanma süreçleri görece daha hızlıdır. Güvenli bağlanan bireyler, ayrılık sonrası yeniden sağlıklı ilişkiler kurma olasılığı en yüksek olan gruptur. Onlar için ayrılık, kimliklerini tehdit eden bir kriz değil; zorlayıcı ama aşılabilir bir yaşam deneyimidir.


Kaygılı Bağlanma: Yoğun Acı ve Takıntılı Düşünceler

Kaygılı bağlanan bireyler, ilişkilerde reddedilme korkusu yaşar. Partnerin sevgisini kaybetmemek için yoğun çaba gösterirler. Bu nedenle ayrılık, onlar için en büyük korkunun gerçekleşmesidir.

Duygusal Tepkiler

Ayrılık sonrası derin bir boşluk, yoğun üzüntü ve çaresizlik hissederler. Kendilerini değersiz görmeye başlayabilir, “Ben yeterince iyi olsaydım gitmezdi” gibi suçlayıcı düşüncelere kapılabilirler.

Davranışsal Tepkiler

Eski partnerle teması sürdürme eğilimi yüksektir. Tekrar tekrar aramak, mesaj atmak ya da sosyal medyada takip etmek sık görülen davranışlardır. Çoğu zaman partneri geri kazanma girişimleri ön plandadır.

Fiziksel Tepkiler

Kaygılı bağlanan kişilerde uykusuzluk, iştahsızlık ve halsizlik gibi bedensel belirtiler daha yoğun şekilde ortaya çıkar.

Uzun Vadede

Kaygılı bağlanan bireyler ayrılıkla başa çıkmakta en çok zorlanan gruptur. Ayrılıktan sonra uzun süre takıntılı düşünceler içinde kalabilir, hayatın diğer alanlarına odaklanmakta güçlük yaşayabilirler.


Kaçıngan Bağlanma: Bastırılmış Acı ve Yüzeyde Soğukkanlılık

Kaçıngan bağlanan bireyler, ilişkilerde yakınlıktan kaçınma eğilimindedir. Duygusal bağın fazlasıyla yoğun olması onları rahatsız eder. Ayrılık sonrası yaşadıkları acıyı ise çoğunlukla inkâr eder veya küçümserler.

Duygusal Tepkiler

Yüzeyde soğukkanlı görünürler. “Benim için sorun değil” ya da “Zaten ciddi değildi” gibi ifadeler kullanabilirler. Ancak bu, çoğu zaman içsel bir savunma mekanizmasının yansımasıdır.

Davranışsal Tepkiler

Ayrılıktan sonra işlerine, hobilerine ya da yeni ilişkilere yönelerek acıyı bastırmaya çalışırlar. Eski partnerle teması minimumda tutmaya özen gösterirler.

Uzun Vadede

Bastırılmış duygular zamanla farklı şekillerde geri dönebilir. Yoğun yalnızlık hissi, öfke patlamaları veya yeni ilişkilerde bağlanma zorlukları bu bastırmanın sonucunda ortaya çıkabilir.

Kaçıngan bağlanan kişiler, ayrılığın acısını genellikle “gecikmeli” yaşar. İlk etapta soğukkanlı görünseler de uzun vadede bu bastırılmış acı farklı biçimlerde kendini gösterir.


Korkulu-Kaçıngan Bağlanma: Çelişkili ve Dalgalı Tepkiler

Korkulu-kaçıngan bağlanma, hem yakınlık arzusu hem de reddedilme korkusunun bir arada bulunduğu karmaşık bir stildir. Bu nedenle ayrılık, bu kişiler için son derece zorlayıcıdır. Hem partneri özlerler hem de yeniden yakınlaşmaktan korkarlar.

Duygusal Tepkiler

Duygular yoğun dalgalanmalar gösterir. Bir gün yoğun özlem hissederken, ertesi gün öfke ya da reddetme eğilimi ortaya çıkabilir. Bu iniş çıkışlar, duygusal istikrarı zorlaştırır.

Davranışsal Tepkiler

Eski partnerle zaman zaman temasa geçebilir, ardından kendilerini geri çekebilirler. Bu gidip gelmeler, ayrılık sonrası iyileşme sürecini uzatır ve karmaşık hale getirir.

Uzun Vadede

Duygusal çelişkiler, hem bireysel toparlanmayı hem de yeni ilişkiler kurmayı zorlaştırır. Partner kaybı, hem “kaybetme” hem de “yakınlık kurma” korkusunu tetikleyen ikili bir çatışmaya dönüşür.


Ayrılıkla Başa Çıkma Sürecinde Ortak Noktalar

Bağlanma stilleri ayrılık karşısında farklı tepkiler gösterse de, bazı ortak deneyimler neredeyse herkes için geçerlidir.

Duygusal Yas

Ayrılık, bir kayıp deneyimidir ve yas sürecine benzer şekilde işler. Üzüntü, öfke, inkâr ve kabullenme gibi evreler, farklı yoğunluklarda da olsa çoğu birey tarafından yaşanır.

Benlik Algısı

Ayrılık, kişinin kendi değerini sorgulamasına neden olabilir. Özellikle kaygılı bağlanan bireylerde “Ben sevilmeye değer miyim?” sorusu sıkça gündeme gelir. Ancak diğer bağlanma stillerinde de benlik algısında geçici sarsılmalar görülebilir.

Yeni Başlangıçlar

Zamanla çoğu insan ayrılığı kabullenir ve hayatında yeni bir sayfa açar. Yeni ilişkiler kurmak ya da kişisel gelişime odaklanmak bu sürecin parçası olabilir. Ancak bu toparlanma süresinin uzunluğu, bağlanma stiline göre değişir.


Bağlanma Stilini Bilmenin Önemi

Kendi bağlanma stilimizi fark etmek, ayrılık sürecinde yaşadığımız tepkileri anlamlandırmamıza yardımcı olur.

Kaygılı bağlanan biri için yoğun özlem ve çaresizlik doğal bir tepkidir.

Kaçıngan bağlanan biri için duyguları bastırma eğilimi, bir savunma biçimidir.

Güvenli bağlanan biri içinse ayrılık, duygusal acı verse de daha hızlı aşılabilir bir süreçtir.

Bu farkındalık, sürecin kişisel bir başarısızlık değil, bağlanma dinamiklerinin bir sonucu olduğunu görmemizi sağlar.


Ayrılık Sürecinde İyileşmeye Yardımcı Stratejiler

Bağlanma stilimiz her ne olursa olsun, bazı yöntemler ayrılık sürecinde iyileşmeyi kolaylaştırabilir:

Sosyal Destek Aramak: Arkadaşlar ve aileyle duyguları paylaşmak, yalnızlık hissini azaltır.

Duyguları İfade Etmek: Günlük tutmak, sanatla uğraşmak ya da terapiye başvurmak, duyguların işlenmesine yardımcı olur.

Sağlıklı Rutinler: Spor yapmak, düzenli uyumak, sağlıklı beslenmek beden ve zihnin toparlanmasını destekler.

Yeni Hedefler Belirlemek: Ayrılığı kişisel gelişim için bir fırsata çevirmek, süreci anlamlı kılar.


Sonuç

Ayrılıklar evrensel olarak acı vericidir, ancak bu acının nasıl deneyimlendiği bağlanma stilimizle yakından ilişkilidir. Güvenli bağlananlar süreci daha sağlıklı atlatırken, kaygılı bağlananlar yoğun acı yaşar, kaçıngan bağlananlar duygularını bastırır, korkulu-kaçıngan bağlananlar ise çelişkiler içinde bocalar.

Kendi bağlanma stilimizi tanımak, ayrılık sürecindeki tepkilerimizi anlamamıza ve kendimize karşı daha şefkatli olmamıza yardımcı olur. Çünkü ayrılıkta yaşanan duygular yalnızca kişisel değil, bağlanma örüntülerimizin doğal bir yansımasıdır.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Kaynakça

Bowlby, J. (2012). Bağlanma. (Çev. Tamer Tosun). İstanbul: Pinhan Yayıncılık.

Davis, D., Shaver, P. R., & Vernon, M. L. (2003). Physical, Emotional, and Behavioral Reactions to Breaking Up: The Roles of Gender, Age, Emotional Involvement, and Attachment Style. Personality and Social Psychology Bulletin, 29(7), 871-884. https://doi.org/10.1177/0146167203029007006 (Original work published 2003)

Hazan, C., & Shaver, P. (1987). Romantic love conceptualized as an attachment process. Journal of Personality and Social Psychology, 52(3), 511–524.

Mikulincer, M., & Shaver, P. R. (2007). Attachment in adulthood: Structure, dynamics, and change. New York: Guilford Press.

Devamı
featured_image

Uzun Süreli Yalnızlık: Beyin Üzerindeki Etkileri ve Çözüm Yolları

Yazar: Tuğçe Turanlar24 Ocak 2025 Bireysel Terapi, Depresyon, İlişkiler, Kişisel Gelişim, Online Terapi0 Yorum
[ez-toc]

Modern yaşam tarzının yaygınlaşmasıyla birlikte, yalnızlık her yaştan insanın karşılaştığı önemli bir duygu durumuna dönüşmüştür. Gerek sosyal ilişkilerde eksiklik, gerekse teknolojik gelişmelerin sağladığı “dijital yalnızlaşma”, bireylerin hem psikolojik hem de fizyolojik sağlığını ciddi şekilde etkilemektedir.

Yalnızlık Nedir

Yalnızlık, kişinin sahip olduğu sosyal ilişkiler ile bu ilişkilerden beklediği duygusal yakınlık arasındaki farktan kaynaklanır. Sadece fiziksel olarak “tek başına kalmak” anlamına gelmez. İnsan, kalabalıkların içinde bile anlaşılmadığını ya da dışlandığını hissedebilir. Bazıları, hayatında çok az kişi olmasına rağmen kendini tamamlanmış hissederken, geniş bir sosyal çevreye sahip olan bir başkası derin bir yalnızlık yaşayabilir. Bu, yalnızlığın nicelikle değil, nitelikle ilgili bir durum olduğunu gösterir. Yalnızlık, kişisel algılarla ve ihtiyaçlarla şekillenen karmaşık bir duygudur.

Yalnızlığın Farklı Bakış Açıları

Sosyal İlişkiler ve Beklentiler Arasındaki Fark: Kişinin hayal ettiği ve arzuladığı sosyal bağlarla, gerçekte sahip olduğu ilişkiler arasında bir uyumsuzluk olduğunda yalnızlık hissi ortaya çıkabilir. Bu uyuşmazlık, kişinin kendini yetersiz, dışlanmış ya da anlaşılmamış hissetmesine neden olur.

Modern Dünyada Bireyselleşme: Toplumsal bağların zayıflaması ve bireyselleşmenin artması, yalnızlık hissinin modern yaşamda daha sık görülmesine yol açmaktadır.

Teknolojik Etkiler: Sosyal medyanın yaygın kullanımı, yüz yüze iletişimde azalmaya ve kişinin kendini “dijital” bir ortamda tatmin olmuş gibi hissetmesine yol açabilir. Ancak bu durum, çoğu zaman gerçek sosyal bağları güçlendirmek yerine insanları daha da yalnızlaştırır. Dijital dünyanın sunduğu geçici bağlantılar, derin ve anlamlı ilişkilerin yerini dolduramaz.

Yalnızlığın Çeşitleri

Yalnızlık hissinin birden fazla boyutu ve türü vardır. En yaygın bilinen ayrım, duygusal yalnızlık ve sosyal yalnızlık olarak yapılmaktadır.

Duygusal Yalnızlık

Tanım: Kişinin fiziksel olarak çevresinde insanlar olsa bile derin bir “anlaşılamama” hissine kapılmasıdır. “Kalabalık içinde yalnız” hissetmek de bu türün en tipik örneklerindendir.

Nedenleri: Romantik ilişkilerde veya yakın birebir ilişkilerde güven, samimiyet veya kalıcı bağ eksikliği.

Sonuçları: Dışlanmış hissetme, özgüven kaybı, yoğun bir boşluk duygusu, iletişimde zorlanma.

Sosyal Yalnızlık

Tanım: Topluluklara veya gruplara dahil olamama, yetersiz sosyal destek ve arkadaş eksikliği gibi sebeplerle ortaya çıkan yalnızlık türüdür.

Nedenleri: Ortak hobi ve ilgi alanlarına sahip insanlarla iletişime geçememe, yeni ortamlara girme zorluğu, sosyal beceri eksikliği vb.

Sonuçları: Kişinin sosyal ağ oluşturamaması, dışlanma korkusu, sosyal etkinliklerden uzaklaşma.

Yalnızlık Neden Yaşanır

1982 yılında yapılan bir araştırmada yalnızlık nedenleri içsel ve dışsal etkenler olarak ikiye ayrılmaktadır:

İçsel Nedenler

Antipatik kişilik yapısı (diğer insanlar tarafından hoş bulunmama)

Fiziksel olarak “çekici” olmadığını düşünme

Reddedilme korkusu

Sosyal ilişkiler başlatma becerisi eksikliği

Utangaçlık, karamsarlık

Yeterli çabayı göstermeme

Kendini şanssız hissetme

Dışsal Nedenler

Diğer insanların isteksizliği, korkuları veya mevcut gruplara yeni birini dahil etmek istememeleri

Kişisel olmayan durumlar (taşınma, iş veya okul değiştirme vb.)

Fırsat yoksunluğu (yeterli sosyalleşme imkanı bulamama)

Bu faktörler, kültürel değerler, kişilik özellikleri ve sosyal çevre koşulları gibi unsurlarla birleştiğinde yalnızlık duygusunu tetikleyebilmektedir.

Modern Toplumda Yalnızlık

Günümüz modern toplumlarında yalnızlık hissinin artmasında iki önemli faktörden bahsedebiliriz:

Bireyselleşme Süreci: Geleneksel toplumlarda insanlar doğal bir güven ve aidiyet duygusu içinde yaşarken, modern dünyada “herkes kendi yolunu çizmeli” anlayışı öne çıkmıştır. Ortak değerler ve toplu yaşam yerine bireysel başarı, bireysel konfor ve bireysel güven alanının korunması vurgulanır. Bu durum, samimi ilişkilerin azalmasına ve mesafeli ilişkilere yol açmaktadır.

Teknolojik Gelişmeler ve Sosyal Medya:

Sanal İletişim: Yeni insanlarla çevrimiçi tanışmak, sosyal kaygısı olan bireyler için kolaylık sağlayabilir. Ancak bu iletişim yüz yüze gelmediği için çoğu zaman yüzeysel kalır.

Çalışma Şekillerinin Değişmesi: Uzaktan çalışma, çevrimiçi eğitim gibi teknolojik imkanlar, bireyleri ofis ve okul gibi sosyal ortamlardan uzak tutarak yalnızlık hissini artırabilir.

Yanlış Sosyal Medya Kullanımı: Sosyal medyadaki etkileşim, gerçek hayattaki kadar derin olmayabilir. Sadece paylaşımlar ve beğeniler üzerinden kurulan iletişim, gerçek sosyal bağların kurulmasını engelleyebilir.

Uzun Süreli Yalnızlığın (Kronik Yalnızlık) Beyin Üzerindeki Etkileri

Kısa süreli bir yalnızlık dönemi genellikle geçicidir ve birey, sosyal bağlantılarını yeniden güçlendirebilir. Ancak uzun süreli ve kronik yalnızlık, beyin kimyasında ve yapısında ciddi değişimlere yol açabilmektedir.

Beyindeki Temel Değişimler:

Amigdala Aktivasyonunun Artması

Uzun süre yalnız kalan kişiler, sürekli bir tehdit algısı içinde olabilir. Amigdala aşırı tetikte olduğunda, birey kaygı, paranoya ve güvensizlik yaşayabilir.

Hipotalamus-Hipofiz-Adrenal (HPA) Ekseni Bozulması

Bu eksen, stres hormonlarının (kortizol, adrenalin) salınımından sorumludur. Uzun süreli yalnızlık kronik strese yol açarak vücuttaki iltihaplanma ve bağışıklık sistemi zayıflamasına neden olabilir.

Hipokampüs İşlevinde Azalma

Hipokampüs, öğrenme ve hafıza süreçlerini yönetir. Uzun süreli yalnızlık, bellek ve öğrenme işlevlerinde zayıflamalara yol açabilir.

Prefrontal Korteks Etkilenmesi

Karar verme, problem çözme ve planlama gibi yüksek bilişsel işlevler, yalnızlık süresince zarar görebilir. Dikkat dağınıklığı, odaklanma problemleri ve motivasyon kaybı görülebilir.

Fiziksel ve Psikolojik Sağlığa Etkileri

Kalp ve Damar Hastalıkları Riski: Yüksek stres hormonu salgısı tansiyonu artırabilir; kalp hastalıklarına zemin hazırlar.

Bağışıklık Sisteminde Zayıflama: Kronik stres ve yalnızlık, vücudun kendini savunma mekanizmalarını zayıflatabilir.

Uyku Kalitesinin Bozulması: Yalnızlık hissiyle beraber gelen gerginlik ve psikolojik rahatsızlıklar, uykuya dalma zorluğu ve uykunun sık sık bölünmesine neden olabilir.

Depresyon ve Anksiyete: Kronik yalnızlık, depresyon ve kaygı bozukluklarının artmasına yol açmaktadır.

Yalnızlıkla Nasıl Başa Çıkılır

Uzun süreli yalnızlık ciddi problemlere neden olsa da çeşitli yöntemler ve stratejilerle bu duygudan kurtulmak veya en azından etkilerini azaltmak mümkündür.

Kişisel Gelişim ve Yeni Beceriler Öğrenme

Yeni beceriler edinmek ve hobiler geliştirmek, iletişim kurmaya uygun sosyal ortamlara girmenizi sağlar.

Bir müzik aleti öğrenmek, resim kursuna katılmak veya dil kursuna gitmek, ortak ilgi alanlarına sahip insanlarla bir araya gelmeyi kolaylaştırır.

Düzenli Egzersiz Yapmak

Spor, vücuttaki endorfin salgısını artırarak mutluluk hissini tetikler.

Düzenli egzersiz yapan kişiler, daha yüksek özgüvene ve daha iyi bir psikolojik duruma sahip olabilir.

Sosyal Ortamlarda Aktif Olmak

Arkadaş grupları, dernekler, kulüpler veya gönüllü çalışmalar aracılığıyla yeni insanlarla tanışabilirsiniz.

Sosyal çevrenizi genişlettikçe yalnızlık hissi azalabilir ve yeni bakış açıları kazanabilirsiniz.

Yakın İlişkileri Güçlendirmek

Var olan arkadaşlıklarınızı ve aile ilişkilerinizi güçlendirmeye çalışın.

Bir arkadaşınızla veya aile üyenizle düzenli buluşmalar ayarlayabilir, uzun süredir iletişim kurmadığınız kişilerle tekrar bağlantıya geçebilirsiniz.

Sosyal Medyayı Bilinçli Kullanmak

Sosyal medyayı, yeni insanlarla tanışma veya mevcut ilişkileri ilerletme aracı olarak görmek yerine, yüz yüze etkileşimlerin destekleyicisi olarak kullanın.

Online ortamda tanıştığınız kişilerle, mümkünse yüz yüze görüşmeyi deneyin.

Profesyonel Destek Almak

Psikolog veya psikiyatrist desteği, yalnızlıkla baş etmede etkili bir yöntemdir. Özellikle kronik stres, depresyon veya anksiyete ile baş edemediğinizi düşünüyorsanız online psikolojik danışmanlık randevusu almak için yulepsikoloji@gmail.com adresine mail atabilir ya da 0532 053 3992 üzerinden mesaj atarak iletişime geçebilirsiniz.

Grup terapileri veya destek grupları da benzer deneyimler yaşamış kişilerle bir araya gelerek yalnızlık duygusunu azaltmanıza yardımcı olabilir.

Evcil Hayvan Sahiplenmek

Bir köpek veya kedi sahiplenmek, yalnızlık hissini hafifletebilir. Hayvanlarla kurulan bağ, kişinin sorumluluk duygusunu artırmakla birlikte yalnızlık ve boşluk hissini de hafifletir.

Sonuç ve Öneriler

Yalnızlık, hayatın belirli dönemlerinde herkesin yaşayabileceği doğal bir duygudur. Ancak kronik ve uzun süreli yalnızlık, beyin yapısını ve genel sağlığı olumsuz etkileyebilir, depresyondan kalp hastalıklarına kadar birçok problemi tetikleyebilir. Modern toplumda artan bireyselleşme ve teknolojik gelişmeler yalnızlığı daha sık yaşanır hale getirmiştir. Buna rağmen, yeni beceriler edinerek, sosyal ortamlara katılarak ve profesyonel destek alarak bu duyguyla etkin biçimde baş etmek mümkündür.

Unutmayın: Yalnızlık, tamamen yok edilmesi gereken bir “düşman” değildir. Aksine, sosyal bağlarımızı güçlendirmek ve ilişkilerimizi derinleştirmek için bir işaret olarak görülebilir. Bu duygu, sizi yeni insanlarla tanışmaya, mevcut bağlarınızı derinleştirmeye ve daha sağlıklı bir sosyal çevre inşa etmeye teşvik edebilir.

Uzman Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Kaynakça

De Jong Gierveld, J., & Van Tilburg, T. (2006). A 6-item scale for overall, emotional, and social loneliness: Confirmatory tests on survey data. Research on Aging, 28(5), 582-598. https://doi.org/10.1177/0164027506289723

Masi, C. M., Chen, H. Y., Hawkley, L. C., & Cacioppo, J. T. (2011). A meta-analysis of interventions to reduce loneliness. Personality and Social Psychology Review, 15(3), 219-266.

Ulutaş, E., & Gökçen, A. (2019). Toplum Tipleri ve Yalnızlık Halleri. OPUS Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 10(17), 1809-1835.

Not: Bu yazı tıbbi tavsiye niteliği taşımaz. Psikolojik veya tıbbi sorularınız için mutlaka alanında uzman bir doktora danışınız. Yalnızlık veya başka bir ruh sağlığı sorunu yaşıyorsanız, psikiyatri hekiminize veya psikolog desteğine başvurmanız önerilir.

Devamı

Instagram

Görmezden Gelen Ebeveynin Çocuğu Olmak ❤️‍🩹Çocuklukta ebeveyn tarafından duygusal olarak görülmemek, yani duygusal ihmal, bireyin benlik algısı, duygularını düzenleme becerisi ve ilişkilerinde derin izler bırakır.

* Çocuklukta: Temel ihtiyaçlar karşılanır ama duygusal sıcaklık, aynalanma ve düzenleyici ilişki deneyimi eksik kalır. Çocuk, sessizlikle kabul edilmeyi öğrenir. Bu da içe kapanma, yalnızlık ve yetersizlik duygularına yol açar.

* Yetişkinlikte: Duygularını ifade etmekte zorlanma, ya bastırma ya da yoğun ve kontrolsüz dışavurum şeklinde görülür. İlişkilerde aşırı uyum sağlama veya duygusal mesafe koyma eğilimleri gelişebilir. Karar vermede güçlük, onay arayışı, kaygı ve depresyon gibi sorunlar sık görülür.

* Onay ihtiyacı: Görülmeyen çocuk, yetişkin olduğunda değeri onay üzerinden tanımlar. Bu ya pasif bir uyum (sessizlik, memnun etme) ya da aktif bir onay arayışı (mükemmeliyetçilik, sürekli doğru olma çabası) olarak ortaya çıkar.

* İyileşme: Duyguların fark edilmesi, adlandırılması, öz-şefkat, sınır koyma ve kendini ifade etme becerilerinin güçlendirilmesiyle mümkündür. Güvenli ve düzenleyici ilişkiler, özsaygıyı ve duygu düzenleme kapasitesini destekler.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Bağlanma stilleri, ayrılıkla başa çıkma biç Bağlanma stilleri, ayrılıkla başa çıkma biçimimizi önemli ölçüde şekillendirir. Bu farkındalık, yaşanan tepkilerin kişisel bir yetersizlik değil, geçmişten gelen bağlanma dinamiklerinin doğal bir yansıması olduğunu hatırlatır. Kendi bağlanma stilimizi tanımak, hem ayrılık sürecinde duygularımızı anlamlandırmamıza hem de gelecekte daha sağlıklı ilişkiler kurmamıza katkı sağlar.

Güvenli Bağlanma

* Yakınlıktan korkmaz, duygularını ifade eder.
* Ayrılıkta üzüntüyü kabul eder, sosyal destekle iyileşmeye yönelir.
* Daha hızlı toparlanır ve sağlıklı ilişkiler kurma olasılığı yüksektir.

Kaygılı Bağlanma
* Reddedilme korkusu taşır, partneri kaybetmemek için yoğun çaba gösterir.
* Ayrılık sonrası yoğun acı, çaresizlik ve takıntılı düşünceler yaşar.
* Eski partnerle teması sürdürme girişimleri sık görülür.

Kaçıngan Bağlanma
* Yakınlıktan rahatsız olur, duygusal bağı sınırlı tutar.
* Ayrılık sonrası soğukkanlı görünür, acıyı bastırmaya çalışır.
* Bastırılan duygular uzun vadede yalnızlık ya da öfke olarak geri döner.

Korkulu-Kaçıngan Bağlanma
* Hem yakınlık ister hem de reddedilmekten korkar.
* Ayrılıkta duyguları dalgalanır; özlem ve öfke arasında gidip gelir.
* Bu çelişkiler iyileşmeyi ve yeni ilişkileri zorlaştırır.

Ortak Noktalar 🌹
* Ayrılık bir kayıp deneyimidir ve yas süreciyle benzerlik gösterir.
* Benlik algısı sarsılabilir, kişi değerini sorgulayabilir.
* Zamanla çoğu birey ayrılığı kabullenir ve yeni başlangıçlar yapar.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Mikro aldatma, ilişkilerde sadakatin yalnızca fi Mikro aldatma, ilişkilerde sadakatin yalnızca fiziksel sınırlarla değil, duygusal ve dijital alanlarla da şekillendiğini ortaya koyan bir kavramdır. 

Sosyal medyada flörtöz etkileşimler, eski sevgiliyle gizli mesajlaşmalar ya da partnerden saklanan yakınlıklar, görünürde küçük olsa da güveni zedeleyebilir. Bu davranışların ortak özelliği gizlilik, duygusal yatırım ve ilgi odağının partnerden başkasına kaymasıdır. Bu nedenle mikro aldatma, ilişkilerde belirsizlik ve güvensizlik duygularını tetikleyerek büyük krizlere yol açabilir❤️‍🩹

Bununla birlikte, her davranışın mikro aldatma sayılıp sayılmayacağı çiftlerin ortak sınırlarına bağlıdır. Bazı ilişkilerde eski sevgiliyle iletişim önemsiz görülebilirken, başka bir ilişkide bu durum ciddi bir güven sorununa dönüşebilir. Bu nedenle mikro aldatmayı anlamanın anahtarı, partnerlerin açık iletişim kurması, sınırlarını netleştirmesi ve birbirlerinin hassasiyetlerini gözetmesidir. Şeffaflık ve empati, mikro aldatmanın ilişkilerde yıkıcı bir tehdit olmaktan çıkıp, güveni güçlendiren bir farkındalık alanına dönüşmesini sağlayabilir 🌷

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
🥀 Erkek Narsisizm mi, Dişi Narsisizm mi? Aşa 🥀 Erkek Narsisizm mi, Dişi Narsisizm mi?

Aşağıdaki cümlelerden hangileri size daha tanıdık geliyor?

1. Başkalarının hayranlığına ihtiyaç duyarım ve bu benim değerimi kanıtlar.
2. Çoğu zaman empati kurmakta zorlanırım ve mesafeli dururum.
3. İlişkilerde kontrolün bende olmasını isterim.
4. Kendimi çoğu zaman kurban gibi hissederim.
5. Kabul görmek için uyum sağlarım, bazen de kendimden vazgeçerim.
6. Partnerimin başarılarını ve güçlü yanlarını kendi kimliğime katmaya çalışırım.

👉 Eğer daha çok 1-2-3 size uyuyorsa, erkek narsisizmine özgü yönler sizde daha baskın olabilir.

👉 Eğer daha çok 4-5-6 size uyuyorsa, dişi narsisizme özgü yönler sizde daha fazla olabilir.

(Bu test bir tanı aracı değildir; sadece farkındalık yaratmayı amaçlar.)

Barbel Wardetzki, Almanya’da narsisizm üzerine çalışan terapist ve yazar. Onun “Dişi ve Erkek Narsisizm” diye yaptığı ayrım, biyolojik cinsiyetten çok narsisizmin iki farklı dışavurum biçimini anlatıyor:

1. “Erkek narsisizm” (männlicher Narzissmus)

* Daha çok gösterişli, dışa dönük, üstünlük vurgulu bir tarzı ifade eder.
* Tipik özellikler: kibir, grandiyözlük, başarıya ve güce odaklanma, sürekli takdir arama.
* Dışarıdan güçlü, etkileyici, hatta “dokunulmaz” görünür.
* Yani bu daha çok toplumun “maskülen güç” imgeleriyle örtüşüyor.

2. “Dişi narsisizm” (weiblicher Narzissmus)

* Daha çok ilişki odaklı, bağımlı, onay arayışlı bir narsisizm biçimi.
* Tipik özellikler: sürekli sevilme, kabul görme, vazgeçilmez olma ihtiyacı; fedakârlık yaparak değer kazanma çabası.
* Dışarıdan uyumlu, alçakgönüllü biri gibi görünebilir ama altında derin bir değersizlik ve onaylanma açlığı vardır.
* Bu da toplumun “feminen uyum” beklentileriyle bağlantılıdır.

👉 Wardetzki’nin asıl vurgusu şu: Her iki biçim de özde aynı narsisistik yarayı (değersizlik ve reddedilme korkusu) saklar, sadece toplumda öğrenilen rollere göre farklı maskelerle dışa vurulur.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
❤️‍🩹 Duygu köprüsü, geçmişte yaşadığımız yoğun bir duygunun, bugün benzer bir durumla karşılaştığımızda yeniden tetiklenmesidir. 

İlişkinizdeki Duygu Köprüsünü Keşfetmek İçin Kendinize Aşağıdaki Soruları Sorabilirsiniz

Partnerimin bu davranışı bende hangi duyguyu tetikledi?

Bu duyguyu ilk kez hayatımda ne zaman hissetmiştim?

Geçmişte bu duyguyu hissettiğim olay kiminle yaşanmıştı?

Şu anki tepkim gerçekten bugünkü duruma mı ait?

Bu farkındalık, ilişkide nasıl daha sağlıklı bir tepki vermeme yardımcı olabilir?

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar 

#psikoloji
🍃 Travmatik bağlanmayı kişisel farkındalık 🍃 Travmatik bağlanmayı kişisel farkındalık açısından anlamak için üç parçaya ayıralım:

1. Döngüyü tanımak

Travmatik bağlanmada ilişkiler genelde şu döngüyü izler:
1. Yakınlık / balayı dönemi → Partner çok sevgi dolu, özel hissettiriyor.
2. Gerginlik → Eleştiri, uzaklaşma, küçümseme başlıyor.
3. İncitme → Kötü davranış, ihanet, şiddet, duygusal manipülasyon.
4. Telafi → Özür, sevgi gösterileri, “bir daha olmayacak” sözleri.
5. Döngü tekrar başlar.

Soru: Sizin deneyiminizde bu tür iniş-çıkışlar olmuş muydu? Varsa, genelde hangi aşamada ilişkiye daha çok tutunma hissi geliyordu?

2. Bağlılığı güçlendiren psikolojik mekanizmalar

* Dopamin ve adrenalin dalgalanmaları: Yoğun kötü-iyi geçişleri beynin ödül sistemini etkiler.
* Umut bağı: “Bir gün hep iyi olacak” beklentisi.
* Kendi değer algısının bağa bağlanması: “O beni severse değerliyim” inancı.
* Yalnızlık ve korku: İlişkinin bitmesinin yarattığı boşluk korkusu.

Mini farkındalık çalışması: 1 dakika boyunca gözlerinizi kapatıp şunu fark edin: “Onu düşününce midemde/kalbimde/hissiyatımda nasıl bir duygu ya da gerginlik oluyor?”

3. Döngüyü kırmaya yönelik ilk farkındalık adımları

* Gerçeklik listesi tut: Onun hem iyi hem kötü anlarını tarafsızca yazmak, zihnin sadece “iyi” anlara tutunmasını dengeler.
* İçsel ihtiyaçları keşfet: Bu bağ, hangi çocukluk ihtiyacını (güven, onay, sevgi) tetikliyor?
* Destek ağı: Güvendiğin kişilerle yaşadığın döngüyü konuşmak, yalnızlık hissini azaltır.
* Küçük kopuş pratikleri: Tamamen kopmak zor geliyorsa, önce mesajlaşma süresini, görüşme sıklığını kademeli azaltmak.

Umarım bu bilgiler yolunuzu aydınlatmaya yardımcı olur 🩵

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Instagram'da takip et

Etiketler

Bağımlılık Bireysel psikoterapi depresyon Ebeveyn EMDR EMDR Terapisi Freud Gottman Çift Terapisi Jung Kişilik Bozuklukları narsist Online EMDR Online psikolog Psikanaliz Psikodinamik Psikoterapi Rüya travma Travma Bağı Travma Sonrası Stres Bozukluğu Travma Sonrası Tepkiler Çift Terapisi Çocukluk Travmaları çocukluk çağı travmaları İlişkiler

Son Eklenenler

  • Ayrılık ve Bağlanma Stilleri: Hangi Tepkiler Sizi Bekliyor?
  • Mutluluk Korkusu: Neden Bazı İnsanlar Mutluluk Hissinden Kaçar?
  • Mikro Aldatma ve İlişkiler
  • Dişi ve Erkek Narsisizm: İlişkilerde İki Farklı Yüz
  • İlişkilerde Pygmalion Etkisi: Beklentilerimiz Bizi Nasıl Şekillendirir?
  • Kuşaklararası Travma Aktarımı

Yasal Uyarı

Bu internet sitesinin içeriği ve uygulamaları, sadece bilgilendirme ve eğitim amaçlı olup, herhangi bir şekilde tıbbi öneri verme veya herhangi bir danışan sağlama amacı ile oluşturulmamıştır. Sitemizde yer alan alıntı ve görüşler açıkça belirtilmediği takdirde resmi görüşlerini yansıtmamaktadır. Yazılı izin alınmaksızın kaynak gösterilerek dahi kullanılamaz