Tuğçe Turanlar

  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • İletişim

Tuğçe Turanlar

  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • İletişim
  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • İletişim
featured_image

Kuşaklararası Travma Aktarımı

31 Mayıs 2025 Yazar: Tuğçe Turanlar Bireysel Terapi, EMDR Terapisi, Travma, Travma Sonrası Stres Bozukluğu 0 Yorum

Kuşaklararası travma kavramı, ilk kez 20. yüzyıl ortalarında psikiyatri ve psikoloji literatürüne girdi. Özellikle Holokost’tan sağ kurtulanların çocuklarında görülen beklenmedik ruhsal belirtiler bu alanda çığır açan bir tartışmanın kapısını araladı. Travmayı doğrudan yaşamamış olan bu çocuklar, sanki ebeveynlerinin yaşadığı dehşeti kendileri deneyimlemiş gibi kaygı, kimlik karmaşası, suçluluk ve travmatik kabuslar yaşıyordu.

1966 yılında psikiyatrist Viktor Rakoff’un yayımladığı bir makale, Holokost sonrası nesilde görülen ağır psikiyatrik semptomları tanımladı ve şu çarpıcı cümleyi yazdı:

“Anne-babalar dışarıdan bakıldığında sağlam görünse de, çocukları sanki o cehennemi kendileri yaşamış gibi derin bir bozulma gösteriyorlar.”

Bu gözlemler başta kuşkuyla karşılansa da, sonraki yıllarda yapılan çalışmalar Holokost, savaş, göç, toplu şiddet veya çocukluk çağı istismarı gibi büyük travmalara maruz kalan ailelerin çocuklarında benzer belirtilerin tekrarlandığını gösterdi. Araştırmacılar;

Aileyle aşırı özdeşleşme ve sınırların silikleşmesi,

Kendi yaşantılarını önemsiz görme,

Sürekli felaket beklentisi,

Kaygı bozuklukları, suçluluk, travmatik rüyalar, ilişkilerde zorlanma
gibi semptomların, travmayı doğrudan yaşamamış kuşaklarda bile sıklıkla gözlendiğini ortaya koydu.

Zamanla yüzlerce vaka ve bilimsel araştırma, kuşaklararası travmanın yalnızca bireysel değil, toplumsal bir gerçeklik olduğunu gösterdi.

Psikodinamik ve Davranışsal Aktarım Mekanizmaları

Başlangıçta kuşaklararası travmanın biyolojik izahı yoktu. Psikologlar ve psikiyatrlar, travmanın kuşaklara aktarımını öncelikle psikodinamik süreçlerle açıklamaya başladılar.

Ebeveynin işleyemediği, konuşamadığı ya da bastırdığı acı, korku, yas ve suçluluk duyguları, aile içinde çoğunlukla sözsüz ve bilinçdışı yollarla çocuklara geçiyordu. Çocuklar, ebeveynlerinin “sırlı” travmatik yüklerini adeta kendi kimliklerinin bir parçası gibi taşımaya başlıyorlardı.

Aşırı koruyucu veya kaygılı ebeveyn, çocuğun özgüvenini ve bağımsızlığını zedeliyordu.

Duyguların tabu olması, ailede sessizlik ve duygusal mesafe yaratıyor, çocuklarda yalnızlık ve anlaşılmama hissini artırıyordu.

Kimlik karmaşası ve değersizlik, özellikle çocuğun ailede yaşanan büyük acıların gölgesinde kendini önemsiz hissetmesine yol açıyordu.

Barocas’ın ortaya koyduğu “container” (taşıyıcı) kavramı, çocukların ebeveynin başa çıkamadığı duyguları bilinçdışında taşıyarak nesiller arası bir ruhsal miras oluşturduğunu öne sürüyordu. Bu durum, sadece bireysel değil, ailevi ve toplumsal ilişkileri de şekillendiriyordu.

Hayvan Deneyleri: Anne Bakımının ve Erken Çevrenin Rolü

Kuşaklararası travmanın biyolojik ve epigenetik yönleri, özellikle laboratuvar hayvanlarıyla yapılan deneylerde gözler önüne serildi.
Kanadalı bilim insanı Michael Meaney ve ekibinin fareler üzerinde yaptığı araştırmalarda, anne farelerin yavrularına gösterdiği bakım düzeyi hayati öneme sahipti.

Yüksek bakım gören yavrular, yetişkin olduklarında daha düşük kaygı, yüksek stres dayanıklılığı ve daha sağlıklı sosyal davranışlar gösteriyordu.

Düşük bakım görenler ise hayatları boyunca artmış kaygı ve stres hassasiyeti taşıyordu.

Bunların en çarpıcı yanı, bu değişikliklerin yavruların DNA’sında değil, epigenetik işaretlerde (ör. DNA metilasyonu) ortaya çıkmasıydı. Ayrıca, bu yavrular kendi yavrularına da benzer şekilde davranıyor ve stres hassasiyeti nesiller boyu devam ediyordu. Hatta, çapraz-annelik deneylerinde, düşük bakım gören bir yavruyu yüksek bakım gösteren bir anneye verdiğinizde, epigenetik izlerin ve davranışın değiştiği görülüyordu.

Bu bulgular, çevresel deneyimlerin biyolojimizde kalıcı izler bırakabildiğini ve bu izlerin kuşaklar boyunca aktarılabildiğini gösterdi.

Büyük Travmaların Biyolojik İzleri

İnsanlarda yapılan araştırmalar, toplumsal felaketler, savaş, göç, istismar gibi büyük travmaların sadece psikolojik değil, biyolojik izler de bırakabildiğini kanıtladı.

Örneğin;

Holokost’tan kurtulan annelerin çocuklarında, stres hormonlarını (kortizol) düzenleyen genlerin epigenetik yapısında değişiklikler (özellikle NR3C1 geninde metilasyon farklılıkları) bulundu.

Vietnam gazilerinin çocuklarında, babalarının travmatik deneyimleriyle bağlantılı olarak kaygı ve depresyon belirtileri tespit edildi.

Ruanda, Kamboçya ve Tutsi soykırımı sonrası nesillerde, annelerin hamilelik sırasında yaşadığı stresin çocukların psikolojisini ve biyolojisini şekillendirdiği görüldü.

1944-45 Hollanda Açlığı sırasında anne karnında olan bebekler, yetişkin olduklarında ve onların çocuklarında dahi diyabet, obezite ve psikiyatrik sorunlarda artış gözlendi.

Bu bulguların ortak noktası; travmanın epigenetik mekanizmalar yoluyla, yani DNA dizilimi değişmeden genlerin çalışma biçiminin değişmesiyle, nesiller boyunca aktarılabildiğidir.

Anne ve Babanın Travma Aktarımındaki Farklı Rolleri

Araştırmalar, travmanın çocuklara aktarımında annenin ve babanın etkilerinin farklı olabileceğini gösteriyor.

Annenin hamilelikte yaşadığı travma, fetüs üzerinde doğrudan ve kalıcı etkiler yaratabiliyor. Anne karnındaki bebek, annenin stres hormonlarına maruz kalıyor; bu durum, bebeğin stres sisteminin gelişimini ve ruhsal dayanıklılığını şekillendiriyor.

Baba ise, özellikle ergenlik sonrasında yaşadığı travmalarla sperm hücrelerinde epigenetik değişikliklere yol açabiliyor. Hayvan deneylerinde, stresli ortama maruz bırakılan erkeklerin yavrularında da benzer biyolojik ve davranışsal değişiklikler ortaya çıkıyor.

Kısacası; travma mirası hem anne hem babadan, ama farklı yollarla gelebiliyor.
Bunun yanında, travmanın aktarımında annenin yaşı, stresin tipi, çocuğun cinsiyeti ve travmanın ne zaman yaşandığı gibi birçok değişken de etkili olabiliyor.

Epigenetik Değişiklikler Geri Döndürülebilir mi?

Belki de en umut veren bulgu, epigenetik değişikliklerin “kader” olmadığı, çevresel ve psikososyal müdahalelerle değiştirilebileceğidir.

Farelerde, düşük bakım gören yavrular sosyal açıdan zengin ortamlara alındığında, epigenetik ve davranışsal izler olumluya dönebiliyor.

İnsanlarda ise; destekleyici aile ortamı, sevgi, psikoterapi, sosyal destek gibi olumlu faktörler, travmanın etkilerini hafifletebiliyor ve hatta bazı epigenetik izlerin silinmesine yol açabiliyor.

Bu bulgular, travmanın aktarımının zorunlu olmadığını, iyileşme ve direnç gibi olumlu özelliklerin de kuşaklar boyunca aktarılabileceğini gösteriyor.

Toplumsal ve Kültürel Aktarım: Kolektif Hafızadan Biyolojiye

Kuşaklararası travma sadece bireysel ya da aile içi bir mesele değildir; aynı zamanda toplumsal ve kültürel boyutu da vardır.

Amerikan yerlileri, Afro-Amerikan toplulukları, Aborjinler, Filistinliler ve Yugoslavya’daki savaş mağdurları gibi toplumlarda; kölelik, soykırım, sürgün ve savaş gibi toplumsal travmalar nesiller boyunca hem kimlik arayışına hem de ruhsal hastalıklara neden olabiliyor.

Kültürel hafıza, toplumsal dayanışma, nesiller boyu aktarılan hikâyeler ve toplumsal yas tutma biçimleri de psikolojik mirası şekillendiriyor.

Psikodinamik ve Epigenetik Aktarımın Kesişim Noktası

Sonuçta, travmanın kuşaklararası aktarımı psikodinamik (aile içi, ilişkisel, duygusal) ve epigenetik (biyolojik, kalıtsal) yollarla gerçekleşiyor.
Çocuklar, ebeveynlerinin işleyemediği duyguların yanı sıra, biyolojik izleri de taşırken; toplumsal travmalar, bu bireysel yükü daha da derinleştiriyor.

Tüm bu bilimsel bulgular, travmanın bir “kaçınılmaz kader” olmadığını ve hem biyolojik hem de psikolojik olarak iyileşmenin nesiller boyunca mümkün olabileceğini gösteriyor.

Kuşaklararası travma, bilim insanlarıyla ruh sağlığı çalışanlarının çözmeye çalıştığı karmaşık ama umut dolu bir alan. Artık biliyoruz ki; iyileşme, sevgi, direnç ve sağlıklı ilişkiler de tıpkı travma gibi aktarılabilir. Geçmişin yükleriyle birlikte, geleceğe umut ve güç bırakmak da mümkün.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Kaynakça

  • Yehuda, R., & Lehrner, A. (2018). Intergenerational transmission of trauma effects: putative role of epigenetic mechanisms. World Psychiatry, 17(3), 243-257.

  • Meaney, M. J., et al. (1980-2020). Epigenetics and the biological basis of parental care and stress responses.

  • Perroud, N., et al. (2014). The Tutsi genocide and transgenerational transmission of maternal stress: epigenetics and biology of the HPA axis. World J Biol Psychiatry, 15:334-45.

  • Field, N. P., Muong, S., Sochanvimean, V. (2013). Parental styles in the intergenerational transmission of trauma stemming from the Khmer Rouge regime in Cambodia. Am J Orthopsychiatry, 83:483-94.

Kuşaklararası Travma Aktarımı travma
Önceki

İlgili Makaleler

Şema Terapi – Uyumsuz Şemalar ve Nedenleri
Şema Terapi – Uyumsuz Şemalar ve Nedenleri
29 Mayıs 2024

Şema Terapi Şema terapi, bireylerin çocukluk döneminde geliştirdiği ve...

Devamı
Stockholm Sendromu Bir Hastalık mı?
Stockholm Sendromu Bir Hastalık mı?
31 Ocak 2024

Stockholm Sendromu, psikolojik bir yanıt olarak, bir rehine veya taciz...

Devamı
Narsisizm: Kırılgan Narsisizm ve Büyüklenmeci Narsisizm
Narsisizm: Kırılgan Narsisizm ve Büyüklenmeci Narsisizm
28 Aralık 2023

Narsisizm Nedir Narsisizm, bireylerin aşırı benmerkezcilik, büyüklenme, dış...

Devamı
Bipolar Bozukluk ve Türleri
Bipolar Bozukluk ve Türleri
7 Mayıs 2023

Bipolar Bozukluk Nedir Bipolar Bozukluk belli bir düzen olmaksızın yineleyen...

Devamı

Instagram

yulepsikoloji

❤️‍🩹 Kuşaklararası travma aktarımı, b ❤️‍🩹 Kuşaklararası travma aktarımı, bir nesilde yaşanan acı, korku veya stresin sonraki kuşaklara aktarılması anlamına gelir. Ailede işlenemeyen ya da bastırılan duygular, çoğu zaman farkında olmadan çocuklara ve torunlara geçer.

Bilimsel araştırmalar, bu aktarımın hem psikolojik hem de biyolojik yollarla gerçekleşebildiğini gösteriyor. Yani travmanın etkisi, sadece duygu ve davranışlarımızda değil, genlerimizde de iz bırakabiliyor.

Çok kafa karıştırıcı olmasın diye yazdığım makalenin bir kısmını burada paylaştım. Konunun daha detaylı açıklamasını okumak isterseniz websitemde bulabilirsiniz 🌷

www.tugceturanlar.com

Kuşaklararası Travma Aktarımı

#psikoloji
🌷Toksik ilişkilerde sınır koymak çoğu zama 🌷Toksik ilişkilerde sınır koymak çoğu zaman imkânsız gibi hissedilebilir. Özellikle onaylanma ihtiyacı, suçluluk duygusu ya da yalnız kalma korkusu bu adımı atmayı zorlaştırır. 

Birçok insan, çocukluğundan itibaren “hayır” demenin bencilce olduğu yönünde mesajlar aldığı için, kendi ihtiyaçlarını ön plana koyduğunda suçluluk hisseder. Özellikle toksik ilişkilerde, karşı tarafın tepkilerinden korkmak ya da onu kaybetme endişesiyle kişi, kendi sınırlarını belirlemekte zorlanır. 

Aynı zamanda, sevilmek ve kabul görmek için kendinden sürekli ödün vermek, zamanla kişinin kendine yabancılaşmasına ve özgüveninin azalmasına neden olur. 

Oysa “hayır” diyebilmek, kendini korumak ve kendi ihtiyaçlarını önceliklendirmek bencillik değil, sağlıklı bir özsaygı göstergesidir. 

Sınır koymak, karşı tarafı reddetmek ya da cezalandırmak anlamına gelmez; aksine, hem kendine hem de karşındaki kişiye değer vermenin en sağlıklı yoludur. 

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji #ilişkiler
🌷 Bazı davranışlarımızın, dış dünyada 🌷 Bazı davranışlarımızın, dış dünyada olup bitenleri etkileyebileceğine inanırız. Mantıksız olduğunu bilsek de. 

Örneğin bir mesajı zamanında almazsak kötü bir şey olacağından korkmak ya da uğurlu bir objeye tutunmak… Psikolojide bu düşünce biçimine büyüsel düşünce denir. 

Piaget’ye göre bu düşünce biçimi özellikle çocuklukta yaygındır. Çünkü çocuk, dünya üzerindeki kontrolünü sınırlı hisseder. 

Jean Piaget’nin ifadesiyle:
“Çocuk için düşünce, gerçekliğin yerine geçer.”

(Piaget, J. (1929). The Child’s Conception of the World).

Yetişkin olduğumuzda bile bu düşünce biçimini sürdürebiliriz. Çünkü belirsizlik karşısında zihin, içsel güvenlik yaratacak sembolik dayanaklara ihtiyaç duyar. Bu, aslında içimizdeki çocuğun hâlâ kendini güvende hissetmeye çalışmasından başka bir şey değildir 🌷

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Kütüphanemde bana eşlik etmiş olan bu değerli Kütüphanemde bana eşlik etmiş olan bu değerli kitapları, artık başka zihinlere ve kalplere ulaşabilmesi için paylaşmak istiyorum.

Her ay bir psikoloji kitabını hediye edeceğim. Belki bir cümlesi, bir fikri, bir sayfası size de eşlik eder ❤️

📖 Bu ayın kitabı: Kaygının Anlamı – Rollo May

“Kaygı, içsel bir çağrıdır; bizi yüzleşmeye, büyümeye ve sorumluluk almaya davet eder.”

Çekilişe katılmak için:

✅ Gönderiyi beğenmeniz
✅ Yorumlara iki arkadaşınızı etiketlemeniz
✅ Yule Psikoloji sayfasını takip etmeniz yeterli

📅 Son katılım: 27 Mayıs Salı

#psikoloji #kitap
Narsistik ilişkileri çözümleme atölyesi 🌷 Narsistik ilişkileri çözümleme atölyesi 🌷 narsistik partnerle kurulan ilişki dinamiklerini ve bu ilişkilerde ortaya çıkan travma bağını anlamak isteyenler için hazırlandı. Atölyede, sağlıksız ilişki döngülerinin arka planındaki psikolojik mekanizmaları, duygusal bağımlılığı ve bu tür ilişkilerden kopmakta yaşanan zorlukları birlikte inceleyeceğiz. 

🌷 Katılımcılar, narsistik ilişkilerin nasıl işlediğini daha iyi kavrayarak, kendi ilişkilerini sorgulama ve daha sağlıklı bağlar kurma yolunda önemli bir farkındalık kazanacaklar.

📅 Tarih: 2 Haziran Pazartesi
⏰ Saat: 21.00 – 22.30
💻 Platform: Google Meet – Online

Detaylı bilgi için DM’den ya da WhatsApp üzerinden ulaşabilirsiniz.

📱 0532 053 3992 (WhatsApp)

Görüşmek üzere 💛

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

** Kontenjan dolmuştur. Sonraki eğitimde görüşmek üzere ❤️

#psikoloji #ilişkiler
🌷 Yetersiz annelik görmüş kişiler, içlerin 🌷 Yetersiz annelik görmüş kişiler, içlerinde güçlü bir sevgi açlığı taşısalar bile yakın ilişkilerde rahat edemezler. Sevgi almaya duydukları özlem, genellikle içlerindeki güvensizlik ve koruyucu duvarlarla engellenir. Geçmişte ihtiyaçlarının karşılanmamış olması, birinin onlar için gerçekten var olacağına inanmalarını zorlaştırır. 

Bazıları sevgiyi hak etmediğini düşünürken, daha bağımlı kişiler partnerlerine yapışır, onları boğar ve aradıkları kusursuz sevgiyi bulamayınca öfkeyle karşılık verir. Bu öfke, ilişkiyi zedeler ve eski terk edilme yaralarını tekrar canlandırır.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji #anne
🩵 “Farkında olmak, tam da burada, şimdide o 🩵 “Farkında olmak, tam da burada, şimdide olmak demektir; şimdiki zamanda bütünüyle var olabilmek, karşımıza hangi deneyim çıkarsa kabul edebilmek, yine de deneyimin hiçbir türden görünümüne kendini kaptırmamak demektir. Farkında olmak aynı zamanda, yargılamadan veya değerlendirmeye tabi tutmadan, deneyimin farkında olmak demektir.”

Kitap: Psikoterapide Bağlanma - David J. Wallin

#psikoloji #farkındalık
❤️ İçsel çocuk arketipleri, çocuklukta gel ❤️ İçsel çocuk arketipleri, çocuklukta geliştirdiğimiz duygusal başa çıkma kalıplarını simgeler. O dönemde ihtiyaç duyduğumuz sevgi, güven ve kabulü elde etmek için öğrenilen bu stratejiler, büyüdükten sonra da davranışlarımızı şekillendirmeye devam eder. Arketipleri tanımak, hangi eğilimlerin bize fayda sağladığını hangilerinin ise sınırlarımıza zarar verdiğini ayırt etmeye imkân tanır; böylece daha bilinçli seçimler yapabiliriz.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Kaynaklar

*LePera, N. (2021). How to Do the Work: Recognize Your Patterns, Heal from Your Past, and Create Your Self. TarcherPerigee.

*Maté, G. (2021). The Myth of Normal: Trauma, Illness & Healing. Avery.

*Schwartz, R. C. (1995). Internal Family Systems Therapy. Guilford Press.

#psikoloji
Narsisistik ebeveynler, kendilerini önemli ve üs Narsisistik ebeveynler, kendilerini önemli ve üstün hissetme ihtiyacı duyarlar; eleştiriye karşı aşırı duyarlıdırlar ve başkalarıyla empati kurmakta zorlanırlar. 
Bazı anneler, kendi gerçekleşmemiş hayallerini ve isteklerini çocukları üzerinden yaşamak isterler. Örneğin, kendilerini güzel ya da başarılı hissetmediklerinde çocuklarının bu eksikliği tamamlamasını ve adeta onların “intikamını” almasını bekleyebilirler. Bu nedenle çocuklarının kendi beklentilerini karşılamasını aşırı derecede önemser ve bu gerçekleşmediğinde onları yok sayar ya da düşmanca davranabilirler.

Bu tutum sonucu çocuklar, kendilerini değerli hissetmek için sürekli başkalarının onayına ve beğenisine ihtiyaç duyarlar. Benlik değerleri dışarıya bağımlıdır ve başkalarını anlamakta güçlük çekerler. Sağlıklı bir benlik saygısı için çocukların ebeveynlerini idealize edebilmesi ve ebeveynlerin çocuğun atfettiği gücü çocuklarıyla paylaşması gerekir. 
Narsisistik babalar ise genellikle kendi ihtiyaçlarını ön planda tutarak çocuklarının güçlenmesini engeller ve onlarla sağlıklı yakın ilişkiler kurulmasını zorlaştırırlar.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Kaynak: Kişilik ve Zihin - Prof. Dr. Doğan Şahin

#psikoloji #narsissist #ebeveyn
❤️‍🩹 Toplumsal travma, geniş kitlelerin ❤️‍🩹 Toplumsal travma, geniş kitlelerin fiziksel ve ruhsal güvenlik duygusunu altüst eder. Ortaya çıkan etkiler yalnızca o olayla sınırlı kalmaz, gelecek nesillerin de duygusal ve sosyal yaşamını etkileyebilir. Ancak yüzleşme, paylaşım, kolektif hafızanın inşası ve adalet arayışı, toplumsal onarımı destekler. Dayanışma kültürünü beslemek ve yıkıcı olayların tekrarlanmaması için kalıcı çözümler geliştirmek, her bir bireyin katkısıyla mümkün hâle gelir.

Toplumsal Boyutta İyileşme

* Güçlü Sosyal Destek Ağı: Travmadan etkilenen bireylerin destek hissetmesi, toplumun onarıcı gücünü artırır. Ayrıca aile, arkadaş ve komşuluk ilişkileri gibi yakın çevre alanlarının güvenilirliği ve dayanışması, ruhsal toparlanmaya olumlu katkıda bulunur.

* Açık ve Şeffaf İletişim: Toplumsal travmanın ardından yaşananları görmezden gelme veya inkar, tüm kesimlerde derin bir güvensizlik yaratır. Oysa olayların kabul edilmesi, hatırlanması ve anlatılması uzun vadede onarıcı bir etki taşır.

* Adalet ve Yüzleşme Mekanizmaları: Geniş çaplı bir felaket veya zulüm sonrası adaleti sağlayacak yolların (yargı süreçleri, hak talepleri vb.) işlemesi, toplumsal bellek ve iyileşme sürecinin merkezinde yer alır. Resmî kurumlar, sivil toplum kuruluşları ve yerel inisiyatifler bu süreçte kritik rol oynar (Paker, 2007).

* Aktif Katılım ve Dayanışma: Dayanışma faaliyetlerine katılmak, yardım kampanyalarında yer almak veya hak savunuculuğu yapmak hem toplumu hem de bireyi güçlendirir. Bu tür eylemler, çaresizlik duygusunu hafifletir ve umudu canlı tutar.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar 

Kaynaklar

Herman, J. (1992). Travma ve İyileşme. İstanbul: Literatür Yayıncılık.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık Merkezi. (2015). Psiko-Eğitim Broşürleri – 4: Toplumsal Travma Nedir?
Janoff-Bulman, R. (1992). Shattered assumptions: Towards a New Psychology of Trauma. New York: Free Press.
Paker, M. (2007). Psiko-politik Yüzleşmeler. İstanbul: Birikim Yayınları.

#psikoloji
Neden en çok sevdiğimiz insanlara kızarız? 💔

Bunun temel sebebi, kurduğumuz bağın derinliği ve bu bağla birlikte gelişen beklentilerimizdir. 

Sevdiğimiz kişiler bize en yakın ve en açık olduğumuz kişilerdir; bu nedenle, onlar tarafından görülmeyi, anlaşılmayı ve desteklenmeyi bekleriz. Bu beklentiler gerçekleşmediğinde yaşadığımız hayal kırıklığı, çoğunlukla öfke olarak dışa vurulur. 

Ayrıca, sevdiğimiz insanlar bize adeta bir ayna tutarlar. Kendimizde kabul etmekte zorlandığımız taraflarımızı onların davranışlarında gördüğümüzde iç dünyamızdaki çatışmalar tetiklenir ve bu durum öfkeye neden olabilir. 

Ancak önemli olan bu duyguyu nasıl ifade ettiğimizdir. Öfkemizi doğru şekilde ifade etmek, ilişkilerimizi güçlendirme ve sağlıklı hale getirme potansiyeline sahiptir.

Unutmayalım ki, her kızgınlık bize kendimizle ilgili önemli bir mesaj taşır. Bu mesajı okumak ve anlamlandırmak, ilişkilerimizi olduğu kadar kendimizi de geliştirmek için çok değerlidir. ❤️

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#ilişkiler #psikoloji
🍃 Duygusal olarak olgunlaşmamış kişilerle i 🍃 Duygusal olarak olgunlaşmamış kişilerle iletişimde temel prensip, duygusal kontrolü onlara bırakmamak ve kendinizden emin, sakin bir duruş sergilemektir. Böylece kendi iç huzurunuzu korur ve iletişim süreçlerinizi sağlıklı yürütürsünüz.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji #ilişkiler 

Kaynak
Gibson, L. C. (2022). Olgunlaşmamış Ebeveynlerin Açtığı Yaraları İyileştirmek.
Instagram'da Takip Et

Etiketler

Bağımlılık Bireysel psikoterapi depresyon Ebeveyn EMDR EMDR Terapisi Freud Gottman Çift Terapisi Jung Kişilik Bozuklukları narsist Online EMDR Online psikolog Psikanaliz Psikodinamik Psikoterapi Rüya travma Travma Bağı Travma Sonrası Stres Bozukluğu Travma Sonrası Tepkiler Çift Terapisi Çocukluk Travmaları çocukluk çağı travmaları İlişkiler

Son Eklenenler

  • Kuşaklararası Travma Aktarımı
  • Toksik İlişkilerde Sınır Koymak Neden Zordur
  • İnsanlar Değişir mi? Romantik İlişkilerde Değişimin Rolü
  • Uzak Mesafe İlişkisi: Bağ ve Güveni Sürdürme
  • Oversharing (Aşırı Paylaşım) Nedir ve Nasıl Başa Çıkılır?
  • Travma Terapisi: Gerçek Nedir?

Yasal Uyarı

Bu internet sitesinin içeriği ve uygulamaları, sadece bilgilendirme ve eğitim amaçlı olup, herhangi bir şekilde tıbbi öneri verme veya herhangi bir danışan sağlama amacı ile oluşturulmamıştır. Sitemizde yer alan alıntı ve görüşler açıkça belirtilmediği takdirde resmi görüşlerini yansıtmamaktadır. Yazılı izin alınmaksızın kaynak gösterilerek dahi kullanılamaz