Tuğçe Turanlar

  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • İletişim

Tuğçe Turanlar

  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • İletişim
  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • İletişim
featured_image

Oversharing (Aşırı Paylaşım) Nedir ve Nasıl Başa Çıkılır?

30 Ocak 2025 Yazar: Tuğçe Turanlar İlişkiler, Kişisel Gelişim 0 Yorum

Günümüzün dijital çağında hayatımızın pek çok yönünü sosyal medyada ve çevrimiçi platformlarda paylaşıyoruz. Ancak paylaşımların dozunu ayarlamak her zaman kolay olmayabiliyor. İnsanlar kimi zaman özel hayatlarına dair fazla detayı çevrim içi ortamlarda sunarak kendilerini “oversharing” (aşırı paylaşım) tuzağının içinde bulabiliyorlar. Bu yazıda; oversharing kavramının ne anlama geldiğini, hangi sebeplerle ortaya çıktığını, psikolojik etkilerini ve bu durumla başa çıkmak için hangi adımları atabileceğimizi ele alacağız.


Oversharing (Aşırı Paylaşım) Nedir?

Oversharing, kişinin özel ya da kişisel konularını gereğinden fazla, detaylı ve herkese açık şekilde paylaşması anlamına gelir. Bu sadece sosyal medya platformlarında yapılan paylaşımlarla sınırlı olmayıp, yüz yüze iletişimde bile kişisel sınırların ihmal edilmesi şeklinde kendini gösterebilir. Aşırı paylaşım, kişinin duygularına, yaşadığı olaylara ya da kendi mahremiyet alanına dair bilgileri kontrolsüz biçimde aktarmasıyla karakterizedir.

Örneğin, yeni tanıştığınız bir kişiye hemen aile sorunlarınızı, sağlık sıkıntılarınızı ya da duygusal gelgitlerinizi uzun uzadıya anlatmak, o kişiyle yakın bir bağınız olmamasına rağmen özel hayatınıza dair gereğinden fazla ayrıntıya girmek oversharing davranışıdır. Aynı şekilde sosyal medya platformlarında günlük hayata dair en ince ayrıntılara kadar paylaşım yapmak da benzer bir durum yaratır.


Oversharing’in Nedenleri Nelerdir?

Aşırı paylaşımın altında farklı dinamikler yer alabilir:

  1. Duygusal Destek İhtiyacı
    Kimi zaman insanlar yaşadıkları zorlayıcı duygularla tek başlarına baş etmekte zorlanırlar. Bu duygusal baskıyı hafifletmek adına çevrelerinden destek alabilmek için hemen her detayı paylaşma eğilimine girerler.
  2. Onaylanma ve Beğenilme İsteği
    Özellikle sosyal medya kullanımının arttığı bu dönemde, paylaştığımız her bilgiye “beğeni” ya da “yorum” yoluyla bir dönüş alırız. Bu da onaylanma duygusunu besler. Kişi yeterince beğeni alabilmek adına normalde sınırları dahilindeki mahrem bilgileri bile paylaşabilir.
  3. Özgüven Eksikliği
    Bazı kişiler, başkalarının ilgisini çekerek kendilerini önemli hissetmek veya varlıklarını kanıtlamak isterler. Bu nedenle özel hayatlarına dair detayları açığa çıkararak fark edilme ihtiyacını karşılarlar.
  4. Yalnızlık ve Bağ Kurma Arayışı
    Sosyal çevresi sınırlı, yalnızlık hissiyle baş etmeye çalışan bireyler, samimiyet kurulabileceğini düşünerek aşırı paylaşımda bulunabilirler. Bu şekilde paylaşımların hızlı bir yakınlık yaratacağı yanılgısına kapılırlar.
  5. Sınır Bilincinin Zayıf Olması
    Kişisel sınırlar, mahremiyet ve özel hayat konularında yeterince farkındalığın olmayışı da aşırı paylaşıma yol açar. Kimi insanlar hangi bilgileri, ne kadar ve kiminle paylaşmaları gerektiğini kestiremezler.

Oversharing’in Psikolojik ve Sosyal Etkileri

  1. Pişmanlık ve Utanç
    O an duygusal rahatlama amacıyla veya hızlı bir onaylanma beklentisiyle yapılan paylaşımlar, sonradan pişmanlık veya utanç duygusu doğurabilir. Özellikle dijital ortamda paylaşılan bilgiler kalıcı bir iz bırakabilir.
  2. İlişkilerde Güven Sorunları
    Aşırı paylaşım, çevrenizdeki insanlarla iletişiminizi olumsuz etkiler. Karşınızdaki kişinin mahremiyete dair algısını zedeleyebilir veya samimiyet seviyesine uygun olmayan detaylar paylaşmanız güveni sarsabilir.
  3. Kaygı Duygusunun Artması
    Özellikle özel ve hassas konuların herkese açık biçimde paylaşılması, ileride bu bilgilerin farklı şekillerde karşınıza çıkabileceği endişesini doğurur. Bu da kaygıyı artırarak kişinin ruh sağlığını olumsuz etkiler.
  4. Benlik Saygısında Dalgalanmalar
    Paylaşımlarınız beğeni topladığında iyi hissederken, eleştiriler ya da ilgisizlikle karşılaştığınızda özgüveniniz sarsılabilir. Bu duygu dalgalanmaları ruh sağlığında istikrarsızlığa yol açabilir.
  5. Karşı Tarafı Bunaltma veya Rahatsız Etme
    Sohbet halinde veya sosyal medyada paylaşılan yoğun ve gereğinden fazla kişisel bilgi, çevrenizdeki kişileri bunaltabilir ya da gereksiz bir duygu yükü ile baş başa bırakabilir. Bu da sosyal etkileşimlerinizi aksatır.

Oversharing’den Nasıl Kaçınılır?

Sınır Bilinci Geliştirin
Hangi bilgilerin paylaşılmaya uygun olduğunu, hangi detayların mahrem sayıldığını içsel olarak belirlemek önemlidir. Herkese açık platformlarda veya yeni tanıştığınız insanlarla paylaşımlarınızı mutlaka gözden geçirin.

Düşün – Bekle – Paylaş Tekniği
Özellikle duygusal yoğunluğun yüksek olduğu anlarda paylaşım yapmadan önce kendinize şu soruları sorun:

  • Bu bilgiyi paylaşmam şart mı?
  • Paylaştığımda kendimi nasıl hissedeceğim?
  • Karşımdaki kişi bu bilgiyi bilmekten gerçekten memnun olacak mı?
  • Birkaç saniye beklemek ve düşünmek, gereksiz ifşaları önlemede oldukça yardımcı olur.

Destek Sistemleri Oluşturun
Yaşadığınız duygusal zorlukları herkesle paylaşmak yerine güvendiğiniz, yakın çevrenizde olan bir iki kişiyle ya da bir uzmanla paylaşmak daha sağlıklı olur. Böylece ihtiyaç duyduğunuz desteği alırken gereğinden fazla kişinin özel hayatınıza nüfuz etmesini engellemiş olursunuz.

Gizlilik Ayarlarına Dikkat Edin
Sosyal medyada, özellikle fotoğraf ve hikaye paylaşım platformlarında, gizlilik ayarlarınızı gözden geçirin. Herkese açık paylaşımlar yerine, yalnızca yakın çevrenizle veya oluşturduğunuz belirli listelerle paylaşım yapmayı tercih edebilirsiniz.

Profesyonel Yardım Alın
Aşırı paylaşım davranışı özdeğer, yalnızlık, kaygı veya özgüven eksikliği gibi derin nedenlere dayanıyor olabilir. Bu konular üzerinde çalışmak için bir psikolog, psikolojik danışman veya terapistle görüşmek yararlı olacaktır.

Online psikolojik danışmanlık randevusu almak için yulepsikoloji@gmail.com adresine mail atabilir ya da 0532 053 3992 whatsapp üzerinden mesaj atarak iletişime geçebilirsiniz.


Aşırı Paylaşım Yapmadan Samimi ve Açık Olmak Mümkün mü?

Elbette, samimiyet ve aşırı paylaşım birbirinden tamamen farklı kavramlardır. Samimi bir iletişim, duygularınızı, düşüncelerinizi ve yaşadıklarınızı uygun bir seviyede paylaşmayı içerir. Aşırı paylaşımla karıştırılan durum, aslında insanların birbirine yakınlaşırken dozunda bilgi aktarımı yapmasıyla çözümlenir. Örneğin, yeni tanıştığınız bir kişiyle sohbet ederken onunla empati kuracak, ortak ilgi alanlarını yakalayacak konuları paylaşmak yerinde olur; ancak özel hayatınızdaki en derin detaylara hemen girmek uygun olmayabilir.

Dolayısıyla samimi ve içten paylaşımlar, karşınızdakini de sizi de zora sokmayacak şekilde bir denge içinde gerçekleşmelidir. Bu dengeyi bulmak zaman alabilir ancak kendinizi ve sınırlarınızı tanıdıkça bu konuda daha bilinçli davranabilirsiniz.


Sonuç

Oversharing (aşırı paylaşım), hem yüz yüze hem de dijital etkileşimlerde kendi sınırlarımızı ihlal etmemize ve uzun vadede pişmanlık, kaygı ve sosyal ilişkilerde zedelenmeye yol açabilen bir davranış biçimidir. Kimi zaman bir anlık rahatlamaya ya da beğenilme ihtiyacına cevap verse de, paylaştıklarımızın kalıcılığı ve etkileri düşünüldüğünde sağlıklı sınırları korumak çok daha önemlidir.

Bu noktada “Düşün – Bekle – Paylaş” gibi basit stratejiler uygulamak, mahremiyet algısına önem vermek, güvendiğiniz yakın çevrenizi kullanmak veya profesyonel destek almak efektif çözümler sunar. Kişisel sınır ve mahremiyet bilinci, yaşam kalitemizi korumak ve uzun vadede sağlıklı ilişkiler sürdürmek adına kritik öneme sahiptir.

Aşırı paylaşım alışkanlığından uzaklaşıp, samimiyeti koruyarak ölçülü davranmayı öğrendiğimizde, dijital dünyada da gerçek hayatta da daha sağlıklı ve sürdürülebilir bir iletişim kurabiliriz. Unutmayın, her bilgi paylaşılmaya uygun değildir; mahremiyet, kişisel bütünlüğümüzü koruyan en temel değerlerden biridir.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Kaynaklar

Algül, A. (2018). Sosyal ağ kullanıcılarının “abartılı paylaşım”, “benlik sunumu” ve mahremiyet tüketimleri. Öneri Dergisi, 13(49), 21–44.

Aharony, N. (2016). Relationships among attachment theory, social capital perspective, personality characteristics, and Facebook self-disclosure. Aslib Journal of Information Management, 68(3), 362–386. https://doi.org/10.1108/AJIM-01-2016-0001
Taddei, S., & Contena, B. (2013). Privacy, trust and control: Which relationships with online self-disclosure? Computers in Human Behavior, 29(3), 821–826.

 

Kaygı Özgüven yalnızlık
Önceki
Sonraki

İlgili Makaleler

Grup Terapisi
Grup Terapisi
11 Ocak 2024

"Ne olmadığımızı keşfetmemiz ne olduğumuzun keşfine giden bir adımdır." -...

Devamı
Ghosting Nedir ve Neden Yapılır
Ghosting Nedir ve Neden Yapılır
15 Haziran 2024

Ghosting, bir kişiyle olan iletişimin aniden ve açıklama yapmadan kesilmesi...

Devamı
Oedipus Kompleksi ve Freud’un Psikanalitik Teorisi
Oedipus Kompleksi ve Freud’un Psikanalitik Teorisi
6 Haziran 2024

Oedipus Kompleksi, Sigmund Freud tarafından psikanalizin erken...

Devamı
İlişkilerde Şiddet Türleri ve Gottman Çalışmaları
İlişkilerde Şiddet Türleri ve Gottman Çalışmaları
18 Kasım 2024

John Gottman’ın çift laboratuvarında şiddet içeren ilişkilerle yapılan...

Devamı

Instagram

Görmezden Gelen Ebeveynin Çocuğu Olmak ❤️‍🩹Çocuklukta ebeveyn tarafından duygusal olarak görülmemek, yani duygusal ihmal, bireyin benlik algısı, duygularını düzenleme becerisi ve ilişkilerinde derin izler bırakır.

* Çocuklukta: Temel ihtiyaçlar karşılanır ama duygusal sıcaklık, aynalanma ve düzenleyici ilişki deneyimi eksik kalır. Çocuk, sessizlikle kabul edilmeyi öğrenir. Bu da içe kapanma, yalnızlık ve yetersizlik duygularına yol açar.

* Yetişkinlikte: Duygularını ifade etmekte zorlanma, ya bastırma ya da yoğun ve kontrolsüz dışavurum şeklinde görülür. İlişkilerde aşırı uyum sağlama veya duygusal mesafe koyma eğilimleri gelişebilir. Karar vermede güçlük, onay arayışı, kaygı ve depresyon gibi sorunlar sık görülür.

* Onay ihtiyacı: Görülmeyen çocuk, yetişkin olduğunda değeri onay üzerinden tanımlar. Bu ya pasif bir uyum (sessizlik, memnun etme) ya da aktif bir onay arayışı (mükemmeliyetçilik, sürekli doğru olma çabası) olarak ortaya çıkar.

* İyileşme: Duyguların fark edilmesi, adlandırılması, öz-şefkat, sınır koyma ve kendini ifade etme becerilerinin güçlendirilmesiyle mümkündür. Güvenli ve düzenleyici ilişkiler, özsaygıyı ve duygu düzenleme kapasitesini destekler.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Bağlanma stilleri, ayrılıkla başa çıkma biç Bağlanma stilleri, ayrılıkla başa çıkma biçimimizi önemli ölçüde şekillendirir. Bu farkındalık, yaşanan tepkilerin kişisel bir yetersizlik değil, geçmişten gelen bağlanma dinamiklerinin doğal bir yansıması olduğunu hatırlatır. Kendi bağlanma stilimizi tanımak, hem ayrılık sürecinde duygularımızı anlamlandırmamıza hem de gelecekte daha sağlıklı ilişkiler kurmamıza katkı sağlar.

Güvenli Bağlanma

* Yakınlıktan korkmaz, duygularını ifade eder.
* Ayrılıkta üzüntüyü kabul eder, sosyal destekle iyileşmeye yönelir.
* Daha hızlı toparlanır ve sağlıklı ilişkiler kurma olasılığı yüksektir.

Kaygılı Bağlanma
* Reddedilme korkusu taşır, partneri kaybetmemek için yoğun çaba gösterir.
* Ayrılık sonrası yoğun acı, çaresizlik ve takıntılı düşünceler yaşar.
* Eski partnerle teması sürdürme girişimleri sık görülür.

Kaçıngan Bağlanma
* Yakınlıktan rahatsız olur, duygusal bağı sınırlı tutar.
* Ayrılık sonrası soğukkanlı görünür, acıyı bastırmaya çalışır.
* Bastırılan duygular uzun vadede yalnızlık ya da öfke olarak geri döner.

Korkulu-Kaçıngan Bağlanma
* Hem yakınlık ister hem de reddedilmekten korkar.
* Ayrılıkta duyguları dalgalanır; özlem ve öfke arasında gidip gelir.
* Bu çelişkiler iyileşmeyi ve yeni ilişkileri zorlaştırır.

Ortak Noktalar 🌹
* Ayrılık bir kayıp deneyimidir ve yas süreciyle benzerlik gösterir.
* Benlik algısı sarsılabilir, kişi değerini sorgulayabilir.
* Zamanla çoğu birey ayrılığı kabullenir ve yeni başlangıçlar yapar.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Mikro aldatma, ilişkilerde sadakatin yalnızca fi Mikro aldatma, ilişkilerde sadakatin yalnızca fiziksel sınırlarla değil, duygusal ve dijital alanlarla da şekillendiğini ortaya koyan bir kavramdır. 

Sosyal medyada flörtöz etkileşimler, eski sevgiliyle gizli mesajlaşmalar ya da partnerden saklanan yakınlıklar, görünürde küçük olsa da güveni zedeleyebilir. Bu davranışların ortak özelliği gizlilik, duygusal yatırım ve ilgi odağının partnerden başkasına kaymasıdır. Bu nedenle mikro aldatma, ilişkilerde belirsizlik ve güvensizlik duygularını tetikleyerek büyük krizlere yol açabilir❤️‍🩹

Bununla birlikte, her davranışın mikro aldatma sayılıp sayılmayacağı çiftlerin ortak sınırlarına bağlıdır. Bazı ilişkilerde eski sevgiliyle iletişim önemsiz görülebilirken, başka bir ilişkide bu durum ciddi bir güven sorununa dönüşebilir. Bu nedenle mikro aldatmayı anlamanın anahtarı, partnerlerin açık iletişim kurması, sınırlarını netleştirmesi ve birbirlerinin hassasiyetlerini gözetmesidir. Şeffaflık ve empati, mikro aldatmanın ilişkilerde yıkıcı bir tehdit olmaktan çıkıp, güveni güçlendiren bir farkındalık alanına dönüşmesini sağlayabilir 🌷

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
🥀 Erkek Narsisizm mi, Dişi Narsisizm mi? Aşa 🥀 Erkek Narsisizm mi, Dişi Narsisizm mi?

Aşağıdaki cümlelerden hangileri size daha tanıdık geliyor?

1. Başkalarının hayranlığına ihtiyaç duyarım ve bu benim değerimi kanıtlar.
2. Çoğu zaman empati kurmakta zorlanırım ve mesafeli dururum.
3. İlişkilerde kontrolün bende olmasını isterim.
4. Kendimi çoğu zaman kurban gibi hissederim.
5. Kabul görmek için uyum sağlarım, bazen de kendimden vazgeçerim.
6. Partnerimin başarılarını ve güçlü yanlarını kendi kimliğime katmaya çalışırım.

👉 Eğer daha çok 1-2-3 size uyuyorsa, erkek narsisizmine özgü yönler sizde daha baskın olabilir.

👉 Eğer daha çok 4-5-6 size uyuyorsa, dişi narsisizme özgü yönler sizde daha fazla olabilir.

(Bu test bir tanı aracı değildir; sadece farkındalık yaratmayı amaçlar.)

Barbel Wardetzki, Almanya’da narsisizm üzerine çalışan terapist ve yazar. Onun “Dişi ve Erkek Narsisizm” diye yaptığı ayrım, biyolojik cinsiyetten çok narsisizmin iki farklı dışavurum biçimini anlatıyor:

1. “Erkek narsisizm” (männlicher Narzissmus)

* Daha çok gösterişli, dışa dönük, üstünlük vurgulu bir tarzı ifade eder.
* Tipik özellikler: kibir, grandiyözlük, başarıya ve güce odaklanma, sürekli takdir arama.
* Dışarıdan güçlü, etkileyici, hatta “dokunulmaz” görünür.
* Yani bu daha çok toplumun “maskülen güç” imgeleriyle örtüşüyor.

2. “Dişi narsisizm” (weiblicher Narzissmus)

* Daha çok ilişki odaklı, bağımlı, onay arayışlı bir narsisizm biçimi.
* Tipik özellikler: sürekli sevilme, kabul görme, vazgeçilmez olma ihtiyacı; fedakârlık yaparak değer kazanma çabası.
* Dışarıdan uyumlu, alçakgönüllü biri gibi görünebilir ama altında derin bir değersizlik ve onaylanma açlığı vardır.
* Bu da toplumun “feminen uyum” beklentileriyle bağlantılıdır.

👉 Wardetzki’nin asıl vurgusu şu: Her iki biçim de özde aynı narsisistik yarayı (değersizlik ve reddedilme korkusu) saklar, sadece toplumda öğrenilen rollere göre farklı maskelerle dışa vurulur.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
❤️‍🩹 Duygu köprüsü, geçmişte yaşadığımız yoğun bir duygunun, bugün benzer bir durumla karşılaştığımızda yeniden tetiklenmesidir. 

İlişkinizdeki Duygu Köprüsünü Keşfetmek İçin Kendinize Aşağıdaki Soruları Sorabilirsiniz

Partnerimin bu davranışı bende hangi duyguyu tetikledi?

Bu duyguyu ilk kez hayatımda ne zaman hissetmiştim?

Geçmişte bu duyguyu hissettiğim olay kiminle yaşanmıştı?

Şu anki tepkim gerçekten bugünkü duruma mı ait?

Bu farkındalık, ilişkide nasıl daha sağlıklı bir tepki vermeme yardımcı olabilir?

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar 

#psikoloji
🍃 Travmatik bağlanmayı kişisel farkındalık 🍃 Travmatik bağlanmayı kişisel farkındalık açısından anlamak için üç parçaya ayıralım:

1. Döngüyü tanımak

Travmatik bağlanmada ilişkiler genelde şu döngüyü izler:
1. Yakınlık / balayı dönemi → Partner çok sevgi dolu, özel hissettiriyor.
2. Gerginlik → Eleştiri, uzaklaşma, küçümseme başlıyor.
3. İncitme → Kötü davranış, ihanet, şiddet, duygusal manipülasyon.
4. Telafi → Özür, sevgi gösterileri, “bir daha olmayacak” sözleri.
5. Döngü tekrar başlar.

Soru: Sizin deneyiminizde bu tür iniş-çıkışlar olmuş muydu? Varsa, genelde hangi aşamada ilişkiye daha çok tutunma hissi geliyordu?

2. Bağlılığı güçlendiren psikolojik mekanizmalar

* Dopamin ve adrenalin dalgalanmaları: Yoğun kötü-iyi geçişleri beynin ödül sistemini etkiler.
* Umut bağı: “Bir gün hep iyi olacak” beklentisi.
* Kendi değer algısının bağa bağlanması: “O beni severse değerliyim” inancı.
* Yalnızlık ve korku: İlişkinin bitmesinin yarattığı boşluk korkusu.

Mini farkındalık çalışması: 1 dakika boyunca gözlerinizi kapatıp şunu fark edin: “Onu düşününce midemde/kalbimde/hissiyatımda nasıl bir duygu ya da gerginlik oluyor?”

3. Döngüyü kırmaya yönelik ilk farkındalık adımları

* Gerçeklik listesi tut: Onun hem iyi hem kötü anlarını tarafsızca yazmak, zihnin sadece “iyi” anlara tutunmasını dengeler.
* İçsel ihtiyaçları keşfet: Bu bağ, hangi çocukluk ihtiyacını (güven, onay, sevgi) tetikliyor?
* Destek ağı: Güvendiğin kişilerle yaşadığın döngüyü konuşmak, yalnızlık hissini azaltır.
* Küçük kopuş pratikleri: Tamamen kopmak zor geliyorsa, önce mesajlaşma süresini, görüşme sıklığını kademeli azaltmak.

Umarım bu bilgiler yolunuzu aydınlatmaya yardımcı olur 🩵

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Instagram'da takip et

Etiketler

Bağımlılık Bireysel psikoterapi depresyon Ebeveyn EMDR EMDR Terapisi Freud Gottman Çift Terapisi Jung Kişilik Bozuklukları narsist Online EMDR Online psikolog Psikanaliz Psikodinamik Psikoterapi Rüya travma Travma Bağı Travma Sonrası Stres Bozukluğu Travma Sonrası Tepkiler Çift Terapisi Çocukluk Travmaları çocukluk çağı travmaları İlişkiler

Son Eklenenler

  • Ayrılık ve Bağlanma Stilleri: Hangi Tepkiler Sizi Bekliyor?
  • Mutluluk Korkusu: Neden Bazı İnsanlar Mutluluk Hissinden Kaçar?
  • Mikro Aldatma ve İlişkiler
  • Dişi ve Erkek Narsisizm: İlişkilerde İki Farklı Yüz
  • İlişkilerde Pygmalion Etkisi: Beklentilerimiz Bizi Nasıl Şekillendirir?
  • Kuşaklararası Travma Aktarımı

Yasal Uyarı

Bu internet sitesinin içeriği ve uygulamaları, sadece bilgilendirme ve eğitim amaçlı olup, herhangi bir şekilde tıbbi öneri verme veya herhangi bir danışan sağlama amacı ile oluşturulmamıştır. Sitemizde yer alan alıntı ve görüşler açıkça belirtilmediği takdirde resmi görüşlerini yansıtmamaktadır. Yazılı izin alınmaksızın kaynak gösterilerek dahi kullanılamaz