Tuğçe Turanlar

  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
    • Narsisizm
    • Aldatma ve Sadakatsizlik
    • İstismar ve Manipülasyon
    • İlişkiler ve Çift Dinamikleri
    • İlişkiler ve Psikoloji
    • Bağlanma Stilleri
    • Travma ve Çocukluk İzleri
    • Terapi Yaklaşımları
      • Psikodinamik Terapi
      • EMDR
      • Şema Terapi
      • Gottman Çift Terapisi
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • Kitap Önerileri
  • İletişim

Tuğçe Turanlar

  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
    • Narsisizm
    • Aldatma ve Sadakatsizlik
    • İstismar ve Manipülasyon
    • İlişkiler ve Çift Dinamikleri
    • İlişkiler ve Psikoloji
    • Bağlanma Stilleri
    • Travma ve Çocukluk İzleri
    • Terapi Yaklaşımları
      • Psikodinamik Terapi
      • EMDR
      • Şema Terapi
      • Gottman Çift Terapisi
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • Kitap Önerileri
  • İletişim
  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
    • Narsisizm
    • Aldatma ve Sadakatsizlik
    • İstismar ve Manipülasyon
    • İlişkiler ve Çift Dinamikleri
    • İlişkiler ve Psikoloji
    • Bağlanma Stilleri
    • Travma ve Çocukluk İzleri
    • Terapi Yaklaşımları
      • Psikodinamik Terapi
      • EMDR
      • Şema Terapi
      • Gottman Çift Terapisi
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • Kitap Önerileri
  • İletişim
featured_image

Psikanalitik Psikoterapi

27 Mart 2024 Yazar: Tuğçe Turanlar Psikodinamik Terapi 0 Yorum

Psikanalitik psikoterapi, Sigmund Freud’un çalışmalarına dayanan ve bireyin bilinçaltı düşünce, duygusal tepkiler ve davranışları üzerine odaklanan bir terapi türüdür. Bu yaklaşım, bireyin bilinçaltındaki çatışmaları, bastırılmış duyguları ve anıları keşfetmeye ve işlemeye yöneliktir. Bu süreçte, bireyin geçmiş deneyimlerinin ve çocukluk çağındaki ilişkilerin şimdiki duygu durumu, davranışları ve ilişkiler üzerinde nasıl etkili olduğunu anlaması hedeflenir.

Psikanalitik terapinin temel öğeleri arasında serbest çağrışım, rüya analizi ve transferans gibi kavramlar bulunur. Serbest çağrışım, danışanın aklına gelen her şeyi düzenlemeden ve sansürlemeden ifade etmesini içerir. Rüya analizi, rüyaların, bastırılmış düşünce ve arzuların simgesel ifadeleri olarak değerlendirilmesi sürecidir. Transferans, danışanın terapiste karşı geçmişteki önemli kişilere yönelik duygularını aktarması fenomenidir. Terapist ayrıca karşı-transferansı da göz önünde bulundurur. Yani terapist kendi duygularını ve danışana olan tepkilerini analiz eder.

Psikanalitik psikoterapi genellikle uzun süreli bir süreçtir ve haftada birkaç kez terapi seansı gerektirebilir. Bu terapi türü, bireyin kendi iç dünyasına derinlemesine bir bakış atmasını ve içsel çatışmaları çözme konusunda içgörü kazanmasını sağlamayı amaçlar. Böylece, bireyin daha sağlıklı psikolojik mekanizmalar geliştirmesi ve yaşam kalitesini iyileştirmesi hedeflenir.

Psikanalitik Psikoterapinin Öncüleri

Bu disiplinin temellerini atan ve teorileriyle psikanalizi şekillendiren kişilerdir. Bu öncülerin çalışmaları, psikanalitik düşüncenin gelişiminde kritik rol oynamıştır. İşte en önemli bazı öncüler ve katkıları:

Sigmund Freud (1856-1939)

Psikanalizin kurucusu olarak kabul edilen Freud, insan psikolojisinin anlaşılmasında devrim yaratan teoriler geliştirdi. Bilinçaltı, bastırma, ödipus kompleksi ve rüya analizi gibi kavramlarla insan davranışlarının ve düşüncelerinin altında yatan nedenleri açıklamaya çalıştı.

Carl Gustav Jung (1875-1961)

Freud’un öğrencisi olarak başlayan ancak daha sonra kendi yolunu ayıran Jung, analitik psikolojinin kurucusudur. Jung, kolektif bilinçaltı, arketipler ve bireyselleşme süreci gibi kavramlar geliştirdi. Psikanalizi, kişisel ve kültürel bilinçaltını içerecek şekilde genişletti.

Melanie Klein (1882-1960)

Çocuk psikanalizinin öncülerinden biri olan Klein, çocukların erken yaşlardaki içsel dünyalarını ve bunun yetişkinlikteki etkilerini inceledi. Nesne ilişkileri teorisine önemli katkılarda bulunarak, bebeklerin ilk ilişkilerinin psikolojik gelişim üzerinde derin etkileri olduğunu savundu.

Anna Freud (1895-1982)

Sigmund Freud’un kızı olan Anna Freud, çocuk psikanalizine ve savunma mekanizmaları teorisine önemli katkılar yaptı. Özellikle çocukların psikolojik savunmalarını ve bu savunmaların terapi sürecinde nasıl ele alınabileceğini inceledi.

Donald Winnicott (1896-1971)

İngiliz pediatrist ve psikanalist olan Winnicott, çocuk gelişimi, annelik ve aile ilişkileri üzerine çalışmalar yaptı. “Yeterince iyi anne” kavramını tanıttı ve çocuğun gelişiminde oyunun önemini vurguladı.

Otto Kernberg (1928- )

Kernberg, kişilik bozukluklarıyla ve nesne ilişkileriyle ilgili önemli çalışmalar yaptı. Özellikle sınırda kişilik bozukluğu üzerine teoriler geliştirdi ve psikanalitik terapide bu bozuklukların tedavisine yönelik yaklaşımlar sundu.

Heinz Kohut (1913-1981)

Kendilik psikolojisinin kurucusu olarak bilinen Kohut, insanın kendilik duygusunun nasıl geliştiğini ve narsisistik kişilik bozukluklarının tedavisindeki psikanalitik yaklaşımları inceledi.

Bu öncülerin her biri, psikanalitik teori ve pratiğin farklı yönlerini geliştirmiş ve derinleştirmiştir. Çalışmaları, psikanalitik psikoterapinin temelini oluşturur ve günümüzde hala bu alandaki çalışmalara ilham vermeye devam etmektedir.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

 

 

Freud Jung Psikanaliz
Önceki
Sonraki

İlgili Makaleler

Oedipus Kompleksi ve Freud’un Psikanalitik Teorisi
Oedipus Kompleksi ve Freud’un Psikanalitik Teorisi
6 Haziran 2024

Oedipus Kompleksi, Sigmund Freud tarafından psikanalizin erken...

Devamı
Üst Düzey Savunma Mekanizmaları
Üst Düzey Savunma Mekanizmaları
5 Haziran 2024

Üst düzey savunma mekanizmaları, daha olgun ve adaptif yollarla içsel çatışmaları...

Devamı
Serbest Çağrışım Nedir? Freud’un Tekniği Nasıl Uygulanır?
Serbest Çağrışım Nedir? Freud’un Tekniği Nasıl Uygulanır?
27 Mart 2024

Serbest çağrışım, psikanalizin en temel ve en çok bilinen tekniklerinden biridir....

Devamı
Hangi Terapi Yöntemi Bana Uygun?
Hangi Terapi Yöntemi Bana Uygun?
21 Eylül 2025

Terapiye başlamak, hayatımızda önemli bir dönüm noktasıdır. Fakat birçok kişi ilk...

Devamı

Instagram

🩵 Günlük hayatın içinde çoğu zaman kendim 🩵 Günlük hayatın içinde çoğu zaman kendimizi duymadan, duygularımızı fark etmeden ilerleriz. Oysa küçük bir mola verip içimize döndüğümüzde değişimin ilk adımını atmış oluruz. Kendine Dönüş Rehberi, bu yolculukta sana eşlik etmesi için hazırlandı.

🦋 Yedi gün boyunca kısa okumalar, egzersizler ve sorularla kendine daha yakından bakmayı, duygularını tanımayı ve içindeki farklı sesleri keşfetmeyi deneyimleyeceksin. Bazen güçlü yanlarını hatırlayacak, bazen sınır koymayı çalışacak, bazen de içindeki küçük çocukla buluşacaksın. Her gün 10–15 dakikanı ayırman, kendinle kurduğun bağı güçlendirmek için yeterli.

✨Bu rehber terapi yerine geçmez. Ama farkındalığını artırmana, kendine daha şefkatli yaklaşmana ve geleceğe dair yeni niyetler koymana destek olabilir. 

🦋✨ Yolculuğun sonunda kendi notlarınla şekillenen kişisel bir defterin olacak: sana ait, sana yol gösteren bir pusula.

7 Gün 7 Adım: Kendine Dönüş Rehberi
	1.	Kendine Bakışın
	2.	Duyguların Haritası
	3.	İç Sesini Resmet
	4.	Güçlü Yanlarının Kolajı
	5.	“Hayır” Günlüğü
	6.	Küçük Çocuğa Mektup
	7.	Gelecek Benliğe Niyet

🔗 Kendine Dönüş Rehberi’ni profilimdeki linkten veya www.tugceturanlar.com’dan ücretsiz indirebilirsin.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar 

#psikoloji
Travmatik ya da yıkıcı aile ortamlarında çocu Travmatik ya da yıkıcı aile ortamlarında çocuk, dış koşulları değiştiremeyeceği için hayatta kalma stratejisi olarak çoğu zaman suçu kendine yükler. Bu durum, “kontrol yanılsaması” yaratarak çaresizlik duygusunu hafifletir. Ancak çocuklukta geliştirilen bu mekanizma, yetişkinlikte de ilişkilerde kendini gösterir: partneri yüceltmek, sürekli özür dilemek ya da terk edilme korkusu yaşamak gibi örüntüler bu geçmiş stratejinin izleridir.

Bu durum özellikle kaygılı bağlanma eğiliminde ve narsisistik ilişkilerde çok görülür ❤️‍🩹

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar 

#psikoloji
İlişkilerde sınır koymak çoğu zaman “benci İlişkilerde sınır koymak çoğu zaman “bencillik” olarak algılansa da, aslında hem kişinin hem de ilişkinin sağlığını koruyan bir adımdır. 

Sınır, duyguları, zamanı, enerjiyi ve değerleri koruyan görünmez bir çizgidir; sevgiyi azaltan bir duvar değil, ilişkiyi daha güvenli ve saygılı kılan bir çerçevedir. Sağlıklı sınırlar duygusal, fiziksel, dijital ya da değer temelli olabilir ve iletişime kapıyı kapatmaz; tam tersine beklentileri netleştirerek çatışmaları azaltır, iletişimi güçlendirir ve güvenli bağlanmayı destekler.

Bencillik algısının kökeninde genellikle kaygılı bağlanma örüntüleri, “fedakârlık = sevgi” gibi kültürel kalıplar ve çocuklukta “hayır” demeyle ilişkilenen suçluluk duyguları vardır. Oysa sınır koyabilen kişi, partnerine de alan tanır; bu da saygıyı ve güveni artırır. 

Gottman Çift Terapisi’nde de vurgulandığı gibi, mutlu çiftler hem “biz” olmayı hem de “ben” kalabilmeyi başarır ❤️

Kısacası, sınır koymak sevgisizliğin değil özsaygının göstergesidir; gerçek yakınlık ise sınırların yok sayılmasıyla değil, kabul edilip saygı duyulmasıyla mümkündür.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Günümüzde ayrılıklar artık sadece yüz yüze Günümüzde ayrılıklar artık sadece yüz yüze yaşanan bir deneyim değil; sosyal medya da bu sürecin önemli bir parçası haline geldi 💔

Eski partnerin paylaşımlarını görmek, hikâyelerini takip etmek ya da ortak fotoğraflarla karşılaşmak, duygusal toparlanmayı zorlaştırabilir. 

Kaygılı bağlanan kişiler ayrılık sonrası sosyal medyada daha yoğun “takip” davranışı gösterirken; kaçınan bağlanan kişiler genellikle tüm dijital izleri silmeyi tercih eder. 

Modern ilişki dinamikleri arasında yer alan “ghosting” (aniden ortadan kaybolma) ve “breadcrumbing” (ufak mesajlarla umut verip ilişkiyi sürüncemede bırakma) gibi davranışlar ise bu süreci daha da karmaşık hale getirebilir.

🔗 Yazının tamamını www.tugceturanlar.com’da okuyabilirsiniz 🩵

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Görmezden Gelen Ebeveynin Çocuğu Olmak ❤️‍🩹Çocuklukta ebeveyn tarafından duygusal olarak görülmemek, yani duygusal ihmal, bireyin benlik algısı, duygularını düzenleme becerisi ve ilişkilerinde derin izler bırakır.

* Çocuklukta: Temel ihtiyaçlar karşılanır ama duygusal sıcaklık, aynalanma ve düzenleyici ilişki deneyimi eksik kalır. Çocuk, sessizlikle kabul edilmeyi öğrenir. Bu da içe kapanma, yalnızlık ve yetersizlik duygularına yol açar.

* Yetişkinlikte: Duygularını ifade etmekte zorlanma, ya bastırma ya da yoğun ve kontrolsüz dışavurum şeklinde görülür. İlişkilerde aşırı uyum sağlama veya duygusal mesafe koyma eğilimleri gelişebilir. Karar vermede güçlük, onay arayışı, kaygı ve depresyon gibi sorunlar sık görülür.

* Onay ihtiyacı: Görülmeyen çocuk, yetişkin olduğunda değeri onay üzerinden tanımlar. Bu ya pasif bir uyum (sessizlik, memnun etme) ya da aktif bir onay arayışı (mükemmeliyetçilik, sürekli doğru olma çabası) olarak ortaya çıkar.

* İyileşme: Duyguların fark edilmesi, adlandırılması, öz-şefkat, sınır koyma ve kendini ifade etme becerilerinin güçlendirilmesiyle mümkündür. Güvenli ve düzenleyici ilişkiler, özsaygıyı ve duygu düzenleme kapasitesini destekler.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Bağlanma stilleri, ayrılıkla başa çıkma biç Bağlanma stilleri, ayrılıkla başa çıkma biçimimizi önemli ölçüde şekillendirir. Bu farkındalık, yaşanan tepkilerin kişisel bir yetersizlik değil, geçmişten gelen bağlanma dinamiklerinin doğal bir yansıması olduğunu hatırlatır. Kendi bağlanma stilimizi tanımak, hem ayrılık sürecinde duygularımızı anlamlandırmamıza hem de gelecekte daha sağlıklı ilişkiler kurmamıza katkı sağlar.

Güvenli Bağlanma

* Yakınlıktan korkmaz, duygularını ifade eder.
* Ayrılıkta üzüntüyü kabul eder, sosyal destekle iyileşmeye yönelir.
* Daha hızlı toparlanır ve sağlıklı ilişkiler kurma olasılığı yüksektir.

Kaygılı Bağlanma
* Reddedilme korkusu taşır, partneri kaybetmemek için yoğun çaba gösterir.
* Ayrılık sonrası yoğun acı, çaresizlik ve takıntılı düşünceler yaşar.
* Eski partnerle teması sürdürme girişimleri sık görülür.

Kaçıngan Bağlanma
* Yakınlıktan rahatsız olur, duygusal bağı sınırlı tutar.
* Ayrılık sonrası soğukkanlı görünür, acıyı bastırmaya çalışır.
* Bastırılan duygular uzun vadede yalnızlık ya da öfke olarak geri döner.

Korkulu-Kaçıngan Bağlanma
* Hem yakınlık ister hem de reddedilmekten korkar.
* Ayrılıkta duyguları dalgalanır; özlem ve öfke arasında gidip gelir.
* Bu çelişkiler iyileşmeyi ve yeni ilişkileri zorlaştırır.

Ortak Noktalar 🌹
* Ayrılık bir kayıp deneyimidir ve yas süreciyle benzerlik gösterir.
* Benlik algısı sarsılabilir, kişi değerini sorgulayabilir.
* Zamanla çoğu birey ayrılığı kabullenir ve yeni başlangıçlar yapar.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Instagram'da takip et

Öne Çıkan Konular

  • Narsisizm
  • İstismar ve Manipülasyon
  • Bağlanma Stilleri
  • Psikodinamik Terapi
  • EMDR
  • Şema Terapi
  • Gottman Çift Terapisi

Son Eklenenler

  • Bağlanma Stilleri: Neden Zıt Kişiliklere Çekiliriz?
  • Maladaptive Daydreaming – Aşırı Hayal Kurmak Bir Hastalık mı?
  • Bipolar Bozukluk Nedir? Belirtileri, Türleri ve Tedavi Yöntemleri
  • Kişilik Bozukluklarında EMDR Terapisi
  • Travmatik Anılar ve EMDR Terapisi: TSSB Belirtilerinde İyileşme
  • İlişkilerde Değişim ve Güçlü Bağların Sırları

Yasal Uyarı

Bu internet sitesinin içeriği ve uygulamaları, sadece bilgilendirme ve eğitim amaçlı olup, herhangi bir şekilde tıbbi öneri verme veya herhangi bir danışan sağlama amacı ile oluşturulmamıştır. Sitemizde yer alan alıntı ve görüşler açıkça belirtilmediği takdirde resmi görüşlerini yansıtmamaktadır. Yazılı izin alınmaksızın kaynak gösterilerek dahi kullanılamaz