Psikodinamik Psikoterapi
Psikodinamik psikoterapi, bilinçaltındaki düşünce ve duyguların bireyin davranışları üzerindeki etkisini incelemeye odaklanan bir psikoterapi türüdür. Bu terapi yaklaşımı, bireyin geçmiş deneyimlerinin, özellikle çocukluk dönemi yaşantılarının, şu anki duygu, düşünce ve davranışlarına nasıl etki ettiğini anlamaya çalışır. Sigmund Freud’un psikanalitik kuramına dayanmakla birlikte, modern psikodinamik terapi, daha kısa süreli ve hedefe yönelik müdahalelerle uyarlanmıştır.
Temel İlkeler ve Teknikler
Psikodinamik terapinin temel ilkesi, bilinçdışı süreçlerin bireyin ruhsal durumunu ve davranışlarını şekillendirdiği fikridir. Terapide, bireyin geçmişte yaşadığı ve çözümlenmemiş duygusal deneyimlerin güncel yaşantılara nasıl yansıdığı incelenir. Bu süreçte, terapist ve danışan arasındaki ilişki, danışanın bilinçdışı malzemeyi ortaya çıkarmasına yardımcı olur.
Başlıca teknikler şunlardır:
- Serbest Çağrışım: Danışanın aklına gelen her şeyi sansürsüz bir şekilde dile getirmesi teşvik edilir. Bu, bilinçdışı düşünce ve duyguların su yüzüne çıkmasına yardımcı olur.
- Rüya Analizi: Rüyalar, bilinçdışı arzuların ve korkuların bir ifadesi olarak görülür. Terapist, rüyaların sembolik anlamlarını çözümleyerek danışanın bilinçdışını anlamaya çalışır.
- Aktarım: Danışanın, terapiste karşı geçmişteki önemli figürlerle (ebeveynler, otorite figürleri gibi) yaşadığı duyguları aktarması. Bu süreç, danışanın bilinçdışı duygusal kalıplarını keşfetmesine yardımcı olur.
- Direnç: Danışanın bilinçdışındaki acı verici düşünce ve duyguları fark etmesini engelleyen bilinçli ya da bilinçsiz savunma mekanizmalarıdır. Terapist, bu direnci analiz ederek danışanın içgörü kazanmasına yardımcı olur.
Psikodinamik Psikoterapi Süreci Nasıl İşler
Psikodinamik psikoterapi süreci, terapist ve danışan arasında güçlü bir terapötik ilişki kurmayı gerektirir. Terapi genellikle haftada bir veya daha fazla seans şeklinde düzenlenir ve her seans yaklaşık 45-50 dakika sürer. Terapist, danışanın serbest çağrışım yapmasını teşvik eder ve bu süreçte ortaya çıkan bilinçdışı içerikleri analiz eder. Terapinin süresi, danışanın ihtiyaçlarına ve terapi hedeflerine bağlı olarak değişebilir. Psikodinamik terapi, genellikle uzun süreli bir süreçtir ve danışanın kendini derinlemesine keşfetmesine olanak tanır.
Psikodinamik Psikoterapinin Yararları
Bu terapi yaklaşımı, bireylerin kendilerini daha iyi anlamalarını, içsel çatışmalarını çözümlemelerini ve daha tatmin edici ilişkiler geliştirmelerini sağlar. Özellikle uzun süreli ve karmaşık ruhsal sorunlarda etkili olduğu bilinmektedir. Psikodinamik terapi, bireyin iç dünyasına derinlemesine bir bakış sunar ve bu sayede daha kalıcı değişimlere yol açar.
Psikodinamik psikoterapi, bireylerin bilinç dışındaki duygu ve düşüncelerini keşfederek içsel dengelerini iyileştirmelerine yardımcı olan etkili bir terapi yöntemidir. Bu terapi süreci, bireyin geçmiş deneyimlerinin bugünkü yaşam üzerindeki etkilerini anlamasına olanak tanır ve derin bir içsel dönüşüm sağlar.
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Randevu veya bilgi almak için yulepsikoloji@gmail.com adresine mail atabilirsiniz.
Referanslar:
- Shedler, J. (2010). The efficacy of psychodynamic psychotherapy. American Psychologist, 65(2), 98-109. https://doi.org/10.1037/a0018378
- American Psychoanalytic Association. (2021). What is Psychodynamic Psychotherapy?
- Gabbard, G. O. (2004). Long-Term Psychodynamic Psychotherapy: A Basic Text. American Psychiatric Publishing.
Oedipus Kompleksi ve Freud’un Psikanalitik Teorisi
Oedipus Kompleksi, Sigmund Freud tarafından psikanalizin erken dönemlerinde geliştirilen, çocukların gelişim evrelerinde karşı cins ebeveynine karşı bilinçsiz cinsel ilgi duyması ve aynı cins ebeveyniyle rekabet etme eğilimi olarak tanımlanan bir teoridir. Freud, bu kompleksi erkek çocuklara özgü olarak tanımlamış ve erkek çocuğunun annesine karşı derin bir sevgi ve cinsel ilgi geliştirdiğini, babasını ise bir rakip olarak gördüğünü öne sürmüştür. Çocuğun bu durumu, babasına karşı çeşitli duygular beslemesine neden olabilir; bu duygular arasında kıskançlık, rekabet ve hatta babasını ortadan kaldırma isteği bulunabilir. Freud’a göre, bu kompleksin sağlıklı bir şekilde çözülmesi, çocuğun sosyal kuralları, cinsel kimliğini ve toplum içindeki rolünü anlamasında önemli bir adımdır (Freud, 1923).
Freud, kız çocukları için de benzer bir süreç tanımlamış ancak bunu Elektra Kompleksi olarak adlandırmıştır. Bu durumda, kız çocuğu babasına karşı bir ilgi geliştirirken, annesini bir rakip olarak görür (Freud, 1925).
Oedipus Kompleksi, Freud’un psikanaliz teorisinin merkezi unsurlarından biri olmasına rağmen, günümüzde birçok psikolog ve psikiyatrist tarafından tartışmalı bulunmaktadır. Eleştiriler genellikle kompleksin evrensel ve biyolojik temellerinin eksikliğine ve kültürel faktörlerin göz ardı edilmesine odaklanır. Ancak, bu teori psikanalizin temel kavramlarından biri olmaya devam etmekte ve insan psikolojisine dair tartışmalarda yer almaktadır (Lerner, 2005).
Oedipus Kompleksinin adı, Eski Yunan tragedya yazarı Sophokles’in “Kral Oedipus” adlı eserinden gelir. Bu eserde, Oedipus bilmeden babasını öldürür ve annesiyle evlenir. Freud, bu mitolojik hikâyeyi, erkek çocukların annelerine karşı bilinçsiz cinsel çekimlerini ve babalarıyla rekabet etme eğilimlerini simgeleyen bir örnek olarak kullanmıştır (Sophokles, M.Ö. 429).
Sophokles’in tragedyasında Oedipus, kendi kaderinden habersiz, kahinlerin öngördüğü gibi babasını öldürüp annesiyle evlenerek kral olur. Bu öykü, Freud’a göre, insan doğasının temelinde yatan bilinçsiz arzuları ve korkuları açığa çıkarır. Freud, bu mitolojik referansı kullanarak, insan psikolojisinin evrensel boyutlarını vurgulamak ve kendi teorisine derin bir tarihsel ve kültürel bağlam sağlamak istemiştir. Oedipus Kompleksi terimi, bu nedenle, çocukların gelişimindeki bu evrensel psikolojik dinamiğe atıfta bulunmak için kullanılır (Freud, 1933).
Oedipus Kompleksi ve Freud’un Psikanalitik Teorisi
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar – Yule Psikoloji
yulepsikoloji@gmail.com
Kaynakça
- Freud, S. (1923). The Ego and the Id. Vienna: International Psychoanalytical Press.
- Freud, S. (1925). Some Psychical Consequences of the Anatomical Distinction Between the Sexes. International Journal of Psycho-Analysis, 7, 133-143.
- Freud, S. (1933). New Introductory Lectures on Psychoanalysis. New York: W.W. Norton & Company.
- Lerner, P. (2005). Hysterical Men: War, Psychiatry, and the Politics of Trauma in Germany, 1890-1930. Cornell University Press.
- Sophokles. (M.Ö. 429). Kral Oedipus.
Üst Düzey Savunma Mekanizmaları
Üst düzey savunma mekanizmaları, daha olgun ve adaptif yollarla içsel çatışmaları yöneterek bireyin gerçeklikle sağlıklı bir şekilde başa çıkmasını sağlar. Bu mekanizmalar, bireyin çevresiyle uyumlu ilişkiler kurmasına ve duygusal dengelerini korumasına yardımcı olur. Bu yazıda, üst düzey savunma mekanizmalarını ele alacağız ve bunların tanımlarını, nedenlerini, örneklerini ve ilgili araştırmaları inceleyeceğiz.
Bastırma (Repression)
Acı verici veya kabul edilemez düşünce ve duyguları bilinçdışına itme sürecidir. Bu mekanizmanın nedenleri arasında içsel çatışmalar ve duygusal acıdan kaçma ihtiyacı bulunmaktadır. Örneğin, çocuklukta yaşanan bir travmayı hatırlayamamak, bastırmanın bir sonucudur. Freud, bastırmanın nevrozların temelinde yattığını belirtmiştir (Freud, 1915).
Gerileme (Regression)
Stres altında daha erken gelişimsel evrelere geri dönme eğilimidir. Aşırı stres ve güvensizlik, bu mekanizmanın nedenleri arasındadır. Örneğin, erişkin bir bireyin zor bir durum karşısında çocuk gibi davranması, gerileme mekanizmasının bir örneğidir. Bu mekanizma, stresli dönemlerde geçici olarak ortaya çıkabilir (Freud, 1905).
Yalıtma (Isolation)
Duygusal olarak yüklü bir durumu, bu durumun duygusal içeriğinden soyutlayarak ele almaktır. Travmatik olayların duygusal etkisinden kaçma ihtiyacı, yalıtmanın nedenleri arasında yer alır. Bir trafik kazasının detaylarını duygusuz bir şekilde anlatmak, yalıtma mekanizmasının bir örneğidir. Bu mekanizma, obsesif-kompulsif bozuklukta sık görülür (Freud, 1926).
Düşünselleştirme (Intellectualization)
Duygusal olarak yüklü bir durumu soyut düşünce süreçleriyle ele alma sürecidir. Duygusal acıdan kaçma ve kontrol ihtiyacı, bu mekanizmanın nedenlerindendir. Sevdiği birini kaybettiğinde, duygularını bastırarak ölüm hakkında entelektüel bir tartışmaya girmek, düşünselleştirme mekanizmasının bir örneğidir. Bu mekanizma, obsesif-kompulsif bozukluk ve anksiyete bozukluklarında görülür (Vaillant, 1992).
Akılcılaştırma (Rationalization)
Kabul edilemez düşünce veya davranışları mantıklı ve kabul edilebilir nedenlerle açıklama sürecidir. İçsel çatışmalar ve suçluluk duygusundan kaçma ihtiyacı, bu mekanizmanın nedenleri arasındadır. Kopya çekerken yakalanan bir öğrencinin, sınavın haksız olduğunu söylemesi, akılcılaştırma mekanizmasının bir örneğidir. Bu mekanizma, sıklıkla suçluluk ve utanç duygularıyla başa çıkmada kullanılır (Vaillant, 1992).
Ahlâksallaştırma (Moralization)
Kendi kabul edilemez davranışlarını veya başkalarının davranışlarını ahlaki gerekçelerle haklı çıkarma sürecidir. İçsel çatışma ve suçluluk duygusundan kaçma ihtiyacı, bu mekanizmanın nedenlerindendir. Şiddetli bir cezayı, adaletin sağlanması gerektiği için savunmak, ahlâksallaştırma mekanizmasının bir örneğidir. Bu mekanizma, özellikle katı ahlaki ve dini inançlara sahip bireylerde görülür (Vaillant, 1992).
Bölmeleme (Compartmentalization)
Çelişkili düşünce ve duyguları birbirinden ayrı tutarak ele alma sürecidir. İçsel çatışmalardan kaçma ve zihinsel dengeyi koruma ihtiyacı, bu mekanizmanın nedenlerindendir. İşte acımasız bir yönetici, evde şefkatli bir ebeveyn olmak, bölmeleme mekanizmasının bir örneğidir. Bu mekanizma, stresli durumlarla başa çıkmada etkili olabilir ancak uzun vadede içsel tutarsızlıklara yol açabilir (Shapiro, 1965).
Yapıp-Bozma (Undoing)
Kabul edilemez bir düşünce veya davranışı iptal etmeye çalışarak telafi etme sürecidir. Suçluluk ve pişmanlık duygularını hafifletme ihtiyacı, bu mekanizmanın nedenleri arasındadır. Sevdiği birine karşı kaba davrandıktan sonra ona pahalı hediyeler almak, yapıp-bozma mekanizmasının bir örneğidir. Bu mekanizma, obsesif-kompulsif bozuklukta yaygındır (Freud, 1926).
Kendine-Karşı-Döndürme (Turning Against the Self)
Kişinin kabul edilemez duygularını veya öfkesini kendi üzerine yönlendirmesi sürecidir. Dışa vurulamayan öfke ve suçluluk duyguları, bu mekanizmanın nedenlerindendir. Başkalarına karşı hissettiği öfkeyi kendini cezalandırarak gösteren bir birey, kendine-karşı-döndürme mekanizmasının bir örneğidir. Bu mekanizma, depresyon ve düşük benlik saygısıyla ilişkilidir (Freud, 1917).
Yer-Değiştirme (Displacement)
Kişinin kabul edilemez duygularını veya dürtülerini daha güvenli bir hedefe yönlendirmesi sürecidir. Güçsüzlük ve korku, bu mekanizmanın nedenleri arasındadır. Patronuna kızgınlık duyan bir kişinin bu öfkesini ailesine yansıtması, yer-değiştirme mekanizmasının bir örneğidir. Bu mekanizma, anksiyete bozukluklarında sık görülür (Freud, 1895).
Karşıt-Tepki Oluşturma (Reaction Formation)
Kişinin kabul edilemez düşünce ve duygularının tam zıddı şekilde davranmasıdır. İçsel çatışmalar ve kabul edilemez dürtüler, bu mekanizmanın nedenlerindendir. Eşcinsel eğilimleri olan bir kişinin aşırı homofobik davranması, karşıt-tepki oluşturma mekanizmasının bir örneğidir. Bu mekanizma, yoğun suçluluk ve utanç duygularıyla ilişkilidir (Freud, 1926).
Tersine-Çevirme (Reversal)
Kişinin kabul edilemez dürtülerini veya duygularını, zıt bir davranış veya tutum sergileyerek ifade etmesidir. İçsel çatışma ve duygusal acıdan kaçma ihtiyacı, bu mekanizmanın nedenlerindendir. Bir kişiye karşı duyulan yoğun nefretin aşırı sevgi gösterileriyle örtbas edilmesi, tersine-çevirme mekanizmasının bir örneğidir. Bu mekanizma, savunma olarak özellikle borderline kişilik bozukluğunda görülür (Kernberg, 1967).
Özdeşim (Identification)
Kişinin başkalarının özelliklerini, davranışlarını veya tutumlarını benimsemesidir. Aidiyet hissi ve güvensizlik, bu mekanizmanın nedenlerindendir. Sevilen bir idolün giyim tarzını ve davranışlarını kopyalamak, özdeşim mekanizmasının bir örneğidir. Bu mekanizma, özellikle ergenlik döneminde kimlik oluşumunda önemli bir rol oynar (Erikson, 1968).
Eyleme-Koyma (Acting Out)
İçsel çatışmaları veya duyguları düşünmeden eyleme dökmektir. İçsel gerginlik ve duygusal ifade ihtiyacı, bu mekanizmanın nedenlerindendir. Kızgınlık veya hayal kırıklığı hissettiğinde kavga etmek veya maddi zarar vermek, eyleme-koyma mekanizmasının bir örneğidir. Bu mekanizma, dürtü kontrol bozuklukları ve sınır kişilik bozukluğunda yaygındır (Kernberg, 1975).
Cinselleştirme (Sexualization)
Duygusal veya stresli durumları cinsel terimlerle ifade etme veya bu durumlara cinsel anlam yüklemedir. İçsel çatışmalar ve duygusal acıdan kaçma ihtiyacı, bu mekanizmanın nedenlerindendir. Yoğun stres altındayken aşırı cinsel davranışlar sergilemek, cinselleştirme mekanizmasının bir örneğidir. Bu mekanizma, travma sonrası stres bozukluğu ve cinsel taciz mağdurlarında görülebilir (Freud, 1905).
Yüceltme (Sublimation)
Kabul edilemez dürtüleri veya duyguları sosyal olarak kabul edilebilir faaliyetlere yönlendirmedir. İçsel çatışmalar ve dürtüleri kontrol etme ihtiyacı, bu mekanizmanın nedenlerindendir. Agresif dürtüleri spor veya sanat yoluyla ifade etmek, yüceltme mekanizmasının bir örneğidir. Freud, yüceltmeyi olgun bir savunma mekanizması olarak tanımlamış ve sağlıklı kişilik gelişiminde önemli olduğunu belirtmiştir (Freud, 1914).
Sonuç olarak, savunma mekanizmaları bireylerin içsel çatışmalarla başa çıkmalarını sağlayan önemli psikolojik süreçlerdir. Üst düzey savunma mekanizmaları, bireyin daha olgun ve adaptif yollarla bu çatışmaları yönetmesine yardımcı olur. Freud ve diğer uzmanların araştırmaları, bu mekanizmaların ruh sağlığı üzerindeki etkilerini anlamamıza önemli katkılarda bulunmuştur. Bu mekanizmaların anlaşılması, bireylerin kendi duygusal süreçlerini tanımalarına ve daha sağlıklı başa çıkma stratejileri geliştirmelerine yardımcı olur.
Üst Düzey (İkincil) Savunma Mekanizmaları
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji
Referanslar
- Freud, S. (1915). Repression. In The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud, Volume XIV (1914-1916): On the History of the Psycho-Analytic Movement, Papers on Metapsychology and Other Works, 141-158.
- Freud, S. (1905). Three Essays on the Theory of Sexuality. In The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud, Volume VII (1901-1905): A Case of Hysteria, Three Essays on Sexuality and Other Works, 123-246.
- Freud, S. (1926). Inhibitions, Symptoms and Anxiety. In The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud, Volume XX (1925-1926): An Autobiographical Study, Inhibitions, Symptoms and Anxiety, The Question of Lay Analysis and Other Works, 75-176.
- Vaillant, G. E. (1992). Ego Mechanisms of Defense: A Guide for Clinicians and Researchers. American Psychiatric Pub.
- Shapiro, D. (1965). Neurotic Styles. Basic Books.
- Freud, S. (1917). Mourning and Melancholia. In The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud, Volume XIV (1914-1916): On the History of the Psycho-Analytic Movement, Papers on Metapsychology and Other Works, 243-258.
- Freud, S. (1895). Studies on Hysteria. In The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud, Volume II (1893-1895): Studies on Hysteria, 1-311.
- Kernberg, O. F. (1967). Borderline Personality Organization. Journal of the American Psychoanalytic Association, 15(3), 641-685.
- Erikson, E. H. (1968). Identity: Youth and Crisis. Norton.
- Kernberg, O. F. (1975). Borderline Conditions and Pathological Narcissism. Jason Aronson.
İlkel Savunma Mekanizmaları
İlkel savunma mekanizmaları, kişiliğin gelişiminin erken aşamalarında ortaya çıkan ve genellikle bilinçdışı düzeyde işleyen, bireyin anksiyete veya stresle başa çıkmasına yardımcı olan otomatik tepkilerdir. Bu mekanizmalar, genellikle çocukluk döneminde gelişir ve bireyin duygusal ve zihinsel sağlığını korumak amacıyla işlev görürler. Ancak, aşırı ve sürekli kullanıldıklarında bireyin uyum yeteneğini olumsuz etkileyebilirler.
İlkel Savunma Mekanizmaları Nelerdir
İlkel Geri-Çekilme
İlkel geri-çekilme, kişinin gerçeklikten ve duygusal durumdan kaçmak için içsel bir dünya yaratmasıdır. Bu savunma mekanizması genellikle çocukluk döneminde başlar ve ağır stres altında olan yetişkinlerde görülür.
*Bu mekanizma, çocuklukta ciddi ihmal ve istismar yaşamış bireylerde sık görülür (Herman, 1992).
Nedenleri
- Yoğun Travma: Çocukluk döneminde yaşanan ağır travmalar, bireyin stresli durumlardan zihinsel olarak geri çekilmesine neden olur.
- Duygusal İhmal: Duygusal ihtiyaçlarının karşılanmadığı bir ortamda büyüyen kişiler, kendilerini duygusal olarak geri çekerek korurlar.
- Kronik Stres: Sürekli stres altında olan kişiler, bu stresi yönetemeyerek ilkel geri-çekilme davranışı gösterirler.
Örnekler
- Çocuk, aile içi şiddet gördüğünde kendini zihinsel olarak o ortamdan uzaklaştırır ve hayal dünyasına kaçar.
- Yoğun stres altında olan bir birey, bilinçli olarak farkında olmadan çevresindeki olaylara duyarsız hale gelir ve içe kapanır.
- Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) olan bir kişi, travmayı hatırlatan durumlarla karşılaştığında zihinsel olarak geri çekilir ve duygusal olarak donuk hale gelir.
İnkar (Denial)
İnkar, bireyin gerçeklikte var olan bir durumu, düşünceyi veya duyguyu kabul etmeyerek kendini koruma çabasıdır. Bu savunma mekanizması, kişinin kendisini tehdit eden veya rahatsız eden gerçeklerden kaçınmasını sağlar. İnkar, kişinin stres veya anksiyete ile başa çıkmasına yardımcı olabilir, ancak sürekli kullanıldığında gerçekliği sağlıklı bir şekilde değerlendirme yetisini olumsuz etkiler.
*İnkar, akut stres tepkisi olarak travmatik olaylar sonrası sık görülür (Freud, 1924).
Nedenleri
- Aşırı Stres ve Anksiyete: Kişi, karşı karşıya kaldığı durumun getirdiği yoğun stres veya anksiyete ile baş edemediğinde, bu durumu yok sayarak kendini rahatlatmaya çalışır.
- Travmatik Deneyimler: Geçmişte yaşanan ağır travmalar, kişinin benzer durumlarla başa çıkarken inkar mekanizmasını kullanmasına neden olur.
- Kabul Edilemez Gerçekler: Bireyin kabul etmekte zorlandığı gerçekler veya olaylar karşısında inkar etme eğilimi artar.
Örnekler
- Bir kişinin ciddi bir hastalığı olduğunu öğrenmesine rağmen, bu durumu kabul etmeyip tedaviye başlamayı reddetmesi.
- Bir ebeveynin, çocuğunun bağımlılık sorunları olduğunu reddetmesi ve bu durumu görmezden gelmesi.
- Bir çalışanın, iş yerinde sürekli olarak yaşadığı mobbing davranışlarını yok sayması ve bu durumu kabullenmemesi.
Tümgüçlü Kontrol (Omnipotent Control)
Tümgüçlü kontrol, bireyin kendisini ya da çevresindeki olayları tamamen kontrol edebileceği inancına dayanan bir savunma mekanizmasıdır. Bu mekanizma, bireyin kendi güçsüzlük ve yetersizlik duygularıyla başa çıkmasına yardımcı olur. Kişi, olaylar üzerindeki kontrolünü abartarak stresli durumları daha katlanılabilir hale getirmeye çalışır.
*Bu savunma mekanizması, narsistik kişilik bozukluğunda yaygındır (Kernberg, 1975).
Nedenleri
- Güvensizlik Duyguları: Birey, kendini güvensiz hissettiğinde ve kontrolü elinde bulundurma ihtiyacı duyduğunda bu mekanizmayı kullanır.
- Travmatik Deneyimler: Kontrol kaybı hissi yaratan travmatik olaylar, bireyin her şeyi kontrol edebileceği inancını geliştirmesine neden olur.
- Düşük Benlik Saygısı: Kendi değeri ve yetenekleri hakkında düşük algıya sahip bireyler, kontrol duygusunu artırarak bu hislerini dengelemeye çalışır.
Örnekler
- Bir lider, her detay üzerinde tam kontrol sağlamak ve tüm kararları kendisi vermek ister.
- Bir ebeveyn, çocuğunun hayatındaki her ayrıntıyı kontrol etmeye çalışır ve bu şekilde kendini güvende hisseder.
- Bir çalışan, iş yerinde her projeyi kendi kontrolü altında tutarak hata yapmaktan kaçınmaya çalışır.
İlkel İdealizasyon ve Değersizleştirme
İlkel idealizasyon, bir kişinin başka bir kişiyi aşırı derecede yüceltmesi ve kusursuz olarak görmesidir. Bu mekanizma genellikle narsistik kişilik bozukluğu ve borderline kişilik bozukluğu gibi durumlarda görülür. İlkel idealizasyonun tersi olan değersizleştirme ise, aynı kişinin bir süre sonra o kişiyi tamamen değersiz ve kötü olarak görmesidir. Bu mekanizmalar, kişinin içsel karmaşalarını ve belirsizliklerini yönetmesine yardımcı olur.
*Bu savunma mekanizmalarının dinamikleri üzerine yapılan araştırmalar, özellikle kişilik bozuklukları bağlamında bu davranışların sıkça ortaya çıktığını göstermektedir (Kernberg, 1975; Kohut, 1977).
Örnekler
- Bir birey, yeni bir ilişkiye başladığında partnerini mükemmel olarak görüp tüm eksikliklerini göz ardı eder. Ancak, ilişki ilerledikçe ve ilk hayal kırıklıkları yaşandıkça, aynı partneri tamamen değersiz ve kötü olarak görmeye başlar.
- Bir çalışan, yeni bir iş yerinde patronunu olağanüstü yetenekli ve adil olarak değerlendirir. Fakat, küçük bir eleştiri aldığında patronunu tamamen yetersiz ve zalim olarak görmeye başlar.
Yansıtma (Projection)
Yansıtma, kişinin kendi kabul edilemez düşünce ve duygularını başka bir kişiye atfetmesidir. Bu mekanizma, kişinin içsel çatışmalarından kaçınmasına ve kendini savunmasına yardımcı olur.
*Yansıtmanın psikolojik savunma mekanizmaları arasında yaygın olarak kullanıldığı ve özellikle paranoid kişilik bozukluğunda sıkça görüldüğü belirtilmektedir (Freud, 1894; Vaillant, 1992).
Örnekler
- Bir kişi, kendi saldırgan duygularını kabul edemez ve başkalarının ona karşı düşmanca davrandığını iddia eder.
- Bir öğrenci, kendi tembelliğini kabul edemez ve öğretmenini adaletsiz ve baskıcı olarak suçlar.
İçe Atma (Introjection)
İçe atma, kişinin dış dünyadaki nesneleri ve onların özelliklerini kendi benliğine dahil etmesidir. Bu mekanizma, kişinin güvensizlik ve yetersizlik duygularını yönetmesine yardımcı olur.
*İçe atmanın özellikle çocukluk döneminde önemli bir rol oynadığı ve bireyin kimlik gelişimine katkıda bulunduğu belirtilmektedir (Klein, 1946; Bowlby, 1988).
Örnekler
- Bir çocuk, ebeveynlerinin beklentilerini ve değerlerini içselleştirir ve bu değerler doğrultusunda hareket eder.
- Bir yetişkin, hayran olduğu bir liderin düşünce ve davranış tarzını benimser.
Yansıtmalı Özdeşim (Projective Identification)
Yansıtmalı özdeşim, kişinin kendi kabul edilemez duygularını başkasına yansıtıp, bu duyguları diğer kişinin hissetmesine neden olmasıdır. Bu mekanizma, kişinin kendi duygusal deneyimlerini başkası üzerinde yaşamasına olanak tanır.
*Yansıtmalı özdeşim, özellikle psikanalitik terapi süreçlerinde sıkça incelenen bir mekanizmadır ve terapi ilişkisindeki dinamiklerin anlaşılmasına katkıda bulunur (Ogden, 1979; Kernberg, 1984).
Örnekler
- Bir birey, kendi öfkesini başkasına yansıtarak, o kişiyi öfkeli hale getirir ve sonra onun öfkeli davranışlarını kontrol etmeye çalışır.
- Bir terapist, hastasının kendi yetersizlik duygularını kendisine yansıttığını fark eder ve bu duygularla başa çıkmak için hastaya yardımcı olur.
Ego Bölünmesi (Ego Splitting)
Ego bölünmesi, kişinin kendi benliğini iyi ve kötü olarak ikiye ayırmasıdır. Bu mekanizma, genellikle yoğun stres ve travma durumlarında ortaya çıkar ve kişinin içsel çatışmaları yönetmesine yardımcı olur.
*Ego bölünmesi, özellikle borderline kişilik bozukluğunda yaygın olarak görülmektedir ve bu kişilerin kendilik algısındaki dengesizlikleri açıklamaktadır (Kernberg, 1975).
Örnekler
- Bir birey, iş yerinde çok başarılı bir çalışan olarak kendini görürken, kişisel yaşamında tamamen başarısız ve yetersiz hisseder.
- Bir çocuk, ebeveynini bir yandan sevgi dolu ve koruyucu olarak görürken, diğer yandan cezalandırıcı ve zalim olarak algılar.
Dissosiyasyon
Dissosiyasyon, kişinin kendisi ve çevresi arasındaki bağlantıyı kaybetmesi durumudur. Bu mekanizma, genellikle travmatik deneyimlere karşı bir savunma olarak ortaya çıkar ve kişinin acı verici anılarından veya duygularından kopmasına yardımcı olur.
*Dissosiyasyon, travmatik deneyimlerin bir sonucu olarak sıkça gözlemlenir ve özellikle TSSB ve dissosiyatif kimlik bozukluğu gibi durumlarla ilişkilidir (van der Kolk, 1987; Putnam, 1997).
Örnekler
- Bir kişi, ciddi bir trafik kazası sırasında olanları hatırlamaz ve kendini olaydan tamamen kopmuş hisseder.
- Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) yaşayan bir birey, savaş sırasında yaşadığı olayları hatırladığında kendini olaylardan kopmuş ve gerçekdışı hisseder.
Sonuç olarak, ilkel savunma mekanizmaları, bireyin psikolojik dengesini korumak amacıyla geliştirdiği ve çoğu zaman bilinçdışı düzeyde işleyen otomatik tepkilerdir. Bu mekanizmalar, bireyin çocukluk dönemindeki travmalar ve duygusal zorluklar karşısında geliştirdiği savunma stratejileridir. Ancak, bu mekanizmaların aşırı ve sürekli kullanımı, bireyin gerçeklikle sağlıklı bir şekilde başa çıkma yeteneğini olumsuz etkiler. Bu nedenle, terapötik müdahaleler, bireylerin bu mekanizmaları fark etmelerine ve daha sağlıklı başa çıkma stratejileri geliştirmelerine yardımcı olur. Modern psikoterapi yaklaşımları, bu savunma mekanizmalarının kökenlerini anlamayı ve bireyin duygusal iyilik halini artırmak için gerekli değişiklikleri yapmayı amaçlar.
İlkel Savunma Mekanizmaları
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
Yule Psikoloji
Kaynaklar
- Bowlby, J. (1988). A secure base: Parent-child attachment and healthy human development. Basic Books.
- Freud, S. (1894). The neuro-psychoses of defence. In J. Strachey (Ed. & Trans.), The standard edition of the complete psychological works of Sigmund Freud (Vol. 3, pp. 41-61). Hogarth Press.
- Kernberg, O. F. (1975). Borderline conditions and pathological narcissism. Jason Aronson.
- Kernberg, O. F. (1984). Severe personality disorders: Psychotherapeutic strategies. Yale University Press.
- Klein, M. (1946). Notes on some schizoid mechanisms. International Journal of Psychoanalysis, 27, 99-110.
- Kohut, H. (1977). The restoration of the self. International Universities Press.
- Ogden, T. H. (1979). On projective identification. International Journal of Psycho-Analysis, 60, 357-373.
- Putnam, F. W. (1997). Dissociation in children and adolescents: A developmental perspective. Guilford Press.
- Vaillant, G. E. (1992). Ego mechanisms of defense: A guide for clinicians and researchers. American Psychiatric Press.
- van der Kolk, B. A. (1987). Psychological trauma. American Psychiatric Press.
Serbest Çağrışım Tekniği ve Psikanaliz
Serbest çağrışım, psikanalizde kullanılan temel bir tekniktir. Danışan aklına gelen her şeyi filtreleme ya da eleştirme olmaksızın ifade eder. Sigmund Freud tarafından geliştirilen bu yöntem, terapi seanslarında hastaların bilinçaltındaki düşünceleri, duyguları, anıları ve rüyaları açığa çıkarmak için kullanılır. Danışanlar, herhangi bir konu hakkında düşündüklerini serbestçe konuşurken, terapist bu bilgileri analiz ederek danışanın psikolojik sorunlarının kökenine ulaşmaya çalışır.
Serbest çağrışım teknik olarak basit görünse de bireyin bilinçdışı dünyasına dair derin ve çoğu zaman gizli kalan içgörüler sağlayabilir. Bu yöntem, bireyin kendi kendine sansür uygulamasını engelleyerek, genellikle bastırılmış veya unutulmuş anıların, duyguların ve düşüncelerin ortaya çıkmasına yardımcı olur. Freud’a göre, bu içgörüler, bireyin psikolojik rahatsızlıklarının ve çatışmalarının anlaşılması ve tedavi edilmesinde kritik öneme sahiptir.
Serbest çağrışım yöntemi, psikanalitik terapinin birçok dalında ve farklı terapi tekniklerinde halen kullanılmakta olup bireyin iç dünyasını keşfetmede değerli bir araç olarak görülmektedir. Bu süreç, bireye kendi iç dünyası hakkında daha fazla farkındalık kazandırır ve duygusal iyileşme yolculuğunda önemli bir adım sağlar.
Serbest Çağrışım Tekniği Nasıl Kullanılır
Serbest çağrışım tekniği yapılırken, danışanın (veya analiz edilen kişinin) rahat bir pozisyonda oturması veya yatması istenir. Genellikle, terapist danışanın görüş alanının dışında kalır. Bu, danışanın terapisti gözlemlemesinin ve bu gözlemlerin düşüncelerine müdahale etmesinin önüne geçmek içindir. İşte serbest çağrışımın nasıl yapıldığına dair adım adım bir rehber:
- Rahat Bir Ortam Yaratmak: Danışanın rahat hissedeceği, sessiz ve özel bir ortamın sağlanması önemlidir. Bu, danışanın dikkatinin dağılmasını önler ve düşüncelerini serbestçe ifade etmeye daha açık hale getirir.
- Yönlendirmelerin Verilmesi: Terapist, danışana aklına gelen her şeyi, ne kadar önemsiz ya da rahatsız edici olursa olsun, filtrelemeksizin söylemesi gerektiğini belirtir. Amaç, bilinçli kontrolün azaltılması ve bilinçdışı düşüncelerin serbestçe ifade edilmesine olanak tanınmasıdır.
- Serbest Çağrışımın Başlatılması: Danışan, aklına gelen ilk düşünceden başlayarak, düşüncelerini, hislerini, anılarını ve hayallerini serbestçe ifade eder. Bu süreçte, terapist genellikle sessiz kalır ve dinler, ancak gerektiğinde danışanı yönlendirebilir veya açıklayıcı sorular sorabilir.
- Dinleme ve Not Alma: Terapist, danışanın söylediklerini dikkatle dinler ve önemli noktaları not alır. Bu notlar, daha sonra danışanın psikolojik durumunu ve bilinçdışı süreçlerini anlamak için kullanılır.
- Analiz ve Yorum: Serbest çağrışım sırasında ortaya çıkan bilgiler, terapist tarafından analiz edilir. Terapist, danışanın ifadeleri arasındaki bağlantıları, tekrar eden temaları ve potansiyel bilinçdışı çatışmaları belirlemeye çalışır.
- Geri Bildirim ve Tartışma: Terapi sürecinin ilerleyen aşamalarında, terapist gözlemleri ve analizleri hakkında danışanla geri bildirimde bulunabilir. Bu, danışanın kendi iç dünyasını daha iyi anlamasına ve psikolojik büyüme için gerekli değişiklikleri yapmasına yardımcı olur.
Serbest çağrışım, kişisel deneyimler, duygular ve düşünceler hakkında derin bir içgörü sağlamada etkili bir yol olabilir. Ancak, bu tekniğin başarısı büyük ölçüde danışanın kendini açmaya olan istekliliği ve terapistin yorumlama yeteneğine bağlıdır.
Yule Psikoloji Enstitüsü
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
yulepsikoloji@gmail.com
DevamıPsikanalitik Psikoterapi
Psikanalitik psikoterapi, Sigmund Freud’un çalışmalarına dayanan ve bireyin bilinçaltı düşünce, duygusal tepkiler ve davranışları üzerine odaklanan bir terapi türüdür. Bu yaklaşım, bireyin bilinçaltındaki çatışmaları, bastırılmış duyguları ve anıları keşfetmeye ve işlemeye yöneliktir. Bu süreçte, bireyin geçmiş deneyimlerinin ve çocukluk çağındaki ilişkilerin şimdiki duygu durumu, davranışları ve ilişkiler üzerinde nasıl etkili olduğunu anlaması hedeflenir.
Psikanalitik terapinin temel öğeleri arasında serbest çağrışım, rüya analizi ve transferans gibi kavramlar bulunur. Serbest çağrışım, danışanın aklına gelen her şeyi düzenlemeden ve sansürlemeden ifade etmesini içerir. Rüya analizi, rüyaların, bastırılmış düşünce ve arzuların simgesel ifadeleri olarak değerlendirilmesi sürecidir. Transferans, danışanın terapiste karşı geçmişteki önemli kişilere yönelik duygularını aktarması fenomenidir. Terapist ayrıca karşı-transferansı da göz önünde bulundurur. Yani terapist kendi duygularını ve danışana olan tepkilerini analiz eder.
Psikanalitik psikoterapi genellikle uzun süreli bir süreçtir ve haftada birkaç kez terapi seansı gerektirebilir. Bu terapi türü, bireyin kendi iç dünyasına derinlemesine bir bakış atmasını ve içsel çatışmaları çözme konusunda içgörü kazanmasını sağlamayı amaçlar. Böylece, bireyin daha sağlıklı psikolojik mekanizmalar geliştirmesi ve yaşam kalitesini iyileştirmesi hedeflenir.
Psikanalitik Psikoterapinin Öncüleri
Bu disiplinin temellerini atan ve teorileriyle psikanalizi şekillendiren kişilerdir. Bu öncülerin çalışmaları, psikanalitik düşüncenin gelişiminde kritik rol oynamıştır. İşte en önemli bazı öncüler ve katkıları:
Sigmund Freud (1856-1939)
Psikanalizin kurucusu olarak kabul edilen Freud, insan psikolojisinin anlaşılmasında devrim yaratan teoriler geliştirdi. Bilinçaltı, bastırma, ödipus kompleksi ve rüya analizi gibi kavramlarla insan davranışlarının ve düşüncelerinin altında yatan nedenleri açıklamaya çalıştı.
Carl Gustav Jung (1875-1961)
Freud’un öğrencisi olarak başlayan ancak daha sonra kendi yolunu ayıran Jung, analitik psikolojinin kurucusudur. Jung, kolektif bilinçaltı, arketipler ve bireyselleşme süreci gibi kavramlar geliştirdi. Psikanalizi, kişisel ve kültürel bilinçaltını içerecek şekilde genişletti.
Melanie Klein (1882-1960)
Çocuk psikanalizinin öncülerinden biri olan Klein, çocukların erken yaşlardaki içsel dünyalarını ve bunun yetişkinlikteki etkilerini inceledi. Nesne ilişkileri teorisine önemli katkılarda bulunarak, bebeklerin ilk ilişkilerinin psikolojik gelişim üzerinde derin etkileri olduğunu savundu.
Anna Freud (1895-1982)
Sigmund Freud’un kızı olan Anna Freud, çocuk psikanalizine ve savunma mekanizmaları teorisine önemli katkılar yaptı. Özellikle çocukların psikolojik savunmalarını ve bu savunmaların terapi sürecinde nasıl ele alınabileceğini inceledi.
Donald Winnicott (1896-1971)
İngiliz pediatrist ve psikanalist olan Winnicott, çocuk gelişimi, annelik ve aile ilişkileri üzerine çalışmalar yaptı. “Yeterince iyi anne” kavramını tanıttı ve çocuğun gelişiminde oyunun önemini vurguladı.
Otto Kernberg (1928- )
Kernberg, kişilik bozukluklarıyla ve nesne ilişkileriyle ilgili önemli çalışmalar yaptı. Özellikle sınırda kişilik bozukluğu üzerine teoriler geliştirdi ve psikanalitik terapide bu bozuklukların tedavisine yönelik yaklaşımlar sundu.
Heinz Kohut (1913-1981)
Kendilik psikolojisinin kurucusu olarak bilinen Kohut, insanın kendilik duygusunun nasıl geliştiğini ve narsisistik kişilik bozukluklarının tedavisindeki psikanalitik yaklaşımları inceledi.
Bu öncülerin her biri, psikanalitik teori ve pratiğin farklı yönlerini geliştirmiş ve derinleştirmiştir. Çalışmaları, psikanalitik psikoterapinin temelini oluşturur ve günümüzde hala bu alandaki çalışmalara ilham vermeye devam etmektedir.
Yule Psikoloji Enstitüsü
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
yulepsikoloji@gmail.com
Devamı
Rüyaların Yorumu – Freud
“Rüyalar, bastırılmış arzuların gerçekleşmesidir.” – Freud
Rüyaların Yorumu
Freud’un rüya analizi teorisi, rüyaların bireyin bilinçaltı zihin süreçlerine dair önemli bilgiler sağlayabileceği fikrine dayanır. Bu teoriye göre, rüyalar bilinçaltımızda yer alan, gündelik hayatımızda genellikle bastırılmış veya yüzeye çıkmamış düşünceler, anılar ve duyguların bir yansımasıdır. Freud, rüyaların bu bastırılmış içerikleri simgesel bir şekilde ifade ettiğine inanıyordu.
Bu yaklaşımda, rüyaların iki ana içeriği olduğu düşünülür: Manifest içerik ve latent içerik. Manifest içerik, rüyanın hatırlanan, açık hali yani rüyanın yüzeysel hikayesidir. Latent içerik ise, rüyanın altında yatan, bilinçaltı dilekleri ve düşünceleri temsil eder. Freud’a göre, rüyaların manifest içeriği, bu daha derin, gizli anlamları, yani latent içeriği gizlemek için bir tür perdedir.
Bu teori, rüyaların yorumlanması sırasında kullanılan anahtar bir yöntemdir. Freud’un bu yaklaşımı, rüyaların kişisel ve öznel yorumlanmasını vurgular. Yani, bir rüyanın sembollerinin ve içeriğinin, rüya gören kişinin kişisel deneyimleri, duyguları ve kültürel arka planı ile yakından ilişkili olduğuna inanılır. Rüyaların analizi, bu latent içeriğin ortaya çıkarılmasına ve bireyin kendi iç dünyasının daha derin bir anlayışına yol açabilir.
“Rüyanın içeriği, düşleyen kişinin yaşamıyla ilgili en derin ve en gizli arzularını yansıtır.” – Burada Freud, rüyaların kişisel anlam ve bağlamının önemine işaret eder. Rüyaların bireyin yaşam deneyimleri ve bilinçaltı düşünceleriyle sıkı sıkıya bağlı olduğunu belirtir.
Freud, rüyaların sembolizminde çeşitli temalar üzerinde durmuştur. Örneğin; insan vücudu, ebeveynler, çocuklar, kardeşler, doğum, ölüm, çıplaklık gibi birçok şey rüyalarda sembollerle temsil edilir. İnsanlar genellikle bir evin biçiminde temsil edilir. Pürüzsüz duvarlı evler erkekleri, çıkıntıları ve balkonları olan evler ise kadınları temsil eder. Ebeveynler rüyalarda kral ve kraliçeler veya diğer saygıdeğer kişiler olarak belirir. Çocuklar ve kardeşler, küçük hayvanlar veya haşarat olarak sembolize edilir. Doğum genellikle suya atılmak, sudan çıkmak, birini sudan kurtarmak veya sudan kurtarılmak gibi suya yapılan referanslarla temsil edilir.
Freud’a göre rüya sembollerinin en zengin koleksiyonu cinsel yaşama ayrılmıştır.
Freud, rüyalardaki sembollerin büyük çoğunluğunun cinsel semboller olduğunu belirtir. Erkek genital organı, uzun ve dik nesnelerle (örneğin çubuklar, şemsiyeler, direkler, ağaçlar) veya vücuda nüfuz edebilen ve yaralanmaya neden olabilen nesnelerle (örneğin bıçaklar, hançerler, mızraklar, kılıçlar ve ateşli silahlar) temsil edilir. Kadın genital organları ise içine bir şey doldurulabilecek bir alanı kaplayan nesnelerle (örneğin çukurlar, mağaralar, şişeler, kutular, sandıklar, kavanozlar, bavullar, cepler, gemiler, ağız, kiliseler ve ayakkabılar) sembolize edilir. Göğüsler genellikle elma, şeftali ve genel olarak meyvelerle temsil edilir.
“Bazen bir puro, sadece bir purodur.” – Bu ünlü alıntı, Freud’un her zaman her şeyin derin bir anlam taşımadığını kabul ettiğini gösterir. Bazı durumlarda, rüyaların veya diğer şeylerin sadece göründükleri gibi olduğunu ve her zaman altında yatan gizli anlamların olmadığını belirtir.
Freud’un rüya yorumlaması, rüyaların içeriğini ve simgelerini keşfederek, bilinçaltı düşüncelerimiz ve duygularımızı aydınlatmamıza yardımcı olur. Ancak, Freud’un rüya analizi basit değildir; rüyaların doğru bir şekilde yorumlanabilmesi için yıllar süren eğitim ve deneyim gerekir.
Rüyaların Yorumu – Freud
Kaynaklar
Jenkins, W. (2017). An Analysis of Sigmund Freud’s The Interpretation of Dreams. Macat Library.
Sharpe, E. F. (2018). Dream analysis: A practical handbook of psychoanalysis. Routledge.
Schon, J. (2016). Dream interpretation in theory: Drawing on the contributions of Freud, Jung, and the Kleinians. Psycho-analytic Psychotherapy in South Africa, 24(1), 76-108.
DevamıFreud Okuma Listesi
Freud Okuma Listesi; uzmanlar ve Freud hakkında bilgi edinmek isteyen tüm okuyucular için hazırlanmıştır. Ayrıca Freud’un müzesini sanal olarak gezebilmeniz için link bırakıyorum: Freud Museum London
- Sigmund Freud Günlük Yaşamın Psikopatolojisi
- Sigmund Freud Espriler ve Bilinçdışıyla İlişkileri
- Sigmund Freud Cinsellik Üzerine
- Sigmund Freud Totem ve Tabu
- Sigmund Freud Kitle Psikolojisi
- Sigmund Freud Uygarlığın Huzursuzluğu
- Sigmund Freud Musa ve Tektanrıcılık
- Sigmund Freud Wilhelm Fliess’e Mektuplar
- Sigmund Freud Savunma Psikonevrozları
- Sigmund Freud Histeri üzerine çalışmalar
- Sigmund Freud Kaygı nevrozu
- Sigmund Freud Nevrozların etiyolojisinde cinselliğin yeri
- Sigmund Freud Perde anılar
- Sigmund Freud Rüyaların Yorumu
- Sigmund Freud Olgu Hikayeleri I-II
- Sigmund Freud Bir histeri vakasının analizinden parçalar Dora
- Sigmund Freud Küçük Hans
- Sigmund Freud Fare Adam
- Sigmund Freud Leonardo Da Vinci’nin Bir çocukluk anısı
- Sigmund Freud Bir paranoya vakası: Schreber
- Sigmund Freud Narsisizme Giriş
- Sigmund Freud Metapsikoloji
- Sigmund Freud Psikanalize Giriş Dersleri
- Sigmund Freud Kurt Adam
- Sigmund Freud Bir çocuk dövülüyor
- Sigmund Freud Bir kadın eşcinsellik vakası
- Sigmund Freud Haz ilkesinin ötesinde
- Sigmund Freud Benlik ve Alt benlik
- Sigmund Freud Mazoşizmin ekonomik sorunu
- Sigmund Freud Ketlenme, Belirti ve Kaygı
- Sigmund Freud Kitle Psikolojisi
- Sigmund Freud Uygarlığın Huzursuzluğu
- Sigmund Freud Psikanalize Yeni Giriş Konferansları
- Sigmund Freud Gerçekliğin İnkarı ve Benliğin Bölünmesi
- Sigmund Freud Biten Analiz, Bitmeyen Analiz
- Sigmund Freud Musa ve Tektanrıcılık
- Sigmund Freud Psikanalizin Özeti
- Jean-Michel Quinodoz Freud’u Okumak
- S A Mitchel, MJ Black Freud ve Sonrası
Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar
“Freud Okuma Listesi”
Devamı