Tuğçe Turanlar

  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • İletişim

Tuğçe Turanlar

  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • İletişim
  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Makaleler
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • İletişim
featured_image

Stockholm Sendromu Bir Hastalık mı?

Yazar: Tuğçe Turanlar31 Ocak 2024 Depresyon, İlişkiler, Travma Sonrası Stres Bozukluğu0 Yorum

Stockholm Sendromu, psikolojik bir yanıt olarak, bir rehine veya taciz mağdurunun, kendisine zarar veren kişiye karşı olumlu duygular geliştirmesi durumudur. Bu durum, rehin alınma veya kötü muamele gören bireylerin, saldırganlarına karşı anlayış, sempati veya diğer pozitif duyguları beslemesiyle karakterize edilir.

Stockholm Sendromu

İlk olarak 1973’te, Stockholm, İsveç’te bir banka soygunu sırasında tanımlanmıştır. Bu olayda, dört banka çalışanı, soygun yapan iki kişi tarafından rehin alındı. Altı gün süren bir polis kuşatmasının ardından serbest bırakılan rehineler, kaçıranlarına karşı güçlü duygusal bağlar geliştirdi ve onları savunarak, hatta avukat tutarak destek oldu. Rehineler, kaçıranların kendilerine iyi davrandığını ve fiziksel zarar vermediğini belirtti. Bu olayın ardından, rehinelerin kaçıranlarıyla kurduğu bu tür duygusal bağlar için ‘Stockholm Sendromu’ terimi kullanılmaya başlandı​​.

Stockholm Sendromu, bir zihinsel sağlık durumu olarak resmi olarak tanınmasa da, zor durumlarla başa çıkmak için bir adaptasyon mekanizması olarak değerlendirilir.

Bu sendrom, sadece rehine durumlarıyla sınırlı değildir ve çocuk istismarı, cinsel taciz, aile içi şiddet gibi diğer kötüye kullanım durumlarında da gözlemlenebilir.

Semptomlar

Koruma ve Kurtarma İsteği

Mağdur, kaçıran kişinin eylemlerini anlamaya çalışır ve onlara acır.

Kaçıranın Nedenlerini ve Amaçlarını Mantıklı Bulma

Mağdur, kaçıranın nedenlerini ve amaçlarını makul bulabilir.

Kaçıranın İyiliğine ve İnsanlığına İnanma

Mağdur, kaçıranın iyiliğine inanabilir ve onu bir tehdit olarak görmeyebilir.

Kaçırandan Sonra Olumlu Duygular Besleme

Mağdur, serbest bırakıldıktan sonra bile kaçıran(lar)a karşı olumlu duygular besleyebilir.

Kurtarıcılara Karşı Olumsuz Duygular

Mağdur, polis, aile ve arkadaşlar gibi kurtarıcılara karşı olumsuz duygular besleyebilir​​.

Örnekler

Patricia Hearst (1974)

1974 yılında, 19 yaşındaki Patricia Hearst, radikal bir solcu grup olan Symbionese Liberation Army (SLA) tarafından kaçırıldı. Bu olay, Amerikan tarihindeki en çarpıcı kaçırma vakalarından biri olarak kaydedilmiştir.

Patricia Hearst, kaçırıldıktan sonra, birkaç hafta boyunca SLA tarafından alıkonuldu ve çeşitli tehditlere maruz kaldı. İlginç bir şekilde, kaçırıldıktan bir süre sonra, Hearst’ün SLA’nın siyasi davasına katıldığı ve hatta grupla birlikte bir dizi silahlı soyguna katıldığı görüldü.

1975’te Hearst, FBI tarafından yakalandı ve banka soygunu da dahil olmak üzere bir dizi suçtan dolayı mahkum edildi. Ancak, hapis cezası, 1979 yılında Başkan Jimmy Carter tarafından hafifletildi ve 2001 yılında Başkan Bill Clinton tarafından tam bir af ile sonuçlandı.

Natascha Kampusch (1988)

Natascha Kampusch’un hikayesi, gerçekten trajik ve üzücü bir olay. 1988 doğumlu Natascha Kampusch, 10 yaşında iken Wolfgang Priklopil tarafından kaçırıldı. Olay, 1998 yılında Avusturya, Viyana’da gerçekleşti. Kampusch, kaçırıldıktan sonra sekiz yıl boyunca, Priklopil’in evinin bodrumunda tutuldu. Bu süre zarfında, ciddi bir şekilde izole edilmiş ve çeşitli fiziksel şiddetlere maruz kalmıştır.

2006 yılında, Kampusch kaçmayı başardı ve özgürlüğüne kavuştu. Kaçtıktan kısa bir süre sonra, Priklopil’in intihar ettiği haberini aldı. Bu haber onda derin bir üzüntüye neden oldu. Kampusch, daha sonra yaptığı açıklamalarda, Priklopil’in kendisine zaman zaman nazik davrandığını, ancak aynı zamanda fiziksel şiddet uyguladığını da belirtti.

Bu olay, Avusturya’da ve dünya genelinde büyük yankı uyandırdı. İnsan kaçakçılığı, çocuk kaçırma gibi konuların daha fazla farkındalık kazanmasına yol açtı. Kampusch’un yaşadıkları, birçok kitap, film ve belgesele konu oldu. Bu trajik olayın mağdurunun cesaret ve direnci, birçok insan tarafından takdir edildi.

TWA Uçuş 847 (1985)

Imad Mugniyah tarafından düzenlenen bu uçuş kaçırılmasında, rehineler iki haftadan fazla bir süre boyunca tutuldu. Bazı rehineler, kaçıranların taleplerine sempati duyduklarını bildirdi. Bu olay, rehine ve kaçıran arasındaki karmaşık duygusal bağların bir başka örneğini oluşturuyor.

Stockholm sendromunun istismarcı ilişkiler ve seks ticareti gibi diğer durumlarla ilişkisi, mağdurların zorlayıcı ve tehlikeli ortamlarda nasıl tepki gösterebileceğini gösterir.

  • İstismarcı İlişkiler: İstismarcı ilişkilerde, mağdur olan partner, sürekli istismara maruz kalsa da, istismarcı partnerin ara sıra gösterdiği nezakete odaklanabilir. İstismarcı partner, tehditler ve manipülasyon araçları kullanarak, mağduru istismarın bir sevgi göstergesi olduğuna inandırabilir. Bu, mağdurun ilişkide kalmasına ve dışarıdan gelen yardımı reddetmesine neden olabilir. Mağdur, istismarcıdan ayrılmayı sevgiye ihanet olarak görebilir.
  • Seks Ticareti: Karen ve Hasen tarafından 2018’de yapılan bir araştırmada, seks ticaretine konu olan kadınların Stockholm sendromu geliştirip geliştirmediği incelenmiştir. Araştırma, bazı kadınların tacirlerden ve müşterilerden aldıkları nezaketin ötesinde, onlarla bir aile kurmayı umut ettiklerini göstermiştir. Bu, zorla tutuldukları durumda bile, tacir veya müşterilerle duygusal bağlar geliştirebileceklerini gösterir.

Her iki durumda da, Stockholm sendromu, mağdurların zor ve zarar verici koşullar altında kendilerini korumak için geliştirdikleri bir psikolojik savunma mekanizması olarak görülebilir. Bu sendrom, mağdurların travmatik durumlarla başa çıkma şekillerini ve duygusal bağların nasıl yanıltıcı olabileceğini anlamamızı sağlar.

Tedavi ve Başa Çıkma

Stockholm Sendromu, resmi olarak tanınmış bir zihinsel durum olmamasına rağmen, ilişkili semptomların hafifletilmesi için psikoterapi ve ilaç tedavisi uygulanabilir. Tedavi, mağdurun geçmişteki deneyimleri işlemesine ve ileriye doğru adımlar atmasına yardımcı olabilir​​.

Stockholm Sendromu, zorlu ve travmatik deneyimlerin bir sonucu olarak gelişebilir ve mağdurların gelecekteki ilişkilerini etkileyebilir. Sendromun ardındaki psikoloji henüz tam olarak anlaşılamamış olup, daha fazla araştırma gerektirmektedir​​. Bu karmaşık ve çoğu zaman yanıltıcı durumu anlamak, mağdurların iyileşme sürecine önemli katkılar sağlayabilir.

Yule Piskoloji Enstitüsü

Kaynaklar

De Fabrique, N., Romano, S. J., Vecchi, G. M., & Van Hasselt, V. B. (2007). Understanding stockholm syndrome. FBI L. Enforcement Bull., 76, 10.

Namnyak, M., Tufton, N., Szekely, R., Toal, M., Worboys, S., & Sampson, E. L. (2008). ‘Stockholm syndrome’: psychiatric diagnosis or urban myth?. Acta Psychiatrica Scandinavica, 117(1), 4-11.

 

 

Devamı
featured_image

Uyumsuz Hayal Kurma (Maladaptive Daydreaming)

Yazar: Tuğçe Turanlar18 Ocak 2024 Kişisel Gelişim, Rüya, Travma, Uyku Bozuklukları0 Yorum

Uyumsuz hayal kurma (Maladaptive Daydreaming), kişinin günlük yaşamını olumsuz etkileyen aşırı ve kontrol edilemeyen hayal kurma durumudur. Bu durum, kişinin gerçek dünya ile bağlantısının kopmasına ve sosyal etkinlikler, iş, hobiler gibi günlük faaliyetlerde zorluklar yaşamasına neden olabilir. Maladaptive daydreaming, bireylerde genellikle utangaçlık ve suçluluk hissi gibi olumsuz duygulara yol açar. Bazı durumlarda, bu tür hayal kurmanın ihtiyaç haline gelmesi ve kişinin bunu yapamadığında rahatsızlık hissetmesi gibi bağımlılık benzeri özellikler görülebilir.

Uyumsuz hayal kurmanın kesin nedenleri henüz tam olarak anlaşılmamış olsa da, bazı uzmanlar bunun kaygı, depresyon ve diğer zihinsel sağlık koşulları gibi problemlerle başa çıkma mekanizması olarak gelişebileceğini düşünmektedir. Uyumsuz hayal kurmanın tanısı, henüz resmi olarak tanınan bir durum olmadığı için doğrudan konulamamaktadır. Ancak, bu durumu tespit etmek için kullanılan özel anketler ve tanı ölçekleri bulunmaktadır.

Uyumsuz hayal kurma, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (ADHD), anksiyete bozukluğu, majör depresif bozukluk ve obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) gibi diğer tanınmış zihinsel bozukluklarla birlikte görülebilir. Tedavi açısından, uyumsuz hayal kurmanın resmi bir tanı veya standart bir tedavisi bulunmamaktadır.

Uyumsuz hayal kurma, kişinin hayatında ciddi aksamalara neden olur. Bu nedenle, bu durumu daha fazla ilerlemeden tedavi etmek önemlidir. Her birey farklı olduğu için, tedavi süreci de kişiye özel olarak planlanmalıdır.​

Uyumsuz hayal kurma durumunu kendi başınıza yönetmek için birkaç strateji uygulayabilirsiniz. İşte deneyebileceğiniz bazı yöntemler:

Hayallerinizi Yazın

Uyumsuz hayallerinizi detaylı bir şekilde yazmak, bu hayallere daha objektif bir bakış açısıyla yaklaşmanıza yardımcı olur. Bu süreç, hayallerin cazibesini azaltır ve sıklığını düşürür.

Farkındalık ve Kendinizi Yakalama

Uyumsuz hayal kurmaya başladığınızı fark etmek önemlidir. Eğer kendinizi hayal kurarken bulursanız, zihinsel olarak yoğunlaşmanızı gerektiren bir aktiviteye yönelin. Örneğin bir bulmaca çözmek veya bir oyun oynamak gibi. Tetikleyici olabilecek şeylerden kaçının; müzik gibi.

Hayalleri Değiştirmek

Yaratıcılığınızı kullanarak hayallerinizi daha az çekici hale getirin. Örneğin, ünlü olmak gibi hayalleriniz varsa, bu senaryoların olumsuz yönlerini hayal edin. Bu, hayalin cazibesini azaltır.

Rasyonalist Zihniyet

Uyumsuz hayal kurmaya başlamanızın nedenlerini anlamaya çalışın. Genellikle stres veya travma gibi durumlarla başa çıkma amacı taşır. Bu anlayış, temel nedenle yüzleşmenize yardımcı olur.

Mutluluk Üzerindeki Etkisini Anlamak

Hayal kurmanın geçici bir mutluluk hissi sağlayabileceğini, ancak aynı zamanda gerçek hayattan memnuniyetsizlikle sonuçlanabileceğini kabul edin. Sağlıklı hayal kurma ile uyumsuz hayal kurma arasında denge kurmak genel refahınız için önemlidir.

Tetikleyicilerinizi Bilin

Uyumsuz hayal kurmanızı tetikleyen şeyleri belirleyin. Bu durumlardan kaçınmak veya daha sağlıklı başa çıkma yolları bulmak için önlemler alın.

Yapılacaklar Listesi Kullanın

Kendinizi meşgul tutmak, hayal kurmak için ayırdığınız zamanı azaltır. Bu, gerçek hayattaki görevlere ve hedeflere odaklanmanıza yardımcı olur.

Meditasyon

Düzenli meditasyon, özellikle farkındalık meditasyonu, odaklanmanızı iyileştirir. Sizi şimdiki ana daha bağlı tutar.Böylece hayal kurmaya kayma eğiliminiz azalır.

Bu stratejiler, uyumsuz hayal kurma durumunu yönetmek için kendi kendine yardım araçlarıdır ve bir dereceye kadar etkili olur. Ancak, uyumsuz hayal kurma hayatınızı önemli ölçüde etkiliyorsa, profesyonel yardım almak tavsiye edilir. Terapistler, bu durumla daha etkili bir şekilde başa çıkmak için kişiselleştirilmiş stratejiler ve destek sağlayabilirler​​​​.

Yule Psikoloji Enstitüsü

Kaynaklar

Somer, E., Soffer-Dudek, N., & Ross, C. A. (2017). The comorbidity of daydreaming disorder (maladaptive daydreaming). The Journal of Nervous and Mental Disease, 205(7), 525-530.

Somer, E., Somer, L., & Jopp, D. S. (2016). Childhood antecedents and maintaining factors in maladaptive daydreaming. The Journal of nervous and mental disease, 204(6), 471-478.

Devamı
featured_image

Travma Bağı Nedir, Travma Bağından Nasıl Kurtulurum?

Yazar: Tuğçe Turanlar23 Aralık 2023 İlişkiler, Travma0 Yorum

Travma Bağı Nedir?

Travma bağı, genellikle zorlu ve toksik ilişkilerde, kişinin istismarcıya karşı duyduğu sağlıksız bağlılığı olarak tanımlanır. Örneğin, biri uzun süreli duygusal veya fiziksel istismar yaşadığında, ona zarar veren kişiye karşı empati ve bağlılık hisseder. Bu durum kurbanın, istismarcının davranışlarını normalleştirme ve onları savunma eğiliminde olmasına yol açar. Bu genellikle istismarcının kontrol ve manipülasyonuna bağlı olarak gelişir. Kişi, kendini bu zararlı ilişkiden kurtarmayı zorlaştırır.

Travma Bağının Belirtileri

  • Aşırı Duygusal Bağlılık: Size kötü davranan kişiye karşı yoğun bir bağlılık ve ihtiyaç duygusu geliştirirsiniz. Bu kişi olmadan yaşayamayacağınızı ya da mutlu olamayacağınızı hissedersiniz.
  • Rasyonalizasyon ve İdealizasyon: İstismarcının davranışlarını normalleştirir veya mazur görürsünüz. Onun iyi yönlerini abartır ve kötü davranışlarını göz ardı eder veya haklı çıkarırsınız.
  • Bağımlılık ve Korku: Size kötü davranan o kişi olmadan yapamayacağınız korkusu geliştirirsiniz. Bu korku; yalnız kalma, terk edilme ya da sevilmeme korkusu gibi korkular olur.
  • Duygusal Dalgalanmalar: İlişkinizde sık sık duygusal iniş çıkışlar yaşarsınız. İstismarcıyla olan iyi zamanlarınız. kötü zamanlara göre daha az olur; ancak bu iyi zamanlar sizi ilişkide tutar.
  • İlişkinin Döngüsel Doğası: İstismarcı ile aranızdaki ilişki genellikle bir döngü izler: toksik davranış, pişmanlık, barışma ve tekrar toksik davranış. Bu döngü, bağlılığınızı sürdürür.
  • Kendini Değersiz Hissetme: Kendi değerinizi ve ihtiyaçlarınızı göz ardı eder kendinizi istismarcının ihtiyaçlarına göre şekillendirirsiniz.
  • İzolasyon: Diğer insanlardan ve destek kaynaklarından uzaklaşabilirsiniz, çünkü ilişkiniz size dünyanın geri kalanından kopmuş hissettirir.

Travma Döngüsü – Travma Bağı

Genellikle toksik ilişkilerde görülen bir durumdur. Kötü muamele gören kişi, ona kötü davranan kişiye sürekli umut ve bağlılık duyar. İstismar eden kişi  özür diler ve pişman olduğunu söyler. Kötü davranışların normal gibi görünmesini sağlar. Tekrar tekrar yaşanan bu durum, mağdur kişinin ilişkiden ayrılmasını zorlaştırır.

Travma Bağından Nasıl Kurtulurum?

Travma bağını kırmak için atılacak adımlar kişisel bir yolculuk gerektirir. İşte bu süreci başlatmak ve sürdürmek için bazı öneriler:

Travma Bağını Tanımak

İlk adım, travma bağının farkına varmak ve bunun sağlıklı veya sürdürülebilir bir ilişki olmadığını kabul etmektir. Travma bağının ne olduğunu ve nasıl etkilediğini anlamak, kurtulma sürecine başlamak için önemlidir.

Profesyonel Yardım Aramak

Terapist veya danışman gibi travma ve ilişkiler konusunda uzmanlaşmış bir profesyonelle çalışmak. Bu çalışmalar deneyimlerinizi, duygularınızı ve kalıplarınızı keşfetmek için güvenli bir alan sağlar.

Sınırlar Belirlemek

 Sınırları belirledikten sonra, bunları net bir şekilde ifade etmek önemlidir.

Kendine Bakım Yapmak ve Kendine Şefkat Göstermek

Kendine iyi bakmak ve kendine karşı nazik olmak, iyileşme yolunda çok önemlidir. Sizi mutlu eden insanlarla vakit geçirmek, kendi sağlığınızı ve refahınızı ilk sıraya koymak bu süreçte büyük ölçüde iyi gelir.

Duygularınızı İşlemek

Bu yolculuk sırasında ortaya çıkan duyguları hissetmeye ve işlemeye izin vermek normaldir. Günlük tutmak, güvendiğiniz bir arkadaşla konuşmak veya hobiler (resim yapmak) bu duyguları ifade etmeye ve serbest bırakmaya yardımcı olur.

Olumsuz İnançları Sorgulamak

Travma bağına bağlı kalmayı sağlayan olumsuz inançları ve düşünceleri tanımlayıp sorgulamak önemlidir. Olumsuz inançları sorgulamak, sağlıklı ve sevgi dolu ilişkileri hak ettiğinizi ve iyileşmeye değer olduğunuzu anlamayı ifade eder.

Kişisel Gelişime Odaklanmak

İlgi alanlarınızı keşfedin, hedefler belirleyin ve güçlü bir benlik duygusu oluşturmaya yardımcı olacak aktivitelere yatırım yapın.

Bu süreçte sabırlı olmak ve her adımda küçük zaferleri kutlamak önemlidir. Kendinize bu süreç boyunca nazik davranın ve iyileşmenin zaman aldığını unutmayın. Destek ve kararlılık, travma bağından kurtarır.

Sonuç olarak, travma bağını kırmak, kendini yeniden keşfetme ve güçlendirme yolculuğudur. Bu süreç, zorluklarla dolu olur, ancak her adım, bireysel gücünüzü ve dayanıklılığınızı artırır. Kendinize karşı sabırlı ve şefkatli olmak, profesyonel destek almak ve güvenli bir destek ağı oluşturmak, bu dönüşüm yolculuğunda önemli kilometre taşlarıdır. Travma bağından kurtulmak, sadece geçmişteki acıları geride bırakmak değil, aynı zamanda daha sağlıklı, dengeli ve özgür bir geleceğe adım atmak demektir. Unutmayın, bu yolculuk sizi sadece iyileştirmekle kalmaz, aynı zamanda daha güçlü ve bilinçli bir birey olarak yeniden doğmanıza da olanak tanır.

Travma Bağı Nedir? Travma Bağından Nasıl Kurtulurum ?

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Kaynaklar

Reid, J., Haskell, R., Dillahunt-Aspillaga, C., & Thor, J. (2013). Trauma bonding and interpersonal violence. Psychology of trauma.

George, V. (2015). Traumatic bonding and intimate partner violence.

Devamı
featured_image

Travma Sonrası Tepkiler

Yazar: Tuğçe Turanlar22 Aralık 2023 Travma, Travma Sonrası Stres Bozukluğu0 Yorum

Travma Sonrası Tepkiler

Travma, insan davranışını derinden etkiler ve hayatta kalmak için içgüdüsel tepkileri tetikler. Bu tepkiler;  Savaşma, Kaçma, Donma ve Boyun Eğme olarak kategorize edilir.

Savaşma

Tehlike hissettiğinizde gösterdiğiniz bir savunma türüdür. Örneğin, biri sizi korkutuyorsa, karşılık vermek için bağırabilir veya kızabilirsiniz. Bu kendinizi nasıl koruduğunuzu ve neye sınır koyduğunuzu gösterir.

Kaçma

Tehlikeli veya stresli bir durumda, ortamdan hızla uzaklaşma isteğinizdir. Mesela, bir tartışmadan koşarak uzaklaşabilirsiniz ya da üzücü bir konuyu görmezden gelebilirsiniz. Bu tehlikelerden nasıl kaçtığınızı ve sorunlarla nasıl başa çıktığınızı gösterir.

Donma

Ne savaşabileceğiniz ne de kaçabileceğiniz bir durumda olduğunuzda hareketsiz ve sessiz kalırsınız. Bu vücudunuzun aşırı stres altında kendini koruma yoludur. Ne yapacağınızı bilemezsiniz, sadece beklersiniz.

Boyun Eğme

Bir tehdidi yatıştırmak ya da birini memnun etmek için kendi ihtiyaçlarınızı ve sınırlarınızı görmezden gelirsiniz. Örneğin, tartışmaları önlemek için her zaman başkalarının dediğini yaparsınız. Başkalarını memnun etmeye odaklanarak kendinizi korursunuz.

Bu tepkiler, beyin fonksiyonları ve sinirsel bağlantılarla yakından ilişkilidir. Örneğin, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB)  beyin yapısında ve işlevlerinde değişikliklere neden olur. Travmanın neden olduğu stres ve kaygı durumları, beynin farklı bölümlerinde, özellikle amigdala ve medial prefrontal kortekste farklı tepkiler üretir. Bu tepkiler bireyin travma sonrası yaşadığı deneyimleri ve tepkileri anlamamızda önemli bir rol oynar.

Sonuç olarak, travma tepkileri, bireylerin tehlikeli durumlarda hayatta kalmak için içgüdüsel olarak geliştirdikleri temel savunma stratejileridir.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Kaynaklar

Baldwin, D. V. (2013). Primitive mechanisms of trauma response: An evolutionary perspective on trauma-related disorders. Neuroscience & Biobehavioral Reviews, 37(8), 1549-1566.

Baldwin, D. V. (2013). Primitive mechanisms of trauma response: An evolutionary perspective on trauma-related disorders. Neuroscience & Biobehavioral Reviews, 37(8), 1549-1566.

 

Devamı
featured_image

Tecavüz Algısında Kültürel Mitlerin Etkisi

Yazar: Tuğçe Turanlar7 Eylül 2021 Çocuk istismarı ve İhmali, Travma, Travma Sonrası Stres Bozukluğu0 Yorum

Tecavüz Algısında Kültürel Mitlerin Etkisi: İnsanlık var olduğundan beri devam eden ve birçok çeşidi bulunan cinsel şiddet, insanın fiziksel ve ruhsal bütünlüğüne zarar veren en önemli suçlardan biridir. Cinsel şiddet eylemleri koşullara, gerçekleşme biçimine ve fail ile mağdur arasındaki ilişkinin boyutuna göre değişiklik göstermektedir. Sebep olduğu fiziksel ve psikolojik zarar açısından bakıldığında ise, tecavüz bu eylemlerin en ağırı olabilir ( Çoklar & Meşe, 2015).

70’li yıllarda ortaya çıkan feminist hareket, kadına yönelik şiddete farkındalık getirmiş ve yasaların yeniden düzenlenmesine yol açmıştır (Kilpatrick, 2004). Feminist hareketinin savunucuları, tecavüzün cinsiyet rollerindeki eşitsizlik ve toplumsal geleneklerin sonucu olarak ortaya çıktığını ileri sürmüştür (Rose, 1977). Cinsiyet rollerinde bulunan eşitsizlikler, tutumlar, normlar ve gelenekler tecavüzü destekleyen bir dünya görüşüne dönüşmüştür (Russel, 1982).

Tecavüz mağdurları hakkındaki yanlış inanışlar tecavüz mitleri olarak tanımlanmış ve bu inanışların ortaya çıkmasına neden olan tutumları araştırmak için birçok çalışma yapılmıştır.  Schwendinger (1974) araştırmalarına göre, mağdurun rızası olmadan tecavüzün mümkün olmadığına dair ve tecavüzün erkek arzularının kontrolsüzlüğünden dolayı ortaya çıktığını öne süren bazı mitler toplumun inancında yerleşmiştir. Ülkemizde yapılan birçok araştırmada da mitlerin toplumumuzda yaygın olarak varlığını sürdürdüğü görülmüştür (Akvardar ve Yüksel, 1993; Gölge, 1997; Sakallı-Uğurlu, Yalçın ve Glick, 2007). Kadınlarla karşılaştırıldığında erkekler tecavüz mitlerini kabul etme ve mağduru suçlama eğilimindedirler. Bir kadın geleneksel cinsiyet rollerine uymuyorsa ve alkol kullanıyorsa, tecavüze uğradığında bunu hak etmiş sayılır (Gubb & Turner, 2012).

CİNSEL SALDIRI VE YAYGINLIĞI

Cinsel saldırı kavramı 1980’li yıllardan beri tartışılmaktadır. Tecavüz ise en yaygın olanıdır ve her ulus ya da kültürde görülebilir. Uzun yıllardan beri var olan cinsel saldırı, modern toplumun içine yerleşmiştir. The British Crime Survey (2009) gösteriyor ki kadınların yaklaşık % 4,2 si, 16 yaşından itibaren en az bir kez tecavüze uğruyor. Ancak bu buzdağının görünen kısmı olmaktadır. Toplum içinde etiketlenme ve diğer insanlar tarafından suçlu bulunma korkusuyla tecavüz ve diğer cinsel saldırılar çoğunlukla rapor edilmemektedir (Roe, Coleman, & Kaiza, 2009). Mağdurlar tecavüzü rapor etseler bile yasaların faili cezalandırmakta yetersiz kalacağını düşünmektedir (Chapleau, Oswald, & Russell, 2008). Yapılan araştırmalara göre tecavüz mağduruna karşı gösterilen tutumlar ve algılar, mağdurun tedavisinde ve iyileşmesinde önemli rol oynar ( Yamawaki, 2007). Toplum tarafından sağlanan duygusal destek, mağdurun daha hızlı bir şekilde iyileşmesine yardımcı olurken, yıpratıcı tutumlar psikolojik hasarın etkisini arttırır ve mağdurun daha geç iyileşmesine neden olur ( Ullman, 1996). Adalet sistemi çalışanlarının duyarsız tutumu, tecavüz kurbanının yaşadığı olay için kendini suçlu hissetmesine, utanç duymasına ve özsaygısını yitirmesine sebep olabilir (e.g., Flynn, 1974; Griffin, 1973; Medea & Thompson, 1974; Russell, 1974).

Amerika Birleşik Devletleri’nde yılda 150-750 bin arasında tecavüz olayı olduğu düşünülmektedir. Türkiye’de ise yılda yaklaşık 18 bin tecavüz olayı gerçekleşmektedir (Yurdakul, 1996). Cinsel saldırıların yaklaşık yarısı mağdurların evlerinde olmaktadır. Tecavüz saldırganları, savunmasız, yalnız, sarhoş veya engelli kadınları seçer. Bazen mağdurun kadın olması bile sebep sayılabilir. Saldırı cinsel tatmin yerine saldırıya uğrayan kadını aşağılamak ve korkutmak için gerçekleştirilir (Lehmann, 1994).

Yaygın inanışın tersine tecavüze yeltenme az yaşanan bir olay değildir (Çiçeklioğlu ve Saçaklıoğlu, 1994). Olayların hepsinin kayıtlara geçmemesinin birçok sebebi vardır. Kurbanın suç işlendiğinin farkında olmaması, adalet için çalışanların önyargılı tutumları, utanma ve suçluluk hissi, evlilik ve iş konusundaki kaygılanma, yasal işlemler ve hapis korkusu etken rol oynamaktadır (Özdemir ve ark. 1998). Bir kadının hayatı boyunca cinsel saldırıya maruz kalma riski, yaklaşık olarak 10 kadında 1 olarak hesaplanmıştır (Lehmann, 1994). Tecavüze uğrayanların %36-58 ini 15 yaş ve daha küçük kızlar oluşturmaktadır. Bu oranların önemli kısmı ise 9 yaşından küçük çocuklardır (Çiçeklioğlu ve Saçaklıoğlu, 1994). Hayat kadını çocuklarının %85’i hayat kadını olmadan önce tecavüze uğramış ya da ensest ilişkiye maruz kalmıştır (Sezgin ve Öktem, 1996).

Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Komutanlığı‟nın verilerine göre, 2010 yılının ilk yedi ayında 226 kadın cinayete kurban gitmiş, aynı dönem içinde, 478 kadın tecavüze uğramış, 722 kadın taciz edilmiştir (Çoban-İçağasıoğlu, 2013). TÜİK verilerine göre, cinsel saldırı suçlarında son 5 yılda %30 oranında artış olmuş, 2005-2010 yılları arasındaki dönemde 100 binin üzerinde kadın cinsel saldırıya maruz kalmıştır ( Tatlılıoğu & Küçükköse, 2015).

TECAVÜZ MİTLERİNİN TANIMI VE KABULU

Tecavüze ilişkin tutumların ve kültürel inançların sonucu olarak ortaya çıkan tecavüz mitleri tecavüz, tecavüzcü ve tecavüz mağduru hakkında, önyargılı, kalıplaşmış ya da doğru olmayan inançlar olarak tanımlanır (Burt, 1980). Bazı durumlarda mitler, kadının cinsel saldırıyı hak ettiğini ve erkeğin suçunun bulunmadığını iddia eder.

Tecavüz mitlerine bazı örnekler şunlardır: (1) Kadınların seksi konuşmaları ve tavırlarda bulunmaları, tecavüze ortam hazırlar. (2) Bir kadın tecavüze uğradıysa, dikkatsiz davranışlarından dolayıdır. (3) Eğer bir kadının vücudunda çürükler ve izler yoksa bunun bir tecavüz olduğu iddia edilemez. (4) Tecavüz kişisel bir sorundur, sosyal faktörlerden etkilenmez. (5) Tecavüz birdenbire oluşan bir eylemdir, planlanmadan ortaya çıkar. (6) Erkekler, cinsel açlıklarından dolayı tecavüz ederler (Bohner ve ark., 2002).

Tecavüz mitleri gerçeği yansıtmasa da aksini kanıtlamak mümkün olmayabilir. Söz konusu mitlerin çoğu tecavüzün duyarsızlaştırılmasına ve mağdurun etiketlenmesine neden olur. Kadına karşı olumsuz tutum sergileyen insanlar, tecavüzcüye daha çok ılımlı yaklaşır ve onu haklı bulur (Weidner ve Griffi tt, 1983).

Tecavüz mağdurlarına ilişkin mitler, kadınların yaşam şekillerinin tecavüzü kabul etmeye veya tecavüzün tahrikine yönelikken; tecavüzcülere ilişkin mitler ise, tecavüzcülerin doğuştan gelen dürtüleri kontrol edememesi veya hastalıkların kurbanı olarak gösterilmesine dayanmaktadır ( Ozdemir, 2010). Tecavüz eylemini gerçekleştirmeyen ama bu olaya hoşgörülü yaklaşan diğer insanlar benzer davranış hissini içinde saklı tutar.  Türkiye’de yapılan tecavüz ve ilgili önyargılar ve tutum araştırmasında polis, avukat, hemşire, doktor gibi tecavüz sonrası karşılaşılabilecek meslek grubundan kişiler yer almaktadır. Bu araştırma tecavüz kurbanını az çok sorumlu ve suçlu bulma eğilimi olabileceğini gösterdi (Akvardar & Yüksel, 1992; Gölge, 2000).

Kadının bedenini kendi istediği şekilde kullanan erkek egemen düşüncesine göre, tecavüzden sonra kadın daha da değersizleşmiştir (Weidner ve Griffi tt, 1983). Türkiye’de yapılan bir çalışmada (Costin ve Kaptanoğlu, 1993), Tecavüz mitlerine olan inanç ile kadınların sosyal rollerini ve sahip oldukları hakları sınırlayıcı inançlar arasında bir bağlantı bulunmuştur. Ataerkil sistemde yer alan, kadınların kendi namuslarını korumaya yetersiz olduğu inancı erkekleri kadınları korumaya iter. Bir kadının namusu kirlendiğinde, ailede yer alan bütün erkeklerin namusu kirlenmiş sayılır (Işık ve Sakallı-Uğurlu, 2009).

Eskiden Türk Ceza Kanunu’nda, bir kadın tecavüze uğradığı zaman failin cezası, kadının evli, bakire, dul ve fahişe olmasına bağlı olarak değişiklik göstermekteydi. Buna göre tecavüze uğrayan kadın ise en ağır cezayı almaktaydı. Çünkü kadın bir başka erkeğe aitti.

Kadına karşı düşmanca gösterilen tutum ve davranış biçimleri feminist hareketin sonucuyla değişime uğramış ve daha gizli hale gelmiştir ( Sakallı-Uğurlu, 2003). Kadının fizik özellikleri, cinselliği, konuşma biçimi ve sahip olduğu diğer şeyler hakkında yapılan şakalar kadına karşı gizli düşmanlığın kalıplaşmış inançlarını ortaya koymaktadır. Modern toplum ile tecavüz mitleri yerini mağduru daha az suçlu faili ise daha az sorumlu tutan düşüncelere bırakmıştır. (Krahe ve ark., 2008).

Güç ve cinselliği bir arada kabul eden erkekler tecavüz mitlerini kabul etmeye daha çok yatkın olup cinsel saldırganlığı kabul edilebilir görmüşlerdir (Tatum ve Foubert, 2009; Chapleau ve Oswald, 2010). Birçok tecavüz vakasında, saldırganın amacının sadece cinsel şiddet değil aynı zamanda fiziksel şiddet olduğu ve davranışın sadece cinsel tatmin için değil, küçümseme, güç gösterisi yapmak için de gerçekleştirildiği görülmüştür (Gölge ve ark., 2006).

Bu inançla bağlantılı ve yaygın olarak kabul gören bir tecavüz miti, kadının gerçekten direnseydi tecavüze uğramayacağıdır. Mağdur ancak fi ziksel saldırıya şiddetli bir şekilde karşı koyduğu zaman daha az suçlanır. Kadın mücadele etmeli, dövüşerek karşılık vermeli, tecavüzü engellemeli, gerekirse kaçmalıdır (Randall, 2010). Oysa direnen kadınların fi ziksel zarar görme riski daha yüksek olduğundan, öldürüleceklerinden ya da ciddi biçimde yaralanacaklarından korkarlar. Bu korku da kadının karşı koyma gücünü azaltır (Gölge ve ark., 2006).

Tecavüz mitleri, kadına karşı düşmanlığın cinsel şiddeti beslediği sosyal bir çevre tarafından yaratılır. Feminist yaklaşım, çocuklara ve kadınlara yönelik cinsel saldırganlığın ataerkil toplumlarda erkek egemenliğinin bir unsuru olarak ortaya çıktığını savunur, sosyokültürel yaklaşım ise bunun sosyal sistemin bir sorunu olduğunu ve kültürel olarak kabul edilen cinsiyet rollerindeki farklılıklardan kaynaklandığını ileri sürer (Zara-Page, 2004). Daha önemlisi, bu mitler açıkça konuşulmadığı için kişiler kendi inançlarının diğerleri tarafından paylaşıldığına inanırlar.

Medyada ve yazılı basında tecavüzün aktarılış biçimi, teşhirci, kışkırtıcı, adeta tecavüzü teşvik edicidir. ‘Saldırıya uğrayan eş, dövülmüş kadın, cinsel istismara uğramış çocuk, ensest mağduru, tecavüz mağduru’ örneklerinde olduğu gibi, tecavüz haberleri faili ortadan silmek suretiyle, sadece mağdurun kimliği üzerinden verilir (Köker ve Doğanay, 2010). Feminist teori, özellikle faili ortadan silmeye yarayan bu söyleme şiddetle karşı çıkar (Randall, 2010).

Tecavüz Mitleri Nasıl Değiştirilebilir?

Tecavüz mitleri toplumsallaşma süreciyle geliştiğinden ve öğrenmeye dayandığından, eğitim ve rehabilitasyon programlarıyla, uzman bilirkişilerin katkısıyla, medyanın hakim söyleminin değişimiyle, sağlık, hukuk ve ruh sağlığı çalışanlarının katkısıyla değiştirilebilirler.

Tecavüz mitlerini değiştirmek için ilk akla gelen, cinsel saldırıyı önleme programları adı altında geliştirilen eğitim programları olmaktadır. Her iki cinsiyetin bu konudaki farkındalıklarının artmasını amaçlayan programlar, cinsel şiddetin sebepleri hakkında bilgi sağlama, tecavüz mitleri tutumlarını sorgulama, cinsel şiddete katkıda bulunabilecek cinsiyet rolleri kalıpyargılarını tartışma ve güvenli buluşma davranışları için pratik önerilerde bulunma gibi alt bileşenleri içerirler (Kress ve ark., 2006; Muir ve ark., 1996). Cinsel saldırıyı önlemek üzere geliştirilen programlar, ilk olarak mağdurlar için koruma ve tedaviye yoğunlaşmışken, son zamanlarda dikkat, saldırganlara dair müdahaleler üzerine odaklanmış, erken müdahale için suç motivasyonunun belirlenmesi önem kazanmıştır (Gölge ve ark.,2006). Tecavüz mitleri, sadece toplum tarafından değil, tecavüzün hukuki sürecinde etkin rol oynayan hekimler, hemşireler, polisler ve hukuk profesyonellerince de yüksek oranda kabul gördüklerinden, mağdurun ikincil mağduriyetine (revictimization) neden olmaktadırlar. Örneğin, tüm sağlık çalışanları içersinde tecavüz mitlerini en fazla kabul edenlerin, tecavüz mağdurlarına ilkyardımı veya ilk görüşmeyi yapan hemşireler olduğu bulunmuştur (Uji ve ark., 2007). Benzer olarak hekimler de, tecavüz olgularında genellikle fi ziksel bulguları tespit ve tedavi ederler ama altında yatan mağduriyetin çoğunlukla farkına varmaz ya da tanımlamazlar. Hekimlerde tecavüz mitlerinin kabulü, cinsel saldırı mağdurunun sadece fiziksel bulgularına odaklanmaya ve mağduru detaylı muayene etme davranışını azaltmalarına neden olur. Uygulanan eğitim programı sonrasında, tıp doktorlarında mitlerin kabul oranının düştüğü ve tecavüz mağdurlarına detaylı muayenenin arttığı görülmüştür (Milone ve ark.,2010). Mağdurun ilk başvurduğu merci olması açısından önem taşıyan polisin de, tecavüz mitleri nedeniyle bazı vakaları fi ltrelediği görülmüştür. Örneğin, tecavüz mağduru kadın alkol ve madde bağımlısıysa polis gerekli kitleri kullanmaz ya da kullanımını çok uzun süre bekletir. Test sonucu mağdurun alkol-madde almadığı ortaya çıksa bile, ‘ideal mağdur kadın’ profi line uymadığı için gerekli işlemleri yerine getirmez (Randall, 2010). Mitleri yüksek düzeyde kabul eden avukatların ise, mağdur tecavüzcüsünü önceden tanıyorsa, alkol almışsa ve olay bir partide geçmişse mağduru daha fazla suçladıkları, sanığı ise daha az sorumlu buldukları tespit edilmiştir. Eğer fiziksel şiddet kullanılmışsa, mağduru daha az suçlamışlardır. Tecavüz mitlerinin kabulü açısından avukat adayları ile avukatlık mesleğini yapanlar arasında bir fark bulunmaması ise, tecavüze karşı tutumların tek başına yasal eğitimle değiştirilemeyeceğini gösteren bir bulgu olarak kabul edilebilir (Krahe ve ark., 2008).

Uzman Bilirkişi Tanıklığının Katkısı. Tecavüz mitlerini değiştirmeye yardımcı olacak bir diğer katkı, özellikle tecavüz davalarında uzman bilirkişinin tanıklığıdır. Uzman bilirkişi, tecavüzün bildirilmeyen suçlardan biri olduğuna, yabancılardan ziyade tanıdıklar tarafından işlendiğine, bir tutku değil şiddet suçu olduğuna, birçok kadının daha fazla şiddete maruz kalmamak için saldırganına boyun eğdiğine, cinsel saldırı sırasında ve sonrasında davranış örüntülerinin neler olabileceğine dair tanıklık ederek, tecavüze ilişkin yaygın yanlışinançların etkisizleştirilmesini sağlar (Gray, 2006). Uzman bilirkişi tanıklığının, mahkemenin başlangıcı yerine sonunda gerçekleştiğinde mahkeme sonucunu daha fazla etkilediği; mahkemenin, mağdurun sözünü daha güvenilir ve mağdurun cinsel ilişkiye rıza göstermiş olmasını daha az mümkün bulduğu, sanığın ise genelde suçlu bulunduğu ve daha ağır cezalara çarptırıldığı görülmüştür (Tetreault, 1989). Başka bir deyişle, tecavüz davalarında uzman bilirkişinin, tecavüz mağdurlarını ve tecavüzcüleri içeren yaygın yanlış inançlar hakkında mahkemeyi bilgilendirmesi, mağdura yönelik olumsuz tarafgirliğin bertaraf edilmesini sağlamaktadır.

Ruh Sağlığı Çalışanlarının Katkısı. Ruh sağlığı çalışanları, tecavüzcüleri sadece psikopatoloji (normal dışı davranışlar) bağlamında değerlendirdiklerinde, kültürel mitleri bilinçsizce desteklerler (Akçan ve ark., 2006; Scully, 1994). Tecavüz edenler, çocukluklarında kendileri de şiddet ve istismara uğramış, kişilik bozuklukları olan veya ruh sağlığı normal olmayan insanlardır. Böyle değilse bile, anneleri, çocukla bağımlı bir ilişki modeli kurarak ya da çocuğu ruhsal olarak reddederek, bir tecavüzcünün yetişmesine yol açmış olabilir. Suçlu olan kişi bu kez ‘kadın mağdur’ olmasa da, tecavüzcünün ‘kadın’ olan annesi yani yine bir ‘kadın’ suçlu bulunur (Scully, 1994). Oysa bu durumun çok sınırlı bir açıklama sağladığı, cinsel şiddet uygulayanların yalnızca % 5 gibi küçük bir grubunda psikopatoloji saptandığı bilinmektedir. Alt sosyoekonomik tabakadan işsiz, eğitimsiz, madde kullanan, psikiyatrik hastalığı olanların cinsel şiddet uyguladığına dair yanlış kanının aksine; eğitimli, iş sahibi, ekonomik gücü olan, alkol ve uyuşturucu kullanmayan, herhangi bir psikiyatrik hastalığı olmayanların da şiddet uyguladığı yapılan çalışmalarla ortaya konmuştur (Akçan ve ark., 2006).

Bilimin, toplum üzerindeki otoritesi düşünülürse, ruh sağlığı çalışanlarının ve adli bilimcilerin tecavüze bakış açılarını değiştirmeleri önem taşır. Örneğin ‘mağdurun suça yol açması kavramını’ getiren mağdurbilim (viktimoloji), cinsel suçlar için ‘her beş olaydan birinde suça neden olan mağdurdur, suçların % 20’sine yakınında kadının ihmali vardır’ diyerek (Sokullu, 2008), tecavüze uğramış kadını, kısmen kendi baştan çıkarıcılığının veya dikkatsizliğinin sorumlusu olarak resmetmiştir. Tecavüz mitleriyle ilgili çalışmalar dahil, tecavüzle ilgili tüm çalışmaları sadece kadınlar üzerine yoğunlaştırmak, cinsel şiddetin ipuçlarının kadınlarda olduğunu varsaymaktır. Oysa tecavüz bir kadın sorunu değil bir erkek sorunudur ve tecavüze neden olanın psikopatoloji ya da hastalık olduğunu varsayan psikiyatrik modelin tersine, feminist-sosyo kültürel model, kadına tecavüzü, cinsiyetler arası kabul edilmiş güç dengesizliğinin bir sonucu sayar (Erdem, 2009; Scully, 1994). Tecavüz davalarında mağdurun normalden farklı tepkilerini mahkemeye tanımlayacak ruh sağlığı uzmanının bulunması, mağdurun güvenirliğinin sorgulanmasıyla, ikincil mağduriyeti engeller. Mahkeme, tecavüz mağdurundan acısını çoğunlukla toplum tarafından kabul edilmiş kalıpyargısal yollarla göstermesini bekler. Örneğin, mağdur titremeli, ağlamalı ve üzüntüsünü dışa vurmalıdır. Çok rahat ve soğukkanlı mağdur, ideal ya da gerçek mağdur değildir (Randall, 2010). Bu konudaki katkı, hem örselenmenin farklı kişilerde farklı tepkilere yol açabileceğine dair mahkemeyi bilgilendiren hem de Travma Sonrası Stres Bozukluğu’nu (TSSB) yeniden tanımlayan ruh sağlığı çalışanlarından gelecektir. Tecavüz sonrasında mağdurun yaşadığı ruhsal sıkıntıları, çok geniş bir başlık altında TSSB olarak tanımlamak yerine, travmanın tecavüz ile özelleşmiş bir türü olan ‘Tecavüz Travması Sendromu” kavramının öncelikle pratiğe sonra da literatüre kazandırılması, tecavüz mağdurunun maruz kaldığı travmanın tam anlamıyla tanınmasına yardımcı olacaktır (Tetreault, 1989).

Bir diğer katkı, sanığın ceza alma derecesine etki eden ‘mağdurun suçtaki sorumluluğu’ kavramına gelecektir. Hukuk, mağduru haklı bulmak ve sanığı sorumlu tutmak için, tecavüz esnasında mağdurdan karşı koyması için asgari bir kelime ya da itiraz mimiği bekler. Karşı koymanın olmayışı, sessizlik veya pasiflik “örtülü rıza” ile eşdeğer sayılır. Karşı koymanın kanıtları, özellikle fiziksel bir karşı koyma ise mağdurun güvenirliğini artırır. Travma bilgisinin eksikliğinden dolayı, ‘dövülmüş kadın sendromu’ ya da ‘tecavüze uğramış kadın sendromu’ hakkında bilgisi olmayanlar, mağdurun güvenirliğine gölge düşürürler. Oysa mağdur, kendi güvenliğini sağlamak, daha fazla fiziksel ve cinsel şiddetten kaçmak, hatta hayatını korumak için direnmeyebilir ve çok karmaşık olan insan psikolojisi gereği kendini koruma ve savunma mekanizmasının bir sonucu olarak karşı koymayarak çözülme (dissociation) tepkisi verebilir. Bu durum, özellikle çocukluğunda cinsel istismara uğramış kadın ve erkeklerde sıklıkla görülür (Randall, 2010). Bu noktada ruh sağlığı çalışanlarının katkısı, tecavüz davalarında travma tepkilerinin farklılığının tanınması suretiyle mağdurun korunmasına yardımcı olacaktır.

Önleme ve öneriler

Medyada, cinsiyet rollerine ilişkin beklentiler cinsiyetçilik ve ayrımcılıkla ve kadınlara yönelik cinsel saldırılar arasındaki bağı ortaya koyan, şiddetin olumlu olarak algılanmaması için neden olduğu sonuçları ortaya koyan programların yapılması. Ergenlerde cinsel taciz öyküsünün önünü yol yakınken kesmek gerekir. Bu amaçla okullarda ve kamu iletişim araçları ile yaygın eğitim yapılmalı. Cinsel istismarın bir cinsellik değil saldırganlık olduğu bilgisi yaygınlaştırılmalı, okullarda, çatışma, problem çözme ve öfke yönetimi yeteneklerini geliştirmeye yönelik programlar düzenlenmesi. Geleneksel cinsiyet rollerine ilişkin beklentileri ortadan kaldıracak eğitim programları düzenlenmesi. Din adamları tarafından kadına yönelik şiddet ve özellikle aile içi şiddetin ahlak dışı olduğuna ilişkin vaazlar verilmesi. Sağlık görevlileri, sosyal hizmet çalışanları, polis ve yargıçlara yönelik disiplinler arası eğitim programları düzenlenmesi. Tüm ülkede geçerli, 24 saat açık, ücretsiz telefon hattını kurulması. Bağımsız kadın sığınma evleri ve benzeri sivil toplum yapılanmaları için devletin destek olması. Cinsel şiddet yaşayan kadınların desteklenmesi. Sağlık, sosyal ve yargı uzmanlarının katkısı ile risk değerlendirmesini de içeren bir tarama formu veya protokolü geliştirilerek uygulanması. Mağdurları desteklemek bir kamu görevidir. Bu amaçla kaynak ayrılmalıdır.

Bir toplumda görülen cinsel şiddetin tohumları, kadını ikincileştirip değersizleştirmeyi birer sosyal norm haline getiren önyargılı, kalıplaşmış ve yanlış inançları içeren tecavüz mitleri ile atılır (Burt, 1980). Tecavüz mitleri, bu bakımdan kadına karşı düşmanlığın, cinsiyetçiliğin, kişilerarası şiddetin kabulünün ve cinsel muhafazakarlığın bileşenlerini içeren tutum ve davranışların bir sonucudur (Gerger ve ark., 2007; Krahe ve ark., 2008; Larsen ve Long, 1988; Lonsway ve Fitzgerald, 1995).

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Randevu için iletişime geçebilirsiniz.

 

 

Devamı

Instagram

yulepsikoloji

❤️‍🩹 Kuşaklararası travma aktarımı, b ❤️‍🩹 Kuşaklararası travma aktarımı, bir nesilde yaşanan acı, korku veya stresin sonraki kuşaklara aktarılması anlamına gelir. Ailede işlenemeyen ya da bastırılan duygular, çoğu zaman farkında olmadan çocuklara ve torunlara geçer.

Bilimsel araştırmalar, bu aktarımın hem psikolojik hem de biyolojik yollarla gerçekleşebildiğini gösteriyor. Yani travmanın etkisi, sadece duygu ve davranışlarımızda değil, genlerimizde de iz bırakabiliyor.

Çok kafa karıştırıcı olmasın diye yazdığım makalenin bir kısmını burada paylaştım. Konunun daha detaylı açıklamasını okumak isterseniz websitemde bulabilirsiniz 🌷

www.tugceturanlar.com

Kuşaklararası Travma Aktarımı

#psikoloji
🌷Toksik ilişkilerde sınır koymak çoğu zama 🌷Toksik ilişkilerde sınır koymak çoğu zaman imkânsız gibi hissedilebilir. Özellikle onaylanma ihtiyacı, suçluluk duygusu ya da yalnız kalma korkusu bu adımı atmayı zorlaştırır. 

Birçok insan, çocukluğundan itibaren “hayır” demenin bencilce olduğu yönünde mesajlar aldığı için, kendi ihtiyaçlarını ön plana koyduğunda suçluluk hisseder. Özellikle toksik ilişkilerde, karşı tarafın tepkilerinden korkmak ya da onu kaybetme endişesiyle kişi, kendi sınırlarını belirlemekte zorlanır. 

Aynı zamanda, sevilmek ve kabul görmek için kendinden sürekli ödün vermek, zamanla kişinin kendine yabancılaşmasına ve özgüveninin azalmasına neden olur. 

Oysa “hayır” diyebilmek, kendini korumak ve kendi ihtiyaçlarını önceliklendirmek bencillik değil, sağlıklı bir özsaygı göstergesidir. 

Sınır koymak, karşı tarafı reddetmek ya da cezalandırmak anlamına gelmez; aksine, hem kendine hem de karşındaki kişiye değer vermenin en sağlıklı yoludur. 

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji #ilişkiler
🌷 Bazı davranışlarımızın, dış dünyada 🌷 Bazı davranışlarımızın, dış dünyada olup bitenleri etkileyebileceğine inanırız. Mantıksız olduğunu bilsek de. 

Örneğin bir mesajı zamanında almazsak kötü bir şey olacağından korkmak ya da uğurlu bir objeye tutunmak… Psikolojide bu düşünce biçimine büyüsel düşünce denir. 

Piaget’ye göre bu düşünce biçimi özellikle çocuklukta yaygındır. Çünkü çocuk, dünya üzerindeki kontrolünü sınırlı hisseder. 

Jean Piaget’nin ifadesiyle:
“Çocuk için düşünce, gerçekliğin yerine geçer.”

(Piaget, J. (1929). The Child’s Conception of the World).

Yetişkin olduğumuzda bile bu düşünce biçimini sürdürebiliriz. Çünkü belirsizlik karşısında zihin, içsel güvenlik yaratacak sembolik dayanaklara ihtiyaç duyar. Bu, aslında içimizdeki çocuğun hâlâ kendini güvende hissetmeye çalışmasından başka bir şey değildir 🌷

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji
Kütüphanemde bana eşlik etmiş olan bu değerli Kütüphanemde bana eşlik etmiş olan bu değerli kitapları, artık başka zihinlere ve kalplere ulaşabilmesi için paylaşmak istiyorum.

Her ay bir psikoloji kitabını hediye edeceğim. Belki bir cümlesi, bir fikri, bir sayfası size de eşlik eder ❤️

📖 Bu ayın kitabı: Kaygının Anlamı – Rollo May

“Kaygı, içsel bir çağrıdır; bizi yüzleşmeye, büyümeye ve sorumluluk almaya davet eder.”

Çekilişe katılmak için:

✅ Gönderiyi beğenmeniz
✅ Yorumlara iki arkadaşınızı etiketlemeniz
✅ Yule Psikoloji sayfasını takip etmeniz yeterli

📅 Son katılım: 27 Mayıs Salı

#psikoloji #kitap
Narsistik ilişkileri çözümleme atölyesi 🌷 Narsistik ilişkileri çözümleme atölyesi 🌷 narsistik partnerle kurulan ilişki dinamiklerini ve bu ilişkilerde ortaya çıkan travma bağını anlamak isteyenler için hazırlandı. Atölyede, sağlıksız ilişki döngülerinin arka planındaki psikolojik mekanizmaları, duygusal bağımlılığı ve bu tür ilişkilerden kopmakta yaşanan zorlukları birlikte inceleyeceğiz. 

🌷 Katılımcılar, narsistik ilişkilerin nasıl işlediğini daha iyi kavrayarak, kendi ilişkilerini sorgulama ve daha sağlıklı bağlar kurma yolunda önemli bir farkındalık kazanacaklar.

📅 Tarih: 2 Haziran Pazartesi
⏰ Saat: 21.00 – 22.30
💻 Platform: Google Meet – Online

Detaylı bilgi için DM’den ya da WhatsApp üzerinden ulaşabilirsiniz.

📱 0532 053 3992 (WhatsApp)

Görüşmek üzere 💛

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

** Kontenjan dolmuştur. Sonraki eğitimde görüşmek üzere ❤️

#psikoloji #ilişkiler
🌷 Yetersiz annelik görmüş kişiler, içlerin 🌷 Yetersiz annelik görmüş kişiler, içlerinde güçlü bir sevgi açlığı taşısalar bile yakın ilişkilerde rahat edemezler. Sevgi almaya duydukları özlem, genellikle içlerindeki güvensizlik ve koruyucu duvarlarla engellenir. Geçmişte ihtiyaçlarının karşılanmamış olması, birinin onlar için gerçekten var olacağına inanmalarını zorlaştırır. 

Bazıları sevgiyi hak etmediğini düşünürken, daha bağımlı kişiler partnerlerine yapışır, onları boğar ve aradıkları kusursuz sevgiyi bulamayınca öfkeyle karşılık verir. Bu öfke, ilişkiyi zedeler ve eski terk edilme yaralarını tekrar canlandırır.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji #anne
🩵 “Farkında olmak, tam da burada, şimdide o 🩵 “Farkında olmak, tam da burada, şimdide olmak demektir; şimdiki zamanda bütünüyle var olabilmek, karşımıza hangi deneyim çıkarsa kabul edebilmek, yine de deneyimin hiçbir türden görünümüne kendini kaptırmamak demektir. Farkında olmak aynı zamanda, yargılamadan veya değerlendirmeye tabi tutmadan, deneyimin farkında olmak demektir.”

Kitap: Psikoterapide Bağlanma - David J. Wallin

#psikoloji #farkındalık
❤️ İçsel çocuk arketipleri, çocuklukta gel ❤️ İçsel çocuk arketipleri, çocuklukta geliştirdiğimiz duygusal başa çıkma kalıplarını simgeler. O dönemde ihtiyaç duyduğumuz sevgi, güven ve kabulü elde etmek için öğrenilen bu stratejiler, büyüdükten sonra da davranışlarımızı şekillendirmeye devam eder. Arketipleri tanımak, hangi eğilimlerin bize fayda sağladığını hangilerinin ise sınırlarımıza zarar verdiğini ayırt etmeye imkân tanır; böylece daha bilinçli seçimler yapabiliriz.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Kaynaklar

*LePera, N. (2021). How to Do the Work: Recognize Your Patterns, Heal from Your Past, and Create Your Self. TarcherPerigee.

*Maté, G. (2021). The Myth of Normal: Trauma, Illness & Healing. Avery.

*Schwartz, R. C. (1995). Internal Family Systems Therapy. Guilford Press.

#psikoloji
Narsisistik ebeveynler, kendilerini önemli ve üs Narsisistik ebeveynler, kendilerini önemli ve üstün hissetme ihtiyacı duyarlar; eleştiriye karşı aşırı duyarlıdırlar ve başkalarıyla empati kurmakta zorlanırlar. 
Bazı anneler, kendi gerçekleşmemiş hayallerini ve isteklerini çocukları üzerinden yaşamak isterler. Örneğin, kendilerini güzel ya da başarılı hissetmediklerinde çocuklarının bu eksikliği tamamlamasını ve adeta onların “intikamını” almasını bekleyebilirler. Bu nedenle çocuklarının kendi beklentilerini karşılamasını aşırı derecede önemser ve bu gerçekleşmediğinde onları yok sayar ya da düşmanca davranabilirler.

Bu tutum sonucu çocuklar, kendilerini değerli hissetmek için sürekli başkalarının onayına ve beğenisine ihtiyaç duyarlar. Benlik değerleri dışarıya bağımlıdır ve başkalarını anlamakta güçlük çekerler. Sağlıklı bir benlik saygısı için çocukların ebeveynlerini idealize edebilmesi ve ebeveynlerin çocuğun atfettiği gücü çocuklarıyla paylaşması gerekir. 
Narsisistik babalar ise genellikle kendi ihtiyaçlarını ön planda tutarak çocuklarının güçlenmesini engeller ve onlarla sağlıklı yakın ilişkiler kurulmasını zorlaştırırlar.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

Kaynak: Kişilik ve Zihin - Prof. Dr. Doğan Şahin

#psikoloji #narsissist #ebeveyn
❤️‍🩹 Toplumsal travma, geniş kitlelerin ❤️‍🩹 Toplumsal travma, geniş kitlelerin fiziksel ve ruhsal güvenlik duygusunu altüst eder. Ortaya çıkan etkiler yalnızca o olayla sınırlı kalmaz, gelecek nesillerin de duygusal ve sosyal yaşamını etkileyebilir. Ancak yüzleşme, paylaşım, kolektif hafızanın inşası ve adalet arayışı, toplumsal onarımı destekler. Dayanışma kültürünü beslemek ve yıkıcı olayların tekrarlanmaması için kalıcı çözümler geliştirmek, her bir bireyin katkısıyla mümkün hâle gelir.

Toplumsal Boyutta İyileşme

* Güçlü Sosyal Destek Ağı: Travmadan etkilenen bireylerin destek hissetmesi, toplumun onarıcı gücünü artırır. Ayrıca aile, arkadaş ve komşuluk ilişkileri gibi yakın çevre alanlarının güvenilirliği ve dayanışması, ruhsal toparlanmaya olumlu katkıda bulunur.

* Açık ve Şeffaf İletişim: Toplumsal travmanın ardından yaşananları görmezden gelme veya inkar, tüm kesimlerde derin bir güvensizlik yaratır. Oysa olayların kabul edilmesi, hatırlanması ve anlatılması uzun vadede onarıcı bir etki taşır.

* Adalet ve Yüzleşme Mekanizmaları: Geniş çaplı bir felaket veya zulüm sonrası adaleti sağlayacak yolların (yargı süreçleri, hak talepleri vb.) işlemesi, toplumsal bellek ve iyileşme sürecinin merkezinde yer alır. Resmî kurumlar, sivil toplum kuruluşları ve yerel inisiyatifler bu süreçte kritik rol oynar (Paker, 2007).

* Aktif Katılım ve Dayanışma: Dayanışma faaliyetlerine katılmak, yardım kampanyalarında yer almak veya hak savunuculuğu yapmak hem toplumu hem de bireyi güçlendirir. Bu tür eylemler, çaresizlik duygusunu hafifletir ve umudu canlı tutar.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar 

Kaynaklar

Herman, J. (1992). Travma ve İyileşme. İstanbul: Literatür Yayıncılık.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık Merkezi. (2015). Psiko-Eğitim Broşürleri – 4: Toplumsal Travma Nedir?
Janoff-Bulman, R. (1992). Shattered assumptions: Towards a New Psychology of Trauma. New York: Free Press.
Paker, M. (2007). Psiko-politik Yüzleşmeler. İstanbul: Birikim Yayınları.

#psikoloji
Neden en çok sevdiğimiz insanlara kızarız? 💔

Bunun temel sebebi, kurduğumuz bağın derinliği ve bu bağla birlikte gelişen beklentilerimizdir. 

Sevdiğimiz kişiler bize en yakın ve en açık olduğumuz kişilerdir; bu nedenle, onlar tarafından görülmeyi, anlaşılmayı ve desteklenmeyi bekleriz. Bu beklentiler gerçekleşmediğinde yaşadığımız hayal kırıklığı, çoğunlukla öfke olarak dışa vurulur. 

Ayrıca, sevdiğimiz insanlar bize adeta bir ayna tutarlar. Kendimizde kabul etmekte zorlandığımız taraflarımızı onların davranışlarında gördüğümüzde iç dünyamızdaki çatışmalar tetiklenir ve bu durum öfkeye neden olabilir. 

Ancak önemli olan bu duyguyu nasıl ifade ettiğimizdir. Öfkemizi doğru şekilde ifade etmek, ilişkilerimizi güçlendirme ve sağlıklı hale getirme potansiyeline sahiptir.

Unutmayalım ki, her kızgınlık bize kendimizle ilgili önemli bir mesaj taşır. Bu mesajı okumak ve anlamlandırmak, ilişkilerimizi olduğu kadar kendimizi de geliştirmek için çok değerlidir. ❤️

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#ilişkiler #psikoloji
🍃 Duygusal olarak olgunlaşmamış kişilerle i 🍃 Duygusal olarak olgunlaşmamış kişilerle iletişimde temel prensip, duygusal kontrolü onlara bırakmamak ve kendinizden emin, sakin bir duruş sergilemektir. Böylece kendi iç huzurunuzu korur ve iletişim süreçlerinizi sağlıklı yürütürsünüz.

Klinik Psikolog Tuğçe Turanlar

#psikoloji #ilişkiler 

Kaynak
Gibson, L. C. (2022). Olgunlaşmamış Ebeveynlerin Açtığı Yaraları İyileştirmek.
Instagram'da Takip Et

Etiketler

Bağımlılık Bireysel psikoterapi depresyon Ebeveyn EMDR EMDR Terapisi Freud Gottman Çift Terapisi Jung Kişilik Bozuklukları narsist Online EMDR Online psikolog Psikanaliz Psikodinamik Psikoterapi Rüya travma Travma Bağı Travma Sonrası Stres Bozukluğu Travma Sonrası Tepkiler Çift Terapisi Çocukluk Travmaları çocukluk çağı travmaları İlişkiler

Son Eklenenler

  • Kuşaklararası Travma Aktarımı
  • Toksik İlişkilerde Sınır Koymak Neden Zordur
  • İnsanlar Değişir mi? Romantik İlişkilerde Değişimin Rolü
  • Uzak Mesafe İlişkisi: Bağ ve Güveni Sürdürme
  • Oversharing (Aşırı Paylaşım) Nedir ve Nasıl Başa Çıkılır?
  • Travma Terapisi: Gerçek Nedir?

Yasal Uyarı

Bu internet sitesinin içeriği ve uygulamaları, sadece bilgilendirme ve eğitim amaçlı olup, herhangi bir şekilde tıbbi öneri verme veya herhangi bir danışan sağlama amacı ile oluşturulmamıştır. Sitemizde yer alan alıntı ve görüşler açıkça belirtilmediği takdirde resmi görüşlerini yansıtmamaktadır. Yazılı izin alınmaksızın kaynak gösterilerek dahi kullanılamaz